Bizim Hikaye Final RahDen: Mutlu Sonlar Bitmemiş Hikayelerde Olur

Merhabalar… Her ne kadar son bölümlerde sabır sınırını zorlayıp Rahmet’le Deniz’e saçma sapan demekten çekinmeyeceğim bir senaryo yazıp bana inceleyecek hiçbir şey bırakmamış olsalar da RahDen’i son bir kez yorumlamayacak ve RahDen’i hayal dünyasının bizim görmediğimiz muhtemelen daha tatlı tarafına göndermeden önce onlarla vedalaşmayacak değilim. Final bölümünden genel olarak memnun ayrıldım ama bunun sebebi çok muhteşem olmasından ziyade işlerin artık cidden kötü bir raddeye gelmesi ve ancak bu kadar toparlanabilecek oluşuydu. Ve galiba benim için finali kurtaran tek bir sahne vardı, o olmasaydı muhtemelen burada çok daha tatsız bir yazı olacaktı.

Bölümün başında tabii ki de Rahmet’le Deniz’i küs ve kavgalı görüyoruz. Bu kavganın ve küslüğün nedeni neydi, hatırlayalım mı?

  1. Rahmet, Barış’ın ablasını aldattığını sanır ve çok sinirlenir. Deniz Rahmet’i çekiştirerek olay yerinden uzaklaştırır. Rahmet hala haklı olarak çok sinirliyken Deniz arabayı durdurur. Kavga ederler. Deniz “Velev ki aldattı… Yarın öbür gün pişman olur, sen ablana söyleme, önce Barış’la konuş.” der. Rahmet de haklı olarak “Ha yani senin için bu kadar basit bir şey aldatmak?” diyerek tepkisini koyar. Deniz sinirlenir ve Rahmet’i tek başına gecenin bir vakti şehirler arası yolda bırakır gider.
  2. Barış’ın Filiz’i gerçekten aldatmadığı ortaya çıkar. Rahmet salak salak “Aaa Deniz haklıymış” der, sanki Deniz sözlerinin arasında aldatmayı hafife indirgememiş gibi ve Rahmet aslında buna sinirlenmemiş gibi. Bu sırada İsviçre’de master falan filan yapmış bir tane Pelin’imiz gelir, Ali Hoca Rahmet’le bunları asistanlık için yarışa sokar. Rahmet’in de okulda bir daha Deniz’le görüşmemesi gerekmektedir.
  3. Rahmet Deniz’in yanına gider. “Sen haklıymışsın. Özür dilerim.” der. Deniz sanki saçma sapan laflar eden o değilmiş gibi özrünü kabul etmez, üstüne üstlük Rahmet’i kıskandığı için trip atar. Neymiş efendim Pelin’le Rahmet böyle yarışırlarken aşık olurlarmış da, bu yalnız kalırmış da, bilmem ne de… Özetle Deniz kendi kuruntusu yüzünden Rahmet’in uzattığı zeytin dalını kabul etmez.
  4. Rahmet de salak olduğu için Deniz’i nedense Pelin’le kıskandırmaya çalışır. Saçma sapan bir oyun oynar sanki aynı Deniz’in düşündüğü gibi bunların arasında bir şeyler varmış, Pelin Rahmet’le evlenmek için ona göz koymuş gibi! Gidip Deniz’le konuşacağına… Yani ben bu planın mantığını çözemiyorum. Düşünüyorum, düşünüyorum ama Rahmet gibi bir deha (!) olmadığım için galiba çözemiyorum. Nasıl Rahmet’le evlenmek istediğini iddia eden Pelin bir şekilde Deniz’le Rahmet’i nikah masasına oturtacaktı ki?
  5. Deniz Rahmet’in oyun oynadığını, bilerek onu kıskandırmaya çalıştığını anlar. Yani Pelin’le Rahmet arasında bir şey olduğunu düşünüyor falan değildir. (Burası çok önemli, altını çizelim. Deniz yer mi? Yemez.) Ama artık sanki bütün olayların çoğunu çıkaran o değilmiş gibi (Burada sinir bozucu 60. Bölüm ve Rahmet’in abartılı tepkisini tenzih ediyorum) Deniz çok sıkılmıştır, uğraşmak istemez artık. Ne halin varsa gör Rahmet, modunda gezer.

