Bizim Hikaye 63. Bölüm RahDen: “Partners in Crime”

Evet, şimdi birazcık büyük konuşacağım: Belki de izlediğim en eğlenceli, en komik ve en çok kahkaha attığım Bizim Hikaye bölümüydü! Zor, yorucu ve can sıkıcı bir günün ardından dizinin karşısına oturduğumda beklentim sadece birazcık tebessüm etmek ve hiçbir şey düşünmeden salak salak ekrana bakmaktı çünkü yorgun beynim bunu hak etmişti. Ama şansıma bu bölüm tebessümden daha da fazlasını getirdi. Uzun zamandır Türk televizyonlarında bir şey izlerken bu kadar eğlenmemiştim. Türk dizisi izlerken ağlamak sıklıkla rastlanır, merak etmek de, gözlerinden kalp çıkarmak da… Ama maalesef gülmek pek de rastlanılan bir şey değil, uzun dizi süreleri mizahın en büyük katili. Sit-com, skeç tarzı komedi yapımları elbette var ama içinde her şey bulunan bir aile komedisine pek de sık rastlayamıyoruz. Ağdalı dram dizilerinden, dört bir yanda yankılanan aheylerden, gıyıl gıyıl fon müziklerinden, çölleri yeşillendirecek derecede damlayla döktürülen gözyaşlarından, serseri/yaralı/psikolojisi bozuk arka mahallenin delikanlısı esaslı esas oğlandan, onu iyileştirmeye meraklı sözde kendi ayaklarının üzerinde durabilen ama tintin babasının şirketinde çalışmaya devam eden iyi yürekli/sözde özgüvenli/zeki/hepsinden de önemlisi AŞIK esas kızlardan, çocuklarını zorla evlendirmeye meraklı, gerçek aşk düşmanı yalı/konak anne-babalardan (…) (bu parantez içine istediğiniz örneği bırakabilirsiniz efendim) gına geldi. Bu sebeple Bizim Hikaye bittiğinde sadece Rahmet ve Deniz’le vedalaşacağım için değil, Türk televizyonlarındaki mizahi bir dille bir ailenin hikayesini anlatan dizinin şu an son temsilcisiyle de vedalaşacağım için üzüleceğim. Her neyse, bu uzun serzenişten sonra bölüm yorumuna geçsem iyi olacak. Hani dizilerin özel bölümleri olur ya, onları izliyormuşum gibi geldi. Tanıdık karakterleri her zamanki hayat koşullarından çıkarır farklı bir yere atarsın. Mesela, Avrupa Yakası’nın Uludağ’a gittikleri bölümü vardı; onun gibi. Böyle bir özel bölüm izliyormuşum hissine kapıldım. Öncelikle, bölümün Rahmet’i kurtarma ve sonrasında Rahmet’in yanına ahıra bağlanma kısmında çok eğlendim. Kırk yıl düşünsem Rahmet, Deniz, Cemil, Çiçek, Tufan ve Necibe Hanım’ın bu kadar komik bir grup oluşturacağı aklıma gelmezdi.

Rahmet kaçırıldıktan sonra Deniz tabii ki de tahmin ettiğimiz üzere boş durmuyor. Önce harekete geçmek istemeyen polis memuru Salih’e kızıyor, sonrasında da başka çare yok diyerekten “Ben Rahmet’i kurtarmaya gidiyorum!” diyor. O kadar endişeli ve korkmuş ki bir an bile yerinde duramıyor; Çiçek, Tufan, Cemil üçlüsü onu zor sakinleştiriyor. Vallahi Deniz öldü öldü dirildi ama onu böyle görmek çok keyiflendirdi beni. Deniz’in kontrollü hareketlerini, havalı soğukkanlılığını bir Rahmet için bırakmasını zaten çok seviyordum, bu bölüm zirveye ulaşınca daha da çok keyif aldım. Deniz endişeli endişeli, ağlak ağlak “Ay Rahmet’imi de mafyalar da kaçırdıııı, napacağııız, nasıldır kim biliiirrr” diye boş boş serzenişlerde bulunmalar, sinir krizi geçirip ağlamalar yerine kendisi harekete geçti. Zaten Deniz’de en çok sevdiğim şeylerden biri de bu, ağlayıp sızlayacağına sorunun çözümüne ulaşmak için savaşması. Bu her zaman dökülen gözyaşından daha kıymetli geliyor.

