tds_thumb_td_300x0
Efsane Replikleri ile Brooke Davis’i Neden Bu Kadar Sevdik?

Evet bugün içimden bana oldukça ilham veren, One Tree Hill izlemiş olan birçok seyircinin de favorisi olduğunu olduğunu düşündüğüm, adına kitap bile yazılmayı hakeden hatta Lucas Scott sağolsun, hikayesine “An Unkidness of Ravens” kitabında değinilmiş olan Brooke ‘Penelope’ Davis karakterinden bahsetmek geldi. Brooke Davis, onu ilk tanıdığımızda geleceği düşünmeye bile korkan biriydi ama oysaki onu harika bir gelecek beklediğinden bir haberdi…

Belki benim gibi, bir başkasının da hayatına ilham olur veya gelmiş geçmiş en efsane gençlik dizisi One Tree Hill’e başlamasına vesile olur diye Brooke Davis’in bana ilham veren hikayesini, akıllarda iz bırakan replikleri ile yazmaya başlamak istiyorum.

Bana göre dizi sektöründe kendi türünde Friends neyse, gençlik/kasaba draması dizisi türünde de tartışmasız One Tree Hill aynı konumda efsane bir yerdedir. Hala izlemediyseniz, kaçırmamanızı tavsiye ederim. Ne dersiniz belki de bu yazı, One Tree Hill için bir öneri yazısı yazmama da vesile olur 🙂

“Brooke Davis is gonna change the world some day and I’m not sure she even knows it.” Evet Brooke Davis’i belki de en iyi tanımlayan övgü cümlelerinden biri, sevgili kalp kırığı Lucas Scott’tan gelmişti ironik olarak 🙂

Brooke, ne kadar yetenekli olduğunu ve neler başarabileceğini göremeyecek kadar mütevazı ve kırılgan bir kalbe sahip bir karakterdi çünkü. Tabi siz bu dediğime çok aldanmayın, aynı zamanda dizinin en havalı ve yönetici karakteri olduğunu söylersek de abartmış olmayız.

Brooke Davis, ponpon kızların başkanı olarak okulda birçok etkinliğin baş yöneticisi ve aynı zamanda Okul Başkanı olarak oldukça sosyal, havalı ve kendini sevdiren şirin bir kızdı. Ama onunda içinde bir yerlerde kırılmış bir kız yatıyordu.

Brooke Davis’i ilk tanıdığımızda klasik dünyayı umursamayan, tek derdi alışveriş yapmak ve havalı oğlanlarla takılmak e biraz da hıncından ortalığı karıştırmak isteyen bir karakter portresi çiziyordu. Ama One Tree Hill’in, hayır o öyle değil diyen, klişe karşıtı yazarları, daha sonra ortaya klişenin aksine efsane bir karakter gelişimi gösteren bir hikaye yazdılar 2. sezonda.

İlk sezonda esas rollere odaklanmış, benliğimi bulacağım bir karakter ararken, fark etmeden Brooke Davis’e kapıldığımı ilk sezonun sonlarına doğru farketmiştim. Çünkü başta farklı bir imaj çizilen Brooke Davis’in kalbinin ne kadarda naif ve kırılgan olduğuna şahit olmuştuk ilk sezon boyunca.

Erkeklerle öylesine takılıyor gibi gözükse de o da her genç kız gibi en basit olan şeyi istiyordu. Bir erkeğin arkasında durmasını…

Brooke Davis’i en iyi tanımlayan 5 şeyi saysak, arkadaşlığı her şeyin üstünde tutması belki de tartışmasız ilk sırayı alırdı. Çünkü “Hoes over bros”. Ama maalesef ki işler o kadar da kolay değildi. Çocukluğundan beri en yakın arkadaşı olan Peyton ve kalbini ilk defa bu denli açtığı Lucas Scott arasında kalmak, onu bir hayli yaralayacaktı.

Yine de tüm bunların için de Brooke damia kendi olarak kalmayı başardı. Çünkü “I am who i am. No excuses.”

Başkalarının onu olmadığı biri gibi yargılamasına asla izin vermedi. “You think you know me, but you don’t.”

Brooke’un en sevdiğim karakter özelliklerinden biri ise, empati kurmaya çalışarak herkesi olduğu gibi kabul edip, yargılamaması idi.

Ve her daim dostlarının yanında oluşu, desteğini hiçbir zaman esirgememesi…

Gelelim bir diğer hikayeye, Brooke zengin bir ailede büyüyen, geleceğini planlamayı düşünmeyen bir kızdı ama 2. sezondaki hikayesi bunu tamamen tersine çevirmişti. Ailesinin maddi sıkıntı yaşaması sebebi ile, hayatına istediği gibi devam edebilmek için elini taşın altına koydu ve kendi birşeyler var etmeye, para kazanmaya başladı. Elbette başlarda bu çok kolay olmadı ama bu onu kariyer yolcuğuna da iten ilk cesur adımlardan biriydi. Bunu yaparken de her zamanki gibi adil karakterini hem kendi hemde başkaları için ortaya koymaktan asla çekinmemişti.