Şimdi, siz bu kavganın sebebini anladınız mı? Neden küstüler?  Neden ayrıldılar? Yaklaşık bir ay falan ayrı kaldılar bunlar.  Olayın özünde yatan ne? Barış’la Filiz’in kavgası. Ayol Barış ve Filiz barıştı, bebeklerine patik örüyor bunlar hala bıkbıkbık… Saçmalığa bakar mısınız? (Yazar burada sinirden gülüyor.) Şimdi benim için zurnanın zort dediği yere geliyoruz, yazar burada sinirden gülmeye daha çok devam edecek.

Deniz Hanımefendi artık İstanbul’da kalması için bir neden kalmadığından -çünkü Rahmet’ten çok yoruldu biliyorsunuz, hep arkasını topluyor bu çocuğun, ne cefakar da bir sevgili kendisi- Fransa’ya gitmek için hazırlık yapıyordur. Ama Deniz boş durur mu? Durmaz. Sen git, konsoloslukta sıra beklerken bir çocuğu, Murat, kafala ve sevgili ol. Sadece bir ay içinde. Nereden tutsam elimde kalır. Neden elimde kalır? Sebep çok olduğu için artık liste yapıyorum, pratik olsun diye.

  1. Rahmet’i unutmak için sevgili yapıyor desek… Şimdi liste içinde liste geliyor.
  • Unutacağına gidip konuşsa ya? Hani malum incir çekirdeğini doldurmayacak bir sebepten kavga ettiler? Bir konuşmayı deneseydi?
  • Eski sevgiliyi unutmak için yeni sevgili yapmak da kusura bakmayın ama çiğ bir davranış. Hani kendisi pek de umurumda değil ama yazık değil mi Murat’a?
  1. Bütün dizi boyunca biz Deniz’in kaç tane sevgilisi olduğunu gördük? İki. (Sonuncuyu saymıyorum.) Biri Rahmet’ti zaten, diğeri de Tolga. Tolga’yla olan ilişkisi de iki amaca hizmet ediyordu: Birincisi, ona ters yapan çocuğu rezil etmek için Tolga’yı kullanması, ikincisi de Rahmet’i kıskandırmak. Dolayısıyla Deniz ilişki insanı falan da değil. Bir ilişkiden diğerine hooop diye zıplayan biri hiç değil. O daha kafasının rahat olacağı, kısa ilişkileri tercih ediyordu Rahmet’ten önce. Ama Rahmet’ten ayrılıp konsoloslukta Murat’ı tavlayıp her yerde tin tin sevgilim de sevgilim diye peşinden getirmek sonra da bu adamla Fransa’ya gitmeyi düşünmek Denizlik bir hareket değil. Zaten Rahmet’le Deniz ne problem yaşadılarsa Rahmet’in özgüven probleminden ve Deniz’in ilişki insanı olmamasından yaşadılar. O yüzden şimdi bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
  2. En nefret ettiğim klişedir bu. Bir aylık ayrılık sırasında sevgili bulma… Belki de daha önce izlediğim korkunç senaryolar yüzündendir bilmiyorum ama midemi bulandırır. Çünkü bir dizi izliyorsun, bir çifti yakıştırıyorsun çünkü aralarındakinin aşk olduğunu düşünüyorsun. Dolayısıyla duruma romantik yaklaşıyorsun. Ama sonra hooop nereden geldiği belirsiz bir tip geliyor üçüncü şahıs olarak, bu çiftin ayrılığı sırasında gölgesini çiftin üzerine düşürüveriyor. Özellikle böyle saçma sapan bir ayrılıkta pat diye başka ilişkiye atlamak çok da hoş değil.
  3. İnsan ister istemez düşünüyor bu ilişki ne kadar ciddi bir ilişki diye… Neler yaşanmış, neler yaşanmamış diye… Ve ben bunu düşünmek istemiyorum. Beynimde soru işareti kalmasını istemiyorum. Bu sevgili olayının da senaryoya hizmet ettiğini falan da düşünmüyorum. Boşuna uğraşmışsınız…

Ben nasıl olsa final bölümü, sinirlerim bozulmasın diye Deniz’in bu adamı biraz da Rahmet’i gıcık etmek için bulduğunu düşüneceğim. Şimdi mezuniyetteki sahnelerine geleyim… Yani bu sahne genel olarak sevildi ama ben üstte anlattığım nedenler dolayısıyla pek de ısınamadım. Özellikle “Pelin benim hiçbir zaman sevgilim olmadı” ve “Ama Murat benim gerçekten sevgilim” replikleri sinir bozuculuk seviyesinde üst noktadaydı. Dönüp de tekrar izlemediğimi de belirtmek istiyorum, dolayısıyla da detaylı bir inceleme yapamadım.