Deniz’in cesaretiyle onun peşine takılan Cemil, Çiçek ve Tufan kendilerini at çiftliğinde plansız bir şekilde buluyorlar. Bu sırada Deniz ise rujunu tazelemekle meşgul. Her ne kadar Çiçek ona “Mahalle yanarken sen taranıyorsun” diye laf soksa da Deniz’in planı çoktan hazır. Önceki gece hızlı hızlı kaçtığı için deşifre olmadığından at çiftliğine de elini kolunu sallaya sallaya girebilir. İçeri sızdıktan sonra da Rahmet’in kaldığı yeri öğrenip diğerlerine haber verebilir. Onların bir şey demesine fırsat bırakmadan Deniz tereddüt bile etmeden arabadan inip at çiftliğine doğru yola koyuluyor bile. Deniz içeriye tam zamanında giriyor. Eğer birkaç saniye daha geç kalsaydı zavallı Rahmet’in birkaç parmağına veda etmiş olacaktık. Rahmet hem Murtaza ve adamlarıyla, hem de Necibe Hanım’ın durmak bilmeyen çenesiyle cebelleşirken bir de onu artık iyice delirtmek için ortama Deniz’in girmesi tam oluyor. Bu andan sonra artık tamamen kontrolü kaybettiği için aradığımız Rahmet’e bir daha ulaşılamıyor. Deniz’i görür görmez zaten Rahmet’in yüz ifadesi değişiyor ama Deniz hiç bozuntuya vermeden içeriye “Murtiiii!” diye giriyor. Deniz gidiyor, onun yerine single çıkartmak için Murtaza’nın yardımına ihtiyaç duyan Aysun geliyor. Hareketleri o kadar rahat ki kimse de bir şey diyemiyor zaten. Rahmet en son Deniz olarak bıraktığı Aysun’la tekrar tanışıp tokalaşırken birkaç saniyeliğine sadece bakışları konuşuyor. Rahmet tabii ki “Senin ne işin var kızım burada? Git buradan!” derken Deniz içi acıyarak Rahmet’in yüzündeki yaralara bakıyor. Sonra da toparlıyor tabii, “Noldu buna merdivenlerden mi düştü” diyerek. Bu sırada Murtaza’nın Deniz’e salya akıtmasına daha fazla dayanamayan Rahmet hani parmaklarımı kesecektiniz, işinize devam edin diye mafyalara çatıyor! Dedim ya, aradığınız Rahmet’e şu an ulaşılamıyor diye! Deniz’i gören Murtaza Rahmet’le Necibe Hanım’ı yaka paça dışarıya gönderirken Rahmet ise gitmemek için savaş veriyor. Deniz’in orada kalmasındansa çocukcağız parmaklarını feda etmeye hazır! Rahmet’in bu haline Murtaza bile “Bunun kafasına fazla mı vurdunuz?” diyerek tepki veriyor. Rahmet ahıra döndüklerinde panikle kendi kendine söyleniyor tabii, Deniz’in de orada olması şimdi onun için çok artı bir eziyet. Zaten geçen haftalarda görmüştük Deniz’i kaybetme tehlikesi altında kalan Rahmet’in nasıl o çok övündüğü aklını yitiriverdiğini… Bu bölüm akıl tamamen uçtu gitti.

