Öncelikle gözümüz aydın demek istiyorum! Çünkü yaklaşık bir aydır Rahmet’le Deniz’e üzülmekten, depresif aşk şarkıları dinlemekten, bir o tarafa bir bu tarafa ağlanmaktan canımız çıkmıştı. Çok şükür bu hafta RahDen sahalara muhteşem bir dönüş yaptı ve bu muhteşem dönüşle YouTube’da trend videolar listesinin en tepesine yerleşti. Bu hak edilmiş zirveyle hepimiz haklı olarak gururlu ve mutluyuz.
En son Fikri’yle konuşmasından sonra aşka gelip Rahmet’e bir ümitle her şeye rağmen tekrar birlikte olmayı teklif eden Deniz Rahmet’ten net bir “Hayır.” cevabını alıp hayal kırıklığına uğramıştı. Tabii Deniz’in bunu burada tek bir hayırla “E peki madem, ben biraz ağlayayım o zaman” deyip bu işi bir kenara bırakmayacağı belliydi zaten ama malum Deniz’den bahsettiğimiz için ne yapacağını, nasıl davranacağını, oyunun ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini pek kestiremiyoruz; sadece hissedebiliyoruz. Bu bölümün başında ise hasta, huysuz, sinirli, üzgün bir Deniz’le karşılaştık. Hasta yatağında bile pudra, saten pijamalarıyla yatması da dikkatlerden kaçmadı tabii çünkü bu en son Bihter Ziyagil’de falan gördüğümüz bir olaydı herhalde. Annesi ve babası evde yokken hasta olan Deniz Derin’in başına kalmıştı ve bu sefer ablasına bakmak zorunda olan Derin’di. Deniz ise ne yemek yiyor, ne de ilaçlarını içmeyi kabul ediyordu.
Deniz evde hasta yatağında yatıp Derin’i bezdirirken bu sırada okulda Rahmet’in gözleri de Deniz’i arıyordu. Her ne kadar “hayır” deyip kestirip atmaya, unutmaya çalışsan da olmuyor işte; görmeyince bile insanın aklına geliveriyor. Deniz’in raporunu getirme bahanesiyle Rahmet’e “Deniz’e ne yaptın?” diye hesap sorma fırsatını yakalıyor Derin. Derin Deniz’in hastalığı, mutsuzluğu ve ona karşı kızgınlığı sayesinde görmek istemediği için görmediği birtakım şeylerin farkına varmıştı, çok şükür: Acaba Deniz’le Rahmet’in arasında ablasının anlattığından daha fazlası mı geçmişti? Her ne kadar Deniz’in Rahmet’e bakarken içinin gittiğini fark etse de bunun da Deniz için çabucak geçiverecek bir heves, bir heyecan olduğunu düşünmek Derin için daha kolaydı ve tabii Deniz mevzubahis olduğunda bunun daha olası olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple Deniz’in onu son zamanlarda şüpheye düşüren davranışlarının üzerine bir de sabahki hali Derin’in kırmızı alarm vermesine sebep olmuştu. Derin koşa koşa Rahmet’e haber vermeye gitti ve bu sırada yine ona Deniz’le ilgili önemli şeyler yetiştirmeyi ihmal etmedi. Zaten Derin olmasa ne biz Deniz’le ilgili bir şey öğrenebileceğiz, ne de Rahmet’le Deniz birbirini tanıyabilecek. Derin’in anlattıklarına göre Deniz en son lisedeyken bu hale gelip çekip gitmişti ve ondan sonra insanlara karşı acımasız olmuştu. Rahmet Deniz’in aşk hayatını dinlemeyi kaldıramadığı için sayesinde devamını