tds_thumb_td_300x0
Benim Tatlı Yalanım 4. Bölüm: Gönlüm Bekliyor Seni

Bu hafta her bakımdan oldukça başarılı bir bölüm izledik. Hem yüzümüzü gülümseten hem de yan hikâyelerin iyi işlendiği, bazı boşlukların doldurulduğu bir bölümdü. Çoğu sahnenin yorumunu hafta içinde fragman yorum yazılarımda yapmış olduğumdan şimdi sadece içime dokunan birkaç yeri vurgulamak istiyorum. Tüm sahne yorumlarımı okumak isteyenler yazının sonunda vereceğim linklerden bahsettiğim yazılarıma ulaşabilirler 🙂

Suna hayatında ilk defa babasına karşı geldi ve Kayra’ya gitti. Artık hayatının iplerini kendi eline almaya karar vermişti. Bu gücü ona veren yüreğinde yeşeren gerçek sevgiydi. Küçük bal arısı ve yaralı babası Suna henüz kabullenmese de onun dünyası olmuştu. Evet Kayra’nın yüreğinin anne tarafını iyileştirmek bir bakıma onun çocukluğunu da kurtarmış olacak ama yalnız bununla kalmayacak bu evcilik oyununun sonuçları. Görüyoruz ki Suna’nın varlığı Nejat’ın da kalbinin derinlerine sakladığı yaralarına merhem olacak. Ne demiştik: “Sevgi iyileştirir ♥”

“Dedim Nejat, kızının tutunabileceği tek dal sensin. O ân gençliğim bitti, yaşlanmaya başladım.”

Fragman yorumumda bu sahneden bahsetmiştim ama o kadar güzel o kadar güzel ki üzerine birazcık daha konuşmak istiyorum… Bölümde ilk bu sahneyle girildi Nejat’ın iç dünyasına. Sevdiği kadının aniden gidişiyle düştüğü boşluğu gördük. Gencecik bir adamın yüreğini kıvırıp büken tarifi zor bir acı ve tamamiyle ona muhtaç küçücük bir bebekle baş başa kaldığını anladığı ân hissettiği çaresizliği… “Her şeyim” dediği insan onun kalbine sığamadığını söyleyerek gitmiş, küçücük bir canın tek varlığı olmuş bir ânda. Çok denemiş ama iyileştirememiş kendini Nejat. Belki de hayat ona iyileşmesi için ihtiyaç duyduğu zamanı vermemiş. Hemen kalkıp toparlanmasını istemiş ondan. İki kişilik sevmesi gereken bir kız çocuğunun sorumluluğu üzerindeyken kimse kalbi ne hâlde diye sormamış. O da çaresiz toplumun ona biçtiği “sorumluluk sahibi baba, hem anne hem baba Nejat” rolünü giyinmiş üzerine.

Âşık Nejat, Baba Nejat kadar güçlü değilmiş. Kalbindeki iyileşmeyen yaralarla yüzleşmeye, her gün yeniden kanamaya cesareti yokmuş. O da en derinlere gömmüş kalbinin iyileşmeyen kısımlarını. Üzerini kızına duyduğu sevgiyle kapatmış. Aradan ışık sızan bölgeleri ise işiyle yamamış. Kurduğu bu düzen bozulmasın diye kalbinin yıllar yılı kapalı tuttuğu kapılarını şimdi kazara açıverdi Suna’ya. İlk defa biri onun yaralarını gördü. Kapılarını bir şekilde yeniden kapatır giderdi ama yalnızca acısıyla değil saklanmaya çalıştığı suçluluk duygusuyla yeniden yüzleşmek zorunda kaldı bence Nejat. Baba olan Nejat yıllarca Âşık olan Nejat’ı suçlamış olmalı. Aylin’İn gidişinden, kızının annesiz kalışından kendini sorumlu tutuyor Nejat. “Onunla daha fazla ilgilensem, mutsuz olduğunu önceden fark etsem gitmesine engel olabilirdim.” Dedi belki de. Oysa Aylin’İn ondan dondurma istediğini anlatırken “Tabii ben fırladım hemen.” Deyişinden anlıyoruz nasıl güzel sevdiğini. Nejat gibi güzel sevmeyi bilen bir adamın ilgisiz bir eş olmayacağı âşikar ama insan herkesi affediyor da bir tek kendini affedemiyor işte. Şu hayatta en acımasız olduğumuz kişi kendimiz. Bazen kendime de diyorum bunu: “Bir başkası senin yanında senin kendine davrandığın şekilde birine davransa tepkin ne olurdu? Gücünün yeteceği bir durumda mutlaka müdahale ederdin. Öyleyse kendinle derdin ne senin?”

“Bir gün birine anlatacağım hiç aklıma gelmezdi biliyor musun? Ama sana anlatmak istedim.”