Brooke için feminizmin öncüsü karakterlerden de diyebiliriz. Erkeklerle dilediği gibi takılabilirdi ama bu onun kendini kullandırdığı anlamına gelmiyordu. Kendi ile ilgili kararlar her zaman kendine aitti, kimse karışamazdı, hiçbir erkek onun sahibi değildi!

Erkekler hakkındaki tespitleri de her zaman bir o kadar yerinde tespitlerdi.

Daha 2 sezonluk serüveninden bahsetmiş olsam da, Brooke Davis’i anlatmaya bir yazı dizisinin yetmeyeceğini başta belirtmiştim 🙂

Fazla spoilera girmeden, yeni izleyecek olan arkadaşlar için de işin ‘soap opera’ kısmını çok fazla detaya girmeden anlatmaya çalışacağım. Çünkü 3.sezon, Brooke Davis için bolca acılı ve bir o kadarda seyirciye dokunan hikayesi olan bir sezondu. 2.sezonda her ne kadar “I’d rather feel nothing. It’s better, it’s easier.” demiş olsa da, Brooke Davis sevmek için yaratılmıştı.

Fakat sevme cesareti göstermesi acı çekmeyeceği anlamına da gelmiyordu. Ama sevmek kadar sevilmeyi de hakediyordu insan. Bu yüzden 3. sezonda en çok buna isyan ettiğini gördük.

Neredeyse en yakın arkadaşını kaybetme noktasına getiren bu aşk üçgeni Brooke Davis’in tarafında belki de en efsane şekilde son buldu. Bir kadın her daim karşılıklı sevilmeyi ve özlenmeyi hakediyordu çünkü. Kendinize bunu yapmayın kızlar, Brooke gibi olun.

Gelelim tüm bu aşk mevzularının ardında, gelişmeye devam eden Brooke Davis’in asıl hikayesine tekrardan. En sevdiğim repliklerinden biriyle devam etmek istiyorum yine.

Evet Brooke maalesef hiçbir konuda yeterince iyi olmadığını ve sevilmediğini düşünüyordu fakat yaşadığı serüven ona bunun tam tersi olduğunu gösterecek ve ayakları üzerinde durması için güç verecekti.

Clother Over Bros’un temelleri de lise dönemlerinde, arkadaşlarının gaza getirmesi ile başlamıştı elbet ama 17 yaşında bir genç kız için attığı adımlar oldukça büyüktü. Brooke Davis farkını ortaya koyarak, önceliği gençliğini yaşamaya verdi. Çünkü bu kadar mutsuz olmak için oldukça genç değil miydi? İşte Brooke Davis’in hayatlara ilham olacak en temel yönlerinden biri de buydu.

4 sezonluk lise dönemi Brooke Davis’in kendini buluşunun ve onu tanımlayanlara başkaldırışının en güzel sezonlarıydı elbette ki. O artık erkeklerin kendini tanımlamasına izin vermeyen, kendi ayakları üzerinde duran ama gençliğini de yaşamayı unutmayan bir genç kızdı.

Ama her lise son sınıf öğrencisi gibi geleceği hakkında da korkuları vardı. Yine de kendi kurduğu Clothes Over Brothes da bir o kadar başarılı oldu ve kendi farkını ortaya koydu. “0 bir beden değildir.” diyerek, 0 beden çalışmama kararı ile sektöre yeni bir soluk getirdi.

Yine de sevmek için yaratılmış bu karakter için, kariyer basamaklarını kendi çabası ile bir bir çıkmak ve zirveye yürümek çok güzel bir şey olsa da, uzak kaldığı Tree Hill’i, dostlarını ve uzun zamandır hissetmediği aşk, sevgi hissini oldukça özlüyordu. Belki de Brooke ile en çok bağ kurduğum noktalardan biri buydu. Çevresinde herkes bir şekilde ilerlerken, o aynı noktada sıkışıp kaldığını hissediyor ve bundan oldukça üzüntü duyuyordu

Neyse ki haberi yoktu, onu ileriki sezonlarda çok güzel şeyler bekliyordu. Zamanında kalbini açtığı için kırılan bu kız, kendi the one’ı ile biraz geçte olsa tanışacaktı. Ama zamanında kalbini bir başkasına açıp, sevme cesareti gösteren ve kırılan bu kız için, yeniden aynı cesareti göstermek elbette ki pek kolay olmayacaktı. Ama Brooke Davis’ti bu sevmekten asla korkmaz, sevgisinin peşinden koşmasını ve değer vermesini bilirdi. Çünkü aşk insanın kapısını her zaman çalmazdı.

Çoğunlukla Brooke Davis’in en efsane lise çağlarından bahsetmiş olsam da 20’li yaşlardaki serüveni de bir o kadar izlemeye değerdi. Ee orası da birazcık spoiler kalsın, diziyi izleyin efenim. 🙂

Bana birçok konuda ilham veren ve izleyen bir çok kişiye de ilham vereceğini düşündüğüm Brooke Davis’in dönüşüm hikayesini yazmaya çalıştım, okuduğunuz için teşekkür 🙂 Sebeplerini saymakla bitiremeyeceğim için bu yazıya son veriyor, sizleri One Tree Hill ile tanışmaya davet ediyorum 🙂

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!