duyamadık ama yoksa Derin kızın bütün biyografisini Rahmet’in önüne seriverecekti o anda. Ama Deniz’in geçmiş aşk hayatından daha önemli bir şey öğrendik Rahmet’le beraber: Deniz’in annesinin o üç yaşındayken trafik kazasında öldüğünü. Derin’in “Trafik kazası diye biliyorum ben” diye yuvarlak bir cevap vermesi Deniz’in babasının olanları anlatırken ayrıntı vermekten kaçındığını, geçiştirdiğini gösteriyor. Böylece Rahmet dahil hepimizin aklında “Gerçekten trafik kazası mı ya?” diye sorular uçuşmaya başladı bile. Deniz’in annesiyle ilgili daha hassas bir mevzunun çıkacağını tahmin ediyorum çünkü anne konusunda Deniz’in gösterdiği hassasiyet bir yana, Derin Deniz’in babasından rahatlıkla “babam” diye bahsederken Deniz her seferinde “annen ve babam”, “Derin’in annesi” diye özel olarak vurguluyor. Yani Derin’in anlattığı gibi Deniz’le Derin’in annesi arasında anne-kız sıcaklığında bir ilişki olmadığını çıkarabiliyoruz. Buradan ne çıkacak diye teori üretmek her ne kadar yorucu olsa da her hafta yeni bir şeyler öğrenip bunları birbirinin üzerine koyup toparlamak izleyici için heyecan verici ve bağlayıcı oluyor, merak unsurunu arttırıyor. Umarım annesiyle ilgili birkaç ipucunu Deniz’den de alabiliriz daha sonrasında, özellikle Rahmet’le konuşurken…
Her ne kadar Rahmet Deniz’in ona bir adım atmasına rahatça “hayır” demiş gibi görünse de Deniz’in söylediklerinin onu aslında ne kadar çok etkilediğini kabusuna girdiğini görünce anlamış olduk. Rüya ve kabus sahnelerini karakterlerin gerçek düşüncelerine ve hislerine gönderme yaptığı için çok severim, karakterleri daha iyi anlamamızı sağlar. Rahmet’in kabusunda, Rahmet gece gece kendi evinin önünde Deniz’in ona gelmesini bekliyordu. Yani Deniz ona doğru bir adım atmadan o Deniz’e bir adım atacak değildi. Ama Deniz’in tek bir kelime etmeyip sadece onun yanına gelmesi bile Rahmet için harekete geçirici faktör oldu. Hemen ona sarılıp onu öptü. Çünkü onu o kadar çok özlemişti ki…
“Ben seni çok özledim, Deniz. Şu hayatta hiçbir şeyi özlemediğim kadar özledim.”
Bu iddialı cümleleri Rahmet’in rüyasında, Rahmet’in ağzından duymak ne kadar güzel çünkü rüya olduğu için hiçbir sansür olmadan duygularını ifade edebiliyor. Rahmet’in rüyasındaki Deniz ise aslında Rahmet’in hep görmekten korktuğu Deniz… Deniz Rahmet’e “Ben de özledim.” diye cevap vermiyor. “Biliyorum.” diyor özgüvenli bir şekilde… Zaten oraya gelirken de Rahmet’in onu kabul edeceğinden, yine kazanacağından çok emin. Yüz ifadesi çok donuk. Böylece Rahmet’in kabuslarından birinin sevdiği kadar sevilmemek olduğunu da görmüş oluyoruz. Rahmet korkuyla “Gitmeyeceksin değil mi artık?” diye soruyor Deniz’e, gözleri dolu dolu… Deniz “Mecburum” diye cevap verince Rahmet Deniz’i ikna etmeye çalışıyor. Ona içini döküyor ama Deniz yine hiçbir şeyi açık etmiyor.
