Bizim Hikaye RahDen: Biz Bu İki Deliyi Neden Sevdik?

Merhabalar! Geçen haftaki bölümdeki RahDen sahnesinin verdiği duygusal çöküntüyle ve ne yazacağımı bilememenin telaşıyla bir haftayı boş geçmiş bulunduk. Bu haftaki bölümde Rahmet’le Deniz bayağı bayağı, ciddi ciddi ayrılmış olsalar da yine de her şey daha toparlanmış ve yerli yerindeydi. Deniz babasıyla birlikte Fransa’ya gitmeyi Rahmet için kabul etmezken bu sefer de Rahmet Amerika’ya gitmeyi kabul etti ve yine Deniz’den “gitme”yi duyamadı. Deli aşıklarımızı gözleri yaşlı bıraktık bu hafta… Ama bu olay örgüsü bitmeden ve nereye bağlanacağını bilmeden ben iki haftadır azıcık azıcık gördüğümüz RahDen sahnelerini ıncık cıncık incelemek istemiyorum çünkü olay örgüsü belli bir yere bağlandıktan sonra bir yorum yapmayı daha doğru ve yapıcı buluyorum. Bu konu nereye nasıl bağlanacak diye merak ediyorum doğrusu. Hazır Rahmet’le Deniz ayrılmışken hep beraber neler yaşamışlar diye bakalım istedim. Biz bu iki deliyi neden sevdik? Bence Rahmet’le Deniz de birbirlerini neden ve nasıl sevmişler diye hatırlamalılar. Onlarla birlikte bizim de buna ihtiyacımız var. Neredeyse çoğu sahneyi sevdiğimiz için zar zor seçtiğim on sahneyle RahDen’le zaman tüneline giriyoruz şimdi… Bu hafta biraz ben değil de onlar konuşsun.

38. Bölüm

Kahveli restleşmeden ve ilk tanışmadan sonra Rahmet Deniz’i çöpe atıyor. “Seni çöpe atacağım poşete yazık” şarkı sözü hiç bu kadar anlamlı olmamıştı, muhtemelen Serdar Ortaç görse gözleri yaşarırdı. Soruyorum size, hangi çiftin böyle bir sahnesi vardır? Beklenmedik, ters köşe bir sahneydi. Deniz Rahmet’i aşağılamaya devam ederken Rahmet klasik bir fakir ama gururlu genç gibi davranmaktansa hak edene hak ettiği gibi davrandı. Belki de hak edene hak ettiği gibi davranmayı alışkanlık haline getirmiş Deniz’in de böylece iyice bir dikkatini çekti Rahmet. Bize başkaldırmayı başaranlar her zaman dikkatimizi çeker. Sezar’ın hakkı Sezar’a deriz…

39. Bölüm

Her ne kadar Deniz bu çöpe atılma olayını karşılıksız bırakmayıp karşılığında Rahmet’i dövdürse de (evet, böyle bir şey de yaşadık!) gururu incinen kraliçenin hala hedefindeydi Rahmet. Bu sefer de Rahmet’in kardeşi Derin’le olan yakınlığı onu rahatsız ediyordu çünkü küçük prenses masumella Derin’in ablasının korumasına ihtiyacı vardı ya… Bu sebeple Deniz Rahmet’i tehdit etmek için onu soyunma odasında sıkıştırdı. (Evet, bunu da yaşadık!) Aklınca Melis’e fotoğraflarını çektirip Rahmet’in onu taciz ettiğini iddia edip Derin’den uzak durmazsa onu değil okuldan bir de kendi küçük hayatından da attıracaktı! (Sonra o “küçük hayatın” ortasına geçip oturdu ve kalkmadı ya, haydi neyse…) Ama bu sahnede dikkat çeken en önemli detay Deniz’in korkunç tehdidi değildi çünkü aralarındaki çekimin, elektriğin Derin’le bir alakası yoktu. Hatta sahneyi izlerken acaba Melis daha sonra Deniz’i “Ay orada ne oldu?!” diye sıkıştırdı mı diye düşündüğüm bile oldu. Bu sahneyi canlı canlı televizyondan izlediğimde “Ya bu sahne yazılmış da acaba bu çiftin mi yolundan gidecekler? Yok yok… Gitmezler de… Ama bu nasıl bir sahne?” olmuştum. Zaten daha ilk tanışmalarından diğer sümsük kıza yar olacak ama ablasıyla yapsalar ne güzel olur demiştim. Bu sahneyle iyice bir “Ya acaba?” oldum.