Rahmet Deniz’in yanına ulaşmak için Murtaza’nın adamlarına “Benim bir parmak işi vardı…” diye yalvarırken Deniz oyuna başlamıştı bile. Deniz Aysun olurken aslında Necibe’nin deyimiyle “bu geniş omuzlu kara adamlar”ın ondan beklediği gibi davranıyordu: Çıtkırıldım, şımarık, saf, salak, Allah beynine değil güzelliğine vermiş dedirtecek cinsten… Deniz ondan beklendiği üzere “aptal sarışın”ı oynuyordu. Böylece Murtaza ondan asla şüphelenmedi. İşte insanlar koca koca önyargılarıyla, sınıflandırmalarıyla böyle tuzağa düşürülür; Deniz de bunun gayet farkındaydı.

Deniz Murtaza’yla çiftlikte gezerken onun telefonla konuşmasını fırsat bilip yanından ayrılmış ve Rahmet’i aramaya koyulmuştu. Rahmet’i ahırda bulur bulmaz yanına koşup “Rahmet ne yaptılar sana?!” diye sordu. Deniz Rahmet’in ellerini çözmek için uğraşırken Rahmet de ona izin vermiyordu, ona zorluk çıkarıyordu ve tabii ki de durmayan çenesiyle Deniz’e neden geldiğiyle ilgili söyleniyordu. Deniz’in dediği gibi ona parmaklarını kesilmekten kurtardığı için teşekkür edecek değildi çünkü Deniz’in orada olmasındansa Rahmet bunu yeğlerdi, yeter ki Deniz güvende ve iyi olsun. Deniz ise zaten kendini mafyaların arasına tehlikeye Aysun kılığında atıyordu, Rahmet oradan kurtulsun diye… Rahmet’e en büyük işkence Deniz’in orada olmasıyken Deniz’e en büyük işkence ise Rahmet’i oradan çıkaramıyor oluşuydu. Her ne kadar Rahmet dirense de Deniz çiftlikten tek başına değil onunla birlikte çıkmaya kararlıydı. Deniz’in “Ben seninle kaybetmeye de, paramparça olmaya da hazırım.” derken ne kadar ciddi olduğunu bu bölüm tekrar anladık. Murtaza’nın adamlarının tekrar gelmesiyle ahırdan çıkmak zorunda kalan Deniz Rahmet’in “git” demelerine rağmen tekrar geleceğine söz verip gözü arkada kalarak Murtaza’nın yanına geri döndü.

Deniz Murtaza ve adamlarının konuşmasından içeriye bir samanlık kamyonunun gireceğini öğrendi ve böylece Cemil, Tufan ve Çiçek’e haber uçurdu. Bu kamyonla içeri girebilecekler ve sonrasında Rahmet’i ve Necibe Hanım’ı alıp aynı kamyonla kaçacaklardı. Buraya kadar plan basit olsa da teoriden pratiğe geçince işler hiç o şekilde gerçekleşmedi. Cemil birkaç havalı Mission Impossible hareketinden sonra yakalanıp Rahmet ve Necibe Hanım’ın yanına ilk ulaşan isim oldu. Rahmet’in ise Cemil’e siniri devam ediyordu. Sanki her şey çok normalmiş, bir mafyanın ahırında elleri kolları bağlanmış oturmuyorlarmış gibi Rahmet’in tek düşüncesi Deniz’in de orada ve tehlikede olmasıydı. Tehlike anında geçen bölümlerde Amerika’ya gitmek üzere vedalaştığı eski sevgilisi, onu sözde hiç sevmemiş, tek niyeti eğlence olan Deniz bir anda tekrardan “sevgili”, “kız arkadaş” oluverdi! Üç repliğinden ikisi “Siz benim kız arkadaşımı neden bu işe bulaştırdınız?”, diğer kalan bir tanesi de “Deniz git buradan.” zaten… Yaa, sen “Onun tek derdi eğlenmek”, “Yanımda sanıyordum ama değilmiş” diye kıza laf sokarsın ama senin arkanı toplayıp kurtarmaya Deniz gelir, Rahmet Efendi. Sen de meraktan, korkudan, endişeden kudur şimdi öyle bağlandığın yerde. Sen zamanında bu tarz ilginç Elibol olayları olduğunda Deniz’e haber vermezken bu kız da aynı bu şekilde korkudan deliriyordu. Hatta daha geçen bölüm endişelenmiş olabileceğini bilerek telefonu da açmadın, oh olsun sana. Tabii bütün bunların yanında Rahmet’in böyle cidden ölüm kalım meselesi bir anda sadece Deniz için endişelenmesi çok tatlıydı, bu bölüm yine ağzına vura vura bir sevme isteği uyandırıyordu kendisi.

