Merhaba herkese!
Öncelikle bana göre bütün diziler arasında olan en güzel sezon finali bölümü, Çukur dizisine ait oldu. Ve, izlediğim bölüm hakkında sizlere fikirlerimi beyan ediyorum. İlk defa böyle bir şey yapıyorum. Mazur görün efenim.
Bildiğimiz gibi büyük bir kadro ile karşımıza çıkan Çukur dizisi herkesi merak içerisinde bırakan bir dizi oldu. Çukur dizisinin 7. bölümünde olan “Mihriban kim?” sahnesinde Erkan Kolçak Köstendil’in büyük bir yeteneği ile büyük bir ilgi odağı olan sahne, herkesi kendine çeken bir dizi, fenomen bir karakter ve sahne oldu. Heyecanlı ve aksiyonlu geçen bölümler devam ediyorken bence 20. bölümden sonra aksiyon ve heyecanlı sahneleri biraz da olsa yitirdi. Daha çok kadınlar ön plana çıkmaya başladı. Kadınlarımız her zaman değerlidir. Lütfen yanlış anlamayın. Ama konu Çukur olunca daha çok insanın aklına “heyecan, aksiyon.” gelirken onların sahneleri daha çok aşk, özlem, geçmiş ile ve çok özür dileyerek, vıcık sahnelerle heyecanını yitirdi. Ben de dahil olmak üzere bir sürü kişi eminim izlerken pek zevk almıyordu. Ta ki sezon finali bölümü yayınladığı zaman kadar!
Şimdi başlıyorum efenim.
Öncelikle şu konuyu es geçmeden kesinlikle söylemek istiyorum. 32. bölümün final sahnesi! Selim-İdris yüzleşmesi… Sizce de efsane değil miydi? Babasının bu zamana kadar hiç destek vermediği evladı, karşısında öyle bir konuşma yaptı ki! Başını yerden kaldıramadı İdris Koçavalı… Bu zamana kadar karakterinde ters köşe olmayan tek karakter diyebilirim, Selim.
Çukur’un bütün tapuları Selim’in elinde! Ya babası Çukurdan gidecek? Ya da Çukur elden gidecek/ti! İdris tabi ki seçimini kendinden yana kullandı.
Selim’in böyle bir şekilde intikamını alması benim çok hoşuma gitti. İdris’in hiçbir şey yapamayışı da… Ama Selim’e hiçbir şekilde güvenmeyen İdris. Bunca zaman ailesi olmayan, aile kuran, yaratan “İdris Babamız” nasıl oldu da bu kadar hemencecik pes edip, Çukuru bıraktı? Hani Çukur evimizdi? İdris babamızdı? Ortada ne ev kaldı ne de baba! Ee bu kadar güven boşa mı gitti? Gitti…
Çukur’un başına geçen Selim ve Vartolu!
Hatırlıyorsanız eğer ilk başlarda Ayşe, ısrarla o evden gitmeyi, çekirdek ailesi ile yalnız yaşamayı, kimsenin emirleri ile hareket etmek istemiyordu. Ayşe, ailesi için, kendisi için her yolu deneyen Selim’i Çukur’u elde edince, evlerinde Ayşe’yi ve Karaca’yı “İşte özgürce yaşayabiliriz.” demesinden sonra verdiği tepkiyi fark ettiniz mi? Tek kelimeyle hayal kırıklığı! Ayşe ve Karaca’nın “Koskocaman evde biz tek mi yaşayacağız?” demesi tek kelimeyle hayal kırıklığı! Siz değil miydiniz başından beri Selim’in başının etini yiyen, gidelim de gidelim diyen!
Neyse, efenim sinirlenmeden devam edelim.
Gel gelelim Vartoluya..
Bence bu zamana kadar en çok karakterinde ters köşe yapılan karakter. Ne yazık ki…
Tamam dedik. Bu sefer tamam! Paşa’yı kaçırttı. Bu sefer yarım kalan intikamını alıp “Kötü kalpli veziri” öldürecek! Salih’in bu kadar eziyet çekip buralara kadar gelmesini, bu halde olmasını sağlayan ikiliden biri olan Paşa’dan intikamını alacakken! Medet’in gelişiyle, Sadiş’in yanına gitmesine ne demeli? Buna da çıldırmayalım mı? Eh be Sadiş! Gelecek vakit mi buldun!
