Distopik Bir Kurgu: Squid Game İncelemesi

Son zamanların en kaliteli distopik dizisi Squid Game‘den bahsedeceğim size.

Squid Game, toplamda 9 bölümden oluşan bir Kore dizisi. Kore dizisi diyince genel olarak aklımıza bizim yaz dizilerimiz tadında bol aşklı meşkli diziler geliyor biliyorum ama bu dizi kesinlikle Kore dizilerine bakış açınızı değiştirecek. Birçok kaliteli yapımın bulunduğu Kore camiasi yine yapacağını yapmış ve Squid Game’i izleyicilere sunmuş. Bu arada dizi Netflix’te mevcut. Sizi bilmem ama ben son zamanlarda Netflix‘te kaliteli bir içerik bulmakta o kadar zorluk çekiyorum ki Squid Game benim için Netflix’e güzel bir geri dönüş oldu diyebilirim. Umarım bu tarz işleri daha sık görebiliriz.

Konusu Ne?

Maddi olarak sarsılan hayatlar, sürekli bir kaçış ve bu kaçıştan kurtulmak için sunulan bir şans. Hem de işin ucunda 45,6 milyar won para ödülü var. Siz olsanız ne yapardınız? Başlangıçta bu durumda olan herkes için çekici gelen bir oyun. Karakterlerin dibe vurdukları bir anda karşılarına takım elbiseli, güven veren bir adam çıkıp bir oyun teklif ediyor. Bu oyun bizim pek aşina olmadığımız basit bir çocuk oyunu. Oyunda yenilirsen karşı tarafa 100 bin won vermelisin, ya da bunun yerine o sana bir tokat atabilir. Ve böylelikle kendini para yerine feda edip edemeyeceğini anlıyorlar ilk önce. Eğer para için kendine zarar verilmesini kabul ediyorsan tamamdır, aradıkları adam sensin. Oyun başlasın.

Paranın daha fazlasını kabul edenler bayıltılarak gözlerden uzak bir adaya çok özel yöntemlerle taşınıyorlar. Bu adada toplam 456 kişi bulunuyor. Bu arada 456. numara bizim ana karakterimiz. 456 kişi büyük para ödülünü kazanmak için toplam 6 oyundan geçecek. 6. oyunu da kazanabilen paranın sahibi olacak. Başlangıçta çok kolay ve hatta eğlenceli bile görünüyor. En fazla ne olabilir ki?

Oyunların İçeriği

İlk oyun bizim de küçüklüğümüzde oynadığımız bir oyun aslında, görünce hemen tanıyoruz. Arkası dönük bir ebe, ”kırmızı ışık, yeşil ışık” diyene kadar geriye kalan tüm oyuncular ebeye doğru yaklaşıyor. Ebe arkasını döndüğünde ise tüm oyuncuların hareketsiz bir şekilde beklemeleri gerekiyor. Oyunun ilk tehlikesi ise burada başlıyor. Çünkü hareket eden herkes öldürülüyor. Evet şimdi izleyiciler de dahil olmak üzere geriye kalan 455 oyuncu tehlikeyi fark ediyorlar. Ölüm tehlikesini.

İlk oyundan fiziken ve psikolojik olarak sağlam çıkabilen oyuncularımız ikinci oyun hazırlanana kadar koğuş diyebileceğim bir alanda yataklarına çekilip ilk pişmanlıklarını yaşamaya başlıyorlar. Bu arada oyunun şöyle bir kuralı var, eğer çoğunluk oyundan çekilmeye karar verirse oyun durdurulur. Hatta bu deneniyor ama tabii insanoğluna canı pahasına da olsa para her zaman tatlı geliyor. Devam ediyoruz.

İkinci oyun yine çocukluğumuz ile ilgili. Üçgen, daire, yıldız ve şemsiye şekillerinden birini seçen oyuncular şeker kalıbını kırmadan bu şekilleri çıkarmaya çalışıyorlar. Kıran tabii ki de bildiğiniz gibi, eleniyor. Oyunlar esnasında karakterleri de yakından tanımaya başlıyoruz aslında. Birbirine yardım etmeye çalışanlar da var, birbirinin ayağını kaydırmak için uğraşanlar da. Ne kadar da günümüz dünyasına benziyor değil mi? Oyunları izlerken aklımda hep tek bir düşünce vardı. Biz ya buradan hep birlikte çıkacağız ya da birbirimizin sonunu getireceğiz. Diziyi izlerken siz de benim gibi dünya dertlerine dalmayın, tadını çıkarın. 🙂

Üçüncü oyunumuz bildiğimiz halat çekme. 10’ar kişilik gruplar oluşuyor. Dışlananlar, zayıf görülenler, güçlünün zayıfı ezmesi, zekaya bakmayıp sadece dış görünüşe odaklananlar, kavgalar, yalnız kalmalar falan derken üf harika bir oyundu. Halat çekmenin sadece güç değil aynı zamanda strateji oyunu olduğunu öğreniyoruz herkesin dışladığı yaşlı bir amcadan. Hoş bu amca sandığımız kadar masum değilmiş de neyse, onu sonra anlatacağım. Üçünü oyundan da bir şekilde kurtulan ana karakterimiz 456 numaraya her zaman insanca davrandığı için bir kez daha teşekkür ederek diğer oyunumuza geçiyoruz.