“Deniz, gitme… Gitme kal. Birlikte kaybedelim. Sonuna kadar savaşalım. Sonunda ikimiz de kaybedelim. Ama ne olur sen gitme…”
Rahmet ona kalbini açmasına rağmen Deniz yalnızca omuzlarını silkip elini Rahmet’in onunkini bırakmamak için ısrar eden elinin arasından çekiyor ve sonra da gidiyor. Deniz çoğu sahnede Rahmet’in kabusundaki kadar ona karşı kayıtsız ve acımasız değildi aslında… Rahmet “Aşık mısın?” diye sorduğunda “Hayır” cevabını verip giderken böyle değildi mesela, canının yandığı çok belliydi. Ama Rahmet için çok zor Deniz’in onu ne kadar sevdiğini anlayabilmek, buna güvenebilmek… Çünkü Rahmet bir gün ondan gideceğini biliyor. Ve belki de daha da kötüsü, ya Deniz hiçbir zaman onda olmadıysa zaten? Yine Deniz’in bir oyunuysa bu? Ama her şeye rağmen Rahmet’in kendi rüyasında Deniz’e “Birlikte kaybedelim. Sonuna kadar savaşalım.” demesi o kadar büyük bir adım ki… Hele ki en başta Deniz’den, Deniz’e kaybetmekten ne kadar çok kaçtığını düşünecek olursak… Rahmet’in kabusundan “Deniz!” diye bağırıp ağlayarak uyandıktan sonra ablasıyla konuşurken dediği gibi:
“Babam haklı. Biz gerçekten Fikri’yle Şükran’ın çocuklarıyız. Aşk çocuklarıyız yani. Biz başımıza ne gelirse gelsin hayata karşı böyle dimdik kaya gibi duruyoruz. Mesele aşka gelince elimiz kolumuz bağlanıyor. Darmadağın oluyoruz ya…”
Bir tek aşk onu bu hale düşürebiliyor. Bu da Rahmet’in kendinde yeni yeni keşfettiği yönlerinden biri. Kendisinin de dediği gibi ablasıyla Barış’ın aşklarına, her şeye rağmen pes etmeden bir arada durmalarına hayrandı zaten ama Deniz’le tanıştıktan sonra aşka ve aşk yaşayanlara saygısı arttı, bakış açısı değişti. Yani kendisi de aşık olduktan sonra… İnsan bazı şeyleri başına gelmeden anlayamıyor. Filiz’le Barış aslında Rahmet için güzel ve ona umut veren bir örnek çünkü Talihsiz Serüvenler Dizisi gibi başlarına gelmeyen kalmadı ama sonunda bunlara karşı savaşarak evlenmeyi bile başardılar, bir ara ben bile gerçekten evleneceklerine ihtimal verememiştim. Dolayısıyla Deniz’le çıkacağı yol her ne kadar engebeli olsa da ona umut veren, ona sonuna kadar savaşalım deme cesaretini veren şeylerden biri de böyle bir aşka şahit olmak. Bu iki çift arasındaki bu tarz paralellikler çok hoşuma gidiyor.
Filiz’le Barış en sonunda sade ama sıcak bir düğünle evlenmeyi başardılar. Çok sıradan ve geçiştirilmiş bulmuş bunu bazı izleyiciler ama benim hoşuma giden özellikle bu sadeliğiydi çünkü samimi olan da buydu! Tabii ben sahneyi izlerken Rahmet’in saplığına ağlıyordum. Çocuğum takım elbisesini giymiş, artık yer bezi yapmak istediğim gömleklerinden kurtulmuş, jilet gibi olmuş maşallah ama bunu Deniz göremiyor! Resmen içime oturdu. Lütfen bir şekilde Deniz onu bir ara takım elbiseyle görsün, ne olur. Hiç olmuyorsa da şu çocuğa bir iki yeni gömlek, kazak, kaban bir şey alın. Çocuğum o kadar çalışıyor ama hiç kendine harcamıyor. Her neyse, düğünde Deniz’in -yani ailenin büyük gelininin he he he- yokluğu sebebiyle Rahmet İsmo’yla dans etmek zorunda kaldı. Ama bu sırada yine Hikmet’i Zeynep’i dansa kaldırması konusunda uyarmayı ihmal etmedi. Abinden az bir şeyler öğren Hikmet, bak Deniz ona neler neler yaptı ama o buna rağmen Deniz’in olmadığı bir dünyaya uyanmak istemiyor. Rahmet’in gözünde Hikmet ise bulmuş da bunuyor çünkü Deniz orada olsa, onunla ilgilense Rahmet böyle höt zöt mü davranır?
Bütün bunlar olurken Deniz ise hala hasta yatağında yatıp hayatı Derin’e zindan etmeye devam ediyordu. Artık çaresiz kalan Derin çareyi eve doktor getirip serum taktırmakta bulmuştu ve tabii ablasını tanıdığından ve küçükken köpek aldırmak için bir hafta aç gezdiğine şahit olduğu için Deniz’in ondan istediği bir şey olduğunun farkındaydı. (Ayrıca bir hafta boyunca aç kalmak için köpekten daha güzel bir neden olamaz Denizcim, yine çok haklısın! Ama bu küçük anekdottan bile yine Deniz’in ailesiyle ilgili fikir edinebiliyoruz. Sussun diye istediğini hemen onun eline veren bir aile…) Deniz Derin sonunda bu davranışlarının Rahmet’le ilgisi olup olmadığını sorduğunda onu daha fazla süründürmeden bütün samimiyetiyle ona biraz da geç kalmış cevabını veriyor. Hem de ağlayarak… Deniz’in gözlerinin dolduğunu çok gördük ama ağladığını ilk defa görüyoruz galiba.
