Bize Bi’ Dizi Aç, Heyecanlı Olsun! | Çukur Yeni Sezon

İzlemeyeceğim diye tutturup bölüme dakikalar, hatta saniyeler sayan sonra da tek nefeste bölümü bitiren bir izleyici olarak selam vermek istiyorum öncelikle. Pazartesilerin vazgeçilmezi, hasretinden ömür çürüten, daha özeti başlar başlamaz gündeme çıkıp anında zirveye oturan dizi Çukur, nihayet yeni sezonuyla sevenlerine merhaba dedi. Dedi ama hem nasıl demek.. Şimdi sizlerle sonunun nereye varacağını bilmediğim bir yolculuğa çıkıyoruz. Bilmiyorum, çünkü karmakarışığım. Kendi kendine ilerleyecek satırlar, aklımdan kalbimden geçenler dizilecek sırayla. Yalnız uyarayım pek kısa sürmeyecek. Çay kahve alın gelin 🙂 Buyrun bakalım..

Mahallenin berbat hale geldiğini, Çukur diye bir şeyin kalmadığını başından beri biliyorduk. Ama o karamsar hava beklediğimden çok daha güzel yansıtılmıştı. Herkesin mahvolmuş hali, tamamen değişen –hatta kalmayan– düzenle o yeni atmosfer güzel yakalanmıştı. Adapte olmak başta biraz zor olsa da genel hatlarıyla beni, özellikle ortaları ve sonlara doğru bayağı memnun etti diyebilirim.

Yamaç’ın kendinden vazgeçmiş, şarkı söyleyen hali karşıladı bizi.

Dizinin ilk başındaki gibi sahnedeydi. Olay aynı ama adam bambaşkaydı artık.

Şov sırası bu meymenetsizdeydi. Topladı gençleri, anlattı derdini.

Hepsinin akıllarına girdi. İstediğini elde etmişti.

Sen Çukur’a olan borcunu ödedin. Onun sana borcu var esas!

Kemal’in karısının sesiydi. Haklıydı ama ne yaptı ne ettiyse dinletemedi kendini. Giderim dedi yeminler etti. “Sen de git” cevabını aldı tükenmiş kocasından. Olan olmuş zaten.

Kemal adeta son kale kalmıştı mahallede. Cesareti, umudu, inancı son demine kadar bitmişti. Yine de hala çırpınıyordu. Gitti Kahraman bebeğin peşinden. Kendini hala ait hissettiği değerlerin hatrına.

“Bu hala kendini mahallesinde sanıyor anam babam”

Peşinden Çeto’nun ı-hı layışı ve kusma isteği uyandıran gülüşleri.. Mahallede herkes korkudan tir tir titrer olmuş. Bu insanları ne yapıp bu hale getirdiler bilinmez ama hepsi bu kuzuların emrine amade, iğrenç tavırlarına sessiz. Çıt çıkaran yok. Zamanında gözünü kırpmadan ölüme giden bu adamların hepsi baştan aşağı değişmiş sanki. Bu ailesiz tayfa bi yolunu bulmuş ve istediğini almış. 

Biz ufaktan Ahmet sahnesi aracılığıyla yaptıkları işlerden haberdar edilirken, Celasun ve Meke’nin yaşadığının ve eskisinden çok daha kritik rollerde karşımıza çıkacağının sinyalleri verilmişti. Meke’yi bölüm sonunda abi diye bi an olsun peşinden ayrılmadığı, canından çok sevdiği Yamaç ve ailesine öfke dolu bir halde gördük. Değil endişelenmek, onun o haline üzülmek yerine sevindi bile diyebiliriz. Çünkü “hak etti” gibisinden bir bakış atarak bırakıp gitti tellerde onu.

Vartolu Sadettin iş başında.. Niye çünkü mecbur. Hayattan ümidini diğer herkes gibi kesmiş tek amacı – maalesef ki – sevdiği kadını bulmak. Bu ihtimale tutunup yaşıyor. Bu durum ve kurduğu hayaller beni rahatsız etse de Çeto’nun adamına “yarın ilk iş” diye boyun eğecek kadar kelle koltuktayken hala eski hallerinden kırıntılar taşıması yüzümü güldürdü diyebilirim. Neyi kastediyorum tabii ki anladınız. Kimyager patlama sahnesi, Çeto beyimiz demesi, ölümüne sebep olacaklar çıkışlar yapması.. Var da var. Neyse ki Vartolu ölmemiş, ölüm gibi bir şey olmuş ama.

“Onlar saldırdı, bizimki tamamen meşru müdafaa”

Çok uzun yolunu gözledik, ama değdi be. Öncelikle Necip beye saygı ve tebriklerimi ileterek başlıyorum çünkü karakteri dosdoğru giymiş ve çok güzel taşımış. İkinci olarak ailenin en büyük oğlu Cumali çok sağlam geldi. Duruşu bakışı, konuşması tavrı hepsi tam isabet. Kafamızda şekillenenin aksi bir durum yoktu. Yerli yerinde. Güçlü, zeki ve bir o kadar öfkeli. En önemlisi kini diri. Son olayları bi kenara bırakın, yıllar öncesinin hissi hala taze. Tam kıvamında oldun ağabey, hoş geldin!