41. Bölüm

İşte her şeyin pekiştiği o sahne! Deniz elindeki fotoğrafları Rahmet’i Derin’den uzak tutmak için kullanacağına Rahmet’i kendi hademesi yapmayı tercih ediyor ve onun yardımıyla gecenin bir vakti okula girip boş verdiği sınav kağıdını dolduruyor. Ama tabii açık kalan kameralardan biri ve Deniz’in aldığı mucizevi iyi not dikkatlerden kaçmıyor. Sonuç olarak ikisi de disiplini boyluyor. Her ne kadar Deniz’e yardım etmeyeceğini söylese de Rahmet gidip Deniz’i ve tabii kendini kurtarıyor. Hem de “Deniz benim sevgilim!” diyerek… Birazcık yaramazlık yapmak istemişler, gece okula girmişler falan filan… Deniz’in belinden bir tutuşu var, oradaki bakışmaları, Deniz’in Rahmet’e uyup yalanını devam ettirmesi ama yine de kendinden ödün vermeyip “Bir hademeyle sevgili olduğum duyulacağına okuldan atılmayı tercih ederim” demesi ve ucuz atlatıp el ele odadan çıkmaları… İşte o an dedim ki, evet bunlar olacaklar! Benim için de, dizi için de ve tabii Rahmet’le Deniz için de RahDen serüveninin başladığı nokta oldu bu an… Rahmet çöp kutusundan sonra ilk defa bu hareketiyle Deniz’in önüne geçmişti ve zekasıyla, pratikliğiyle ve tabii ki de onu kurtarmasıyla onun iyice ilgisini çekmişti. Zaten aralarındaki elektrik malumdu. Restleşmeleri, birbirlerine kafa tutmaları, misilleme yapmaları, birbirlerinin hamlelerini görüp ona uygun davranmaları adeta bir dans gibiydi. Genellikle kadın erkekten uzun olduğunda alışkanlıklarımız gereği bu durumu yadırgarız ama bu sahnede Deniz topuklu bot giyip Rahmet’ten uzun olmasıyla bile, hatta bununla da birlikte yan yana çok güzel ve uyumlu görünüyorlardı. Bu da ikisinin de beden diliyle alakalı bir şey… Uyumsuz olduğu düşünülen bir şeyi bile bir uyuma dönüştürebilmek, bununla birlikte buna uygun hareket edebilmek… Bu çiftin çok farklı bir havasının olacağı buradan bile belliydi.

42. Bölüm

Rahmet soruşturmadan sonra Deniz’i kıvrak zekasıyla kurtarmasıyla ve Deniz onu çoğu öğrencinin çözemeyeceği matematik sorusunun cevabını panoya asarken görünce Deniz’in ilgisini daha da çekiyor. Zaten daha öncesinde ona yüz vermeyerek aksine karşısında ezilmeden durarak dikkatini çekmeyi başarmıştı ama bir de karşısındaki kişinin oldukça zeki olduğunu anlaması Deniz’in ona olan ilgisiyle beraber saygısını da arttırdı. Rahmet’e olan davranışları da bununla birlikte değişmeye başladı. Altını çizmeyi çok sevdiğim bir şey vardır, o da önyargılarımızı yıkan insanlara daha hayran olma, saygı duyma ve sevme eğiliminde oluşumuzdur. Önyargı çok sert bir duvardır ve karşımızdaki kişi bu duvarı yıkabilecek güçte bir karaktere sahipse zaten ters köşe olduğumuz için o kişiden en azından etkileniriz. Deniz için de öyle oldu. Rahmet’in matematik dehası olması matematikle uzaktan yakından alakası olmayan Sanat Tarihi öğrencisi Deniz’in ilgisini bu yüzden çekti. Bu yüzden Rahmet’i bu sahnede de görüldüğü üzere sıkıştırmaya başladı. Ona bakışlarındaki değişim fark edilmeyecek gibi değildi. Rahmet ise Deniz’den ve aslında kendi olduğu kişiden kaçmaya çalışıyor, soruyu çözdüğünü yalanlıyordu. İlişkilerinde de daha sonra hep olacağı üzere Deniz ise onu yine köşeye sıkıştırmıştı, o soruyu çözdüğünü itiraf etmeden Rahmet’i rahat bırakmayacaktı. Ama Rahmet yine daha sonra da olacağı üzere kaçmanın bir yolunu buldu ama yağmurdan kaçarken doluya tutulacağından habersizdi. Deniz’i kucağına aldığında -o an izlerken bir anlığına yine çöpe atacak sansam da!- havada döndürüp önünden çekti. O an da tanıştıkları ilk andan beri gözle görülebilir bir hal alan çekim kendini gösterdi. Birkaç saniyelik dalıp gittikleri, bakıştıkları o an ve arkada çalan müzik “Evet, bu ikisi olacak, hem de çok güzel olacak!” diye bağırıyordu. Zaten tam bu andan sonrası RahDen için çok ayrı bir yolun başlangıcı oldu. Deniz’e olan hislerinin farkında olan Rahmet en iyi bildiği şeyi yaparak kaçtı. Ama bu sefer çok yanlış bir limana sığındı. Deniz’in kardeşi Derin’e! Rahmet Deniz’in canını yakacağından emin olduğu çekiminden kaçmak için Derin’in samimiyetsiz olduğunun farkında olduğu ilgisine sığındı.