Rahmet Cemil’in başının etini Deniz Deniz diye yediği sırada Tufan’la Çiçek’in yakalanıp ahıra getirilmesi de uzun zaman almadı. Hepsinin tek tek yakalanıp Rahmet’in sinirden laf soktuğu anlara o kadar çok güldüm ki… Oğlum, seni kurtarmaya gelmişler, bir teşekkür et değil mi ama? Ama yok, anca benim sevgilim içeride, mafyaların dibinde, onu siz bulaştırdınız bilmem ne diye söylendi durdu. Resmen “Siz kurtarmaya gelseydiniz ama Deniz’i niye getirdiniz?” demeye getirdi lafı… Onlar can da Deniz canan mı lafının cuk oturduğu anlardan biri. Rahmet kesin “Evet, canan!” diye cevap verirdi. Bu sırada Cemil “Çiçek de burada, onu da sen bulaştırdın” diye laf atsa da yine fazla çıkışmadılar çocuğa. Yani şey de diyebilirlerdi: “Senin sevgilin manyak, bizi buraya o sürükledi zaten, başından beri plan onun, o bizi bulaştırdı”. Deselerdi de haklı olurlardı zaten…

Bu sırada Deniz ise ahırdaki grubun tek umuduydu. Deniz ise Aysun kimliği altında oldukça iyi gidiyordu aslında. Murtaza’yla yemek yiyip karnını bile doyurmuştu. Tabii bu sırada yemekten bir tanecik bıçak aşırmayı da ihmal etmedi. Murtaza adamlarına onu eve bırakmalarını tembihleyip ortalıktan kaybolduktan sonra Deniz tabii ki de ısrar ederek orada kalmanın yolunu buldu. Uygun bir anda da hemen dışarıya tüyüp ahıra gitti Deniz. Bu sırada ahırdakiler de yeni bir plan yapmışlardı: Deniz oradan çıkabilecek tek kişi olduğu için Tekirdağ’a gidip Filizlere haber uçuracak ve Murtaza’nın onları bulmak üzere olduğunu söyleyeceklerdi. Rahmet ise ilk defa Deniz’in içinde olduğu bu planı beğenmişti çünkü Deniz çiftlikten ve Murtaza’nın radarından çıkmış olacaktı! Deniz geldiğindeyse hemen ellerindeki bağı kesti, onun amacı ise beraber kaçmaktı. Rahmet onu durdurup hemen yeni planı anlattı. Deniz tabii ki de bu planı gerçekleştirmeye gönüllü değildi çünkü bu durumdayken onun gözü arkada kalacaktı, amacına ulaşamamış olacaktı. Rahmet ise “Deniz lütfen bir kere beni dinle be sevgilim” ve “Haydi bir tanem ne olur dinle beni ya…” diyerek ikna etti. Bu iki cümle çok mühim! Çünkü içlerinde ve “sevgilim” ve “bir tanem” kelimeleri geçiyor. Zaten demek ki böyle bir tehlikede olmasalarmış Rahmet Deniz’e başka güzel bir söz söylemeyecekmiş. Deniz her ne kadar bunu istemese de başka çareleri olmadığından bu planı kabul etmek zorunda kalıyor. Tam çıkarken Deniz de “Seni seviyorum, Rahmet.” diyor. Bak kaçırılmasalar bunu da duyamayacaktık! Çünkü biz en son bıraktığımızda ya içlerindekini söylemeyi başaramıyorlar, ya da birbirlerine ağızlarına ne geliyorsa sayıyorlardı. Rahmet Amerika’ya gitmeye kalkmıştı, Deniz “anca gidersin” gibi bir tutum içindeydi. İş ciddiye bindikten sonra, Rahmet’in Amerika’ya gitmesi kesinleşince yine bir ağlamaklı olmuşlardı ama yine de işler “Ben gidiyorum.” ve “İyi yolculuklar.”dan öteye geçememişti. Ama işte hayat… Sen eski sevgilinle ben Amerika’ya gidiyorum diye vedalaşırsın, sonra evini mafyalar yakar, seni kurşunlar eşliğinde kovalar, yolun varlığını bilmediğin amcanın yanına Tekirdağ’a düşer, oradan da Amerika’ya diye ayrılırsın ama günün sonunda Murtaza’nın at çiftliğinin ahırında Necibe Hanım’la birlikte elleri kolları bağlı bir şekilde samanlıklar arasında oturuyorsundur ve seni kurtarmaya eski sevgilin gelir. Bir de bunun diğer versiyonu var. Sen eski sevgilin “Bak bir şey demeyeceksen ben Amerika’ya gidiyorum. Cidden gidiyorum. Vallahi gidiyorum. Gideyim mi? Bak gitmek üzereyim…” minvalinde seninle konuşunca yalnızca “İyi yolculuklar” dersin, sonrasında okulu mafyalar basar ve eski sevgilini arar, sen de telefonuna çıkmayan eski sevgilin için endişelenip mahallesine gidersin, sonra da onu ve dolayısıyla ailesini kurtarmak için single çıkarmak isteyen Aysun olursun, eski sevgilini kurtarmaya çalışırken eski sevgilin seni kurtardığını sanarak mafyalar tarafından kaçırılır, sonuç olarak sen de at çiftliğinde eski sevgilini kurtarmak için ajancılık oynarken yakalanırsın ve onun yanına ahıra bağlanırsın. Bütün bunlar hep ayrıldığınız için oluyor işte! Evren diyor ki siz ayrılmayın, yaa…