Sizin tillahınız gelsin lan diyip karakuzu veledini indirdiği sahnede belli etmişti kendini. Cumali Koçovalı sonuçta, kolay lokma olacak değil ya. Kel Çeto’ların dediği gibi “Bizden olanı hemen anlıyor, kokumuzu mu alıyor nedir..” Abi iyi, abi çok iyi.

Sen sanıyorsun ki biz bi sabah uyanıp hadi Çukur’u alalım dedik.. Kemal’in kendisine beddualar ettiği sahneydi. Onca zaman izlenmişler, evlerinin içi, attığı adımlara kadar takip edilmişti her şey. Fark edilmeden, sinsice. Aldıkarı nefes bile biliniyordu. Onların hayatı sürüp giderken tepeden bi göz izliyordu sanki. Her şeye hakim..

Karakuzuların arkası her kime çok güçlüydü. Bizden habersiz kuş uçmaz denilen Çukur’a dalga geçer gibi çöktüler. Yetmedi insanları, geleneği, mahalleyi yok ettiler. Yuva değil artık orası, cehennem. Bunun emrini veren kimse, çok büyük hesapları var Koçovalı’larla. Daha çok ses getirecek belli.

Nasıl iyileşti, nerelerdeydi henüz anlayamadığımız Sena’nın Aliço’ya her gün çorba getirmesi ve onunla konuşan Yamaç’ı izlemesi shipperların (çiftsever) yüreğini burkan ilk sahneydi.

Seher yeli, sevdiğimden bi haber.. Bu da ikincisi. Bu çifte sonuna kadar karşı olsam da bu bölümle birlikte artık kesinliğini iyice kabullendim ve Vartolu’nun çaresizce türkülü arayışına üzüldüm.

Hoş Vartolu bu flashback sahnesinde Çeto’nun kel kafasına sıkmaya hazırdı. Yapsa çok da güzel olacaktı. Ama tabii ki hikayenin gidişatı buna müsade etmedi ve adam avradın da avradın diyerek kandırdı bizim Erbaa’lıyı.

Vartolu “Hee kukuman kardeşler, onu da ben yapayım..” diye yükselip sövmeye başlamışken ufak bi maruzatımı hemen sizlerle paylaşayım istiyorum. Bu psikopattan hallice kuzu başları Çeto ve Mahsun bana biraz zorlama geldi. Adamlar çalışmış, üstlerine düşünülmüş de belli. Ama ne bileyim kağıt yemeler, bazı kelime ve cümlelerin yerli yersiz kullanımı..Ara ara sırıtan hareketler var açıkçası.

Neyse artık. Zamanla alışırız diye ümit edip şikayet paragrafımı noktalıyorum.

Ev sahnesi hatrımıza gelmişken hemen güzel olan bir detaya geçeyim. Evin hali. Evet korkunç biliyorum. Koçova malikanesinden eser kalmamış. Adamlar orayı resmen mahzene dönüştürmüş. O karanlık hava, ürkünç detaylar.. Karakterlere paralel dekoru gayet beğendim. Bunlar ortadan kalkınca daha bu evde yaşanmaz, başroller daha tatlış bir yere göç eder diye düşünüyorum. Ölmemiş olanlar tabi.

“Sahne bizim değil artık”

“Koçovalılar yok. Onlar izin verdiği için burdayız. Onların mahallesi.

Gece eve dönerken üç buçuk attığın yer mi senin mahallen? Korka korka yürüdüğün. Selam veren yok, selamımızı alan yok.”

Kemal’e her biri ok gibi saplanan, bizim de sevmesek de bugüne kadar bağlandığımızı kabul ettiğimiz Çukur için üzülmemize sebep olan cümleler. Ne kadar acınası bi halde olduklarını özetledi resmen Metin. Ya kızgın ya üzgün. Fark etmez. Umudunu çoktan kesmiş. Bir şey beklediği yok, Kemal gibi bi arayışı yok. Eskiye dönüp bakmaya cesareti dahi yok.

Yamaç Orda!

Yıldız’dan bunu duyar duymaz Kemal’in gözleri parladı. Diğerlerinin aksine vefasını, sadakatini değil sadece gücünü kaybetmişti. Onu da geri almak için abisine ihtiyacı vardı. Ne zamandır ulaşmaya çalışıyordu ama kimse destek olmamıştı. Herkes kendi halinde yaşamaya çalışmaya devam her seferinde. Sonunda amacına ulaştı.

Sanki sen şimdi benimle konuşsan, hiçbir şey olmayacak. Sevdiklerim ölmeyecek.

Bi umut, sadece bi umut. Ben kimseyi kurtaramadım. herkesi koparıp aldılar elimden.

Yamaç Aliço’dan umut bekler halde. Sena dediği an çorbaya bakıyor ama nafile. Kim, nasıl anlasın o halde.