43. Bölüm

Deniz ise Rahmet’i Derin’le birlikte gördüğünde hayal kırıklığına uğrasa da aslında onun ne yapmaya çalıştığını çok iyi anlamıştı. Deniz’den kaçıyordu çünkü ona aşık olmuştu ve Deniz ona bunu ispatlayacaktı! Deniz bunu Rahmet’e karşı da dile getirdi. Bu dobralığı kaç karakterde görmüşüzdür ki? Deniz’in yerinde bir başkası olsaydı “Kardeşimle beraber” diye ağlamaya başlamıştı bile ama Deniz Rahmet’i çözmekle kalmayıp bunu Rahmet’in yüzüne vurmaya da cesaret etti. Deniz “Kardeşimi onu gerçekten sevmeyen birinden kurtaracağım” bahanesinin altına sığınarak Rahmet’in aşkını kanıtlama çabası içine girdi. Rahmet’i fotoğraf projesinin odağı olarak seçti ve bütün bir gün boyunca fotoğraflarını çekti. Günün sonundaysa Rahmet’i fotoğraf stüdyosuna çağırıp son fotoğrafları çekmeye davet etti. Rahmet ise yine kaçmaya meyletse de Deniz onu artık az buçuk çözmüş olduğundan ona meydan okudu. Rahmet stüdyoda kalkmakla kalmadı, üstüne üstlük Deniz’in fotoğraflarını da çekti! Bu sahneye bayılıyorum çünkü resmen RahDen’in kısa bir özeti gibi. Didişmeleri, direnmeleri, birbirlerine çekilmeleri, yenik düşmeleri ama sonra ayağa kalkıp tekrar devam etmeleri… Rahmet ilk defa kendini Deniz’in yanındayken tutamadı ama bu sefer yalnız da değildi. Oyun adı altına sığdırıp bahaneler bulsa da Rahmet ona yaklaştığında Deniz’in de ondan bir farkı yoktu. Fotoğrafları çektiklerinin ertesi günü fotoğraflara banyo yaptırırken ise işler birazcık daha boyut atladı. Çünkü küçük bir “tutkulu, öfkeli, hayran” bakan Rahmet fotoğrafı gibi bir sorun vardı! Deniz bunu kullanarak Rahmet’in üzerine gitti çünkü “insan ancak aşık olduğu birine böyle bakar”. Rahmet’in ise pes etmesine az kalmıştı ama yine de kaçmak onun için daha kolaydı. Derin’in fotoğrafını alıp Deniz’e göstererek kardeşine aşık olduğunu yüzüne haykırdı. Deniz için işler hiç umduğu gibi gitmemiş hatta tepetaklak olmuştu. Belki de ilk defa kendi kurduğu oyunun kaybeden taraftaydı, gerçi karşısındakinin de kazandığı söylenemezdi. Yine de henüz “oyun” bitmemişti. Oyunun gerçek olduğu kısma daha yeni yeni geçiyorduk.