Vartolu’nun ‘dostlar kahvesi’ndeki mutsuzluğu, oradaki insanların ona destek çıkmaması “Çukur evimiz Salih babamız!” dememeleri beni çok üzdü. Siz bir Vartoluyu düşünün. Kralı indirip, tahta çıktı ama mutlu değil! Çünkü yapmak istediği bu değildi… Tek istediği babasına her şeyi anlatıp onun sevgisine sığınmaktı. Sadece “Ben güçlüyüm.” hissini vermek için böyle bir şey yaptı. Ama sonuç olarak çok üzgündü.
Oysa ki ben mutlu olmasını isterdim. Köpeklerle uyuduğunu, açlıktan geyiği kemirdiğini, annesini, fırıncıyı… Unutmamalıydı!
Sadiş’e diyecek tek bir şey bulamıyorum. Salih ararken “Bir sen eksiktin!, bütün ihtimalleri öldürdün, benim de babamı öldürdüler ben de mi canavarlaşsaydım?” diyen, hiçbir şekilde Salih’in yanına olmayan, destek vermeyen kızımız.. Sultan annemiz onu evden atarken ilk koştuğu kişi Salih oldu. Burada Avlu dizisinde ki Azra karakterin söylediği bir sözü söyleyeceğim. “Vay babam vay!”
Salih’te mutlu olmadığı için, mutlu olmak için sevdiği, küçüklük aşkı ve birde çocuğunu taşıyan kadınla birlikte mutlu olup zamanında hayal ettikleri Erbaa’ya giderek mutlu bir hayat yaşamak istediler, düşünmeden, gözünü kırpmadan tahtan inip, gitti!
Ve, şu sahneyi de geçmek istemiyorum. Sena’nın başına gelenler.. Yamaç ile olan son sahnesi, “Ben deli değilim, iyiyim ben!” gösterme çabası ve o halde olması beni üzdü. Ayrıca, rolünü de gayet güzel yapıyordu. Başarılarının devamını dilerim.
Nazım-Emrah? Unutur muyum o sahneyi!
Hani derler ya, “Kardeşler arasında yapılan kavganın kazananı olmaz.” diye… Olmadığını, iki kardeşlerinin birbirlerinin nasıl sonunu getirdiğini net bir şekilde izledik.
Evet efenim! Geldim en mükemmel sahnelere… Medet’in vurulması! Selim’in intihar etmesi! Çukur yok olduktan sonra ki Vartolu-Yamaç birliği! Hemen bu konu hakkında konuşmak istiyorum, hemen. Öncelikle Medet’in sahnesi ile başlıyorum.
Erbaa’ya gittikten sonra eve taşındıktan sonra Medet’in “Artık buraya kadar, abim ile vedalaşacağım.” tavırları beni çok duygulandırmıştı. Abisi onu bırakır mıydı sadık sağ kolunu? Bırakmaz tabi!
“Gel lan buraya!” diyip sarılmaları da çok minnoştu. Gelelim sonuca…
O gelenler de neyin nesi idi? Vartolu’nun mu düşmanı? Çukur’un mu? İdrisin mi? Her halükarda birinindi.. Ama Sadiş’in kaçırılma nedeni neydi merak içerisindeyim? Ve gelelim Medet’in vurulmasına…
Sadiş’i kaçırıp peşlerinde delice koşan çıldırmış bir Vartolu! “Medeeeet!” diye bağırıp arkasına bakınca ki gördüğü sahne… Çaresiz bir şekilde “Medeeeeet!” diye çığlık atıp koşarak yanına gidip “Medet ölme, ölme lan Medet.” diyen çaresiz ve büyük bir acı, çaresiz bir durum da çığlık atarak ağlayan bir Vartolu… Yazarken bile gözlerimin dolmasına engel olamıyorum. Vartolunun sesi hala kulağım da çınlıyor. Umuyoruz ki, Vartolunun sadık Medet’i ölmemiştir…
Veeeee… Benim en en en sevdiğim sahne… Selim’in sahnesi oldu. Celasun/Akşın düğününe Ayşe ve Karaca’nın da gitmesi üzerine evde tek başına kalan Selim Koçavalı… İdris ve Sultanın evlatlarından olan Selim… Evlat ama hiçbir zaman evlat muamelesi görmeyen Selim… Çocuklarının arasında anne, babasını en çok seven,ama hiç sevilmeyen Selim… Aynı çatı altında, aynı sofrada olup anne, baba sevgisine, desteğine muhtaç olan evlat… Bir kere bile kararına destek vermeyen evlat… Ezik, korkak, zayıf tabirleri ile küçültülen evlat… Bunlara rağmen “Güçlü” olduğunu göstermeye çalışan Selim… Ah, say say bitmez. Evde ki bütün odaları gezip, aklına gelen bütün anılarla çatıya çıkıp intihar etmesi… Beni çok derinden etkiledi. Bundan birkaç gün önce bir video yapmıştım. ‘Sen Selim olmayı nerden bileceksin?’ adlı ile. İzlemeyenler için o sahnedeki sözleri sizlerle paylaşacağım.