Grup halinde birlik olabildik peki ikişer ikişer olsak da birlik mi olacağız yoksa düşman mı? Bunu anlamak için dördüncü oyunumuza geçiyoruz. Hepimizin bildiği misket oyunu. Herkes yine en güçlüğü seçip ikişer ikişer eşleşirken bizim 456. numaramız vicdanını susturamayıp yaşlı amcayla eşleşiyor. Herkes ikili ikili yarışacaklarını sanarken oyun birden tepetaklak oluyor. Çünkü iki kişi karşılıklı olarak yarışacak ve ikisinden biri elenirken diğeri devam edecek. Bu arada elenme kelimesinden kastımın ölmek olduğunu tekrar vurgulayayım. Hadi bakalım insanlık bu sınavından geçebilecek mi? İnsanlar bir anda takım ruhuna kapıldığı, güvendiği eşini bir anda öldürmeyi arzulayacak mı? Tabii ki de. İnsandan bahsediyoruz sonuçta… Bu oyunda yaşlı amcamızın kaybettiğine şahit oluyoruz bu arada. Bir silah sesiyle öldüğünü düşünüyoruz. Ama öldüğünü görmüyoruz. Bu sahnede bu ayrıntıyı fark edip içime bir kurt düşürmüştüm aslında.

Beşinci oyunumuz bireysel olunan ama bir o kadar da başkalarına ihtiyaç duyulan bir oyun. Tıpkı hayat gibi. Cam karelerden oluşan bir köprü üzerinden karşıya ulaşabilen yola devam eder. Ama camların bazıları sağlamken bazıları da anında kırılarak oyuncuların yere düşüp parçalanmasına sebep oluyor. Bu sebeple cama basmadan önce öndeki oyuncunun nereye bastığını takip edebilmek çok önemli. Son sırada olan 456 numaralı karakterimiz bu konuda şanslı, çünkü önündeki herkes zaten bir şekilde sağlam camı bulmuş oluyor. Ve geriye sadece 3 kişi kalıyor. Ama biri yaralı.

Bu üç kişinin bir şekilde ikiye düşmesi gerekiyordu ki finale geçebilelim. O yüzden yaralı kızımızı kan kaybından kaybedeceğimizi düşündürüyor dizi bize. Ama kan kaybından daha kötü bir şey var, hırs. Hırsından gözü dönen diğer karakterimiz hiç düşünmeden boğazını keserek bu oyuncuyu saf dışı bırakıyor. Para için. Kaldı iki. Ve final…

Finale kalan 456 numara ve onun çocukluk arkadaşı. Heyecanın dorukta olduğu, nefesimi tutarak izlediğim bir sahnenin ardından 456’nın vicdanından hiçbir şey kaybetmediğine bir kez daha şahit oluyoruz. Arkadaşına kıyamadığı için öldürmüyor ve oyunun bitmesini teklif ediyor. Ama tam o sırada arkadaşı kendin öldürüyor. Ve kazanan 456.

Bu düzenin arkasında kim var?

Eveet oyunları izledik iyi hoş. Peki olay ne? Neden tüm bunlar yaşanıyor? Anlatayım.

Hani biz insanlar para için hiç düşünmeden farklı oyunlar oynarız, kendi piyonlarımız olur, o piyonların zarar görmesi hiç umrumuzda olmaz… Yarış atları gibi. Milyonlar, milyarlar döner o yarışların üzerinden ama o an atların neler yaşadığını hiç düşünmeyiz. Dizide de bunun vurgusu yapılıyor zaten. ”Sen bir yarış atısın.” Ve fazla paralarını nereye harcayacaklarını bilemeyen, fazla paradan sıkılıp eğlenemeyen insanlara bir eğlence sunmak için böyle bir düzen oluşturuluyor. Herkes kendi oyuncusunu seçerek onun üzerinden bahse giriyor. Bu esnada oyuncuların ne yaşadıkları ile zerre ilgilenmiyorlar. Eğleniyorlar çünkü, tam da amaçladıkları gibi.

456’ya ne oldu? Yaşlı adam kim?

Oyunu kazanan 456 numaramız evine dönüyor ancak paraya dokunmuyor bile. Çünkü bu süreçte annesini kaybetti, yüzlerce insanın gözleri önünde ölümünü izledi. Siz bu paraya içiniz rahat bir şekilde dokunabilir miydiniz? Umarım cevap hayırdır.

Anlamsız hayatına devam ederken bir gün bir oyun kartı alıyor 456. Söylenen yere gittiğinde ise yaşlı adamla karşılaşıyor. Evet her şeyi ayarlayan, tüm bu düzenin arkasında olan kişi yaşlı amcamızmış. Daha eğlenceli olsun diye kendisi de oyunun içine girmiş sadece. O an işte içimizdeki bütün yaşlılığından kaynaklı masum hisler yerle bir oluyor ve adamı oracıkta boğasımız geliyor. 456 da aynı hislere kapılmış olacak ki bu düzeni bozacağına söz veriyor kendi kendine.

İşte tam da burada anlıyoruz ki dizinin ikinci sezonu gelecek. Yani yüksek ihtimal. İkinci sezonda belki 456 yine bu oyuna girip bu sefer çözmeye çalışabilir, ya da tam tersi oyuncu olarak değil de işin arka kısmında yer alabilir. Ne olacaksa olsun yeter ki 2. sezon olsun diyerek yazımı burada noktalıyorum.

İzlemenizi tavsiye edeceğim en iyi dizilerden biri, kaçırmayın derim. İyi seyirler.

Görseller Kaynak: Netflix