46. Bölüm

Rahmet Deniz’in yüzüne Derin’e aşık olduğunu haykırdıktan sonra Deniz’in tavırları da değişti. Zaten Deniz’in artık yeni bir erkek arkadaşı vardı, Tolga! Her ne kadar Rahmet’in onu uyardığı üzere Deniz’in onun kanını emip posasını fırlatıp atması uzun sürmese de Rahmet’in kıskançlıktan kudurmasına neden olmayı başarmıştı. Bu sırada Derin’in Rahmet’in hayatına burnunu sokması nedeniyle Derin’le Rahmet de kavga edip ayrılmışlardı. Ki zaten onların yaşadıklarına da ilişki demeye bin şahit isterdi, el ele lay lay geziyorlardı. Rahmet’le Deniz ise her zamanki gibi didişerek anlaşmaya devam ediyorlardı ama artık ikisi de birbirleriyle uğraşa uğraşa ve tabii ki de birbirlerini izleye izleye birbirlerinin içini okumayı başarabilecek hale gelmişlerdi. Deniz’in Rahmet’e Derin’in ısrarıyla yarışmaya sokmak için bir başkasının olacakmış gibi göstererek proje hazırlatırken kütüphanede gelip başına gelip oturmasıyla başladı her şey. Oysaki ne kadar tatlı tatlı, sevimli sevimli gelmişti kızcağız ama sonrasında Rahmet tarafından terslenince de bünyesinde öyle bir özellik olmadığından çenesini tutamadı. Rahmet’in üniversite sınavına bilerek girmediğini, bundan da kaçtığını, belki de küçük hayatında mutlu olduğunu vurguladı. Büyük ihtimalle Deniz haklı olduğu için Rahmet bundan kaçmak için bu sefer de Deniz’in üzerine gitti. İlk önce babasından girdi konuya, sonra da annesinin onu terk ettiğini ima etti… O kadar ağır konuştu ki Deniz onun karşısında ilk defa bu kadar çok kırgınlığını belli etti ama bunun karşılığında da Deniz Rahmet’e tokat attı. Karşılıklı girdikleri savaşın geldiği son nokta birbirlerinin canını en hassas oldukları noktayla acıtmaktı, fazla ileri gidilmişti, işler fazlasıyla kızışmıştı. Bundan sonrasının ikisi için de yokuş aşağı olacağı bu sahneden belliydi. Bu sahnede aralarında duvar yoktu, engel yoktu; her şey açık ve netti. Ellerinde ise silah olarak kullandıkları birbirleriyle ilgili gözlemleri vardı. Aralarındaki gerginlik ve çekim en sonunda o silahı kullanmaya bile itti onları. İkisi de fazla kontrollü davranmaya çalıştıkları için kontrolü kaybetmişlerdi.