“Sen Selim olmayı nerden bileceksin? Benim her günüm kendimi ispatlamamla geçti her Allah’ın günü! Annen sana hiç dedi mi? Biz seni istemiyorduk, piyangodan çıktın sen. Kahraman’ın gölgesinde büyümek nedir bilir misin? Babamın bakışlarını yakaladın mı hiç, bu çocuk niye böyle oldu diye? Sana bakarken? Selim olmak bu işte…” okurken diken diken olan tüyelerime hakim olamıyorum. Babasına, ‘Ben gökten inmedim. Ben de senden geldim. İnsan sırf bunun için sever evladını be…’ demesi kulaklarımdan çıkmıyor. Bir evlat ne kadar çaresiz ne kadar “sevilmek” nedir duygusunu annesi, babası tarafından bilmiyorsa, hissetmediyse Selim de o kadar derinden hissedip yaşadı işte. Ah benim canım Selim’im… Anne, baba sevgisine, muhtaç, hasret kalan Selim’im… Senin gitme zamanın bu zaman değil! Daha “Güçlü.” biri olarak anne, babana gösterip gerçekten sevildiğini göreceksin. Gitme zamanı değil bu…Bu kadar eksik, hasret kalamazsın…
Ve son olarak efenim, sezon finali bölümünün final sahnesinde beklenmedik bir olay oldu!
Çukur elden gitti. Hiç görmediğimiz bir hale dönüştü. Kimin elinde? Kim ne yaptı? Hiçbir şekilde tahmin edemiyorum. Özellikle o yüzü kapalı elinde zincir olan beyefendi de kimdi? Cumali miydi? Neyse, gelelim Yamaç ve Vartoluya.
Vartolunun orada ne işi vardı? Geçen süre zarfında ne yaşandı da bu hale geldi? Medet gerçekten de öldü mü? Sadiş’i aradı mı? Ne oldu? Tahmin bile edemiyorum. Yamaç’ın gelmesi ile her şey değişti! Vartolu’nun “İşte buradayım. Öldür beni haydi.” demesindeki pes edişi beni çok üzmüştü. Özellikle, “En son bana Allah belanızı versin demiştin. Bak ne hale geldik.” demesi de aynı şekilde. Ve! Yamaç’ın, “Seni öldürmeye gelmedim! Ölün bir işime yaramaz. Bana canlı lazımsın!” demesi ile hepimize bir şok etkisi yarattı, farkındayım… “Çukuru kurtarmaya gidiyoruz. Ya öleceğiz! Ya kurtaracağız!” deyip elini Vartolu’ya uzatması, mükemmel bir şok ve mutluluk yaşattı diyebilirim, kabul ediyorum. Sezon boyunca birlikte iş yapmalarını beklemişizdir. Ve çok güzel bir şekilde değdiğine eminim, bu şekilde. Beraber yürüyüp, en öndeki kişinin kim olduğunu hala anlamış değilim. Aklımdan biri geçiyor ki hepimizin tahmin ettiği gibi ama yine de emin değiliz!
Güzel, heyecanlı, aksiyonlu ve bizleri derinden etkileyen sahnelerin olduğu bu güzel dizi, güzel bir şekilde sezon finali yaptı. Hatta “klişe” diyemeyeceğimiz ve teori yapamayacağımız bir şekilde bitmiş oldu. Bu 3 ay içerisinde ne yapacağız? Ne kadar fikir üretip beyin yakacağız şimdiden hiç aklım almıyor! Hahaha, çoktan başladık bile. Okuyan gözleriniz dert görmesin efenim. Keyifle okuduğunuzu umuyorum. Sağlıcakla kalın!
“Çukur Sezon Finali: Çukur Kime Kaldı?” için 2 yanıt
Merhaba, öncelikle ellerinize sağlık. Koskoca yazınızda başrol olan Yamaç’tan o kadar az bahsetmişsiniz ki şaşırdım kaldım. Sanırım Vartolu seversiniz bundan dolayı böyle oldu. Bu duruma üzüldüğüm için yazmak istedim… İyi günler dilerim…