Yazının akışını bozmak istemesem de buna mecburum. İsyan vakti! Kimse kusura bakmasın. Dünyanın en anlamsız sahnesi ve en gereksiz diyaloğu yaşandı burda. Dilan hanımın bir gram iyiye gittiğini düşündüğüm oyunculuğu maalesef koşarak geri dönmüş. Her Salih dediğinde ekrana ağlama isteğiyle baktım. Yetmedi ortaya dertleşme gibi görünen, ama asla olmayan tuhaf bir şey çıkmış. Vartolu’nun kafa bi milyon, Sena sıyırmış. Hiç keyif vermeyen, rahatsız edici bi sahneydi. Duygulandırmanın kıyısından geçmedi. Dilan Deniz başrol, sahne vermek lazım diyerek böyle saçmalıklar yapmayı nolur kesin. 

“Yaşıyor mu diye bakıyorum ben işte, gebermemiş tamam”

Sena’nın konuşmalarını, diziye güzelliği dışında ne gibi bir katkısı olduğunu hala çözemediğim bu ablamız gibi hayretle dinledikten sonra tam pes edecektim ki harika bir sahne geçişi yaşandı. Müziğe olan düşkünlüğümü bilen bilir ki bu sebeple Çukur’un bölüm içi bol bol kullandığı müzikli sahnelere bazı insanların aksine bayılırım. Onun verdiği hissiyat bambaşkadır çünkü. 

İşte tam bu noktada giren şarkı, mahalle, Vartolu, Yamaç.. Öyle güzel geldi ki oraya. Aman değmeyin keyfime. Bölüm bir kez daha yakaladı beni orda. Tamam dedim, olmuş. Çekti içine. 

Yeni sezonda hangi şarkılar gelecek, hangileri kalacak diye merakla bekliyorduk, hala da bekliyoruz. Eski temalardan birine birkaç enstrüman eklenmiş mesela. Bizden kaçmaz : )

Bu daha başlangıç ama bu derece kusursuz bir giriş yaptıkları için sonsuz takdir ediyorum ekibi. Melodiye lafımız zaten yok ama bir de sözleri hatırlayalım. Bana hak vereceksiniz;

 

Bir derdim var, artık tutamam içimde

Gitsem nereye kadar, kalsam neye yarar

Hiç anlatamadım, hiç anlamadılar.

Herkes neden düşman..

Unuttuk hepsini

Gelme yanıma sen..

 

———–

Yalan söylemeyeyim Yamaç-Kemal kavuşması istediğim gibi değildi. Yamaç’ın bitik hali çok mu abartılmış veya konuşma biçimi mi beni rahatsız etti tam anlayamadım ama bi yabancılık hissettim o an. Araya mesafe giren eski arkadaş havası esti sanki, bozulmuş hayatların faturası çıktı binevi. Daha derin, ağır bi sahne beklerdim.

“Ben yapamam Kemal.. Ben bi rüya gördüm. Hiç de istememiştim görmeyi.

İnandım, işin kötüsü sizi de inandırdım”

Derken çok bekletmediler beni. Bahsettiğim derin sahne hemen peşinden geldi. Kimse sorsam ağlamış, nerde görsem gözyaşı beraberinde.

“O çocuğun adı Kahraman. Adını sen koydun, kulağına ezanı sen okudun.”

Hadi bizi unuttun tamam. Bunu nasıl unutucan Yamaç Koçovalı, çocuğun adı Kahraman!

 

Çukur sokaklarında dolaşan Yamaç bitirdi hepimizi. Arkada Emmi’nin sesi. Mevzubahis mahalle. Ama denmez öyle, aslında aile.

Herkesin bi yuvası var şu hayatta, bizimki de Çukur. Burası sadece bi mahalle değil bi alemin adıdır.

Sen burda doğdun. İlk nefesini burda aldın. Sen Çukur’dan çıkarsın ama Çukur senden çıkmaz. 

Sonunda Yamaç geri dönmeyi kabul etti ve Kemal mahallenin itleri yerine gerçek “abi” sine abi dedi. İlk göreve çıkan en küçük Koçovalı’yı geçmişten gelen bir sürpriz karşıladı.

Cumali reis leşleri sahiplerine yollamaya devam ederken sezon sonu bizleri kedere boğan bir diğer Koçovalı ortaya çıktı

Kardeşini, mahallesini ve olanları anladığımız kadarıyla uzaktan izleyen Selim Yamaç’ı kurtardı ve abisine teslim etti.

Bu sahneye kalbimi bıraktığımı itiraf edeyim.. Abin kurban olsun sana, bebe. O ne güzel sevmektir en küçüğünü. Öptü bir de. :’)

Hem bu ikilinin hem de tüm dörtlünün kardeşliğini izlemek için felaket sabırsızlanıyorum. Hepsi ayrı cennet..

********************

Yanlış oldu heralde. Burası Çukur değil, burası cehennem! Ha işler değişecek de bu ona bir göndermeyse bilemem tabii.

 

Vartolu demişti, dinleyelim. “Bize bi dizi aç, heyecanlı olsun”

Yazımızın sonuna geldik. Okuyan gözleriniz, açan elleriniz dert görmesin. Bi hatam olduysa affola, çelişen fikirlerimiz illa vardır, belirtmekten çekinmeyiniz. Sevgiler..