47. Bölüm

Rahmet söylediklerinden pişman olup özür dilese de sonrasında Deniz’in onu projeye başkasının adıyla soktuğunu öğrenmesi yine aralarındaki gerginliği arttırdı. Rahmet yine aralarında olup biten her şeyin ve hatta kendi hayatının bile Deniz’in eğlenmek için kurduğu bir oyun olduğunu düşünüyordu; Deniz ise sözlerinin altındaki kapalı imalar dışında onun işini kolaylaştıracak hiçbir şey söylemiyordu. Proje olayı ise ikisi için de bardağı taşıran son damla oldu. Deniz ilk defa Rahmet’i önemsediğini kendisi ifade etti, bunu onun için yaptığını dile getirdi; Rahmet ise ilk defa Deniz’e karşı bu kadar açık bir şekilde kendi içindeki fırtınaları dillendirdi. Rahmet’le Deniz arasındaki her zamankilerden çok farklı olarak kartların açık oynandığı bu kavgadan sonra Filiz’in Derin’in yumurtlaması sayesinde Rahmet’in aslında üniversitede okumadığını, hademelik yaptığını öğrenmesi ve Rahmet’e “Sen benim en büyük hayal kırıklığımsın” cümlesini kurması Rahmet için büyük bir dönüm noktası oldu. Kendi hayatını adadığı ailesi ve her şeyden çok değer verdiği ablası onlar için yaptıklarını görmediği zaman kendini kaybolmuş hissetti ve soluğu babasının yanında aldı. E, tabii Fikri’yle oturup içtiğinde yanında hayatla ilgili aforizmalar bedavaya geliyor. Fikri’yle konuşup kendi hayatını yaşamakla ilgili tavsiye alan Rahmet ise gecenin devamında soluğu okulda proje yarışmasının kazananları için düzenlenen ve hatta bizzat Deniz’in planını yaptığı partide aldı. Hayatında daha önce muhtemelen hiç bu kadar kaybolmamış ve kendini yalnız hissetmemiş Rahmet artık daha fazla kaybedecek bir şeyinin kalmadığını düşündüğü için, daha o günün sabahında Deniz yüzünden kalbi kırılmamış gibi, canı yanmamış gibi, belki de canını daha da çok acıtacak bir hata yaptığını bilerek gidip Deniz’i öptü. Bu belki de Rahmet’in kendi hayatı için cesaret ederek attığı ilk adımdı ve bu cesur adımı da Deniz için atmıştı. Deniz ise Rahmet’in ona öyle veya böyle geleceğinden emin bir şekilde “Geç kaldın!” dedi. Rahmet ise “Aceleye gelecek bir şey değildi.” diye cevapladı onu. Hakikaten de Rahmet’in kendi kendini içine hapsettiği küçük dünyasının kalın duvarlarının aslında kum tanelerinden ibaret olduğunu anlaması uzun sürmüştü. Deniz ise projenin kazananları için, yani aslında Rahmet için düzenlediği partinin aslında gerçek kazananı olmuştu. Rahmet’in belirttiği üzere sen hiç kaybetmedin ki Deniz! Ama tabii ki de Rahmet gibi Deniz’in de kaybetmeyi öğreneceği zaman gelecekti.

51. Bölüm

O geceden sonra Rahmet’le Deniz beraber çoğunu biz göremesek de çok güzel olduğuna hemfikir olduğumuz on beş gün yaşadılar. Ablasıyla arasını düzeltmemiş olan Rahmet kendi küçük, minicik, kutu gibi evine çıkmıştı. Daha sonrasında da hayatlarında önemli bir yer kaplayacak olan bu ev ikilinin kendilerine inşa ettikleri dünyanın temeli olmuştu. Ama küçük bir problemleri vardı: Derin. Rahmet Derin’in yüzüne şak diye “Ben ablana aşık oldum!” deyince tabii ki de Derin’le Deniz’in