Özetle Deniz de daha ahırdan çıkamadan yakalanıyor, böylece Aysun’un aslında Rahmet’in geçen bölüm adını bütün gece kulübüne ezberlettiği kız arkadaşı Deniz olduğu ortaya çıkıyor. Bu grubun da beklemekten başka bir şansı kalmamış oluyor. Böylelikle bir gece ahırda geçiyor. Uzun bir aradan sonra Rahmet’le Deniz’in ilk kez yan yana uyuması da böyle gerçekleşmiş oluyor! Ertesi gün, Fikri hala ortalarda olmadığı için Murtaza sinirle elindeki silahı sallaya sallaya ahıra geliyor. Tabii Aysun sandığı Deniz’i de orada görünce daha da siniri bozuluyor. Deniz’in de yanına bağlanmasıyla birlikte en kötü senaryo da gerçekleşmiş olduğu için Rahmet’in birazcık daha beyni yerine gelmiş olacak ki biraz zaman kazanabilmek için anında bir senaryo kuruveriyor: Meğerse Murtaza’nın halaoğlu Murtaza’yı öldürüp onun yerine geçmek istiyormuş da Fikri aslında yanlışlıkla onu öldürerek ona iyilik yapmışmış. Bu sahnedeki Rahmet bana soruşturma sahnesinde Deniz’i disiplinden kurtarmak için hemen bir yalan uydurup “Deniz benim sevgilim.” dediği sahneyi hatırlattı. Rahmet’in kıvrak zekasının matematik sorusu harici ortaya çıktığı nadir anlardan biriydi. Her ne kadar Murtaza bu yalana inanmasa da bu aklını bulandırmaya yetti. Bence de biraz aklı bulansın yani,  Rahmet “Deniz benim sevgilim” diye yalan söyledi de sonra ne oldu? Çocuğun dedikleri gerçekleşiyor işte.

