Dünyayla Benim Aramda 4. Bölüm Yorumu | Yüzleşme

Herkese merhaba, yine yeniden Dünyayla Benim Aramda konuşmak için yerimi almış bulunmaktayım, geçen haftaki yazıyı beğenip keyif aldıysanız sizi de bana eşlik etmeye beklerim 🙂

Bölüm aslında geçen hafta tahmin ettiğimiz gibi Tolga’nın İlkin’in odasına girişiyle başladı ve bu durumdan Sinem’in ne kadar acı çektiğini gördük çünkü İlkin’in de dediği gibi aslında Tolga’nın kendisini seçeceğini düşünüyordu.

Fakat aslında Tolga da ne istediğini bilmiyor. Berlin hesabının kapanması eski suskunluğuna geri dönmesine sebep olsa da Cüneyt’le konuşurken “beni anlıyor, o mesajlaşmalarımızı unutamıyorum” diye sunduğu neden aslında konuşan kişinin İlkin olduğunu düşününce, Tolga’nın kafa karışıklığını ve bu ilişkiyi yeterince tanımadığını gösteriyor. (ya da senaryoda yanlış bi’ belirtme oldu çünkü Tolga, Sinem’le buluştuklarında, “sen daha gerçeksin” diyip bundan etkilendiğini söylemişti)

İlkin’in verdiği kararları iki bölümdür mantıklı bulup sinirlenemiyorum aslında, “başta bir hata yaptım ve bundan kimseyi sorumlu tutamam ama sen de hislerini kontrol edemedin, Tolga’ya aşık oldun” diye her şeyi farkında ve dobra bi şekilde kendini açıklayarak Sinem’i dergiden uzaklaştırıyor ayrıca bunu mağdur etmeden yeni bir iş vererek yapıyor fakat belki de tam olarak bu mantıklı tavır Sinem’in içindeki İlkin’e hayran olmakla düşman olmak arasında kalan dürtüyü tetikliyor ve şirketin ortasında kriz geçirerek her şeyi ortaya döküyor ve ilk defa Sinem’in içindeki siyahla bu kadar karşı karşıya kalıyoruz.

Açıkça söylemem gerekirse sahneyi izlerken bu kriz bir anda hayale bağlanacak ve Sinem esasında sessiz sessiz ofisten çıkmış olacak diye düşünmüştüm, bu öfke patlamasının gerçekten yaşanmış olması hem şaşırttı hem de mutlu etti. Bu sırada karaktere yapılan zoom’lar ve çerçevenin içe doğru küçülmesi, kamera hareketleri ve fon vurgularının doğru yerde girmesiyle Sinem’in iç dünyasındaki çatışmasına çok profesyonel bi’ şekilde dahil etmişler bizi. Teknik yanının hâlâ çok başarılı olduğunu düşünüyorum ve sırf bu yüzden görselliğine hayran kalarak izliyorum her bölümü. Bir bölüm içerisinde kilit noktalardan chapterlara ayırmaları da ilgiyi kaybetmeden ve nabız düşmeden takip etmeyi kolaylaştırıyor.

İlkin’in, yaptığı şeyin ilişkisini düzeltmek değil, bir süreliğine Sinem’i yama yapmak olduğunu anlaması, kendisiyle yüzleşmesi çok güzel ve gerekliydi. Demet Özdemir çok başarılı bir performans sergileyerek bu rolünde üstündeki bütün önyargıları yıkmaya devam ediyor bence. Aynı şekilde bölümün başında Buğra Gülsoy’un tiyatro provasında sergilediği “ben mükemmelim” sahnesi ve Hafsanur Sancaktutan’ın “beni siz aşık ettiniz” sahnesindeki yükselişini takdir etmek yine bana mı kalır bilmiyorum ama böyle güzel oyunculukları izlemek seyirciye kesinlikle zevk ve ekstra keyif veriyor.

Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, Cüneyt ve Burçin aksı hiç ama hiç ilgimi çekmiyor, ana hikayede karmakarışık ve kaoslarla dolu bir üçgen varken tekrar zorlama ve öylesine bir çift eklemeye gerek var mıydı? Bilmiyorum 🙁

Bölümün sonunda Tolga’nın Sinem’i görmesiyle yaptığı seçim, Sinem’in açık açık aşık olduğunu söylemesi ve İlkin’in bunu hemen öğrenmesi, o sırada yüzleşmeleri ve bunu diğer bölüme bırakmamaları çok hoşuma gitti.

İlişkilerini sonlandırmayı kafasına koyduğu halde Tolga’ya dergi tarafından ödül veren ve son bir güzel anıdan sonra ayrılmayı düşünen İlkin için çok acı bir yüzleşme oldu. Tolga’nın hiçbir bahanesini kabul etmedi ve duymayı beklediği şey aslında sondaki “bana ihtiyacı vardı” cümlesiydi.

lkin güçlü ve başarılı bir kadın ve Tolga içten içe yaşadığı “ben yetemiyorum, beceriksizim” kompleksini bu cümlesiyle gösterdi. İlişkide kendinden ve olduğu yerden emin, kimseye muhtaç olmayan bir kadın varken genellikle erkek tarafının büründüğü bu tavrı göstermeleri çok hoşuma gitti. İlkin “ben sana ihtiyacım olmadığı halde seni seçmiştim ve yine seçerdim” diyerek sevgisinin gerçekliğini sundu ama Tolga şu anda ne bunu anlayacak ne de yorumlayabilecek bir psikolojide. Sinem’in görülme hevesi bile Tolga’nın egosunu tatmin ediyor aslında, adres gelince koşa koşa Sinem’e gidişinden görebiliyoruz bunu.

Bölüm Sonu

Son sahnede Tolga Sineme giderken İlkin’in o çatışmalı ruh haliyle arabanın kontrolünü kaybedişi ve o öfke halinin seyirciye geçişi çok güzeldi ama sonu yine ana akımları aratmayacak şekilde trafik kazasıyla bitmek zorunda mıydı diye düşündüm, bir farklılık yapılsaydı keşke. Yine de geçen haftadan çok daha hareketli, aksiyonu yüksek bir bölümdü. Metin Akdülger’in de artık hikayeye girme zamanı geldi gibi sanki ve bu dengeleri nasıl değiştirecek merak ediyorum. Sinem ve Tolga’nın ilişkisinde iki taraf da neleri görecek bu üçlünün arasındaki nabız nasıl dinecek hepsi bu noktadan sonra belli olmaya başlayacak gibi.

Siz neler düşünüyorsunuz? Buraya kadar okuduğunuz ve bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim yorumlarınızı da paylaşmak isterseniz lütfen yazın. Herkesin emeklerine sağlık 🙂