arası bozuldu. Bu on beş gün boyunca ne eve ne de okula giden Deniz Derin’den kaçıyordu ama en sonunda babası eve dönünce eve gitmek zorunda kalan Deniz Derin’le karşılaştı. Aralarında yaşanan kavgadan sonra Derin onu affetmesi için Rahmet’ten ayrılmasını istedi. Deniz ise aşık olmak gibi bir hatayı yapmayacağını hem Derin’e, hem de kendine kanıtlamak için Rahmet’ten onunla kendisi bile konuşmadan, Derin’i aralarına paravan ederek ayrıldı. Rahmet terk edildikten sonra tabii ki de dibi gördü ama genelde en karanlık anlarımızdan sonra bir ışık görürüz, ne zaman yerin dibine girdiğimizi düşünsek çıkacak bir yol buluruz. Rahmet için de Deniz tarafından terk edilmek aslında ayrı bir uyanış oldu. Ablasıyla barıştı ve okulda resmen ayağına gelen teklif sayesinde bir anda zirveyi görerek hademelikten hoca asistanlığına yükseldi. Bu sırada Deniz’in hali ise zaten normal değildi, aşık olmayacağını kanıtlamak için kendini ayrı rezil bir duruma sokmuştu. Zaten bir de Rahmet okula asistan olarak gelince, ikisi de her gün birbirlerini görmek zorunda kalınca işler daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı. Rahmet her şeye rağmen Deniz’e doğru bir adım atıp ona “Aşık mısın?” diye sordu ama yeniden “Hayır.” cevabını alınca üstelemekten vazgeçti ve Deniz’in en çok nefret ettiği şeyi yaptı: Onu yok saydı. Zaten Rahmet’i özlemiş olan Deniz bir de onun tarafından yok sayılınca zaten pek de olmayan dengesini iyice kaybetti. Sonuç olarak bir gün kendini Rahmetlerin mahallesinde, Rahmet’in babasıyla içerken ve aşk üzerine özlü sözler yarıştırırken buldu! Yani bunu gerçekten başka bir yerde göremezsiniz, bu muhteşem tabloya güler misin ağlar mısın… İşte Rahmet de görünce ne yapacağını şaşırdı. Hani dünya üzerinde hangi insan babası tarafından çağırılınca babasının yanında içmekten küfelik olmuş eski sevgilisini bulur?  Deniz ise Rahmet’i görünce sanki onun mahallesinde, onun babasıyla, onun yüzünden içmiyormuş gibi yine kuyruğu dik tutmaya çalışarak zar zor yürümesine rağmen Rahmet’e trip atmaya devam etti. Rahmet ise ne yapsın yani, mecburen arabasının bile nerede olduğunu hatırlamayan Deniz’i Elibol Malikanesi’ne götürdü. Elibol Ailesi’nin Deniz’le tanışması ise bu gecenin sabahında oldu. Akşamdan kalma Deniz bir de rahat rahat olur kahvaltı ederim bile dedi yani… Rahmet Deniz’i evden zar zor çıkarıp kendi evine bıraktı. Bu sefer de Fikri’yle konuşup onun hayat ve aşk felsefesinden etkilenen taraf ise Deniz’di. Deniz “Sen birine aşık oldun, o da sana aşık oldu.” cümlesiyle artık aşık olduğunu kabul etmişti. Ama cümlenin devamı da vardı. Aşık olunan kişi çok sonra bir gün gidecekti, buna rağmen Rahmet aynı babasının yaptığı gibi bu kişiyle geçirdiği zamanın kıymetini bilerek onunla beraber olur muydu? Deniz Rahmet’ten çok net bir “Hayır.” cevabı aldı. “Aşık mısın?” sorusunun cevabının rövanşından sonra Rahmet arkasında dağılmış bir Deniz bıraktı. Ama dağılmış bir Deniz Çelik ortalığı toparlamak için mutlaka bir şeyler yapar!