Rahmet böyle vakit kazanırken Deniz’in cebinde başka bir plan daha vardı. Zaten her şey biter ama Deniz’in oyunları bitmez, değil mi ama? Ama tabii Deniz’in bu cebindeki planı anlatması birazcık ilginç oldu: “Rahmet bak şimdi. Ben şöyle duracağım sen de elini pantolonumun cebine sokacaksın, tamam mı?” Ve tuhaf sessizlikten sonra gelen tuhaf yorumlar:

Tufan: Sırası mı ya?

Cemil: Hı?

Çiçek: Tövbe.

Rahmet: *hafif bir sırıtmayla* Deniz manyak mısın kızım sen de milletin içinde ya…

Hayır ben şimdi anlamadım, tamam Tufan, Cemil, Çiçek yanlış anladılar bir anda, demek ki Rahmet’le Deniz’den böyle şeyler bekliyorlarmış ama Rahmet’e ne oluyor acaba? Yani Rahmet ne anladı çok merak ediyorum ben… Ne anladıysa artık tek sorun milletin içinde olmaları, yoksa ayrı ahırlarda olsalar… Neyse… Burayı ilk izlediğimden beri gülüyorum.

Sonrasında Deniz cebinde törpü olduğunu söylediğindeyse laf kızın süslülüğüne geliyor. Mecburen Deniz’in ipleri keseriz diye açıklaması gerekiyor. Rahmet ise “İşte benim sevgilim” tarzında bir ifadeyle “Aferin kız sana, helal olsun…” diyor. Yani kız hazırlıklı gelmiş. Belinde bıçak, cebinde törpü… Böylece Rahmet törpüyü alıp ellerindeki bağları kesmeye başlıyor. Burada bir parantez açayım, sevgili görümce Filiz Hanım da bu kısmı görsün yani Deniz’de “süs bebek”liğinden öte şeyler de var. Artık laf etmez herhalde. Umarım etmez yani!

Rahmet törpüyle iki saat boyunca iple cebelleşince haliyle üzerindeki baskı da artıyor. Rahmet de hemen ona buna laf sallayıp sinirlenince Deniz Rahmet’e onun karakterinin özeti gibi bir şey söylüyor, buraya yazmasam olmaz: “Bir işini de sinir krizi geçirmeden halleder misin artık? Hep bir sinir krizi, hep bir sinir krizi…” Rahmet daha bağları açmayı başaramadan Murtaza içeriye sinirle giriyor çünkü halaoğlunun masum olduğunu öğrenmiş ve onu boş yere günaha sokmuşlar! Hala Fikri’den de haber olmayınca Murtaza daha da sinirleniyor ve en sonunda Rahmet’in korktuğu başına geliyor. Artık Murtilikten iyice çıkan Murtaza Deniz’i alıp başına silah dayıyor ve Rahmet’i ailesinin yerini söylemezse Deniz’i öldürmekle tehdit ediyor. E tabii böyle olunca da Rahmet’in içindeki Hulk ortaya çıkıyor! Murtaza’ya “Ona bir şey yaparsan seni öldürürüm. Onu öldürürsen beni de öldür.” tarzında tehditler savuruyor. Deniz’in tehlikede olmasıyla birlikte gelen ilahi güçle Rahmet sonunda ellerindeki bağdan kurtulmayı başarıyor ve süper zıplamayla duruma el atıyor. Ama bu sırada Deniz’e ulaşamadan kolundan vuruluyor.  Üzgünüm Rahmet ama bu ne zamandır beklediğimiz bir şeydi. Seninle alakalı değil, üzerine alınmana gerek yok ama biz üzerindeki kahverengi kabana ve artık yer bezi olması gereken gömleğine düşmanız. İnşallah bu vurulmadan sonra çöpü boylarlar. Her neyse, Rahmet’in vurulmasıyla ortalık karışırken Deniz Murtaza’nın elinden kurtuluyor. İki saniye önce Murtaza kafasına silah dayamıyormuşçasına Deniz bir de “Geri zekalı mısınız siz ya, ne yaptığınızı sanıyorsunuz?!” diye bas bas bağırarak hesap soruyor! Sonra da Deniz Rahmet için “Rahmet iyi misin?” diye ağlanırken Murtaza ona “Kes sesini” deyince, Deniz de ona “Sen kes sesini!” diye bağırıyor. Birbirleriyle ilgili endişelenirken nasıl da fütursuz oluyorlar… Bu sırada Murtaza’ya da Fikrilerin yakalandığı haberi geliyor ve kısa bir süreliğine onları rahat bırakıyor.