“Yalan söyledim ben sana, Derin. Aşık oldum ben. Böyle bir hata yapmayı kendime yediremedim. Bu kadar aciz, zavallı olup kendi kazdığım kuyuya kendim düştüm. Yediremedim bunu yani. Ne zaman oldu, nasıl oldu bilmiyorum. Dengem şaştı. Kendimi kaybettim resmen ya. Şimdi nereden toparlamaya çalışsam diğer taraftan dağılıyor, Derin. Kalbim acıyor benim. Kalbim acıyor ya.”
Aşkından yataklara düşmüş sonunda Derin’e Rahmet’e olan aşkını itiraf eden Deniz’e tam ağlamaklı ağlamaklı yorum yapacaktım ki bir anda Deniz hepimizi şoka sürükleyerek yine Denizliğini yaptı. Derin odadan çıkar çıkmaz hemen doğruldu ve…
“Ayyhh, Derin ya… Haydi küçük kardeşim, git bana sevgilimi getir bakalım.”
Hala her izlediğimde gülüyorum bu ana, asla şaşmıyor. Hele çok acıktım diye sandviç yiyişi yok mu! Herhalde Derin’i kandıracağım diye hakikaten aç gezmiş… Bir de meğer sevgilisi gelecek diye hasta yatağında saten pijamasıyla yatıyormuş Deniz Hanım! Deniz Rahmet’in ona adım atmayacağını anladığı anda ağlayıp zırlayarak yataklara düşeceğine onu Derin’i üzmeden geri kazanmak için oyun oynaması tam ondan beklenen bir hareket! Bu sahneyi izlediğimden beri beynimde aynı şarkı çalıp duruyor: Barbara Streisand-Woman in Love:
“I am a woman in love
And I do anything
To get you into my world
And hold you within
It’s a right I defend
Over and over again
What do I do?”
Deniz’in oyun oynaması Derin’e söylediklerinde samimiyetsiz olduğu anlamına gelmiyor. O kısmı oyun değildi. Hastalığının da oyun olmadığı gibi çünkü galiba kayınbabasıyla gece gece dışarıda içerken üşütmüştü. Şarkıda da dediği gibi bu oyunun amacı Rahmet’i dünyasına geri getirebilmekti ve aşık bir kadın olduğu için bunu kendinde hak görüyordu. Deniz aslında hislerini Derin’e söylemek konusunda çok geç kaldı çünkü bütün bunları daha en başında Derin ona “Rahmet’e aşık mısın?” diye sorduğunda anlatsaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. Derin en başta çok büyük tepki verse de zamanla yumuşayacaktı muhtemelen çünkü her ne kadar kendisini sevmesek de Sezar’ın hakkı Sezar’a kendisinin de dediği gibi iki aşık insanın arasına girecek değildi ve Deniz’i de gerçekten seviyor. Ama o zaman da Deniz bunları Derin’e söylemeye, dillendirmeye hazır değildi. Onu bunları itiraf etmeye hazırlayan da Rahmet’i terk ettikten sonra yaşadıklarıydı. Önce Rahmet’i istemeden bıraktığı için üzüldü, ona uzaktan bakmaya katlanamadı, kendisi üzülürken Rahmet’in hayatına devam ettiğini görüp delirdi, Rahmet’i kıskandı, ona karşı savaş ilan etti, sonra Rahmet tekrar peşinden koşmaya başlayınca ona tekrar gidemeyeceği için onun kalbini bile isteye kırdı, savaşı erken bitirdi ama bütün bunlar olurken en çok yine kendisi yıprandı. Rahmet’i terk etme sebeplerinden yalnızca biriydi Derin, bir de bir gün tamamen Rahmet’ten gitmek zorunda olduğu için onun yanına yaklaşmak istemiyordu. Aslında hep “Rahmet üzülmesin diye erkenden onu terk etti” diye yorum yaptık ama burada Deniz’in kendi bencil isteği de vardı. Onun için de Rahmet’le ne kadar yaşarsa gitmesi o kadar zor olacaktı. En başından bitirmek ve bırakmak istedi, bu sebeple Derin “Ayrıl ondan” deyince ona karşı direnmedi. Deniz’in bu konuda kararını ise Fikri’yle yaptığı konuşma değiştirdi. Nasıl ki Rahmet babasıyla konuştuktan sonra Deniz’e gitmeye cesaret ettiyse Deniz de Fikri’yle konuştuktan sonra Rahmet’e gitmeye cesaret etti. Sonuçta aşk herkese yakışırdı. Ayyaş bir adama da, üç günlük ömrü kalmış kadına da, bizimkiler gibi aşk konusunda tecrübesizlere de… Aşk her halükarda yaşanmaya değerdi, zaten Deniz’in de Rahmet’ten uzak durabildiği yoktu. Fikri’nin konuşması bu konuda ona cesaret verdi. Ama bu sefer Rahmet’e bir adım attığında da onu kapı duvar buldu. Aslında bölümlerdir ağır ağır Deniz’in de kendi aşkını yaşamayı kabullenmesini izledik, bu sebeple Rahmet’i kendine döndürmek için uğraştı.