52. Bölüm

Ay en sevdiğim sahneye geldik! Gerçekten bu sahneyi o kadar çok seviyorum ki burada kelimelerle tarif edemem. Bu sahnenin üzerinden kaç ay geçti, YouTube hala bana önermeye devam ediyor mesela. Ben de her gördüğümde daha önce binlerce kere izlememişim gibi sırıtıyorum. Bu sahne benim için “Neden RahDen?” sorusunun cevabı gibi adeta… Hatta bunu diyor ve arttırıyorum, direkt RahDen’in özeti gibi bir sahne… Bir bu sahne, iki de Rahmet’in Deniz’in fotoğraflarını çektiği sahne RahDen’i öyle güzel özetliyor ki… Bütün bir bölüm boyunca Deniz Rahmet’e olan özleminden ve aşkından ötürü Yeşilçam karakteri gibi hastalanıp yataklara düşmüş sandık. Ben de içimden şöyle diyorum: “Ya bu işte bir yanlışlık var. Benim tanıdığım Deniz o okula gider ve istediği için savaşır. Kendisini odasına ağlak ağlak kapatmaz.” Bu sırada Deniz’e karşı cool cool “Hayır” diyen Rahmet ise geceleri kabus görüp görüp rüyasındaki Deniz’e hayatında hiçbir şeyi özlemediği kadar onu özlediğini itiraf edip ağlayarak uyanıyordu. Birbirlerine karşı dik duracaklar, inat edecekler diye kendilerine ve birbirlerine ne biçim eziyet ediyorlar gerçekten… Hala daha bu özelliği koruyorlar zaten, maşallahları var bu inat konusunda. Her neyse, Deniz’in okula gelmediğini fark eden ve onu özleyen Rahmet Derin’den Deniz’in yatak döşek hasta yattığını öğrenince koştur koştur eve gidiyor. Derin’in Rahmet’e haber verme nedeni ise Deniz’in yine ağlayarak Derin’e Rahmet’e olan aşkını itiraf etmesi. Kızcağız aşkından yemek yemeyi bile reddediyor, ah serumlarla hayatta kalıyor! Tabii durum böyle değil… Deniz tabii ki de beni yanıltmayıp ağlak ağlak evde oturacağına derdine bir çare buluyor. Eğer Derin’in Rahmet’i ona getirmesini sağlarsa Derin sorunu çözülür, Rahmet ise ancak onun için endişelenirse gurur yapmayı bırakıp yanına gelir. Yine de burada kaçırılmaması gereken şöyle bir nokta var: Deniz Derin’in karşısında ağlayıp Rahmet’e olan hislerini anlatırken oldukça samimi. Daha öncesinde Derin’e karşı aşık olduğunu kabul etmeyen, kendine bunu yediremeyen bir Deniz görmüştük ama bu ayrılık süreci onu öyle bir etkilemiş ki Deniz sonunda Rahmet’e tekrar kavuşabilmek için bu cümleleri kuruyor. Bence bu durum Deniz’in hislerinin gerçekliğini ağlayarak yataklara düşmesinden daha güzel ve samimi bir şekilde anlatıyor çünkü Deniz doğru veya yanlış aşkı için bir şey yapıyor! Köşede oturup haline acıyarak ağlayan ve işlerin bir anda düzelmesini bekleyen karakterlerden fenalık gelmişti. Deniz’in bu ters köşesiyle zaten izlemeyi çok sevdiğim bu çift benim gözümde çok ayrı bir değer kazandı. Deniz için endişelenerek eve gelen Rahmet Deniz’i odasında kolunda serum uyurken buluyor. İçi parçalanıyor tabii çocukcağızın… Deniz ise Rahmet’in geleceğinden o kadar emin ki bu düzeneği kurmuş yatıyor. Rahmet tabii ki de Deniz’i uyuyor sanıp duygusal duygusal konuşmaya başlıyor. Zaten Deniz ölüm döşeğinde olmasa bu çocuğun hiç romantiklik yapacağı yok. Deniz Rahmet’in “Yanımda ol, sevgilim ol, aşkım ol.” serzenişine bir anda uyanıp “Anlaştık!” diye cevap verince Rahmet tabii ki de ne olduğunu şaşırıyor ve sinirleniyor. Ama Deniz allem etmiş kallem etmiş, bir şekilde Rahmet’i ayağına getirmeyi başarmış; hiç tekrar gönderir mi? Sonunda o da dillendiriyor Rahmet’e olan aşkını: “Sen benim aşık olduğum, sevdiğim tek erkeksin!” Rahmet de zaten Deniz’e dayanamıyor, içi gidiyor; ne desin? Karşısında daha birkaç gün öncesine kadar ona aşık olmadığını, onunla oynadığını sandığı Deniz ona aşık olduğunu söylüyor ve bu sefer sadece onun kaybetmeyeceğinin, beraber parçalanıp beraber kaybedeceklerinin garantisini veriyor. Barışıyorlar haliyle…

57. Bölüm

Barışıyorlar dediysem… yani “barışma” kavramı RahDen’in ilişkisinde esas olan kavramlardan bir tanesi çünkü bir çift hep mi didişir ya? Matematik sorusu üzerine didiştiler, Hikmet’in delirmesi üzerine didiştiler, Amerika üzerine didiştiler (ve didişmeye devam ediyorlar), Filiz yüzünden didiştiler ama genelde bölümün son on dakikasında barıştılar. Son iki bölümü istisna tutuyorum mecburen ama haliyle anlaşılacağı üzere bu kadar didişmenin iyi olmayacağı, bir noktada, ki o nokta da genelde çok saçma sapan bir şey olur, bardağın son damlasında patlayacağı çok belliydi. Her ne kadar sürekli didişseler de ilişkilerinde değişmeyen tek bir şey var: Birbirlerine bakışları… Bu hiç değişmedi. Aynı üstte olan sahnedeki gibi, o malum fotoğraftaki gibi Rahmet’le Deniz birbirlerine hep böyle “tutkulu, öfkeli, hayran” yani aşık baktılar. Hala o sahneden hiç hazzetmesem de birbirlerine ağza alınmayacak şeyler söyledikleri kavgalarında bile böyleydi bu. En son izlediğimiz, Rahmet’le Deniz’in Rahmet Amerika’ya gitmeye karar verdiği için son görüşmeleri olduğunu düşündükleri sahnede de bakışları her şeyi anlatıyordu. Rahmet “Gidiyorum.” diyordu, bakışları “Artık gitme de.” diyordu; Deniz “İyi yolculuklar.” diyordu, bakışları “Seni kaybetmekten çok korkuyorum, gitme.” diyordu. O kadar ki en başından beri Deniz’e ve Rahmet’le Deniz’in ilişkisine önyargıyla yaklaşan ve bu ikilin birbirlerine genelde en sinirli oldukları ana tanık olan Filiz bile ikisinin hislerini muhtemelen bakışlarından anlamıştı.