Ama…

“Biz sürekli kavga ediyoruz, olmuyor” gerçek bir ayrılık sebebi, bunu kabul etmem lazım. Bunu çözmeye hiç çalışmadılar o ayrı. Ama ayrılırken bunu da tam olarak dillendirdiklerini söyleyemeyeceğim. Deniz’in “Seninle uğraşamam” bıdbıdları dışında.

Bir de sahnede her şeye rağmen bu ikilinin ayrılmak istemediği ve bu konuda çok üzüldükleri, aralarında hala devam eden tutku ve aşk iyi geçirilmişti. Muhtemelen sahnenin benim gibi çift shiplerken Türkan Şoray kuralları olmayanlar tarafından sevilmesinin nedeni de bu elektriğin hissedilmesiydi. Burada senaristlere değil ama genellikle olduğu gibi oyunculara, Yağız Can Konyalı ve Melisa Döngel, teşekkür etmek lazım.

Belki de bütün bu olanların en sinir bozucu yanı şuydu: Zamanında Rahmet Deniz’e beraber Amerika’ya gidelim dediğinde Deniz’in kabul etmemesi ama aradan bir iki ay geçtikten sonra elin Murat’ıyla Fransa’ya gitmeye kalkması. Rahmet de bunu aynı bu şekilde dile getirdiğinde Deniz’in cevabı ise durumun kendisinden sanki mümkünmüş gibi daha da sinir bozucu: “O zaman öyle gerekiyordu, şimdi o durum ortadan kalktı”. Evet, doğru okudunuz. Bölümlerce altı çizilen, kafamızı patlattığımız, merak ettiğimiz, Deniz’in karakterini anlamamıza yardımcı olacak o sır böyle açıklandı. Daha doğrusu açıklanmadı!!! Bu sırrın açıklanmamasının benim için herhangi bir bahanesi olamaz. Son 5 bölümde biz BarFi yüzünden gereksizce kavga eden RahDen’i, Pelin’i ve son bölümde bir anda ortaya çıkıveren Fransa yolcusu Murat’ı izlemek yerine gayet güzel Deniz’in sırrını izleyebilirdik. Ama yooo… Kim uğraşacak?! Bazen senaristlerin bilgisayarlarında “Klişe Senaryo Taslakları” adlı bir dosya olduğunu düşünüyorum. Böyle masaüstünün en üst köşesinde görkemli bir şekilde duruyor. Bu taslaklar ise karakterlerin adları dışında her şeyin aynı olduğu senaryoları içeriyor ve senaristlerin yapması gereken x ve y yazan karakter adlarını Deniz ve Rahmet diye değiştirmek… Madem yeni oyuncu getirebiliyordunuz, neden bu hakkı Murat ve Pelin’den yana kullanmak yerine zamanında özel olarak araya sıkıştırdığınız hayatta olduğu belli olan Deniz’in annesine kullanmadınız?! Ben burada bir yazı yazmıştım, en güzel 10 RahDen sahnesi vardı. Bu sır açıklanmadı ya, hah işte 10 sahne de resmen çöpe gitti, anlamını yitirdi.

Her neyse… Şu ana kadar eleştirdin, o zaman neyi beğendin diye sorabilirsiniz. (Belki de Game of Thrones’un felaket finalinden sonra Bizim Hikaye finali çok daha iyi gelmiştir!) İnanılmaz ama ben evlendikleri sahneyi beğendim. Çok değil bundan bir yazı önceydi galiba “Ne evliliği ya?” diyordum ama galiba evlendikleri sahne bu kararımı değiştirdi. Biz zamanında kendi aramızda konuşurken RahDen’e en uyan evliliğin Las Vegas’ta olduğundan bahsediyorduk. Hani Friends’teki Rachel’la Ross gibi veya yakın zamanda evlenen Sophie Turner ve Joe Jonas gibi… Bana kalırsa RahDen’in evlendiği sahne de Türkiye’de yazılabilecek en Las Vegasvari nikah sahnesiydi. Tabii Hikmet’le Çiçek’in yalnızca nüfus cüzdanıyla nikah günü alabilmeleri biraz saçma, sonuçta sağlık testi falan filan da gerekir ama Deniz’i üzerine kurdukları sırrın ne olduğunu bile söylemediler diyorum, bunda mantık mı arayacağım?