Son sahnede Nejat’ın nihayet gerçeğiyle yüzleşmesini izledik. Suna sayesinde yaptı bunu. Suna’nın kırdığı kalbine karşılık özür olarak kendi kalbinin en saklı yanını açtı ona. Bunları kimseye anlatacağını düşünmemişti. O ân anladık ki Suna artık onun için “kimse” değildi. Çünkü kalbinize gömdüklerinizi açığa çıkarmanız için önce o kalbi birine açmanız gerekirdi. Bir yanım orada Suna’nın Nejat’a kıyamayıp sarılarak bir nebze iyi gelmeye çalışmasını çok istedi, bir yanım da bunun için henüz erken olduğunu bildiğinden “Böylesi daha iyi oldu.” diyor. Beraber ağladıkları bir sahne illa ki olur bence. Bir olayın üzerine Nejat Kayra’ya dair korkularını, hissettiği suçluluk duygusunu açabilir Suna’ya. İşte o tarz bir sahne Suna’nın Nejat’ı kendine çekip kollarıyla sararak adeta bir çocuğu teskin eder gibi sakinleştirmesi için mükemmel bir ân olur. Şimdilik Nejat gibi bir adam için o ilk ânı tekrar yaşamayı göze alarak kendini açmak bile büyük bir adım. Farklı yollara girilmezse Suna ve Nejat’ın ilişkisi şu an oldukça sağlam ilerliyor. Sürecin işleyişinden memnunum. İki taraf da hatalar yapıyor ama sonra gelip bir şekilde birbirlerinin gönlünü alıyorlar. En önemlisi yalanlar üzerine kurulu bir hikâyede bu ikilinin arasında şu ân hiç yalan yok. Bu beni bir hayli rahatlatan bir durum.

Suna’nın Hande’yle tartışırken turizm mezunu olduğunu ağzından kaçırması ve Hande’nin Aylin’le Nejat’ın aynı üniversiteden (Güzel Sanatlar Fakültesi) mezun olduğunu bilmesi olayı var bir tek. Dövme olayıyla bu biraz kaynadı gibi oldu ama Suna’nın bunu hafızasının derinliklerinden çıkarıp bir şekilde Nejat’a söylemesi lazım. Nejat illa ki bir çözüm bulur, halleder. Yalnız o dövme olayı müthiş değil miydi? 😛 Burcu gibi arkadaş herkese lazım. Resmen tüm gün iz sürdü ve sonunda da Titrek’le Hande’nin lüks arabasını geçerek Suna’yı kurtardı. Valla helâl olsun ^.^ Gerçek Aylin geldiğinde bu dövme olayı yeniden gündeme gelebilir. Aylin Nejat’a bak bendeki “iz” duruyor ayakları yapabilir. (Kiralık Aşk travması olanlar beni anladı^^)

Eğer bu diziyi ben yazıyor olsaydım bu üç ayı güzel güzel işler, Nejat-Suna-Kayra üçlüsünü birbirine en sıkı sevgi ve güven bağlarıyla bağlardım. Sonra tam da bu üç ayın bittiği gün Suna veda edecekken gerçek Aylin gelirdi. Oralarda bir şeyler bir şeyler döner sonra sonuç olarak Kayra annesi olarak Suna’yı seçerdi. “Anne doğuran değil en çok sevendir.” İşte ya o üç ay içinde ya da her şey düzelmişken ikinci sezon konusu olarak Suna’nın annesini getirirdim. Şu an hangisinin hikâyeyi daha fazla açacağını kestiremedim, düşünmem lazım. O üç ay içerisinde gelirse ilk başta Suna’yı gerçekten evli sanabilir sonra Suna gerçeğin tamamını bir şekilde anlatmak zorunda kalabilir; annesi bu sırra ortak olarak çocukla anneanne olarak tanışabilir. Ne bileyim hani aralarında bu yolla bir bağ kurulur güzel sahneler yazılır, potansiyel var. Aylin’den sonra gelirse Suna’nın bu süreci atlatmasında Kayra ona destek olabilir. Hani bu ihtimalin de güzel sahneler potansiyeli var. Ama şu an biraz düşününce ben olsam ilk versiyonu seçerdim gibime geliyor. Çünkü hem komedi hem dram potansiyeli mevcut. Bence hikâyeyi daha fazla açar, yoğun entrikalara gerek kalmadan hikâyenin ömrünü uzatırdı.

Senaristlerimiz okuyor mu bilmiyorum ama hikâyenin potansiyeli yüksek, şu âna kadar da bu potansiyeli layığıyla kullandılar. Hadi inşallah bozulmadan devam edelim. Kış sezonuna uzamak zorunda değil yeter ki şimdi isim vermeyi uygun bulmadığım örnekler gibi olmasın, yaz sonuna kadar hikâyedeki tüm boşlukların doldurulmasıyla hoş bir finale de razıyız.

Bu hafta yazıya odaklanmakta zorlandım. Uzun aralar verdim falan ama bir yerden sonra aktı da aktı ^^ 1000 kelimeyi geçmişiz. O zaman lafı daha fazla uzatmadan bölüm finalinde takside çalması detayına bayıldığım Suna’nın aşık olma şarkısı ile satırlarıma son vereyim. Özdemir Erdoğan’ın çok sevdiğim bir bestesidir 🙂

“Bana ne şu yalan dünyadan, yanımda sen olmazsan
Gözlerim kapanmaz seni sinemde uyutmazsam
Sevmeyince hayat bomboş dedin
Yaşamayı bana sen öğrettin
Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni…” ♥
Bu bölüme dair tüm sahne yorumlarım için:
Eklemek istedikleriniz ve görüşleriniz için twitter ve instagram üzerinden @tvperisi_ hesabıma ulaşabilirsiniz. Yorumlarınızı bekliyoruz. Sevgiyle kalın…

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!