Derin ise ablasının bir şeylerin peşinde olduğunun çoktan farkındaydı ama ablasının söylediklerinde ciddi olduğunu da biliyordu. Sonuçta Derin de kör değil yani, her ne kadar görmek istemese de ablasının Rahmet’e bakışlarını gördü, onu terk ettikten sonra nasıl dağıldığını da… Yani Deniz’le Rahmet’in arasında olanları düz mantıklı Tolga bile hissetmiş, Derin’in hissetmemesi mümkün mü? Böyle olunca Derin Rahmet’le Deniz arasından çekilmeye karar verip okula koştur koştur Rahmet’i çağırmaya gidiyor, Deniz’i hayata geri döndürmesi için… Prensesini öpüp uyandırması için… Rahmet ise Deniz’i kaybetme korkusuyla bütün gardını indiriyor ve hemen Deniz’in evine gidiyor. Neyse ki endişeden evin kapısını yere indirmeden ve evin yardımcısını alt edip içeri girmeyi başarıyor. Sevgili evin yardımcısı hanımefendiyi bundan sonra Rahmet’i çok daha fazla görebileceğini söyleyerek buradan uyarmak isterim.
Endişe ve korkuyla Deniz’in odasına çıkıyor Rahmet -ay ay ay yolu da bilir, hani çok sarhoştun Rahmet Bey? Karşısında tepesinde serumla bilinçsizce yatan, küçücük kalmış, rengi solmuş Deniz’i görünce bir fena oluyor, canından can gidiyor sanki… Sonra da Deniz’in yanına oturup Deniz’i çok mutlu eden, dediklerini duymanın her şeye değer olduğu konuşmayı yapıyor ağlamaklı ağlamaklı, Deniz’in elini tutarak, saçlarını okşayarak…
“Deniz niye yapıyorsun bunu kendine? Niye? Hı? Neden? Deniz… Deniz, açsana gözlerini. Bak, hem sen bana bakmazsan, ben senin varlığını hissetmezsem ben yaşayamam ki kızım. Valla… Tamam savaşmak mı istiyorsun? Tamam, savaşalım. Sen kazan. Zaten sen kazanıyorsun. Hep sen kazan. Yeter ki benim kaybettiğim yerde ol, Deniz. Yanımda ol, sevgilim ol, aşkım ol.”