Deniz Çiçek’le Cemil’in düğününe yanında sanki çok lazımmış gibi Murat’la geliyor. Hani ne mana? Eski sevgilinin ablasının hapishane arkadaşının düğününe geliyorsun ve yanında yeni sevgilin var. Böyle keyifli bir günde neden insanların moralinin içine limon sıkarsın? Ama tabii ben bu kısmı ve Elibol kabilesinin moralini pek önemsemedim. Bana göre Deniz’in Murat’ı düğüne getirmesi ikilinin ilişkini açıklar nitelikteydi. Bariz bir şekilde Rahmet’i kıskandırmak için kullanıyordu Deniz onu. Gereksiz bir şekilde Murat’ın mezuniyete gelmesinden sonra Deniz’in Fransa’ya uçağının olduğu gün yanında Murat’la düğüne gelmesi oldukça şüpheliydi. Muhtemelen Rahmet’in onu durdurması için ona verdiği son bir şanstı. Yani Rahmet durduramadı ama nikah memuru durdurdu. Rahmet’le Deniz yine birbirlerini ne kadar istemediklerinden bahsedip milletin düğününün ortasında bas bas kavga ederken nikah memur bey amca “Peki evlenmek istiyor musunuz?” diye soruverdi.

Şaşkınlıkla herkes kalakaldı tabii ki. Hikmet gururla bu tabloyu seyrediyordu. Vallahi ona da helal olsun, keşke daha önce çıksaydı hastaneden. Rahmet “Valla benim alakam yok!” diye şaşkaloz şaşkaloz bakınırken bu sefer de “Ne evlenmesi ya” diyen, düğüne yeni sevgilisini koluna takıp gelen, birkaç saat sonra Fransa’ya uçağı olan, Rahmet’i artık istemeyen Deniz Hanım yelkenleri suya indiren ilk taraf oldu. Bir baktık ki Deniz “İstiyorum!” diyor. Bu sırada “N’oluyo ya” modunda takılıp olay çıkarmaya yeltenen Muratı’ı da Kiraz ve Fiko tutuyor, buraya güldüm evet. En azından şu sahnede bir işe yaradı bu Murat. Murat ortamı terk ederken Çiçek’le Cemil’in düğününe konan Rahmet’le Deniz ciddi ciddi evleniyorlar! 5 dakika önce “Ben seni istemiyorum”, “Asıl ben seni istemiyorum” diye kavga eden çift 5 dakika sonra birbirlerini gözleri dolu dolu bir şekilde nikah defteri imzalarken izliyor.

Gerçekten RahDen’i daha iyi özetleyen bir sahne olamazdı! O bir anları bir anlarını tutmayışları, bir anlık gelen çılgınlık anları, birbirlerine dayanamamaları, dengesizlikleri… Aslında ikisi de yine birlikte olmak istiyorlardı ama ikisi de salak salak davranıp her şeyi mahvettikleri için geri adım atamayacaklarından birbirlerinden kaçıp duruyorlardı. Ama nikah memuru onlara farklı bir alternatif sundu. Tek bir kelimeleri onları bu içinden çıkılmaz durumdan kurtarmaya yetecekti. İyi ki de evlendiler, yoksa gözümüz arkada kalacaktı. Bunlar yine kavga edip ayrılırlar diye… En azından şimdi boşanma davası açmaya üşenirler veya en kötü mahkemede akılları başlarına gelir. Önceleri buna önyargıyla bakıyordum ama şimdi kafamda oturdu.

Deniz’le Rahmet imzaları attıktan hemen sonra Filiz’in sancısı geliyor ve hastaneye gidiyorlar. Bölümün bundan sonrası RahDen için şöyle özetlenebilir: Herkes BarFi Jr.’a RahDen ise birbirlerine baktı. Vallahi çok meraklılarmış evlenmeye. Soyadı mevzusu bile geçti yani… Bize de artık Deniz Çelik Elibol ve Rahmet Elibol çiftine mutluluklar dilemek düşer. Bunlar bir yıla kalmadan çocuk da yapar, çok eminim. Aynı bu şekilde önce istemiyorum falan derler ama sonra daha aynı gün içinde beraber bebeğe zıbın bakarken buluruz bunları.