Elibol Ailesi çocuklar dışında tam kadro at çiftliğinin salonuna getiriliyor. Artık hepsi için yolun sonu gelmiş gibi görünse de biliyoruz ki Elibollar her işten öyle veya böyle sıyrılma konusunda dünya markası haline geldiler. Başlarına gelmeyen talihsizlik kalmadı, bu doğru ama bu talihsizliklerden o kadar şans eseri sıyrılıyorlar ki onlara şanssız demek de doğru olmuyor. Dolayısıyla hiçbirinin başına bir şey gelmeyeceği fragmandan bile belli olduğu için ben bu sahnedeki küçük ve ilginç bir şekilde tatlı detaylardan bahsetmek istiyorum. Gerçekten bir çift kafalarına silah dayanmışken bile nasıl bu kadar tatlı olabilir ben anlayamıyorum. Murtaza’nın adamları hepsini yere çökmeleri için iteklerken Rahmet’in yaralı olan kolundan da tuttukları için Deniz hemen adamlara “Ya ne yapıyorsunuz, onun kolu sakat!” diye çıkışıyor. Sanki Murtaza az sonra hepsini kurşuna dizmeye karar vermemiş gibi… Sonrasında ise Rahmet’le Deniz’in kameranın odağında olmamalarına rağmen bu süre zarfında birbirlerine sığındıklarını görüyoruz. Hatta Deniz Rahmet’in yaralı olduğunu düşündüğümüz (çünkü kan lekesi koymayı tercih etmemişler) kolunu öptüğünü, Rahmet’in de iyi olduğunu belli etmek istercesine ona “Tamam” gibi bir şeyler dediğini görüyoruz. Böyle kalabalık ve yoğun bir sahnede bile, kafalarına silah dayanmış olmasına rağmen ortaya böyle güzel bir manzara çıkıyor. Tabii biz o an içlerinden hiçbirine bir şey olmayacağını biliyoruz ama karakterler bunu bilmiyor. Birazcık romantik olmak gerekirse son dakikalarını yaşadıklarını düşünen Rahmet’le Deniz çareyi birbirlerinde buluyor ve birbirlerine sığınıyorlar.

Bu durumdan kurtulduktan sonra aralarında ne yaşanacak çok merak ediyorum doğrusu. Çünkü ikisi de bu kadar şiddetli bir şekilde kaybetme korkusunu deneyimledikten sonra her şey öyle aynı tas aynı hamam devam edemez. Mantıken ne Deniz’in başı tehlikeye girecek diye ödü patlamış, ona bir şey olması ihtimalinde “beni de öldür” diyen Rahmet elini kolunu sallaya sallaya Amerika’ya gidebilir, ne de Rahmet’in başına bir şey gelecek diye korkudan ölüp onu kurtarabilmek için canını dişine takarak uğraşmış ve gözünün önünde onun vurulduğunu görmüş Deniz rahat rahat “İyi yolculuklar o zaman.” deyip onu gönderebilir. Yani eğer bu Amerika meselesi biraz daha uzarsa gerçekten çok sinirleneceğim. Rafet El Roman’ın şarkısında dediği gibi “macera dolu Amerika” değil yani, Rahmet’in asıl macerası burada, İstanbul’da. Amerika’da isterse “American dream”i tamamen yaşasın, hiçbir zaman İstanbul’da olduğu kadar maceraya da, mutluluğa da, sevgiye de doyamaz. Bakalım Amerika işi ne olacak, Rahmet’le Deniz resmi olarak barışacak mı göreceğiz… Yine keyifli ve RahDen açısından tatmin edici bir bölüm izleme dileğiyle bu haftaki yazımı bitiriyorum.