Şu ana kadar izlediğimiz RahDen’i şöyle bir özetlemeye çalıştım ve biliyorum ki çok fazla sahne ve detay eksik kaldı. Her ne kadar her bölüm kısa kısa izlesek de geriye dönüp baktığımızda bu da çiftin doluluğunu gösteriyor. Zaten yukarıda bahsettiğim on sahneye dönüp baktığımızda bu çiftte etkileyici olanın ne olduğunu anlayabiliyoruz ama ben yine de birkaç cümleyle daha anlatmak istiyorum. Öncelikle arabesk değiller! İkisi de hem aşk yüzünden, hem de hayatları yüzünden acı çekiyorlar ama bunu kanırta kanırta, ağlaya zırlaya göstermiyorlar, acıların ucunu çekiştirip sakız haline getirmiyorlar. Bu da gerçekçiliği arttırıyor. E böyle olunca da belli başlı klişe sahneleri bile çok farklı bir halde izliyoruz onlarda. İkisi de kocaman kocaman hatalar yapıyorlar, genelde de ya ikisi de haklı ya da haksız oluyor. Bu kocaman kocaman hatalardan sonra da pişman olduklarını ve kendi keskin uçları yüzünden birbirlerini kırdıklarını fark ettiklerinde daha da üzüldüklerini görüyoruz. İkisinin de yaptığı hatalar ve salaklıklar bazı karakterlerin mükemmelliklerinin altının çizilmesinin yapaylığının ve samimiyetsizliğinin aksine Rahmet’le Deniz’i ve ilişkilerini daha gerçek ve samimi kılıyor. Hem karakterlerini biliyorsun ve bunu yapar veya yapmaz diyebiliyorsun, hem de hayatın genel bir kuralı olduğu üzere bırakılan hata payı sayesinde bazen senin için tahmin edilemez oluyorlar. İkisinin de acı çekip üzüldüklerini dibine kadar hissediyorsun izlerken ama bunu a dizisinin b çifti gibi sürekli özlü sözler söyleyerek, aşklarını yersiz imkansızlaştırıp kendi hallerine ağlayarak yapmıyorlar. Bazen sıradan, sade bir cümle kuruyorlar; bazen saçma oluyor bu cümle ama yine de bazı özlü sözlere ve arabesk laflara bin basıyor. Biz ne hissettiklerini ikisi de hayatlarına normal seyrinde devam ederken görebiliyoruz. Acı çektiklerini anlamamız için arkadan dramatik müzik girmesine gerek kalmıyor. Aynı senin benim gibi her ne kadar acı çekiyor olurlarsa olsunlar ertesi gün bir yerden yaşamaya devam ediyorlar ama sen hislerini laf arasında, kırık bir bakışmada, aldıkları uzun nefeslerde anlayabiliyorsun. Bu da ilişkilerini dizinin konusundaki genel absürtlüklerin yanında ilginç bir şekilde doğal kılıyor. Hayali bir kurgu izlediğimizde birazcık da hayatın masalsı yanını görmeyi severiz ama bu masal dozu fazla kaçtı mı fazla tatlı ve iç bayan bir muhallebi gibi olur. Ama RahDen’de hem bu masalsı yan var, hem de doğallık var; ikisi birleşmiş. Ve ben bu bazen detaylara gizlenmiş, bazen de bangır bangır ben buradayım diye bağıran aşkı izlemeyi çok seviyorum. Özetle; Rahmet’le Deniz birbirlerini, biz de onları özledik. Umarım yakın tarihte yukarıdaki on sahneye de yeni bir on birinci sahne ekleyebiliriz, diye güzel bir dilekle bu fazlaca sevgi dolu ve uzun yazıyı bitiriyorum.