Dikkat! Bu yazı spoiler içeriyor.
Yapımcılarından birinin Benedict Cumberbatch’in kendisi olduğu mini dizi Patrick Melrose, henüz Türkçe’ye çevirilmediği için ülkemizde yeteri kadar tanınmasa da, aslında kitaptan uyarlananan bir dizi. Kitabı ve dolayısıyla diziyi bu kadar etkileyici kılan, kitabın yazarının hayatından izler taşıması. Edward St. Aubyn’un “Ya yazacaktım, ya intihar edecektim, yazmayı seçtim” diyerek yazdığı kitabın Never Mind, Bad News, Some Hope, Mother’s Milk ve At Last gibi bölümleri diziye uyarlanmış.
Öncelikle, izlediğim dizi su gibi aksın istiyorsanız Patrick Melrose, pek size uygun bir dizi değil demektir. İçerisindeki gerilimli havayı daha iyi yansıtmak ya da Patrick’in psikolojisini anlamamızı sağlamak için midir bilinmez dizinin işleyişi hem çok yavaş hem de çok dramatik.
Dizi, Patrick’in, telefonda, babasının ölüm haberini almasıyla başlıyor. Bu haberin ardından, omuzlarından ağır bir yük kalkmış gibi rahatlayan Patrick’in mutluluğundan sonra bir baba – oğul gerilimi izleyeceğimize emin olmuştuk. Zaten yanılmadık da…
Çok küçük yaşta babasının cinsel istismarına maruz kalmış bir karakter olan Patrick, her ne kadar babası ona, “İleride hiçbir şeye bağımlı olmadığında bana bunu yaptığım için teşekkür edeceksin.” dese de, uyuşturucu ve içki bağımlısı. Yıllarca, istismar bir eden baba ve ihmalkar bir anne ile yaşayan bir çocuğun psikolojik olarak sağlıklı kalması pek mümkün değil. Bir de bu olayı en yakın arkadaşına bile anlatmayacak kadar içinde tutmuş birisi için, çareyi sağlıksız yollarda arıyor olmak, doğru olmasa da, olası. Özellikle ilk bölümde yoğun bir şekilde işlenen bu bağımlılık hali, izlerken epey rahatsız etti.
İtiraf etmek gerekirse, diziye zaten Benedict Cumberbatch’i izlemek için başlayan biri için ilk bölüm bulunmaz bir nimetti. Neredeyse bölümün tamamında Benedict’i ve onun mükemmel oyunculuğunu izlemek bizim için bir lütuftu. Fakat, ikinci bölüm, ilk bölümün aksine tamamen Patrick’in çocukluğuna odaklanılmış bir bölümdü. Yine bolca gerildiğimiz fakat ilk bölümden farklı olarak çokça da Patrick’in babasına lanetler yağdırdığımız bir bölüm oldu. Patrick’in üçüncü bölümde, yaşadığı olayları arkadaşına anlattıktan sonra da dediği gibi; “Hiçbir insan, bir insana bunu yapmamalı.”
Babasının istismarı yeterince büyük bir sorunken bir de annesinin ihmaliyle ve göz yummasıyla karşılaşan Patrick için annesi de en az babası kadar suçluydu. Annesine her ihtiyacı olduğunda onu yanında bulamaması, Patrick’in iyice içine kapanmasına ve belki de ileride yaşadığı uyuşturucu bağımlılığına sebep oldu. Annesinin cenaze töreninde, annesi hakkında söylenen iyi sözlere tahammülsüzlüğü, aslında çocukken ne kadar çaresiz kaldığının özeti gibiydi. Mary’e söyledikleri ise manidardı. “Sonunda öksüzüm! Hayatım boyunca bunun hayalini kurdum. Bunca zaman sonra tamamlanmış hissediyorum.”
Benedict Cumberbatch’in oynamak için çok heyecanlı olduğunu her fırsatta söylediği Patrick Melrose, özellikle gözlerimizi yumduğumuz bazı gerçekleri gözümüze sokmaktan çekinmediği için çok büyük bir tebriği hakediyor. Kimsenin çocuklara dokunmayacağı zamanlara selam olsun! Tabi, eğer böyle zamanlar gelecekse.