Üstte beğenmediğim şeylerden bahsetmiştim, tabii bir de en kötü kısım açıklanmayan sır mevzusu var. RahDen’i mükemmel hatırlayabilmek için ben kendi sonumu finalle birleştirerek yazdım. Ondan da biraz bahsetmek istiyorum. Malum senaristlerimiz Deniz’in sırrını bizlere çok güvendikleri için bize bıraktılar, seç beğen al dediler! Sağ olsunlar… Ben de kendim tamamladım.

Bana göre RahDen asıl finalini 57. Bölümde yaptı. Yani fotoğrafımız ortaya çıktıktan sonra. Ben sahnelerin sırasını kafamda biraz değiştirip Deniz-Filiz didişmesini biraz öne aldım ve hemen sonrasında ise Rahmet’in Murtaza tarafından kaçırılmasını koydum. Bu durumda 60. Bölüm hiç yaşanmadı. Murtaza’dan sonra da Sevgililer Günü geldi. Amerika mevzusu ortaya atıldı ve Deniz en başta yine kabul etmedi. Rahmet nedenini sorgulamaya başladı. Derin’den tek tük bir şeyler öğrendi. İşte Deniz’in bağlanma korkusu var, mesela bir köpeğimiz vardı onu çok sevince kendinden uzaklaştırıp bilmem kimlere vermişti blah blah diye anlattı. Ama Derin bu bağlanma korkusunun gerçek nedenini bilmiyordu. Deniz ise bu Amerika mevzusunun Rahmet için ne kadar hassas olduğunun farkındaydı, o yüzden kendini birazcık üzgün hissediyordu. Rahmet’i gitmesi için ikna etmeyi düşünüyordu. Deniz duygusal olarak hassas bir anında olunca Rahmet onu biraz sıkıştırıp hafif de sinirlendirince Deniz gerçekte olup biteni yumurtlayıverdi. Meğerse annesi babasını aldatmış, başka bir adamla kaçıp gitmiş. Hala hayatta olan annesi de bugün hala yurtdışında o adamla yaşıyormuş. Babası annesi gittikten sonra kendini toplayamamış ve babasının acısını görerek ve annesine duyduğu öfkeyle büyüyen Deniz de kimseye babasının annesine bağlandığı kadar bağlanmak istemiyormuş. Yarın yokmuş gibi yaşamasının sebebi ise bu kimseye bu bağlanma korkusuyla alakalıymış. (Şu sırrın açıklanması mesela beş dakika bile sürmez. El insaf! Ne diyebilirim ki?!)  Rahmet’le Amerika’ya gitmek de bu derece bağlanmanın ilk adımıymış. Bunları öğrenen Rahmet de Deniz’i onların onun anne ve babasının bir kopyası olmadıklarına ikna etmeye çalıştı. Onların ilişkisinin nasıl olduğunu bilemezlerdi ama Rahmet eğer hala güvenmiyorsa bile Deniz’e zamanla ona olan sevgisini kanıtlayabilirdi. İhtiyaçları olan tek şey zamandı. Amerika’da her şeyden, her problemden uzakta sadece birbirlerine ve kendilerine ayırarak geçirecekleri zaman onlara çok iyi gelecekti. Rahmet ise böyle bir maceraya Deniz olmadan atılmak istemiyordu. Deniz ise bütün bunları düşünmek için Rahmet’ten zaman istedi. Deniz düşünürken Sevgililer Günü geldi çattı tabii. Deniz kararını vermişti. Sonrasında aşk yuvalarındaki o tatlı sürprizi hazırladı Rahmet’e. Aslında o gün Rahmet’e elişi kağıdından kesilmiş sayılar, havalı elbise ve fotoğraftan daha başka bir sürprizi daha vardı Deniz’in. Deniz bir şans vermeye karar vermişti, Rahmet’le beraber Amerika’ya gidecekti. Rahmet okulda işe başlarken o da kendi yolunu planlayacak, kendine bir üniversite bulacaktı. Yani, RahDen 14 Şubat’tan sonra Amerika’ya gitti. 60. Bölüm ve sonrasındaki felaketler hiç yaşanmadı. Rahmet’in 60. Bölümdeki sinir bozucu halini, Deniz’in yersiz triplerini hiç görmedik ve onları hep böyle 38-57 bölümler arası muhteşem halleriyle hatırladık. Final bölümüne de şöyle bağlanıyoruz: Filiz’in doğumu yaklaştığı için RahDen İstanbul’a kısa süreliğine döner. Hem Çiçek’le Cemil’in düğününe de katılacaklardır, hem de bebek seveceklerdir. Ancak RahDen yine her zamanki RahDen olduğu için yolda kavga etmişlerdir. Bu herhangi bir aptal saptal nedenden çıkmış bir kavga olabilir. Rahmet Deniz’in diş fırçasını koymayı unutmuştur mesela… Dolayısıyla düğüne aşırı jet lag’le katılan RahDen bir anda düğünün ortasında kavga etmeye başlar. Aaa herkes şok. Bu noktada Hikmet’in muhteşem planı devreye girer. RahDen düğünden önce küskün küskün bir şekilde jet lag’i atlatmaya çalışırken Hikmet ikisinin de nüfus cüzdanlarını aşırır. Çünkü Hikmet’e de gına gelmiştir artık, hayır car car car çocuğun yan odasında kavga ediyorlar, ne ayıp. Deli raporu var bu çocuğun. Bundan sonrası ise final bölümüyle aynı yaşanıyor. Tabii Filiz bir 10 dakika geç doğursa daha güzel olur, en azından yeni evli çiftler bir dans etsin, değil mi ama? Hani o kadar düğüne gelmişiz, bir dans ettirmek de çok da zor olmamalı da işte… Bundan sonra da sonsuza dek mutlu yaşadılar… demeyeceğim tabii ki. Mutlu sonlar bitmemiş hikayelerde olur çünkü. Biz onları tam bu noktada bırakmış olabiliriz ama onların hikayesi bitmedi. Sadece hayal dünyasının daha huzurlu bir köşesinde senaristlerin eli değmeden güzelce yaşıyorlar. Kurgunun en güzel yanı da bu galiba… Bir süre sonra yazardan bağımsızlaşan karakterler kendi dünyalarını kuruyor, o dünyada da biz nasıl istersek öyle yaşıyorlar.