Rahmet anlatmış vallahi, ben bunun üzerine ne diyebilirim ki? Ne desem eksik kalır. Rahmet’in Deniz’den, aşkından kaçmaya çalıştığı onca andan sonra bunları duymak Rahmet’in ne kadar çok yol aldığını gösteriyor. O kadar değerli ve kıymetli ki… Deniz de bunun farkında olduğundan daha da uzatmadan oyunu bitiriveriyor. Bir anda gözlerini açıp sırıtarak “Anlaştık!” diyor Rahmet’e. Bir de çocuğa göz kırpıyor, şapşal. Rahmet tabii ki de biz nasıl Derin’le konuşmasından sonra bir anda “Sevgilimi getir” moduna geçen Deniz’i gördüğümüzde şok olduysak Deniz birden uyanınca şok oluyor. Sonra da “Yine tuzağa düştün, aferin” diye ortamı terk etmeye bakıyor çünkü Deniz için yine her şeyin kazanmaktan ibaret olduğunu düşünüyor. Ama bu sefer Deniz onun peşinden geliyor. Oynadığı oyunun sebebini açıklıyor ve sonra Rahmet yine gitmeye çalışsa da yine onu durduruyor. Rahmet’in rüyasında gördüğü Deniz’den ne kadar farklı, değil mi? Rahmet’in rüyasında gördüğü Deniz daha donuk, daha durgunken gerçek Deniz daha cilveli. Rahmet’in söylediklerine değer veriyor. Rüyasında Rahmet onu ne kadar özlediğini anlatırken yalnızca “Biliyorum” diyen Deniz, Rahmet’in ona hasta yatağındayken söylediği sözlere “O sözleri duymak için buna değerdi ama…” diye karşılık veriyor. En sonunda kendisi de dökülüyor tabii. “Sen benim aşık olduğum, sevdiğim tek erkeksin.” Bu Deniz’in Rahmet’e ilk aşk itirafı değil ama sanırım en açık olanı. Ama galiba Rahmet bunu iyice algılayana kadar daha da söylemesi gerekecek Deniz’in. Veya hareketleriyle göstermesi… Sonra da Deniz “Ben de böyle bir kızım. Böyle birine aşık oldun. Benimle beraberken oyunun ne zaman bittiğini, ne zaman başladığını o koca zekanla anlayamazsın. Hissedebilirsin.” diyor ve Rahmet’i en sonunda ikna ediyor. Çünkü “Aşık mısın?” sorusuna Deniz’den “Hayır.” cevabını duyup yıkılmış bir Rahmet Deniz ona böyle gelirken nasıl ona kendini bırakmaz ki? Deniz’i zekasıyla anlayamaz, sadece kalbiyle anlayabilir Rahmet. O an da bunu hissettiği için teslim oluyor zaten. Tabii bir de günlerdir Deniz’i özlemekten süründüğü gerçeği var.
Deniz’i öpüp artık kabullendikten sonra Rahmet aynı rüyasındaki gibi “Yine bir gün çekip gideceksin, değil mi?” diye soruyor. Deniz ona dürüstçe cevap veriyor ama bu sefer Rahmet’in aldığı cevap rüyasında aldığı cevaptan çok daha farklı oluyor.
Deniz “Evet. Mutlu sonlar bitmemiş hikayelerde olur sevgilim.” diye yine bilmece gibi konuşunca Rahmet “Peki niye Deniz? Niye gitmek zorundasın?” diye soruyor. Deniz yine gizli kapaklı bir cevap verse de cevabında çok net olan bir şeyler var. Bence en önemli olan da bu.“Bunu öğrendiğin gün beni gördüğün son gün olacak Rahmet. Sorma. O gün ikimiz de kaybedeceğiz. Ama ben seninle kaybetmeye de paramparça olmaya da hazırım. Sen de hazır mısın?”
Rahmet’in rüyasında Deniz giderken istemeden, mecbur olduğu için gidiyordu ama kaybeden de paramparça olan da sadece Rahmet’ti. Deniz başı dik gidiyordu. Rüyasından farklı olarak Deniz Rahmet’e “Ben her şeye hazırım” diyerek geldi. Onun da canı yanacak, o da kaybedecek, o da paramparça olacak ama yine de her şeye rağmen Rahmet’le beraber olmak, bu aşkı yaşamak istiyor. Bu aşkın mutluluğunu da acısını da kabul etmiş. Rahmet ablasıyla Barış’ın her şeye rağmen birlikte olmasına hayran olurken kendisi de böyle bir aşkın içine düştü, ona böylesine aşık olan birine aşık oldu işte. Her ne kadar Deniz Rahmet’in hayatında gördüğü en büyük bela olsa da Rahmet de hazır. Çünkü daha önce de dediği ve Deniz’in de hatırladığı üzere o bela seviyor. Artık sevmiyormuş gibi de davranmıyor.
“Sen de bela seviyorsun ama.”
“Seviyorum.”
Biz de bu belalı aşıkları çok seviyoruz. Biz de onlarla birlikte paramparça olmaya hazırız ama olmasak iyi olur tabii… Rahmet’le Deniz tekrar RahDen olduklarına göre bundan sonraki maceralarını daha da bir merakla ve heyecanla bekliyoruz.