Ve geldik son bölüm yazısının sonuna… Öncelikle bölüm yazısını bekleyen, okuyan, yorumlarını benimle paylaşan herkese çok teşekkürler! Sizlerle düşüncelerimi paylaşmak çok keyifliydi. Anlayışınız sayesinde düşüncelerime ket vurmadım, ne düşünüyorsam sansürlemeden yazdım ve bu benim için çok kıymetliydi. Maalesef dizi izlerken bile insanları kendi yorumları yüzünden yargılayanlar oluyor, daha önce tecrübe ettiğim üzere ama bu bizde hiç yoktu. Güzel yorumlarınızı hiç esirgemediniz, bu gerçekten beni geçen süreç boyunca çok motive etti. Bugüne kadar toplamda 83 sayfa, 42 bin küsür kelime bölüm yazısı yazmışım; o sebeple gözlerinize sağlık. Biliyorum oldukça geveze bir yazardım. Ve her ne kadar sona doğru sinirlerimizi zıplatsalar da özellikle 38-57 bölümler arası RahDen’i yarattıkları için senaristlerimize de bir teşekkürü borç bilirim. Ayrıca daha demin bahsettiğim üzere karakterler bir süre sonra yazarlarından bağımsızlaştığı için bir de Rahmet’le Deniz’e de teşekkür ederim, bana bu kadar çok şey düşündürttükleri ve dolayısıyla bana bu kadar çok şey kattıkları için. Onların yeri bende her zaman ayrı olacak. Son olarak teşekkürlerin en büyüğü ise tabii ki de Melisa Döngel ve Yağız Can Konyalı’ya! Tek bir sahne için bile ne kadar uğraştıklarını biliyoruz, karakterleri daha iyi nasıl yansıtabileceklerini düşünüp kafa patlattıklarını da, kameranın odağında değilken bile karakterden çıkmadıklarını da… Rahmet’le Deniz’de onların emeği çok büyük. Karakterleri bu kadar benimsedikleri için, emekleri için, güzel partnerlikleri için çok teşekkürler.

Tekrarlamak gerekirse Deniz Çelik Elibol’un da dediği üzere “Mutlu sonlar bitmemiş hikayelerde olur”. RahDen’in hikayesi bizde, belki daha sonra başka hikayelerde tekrar buluşuruz. Kendinize çok iyi bakın, görüşmek üzere…