“Aşk bir zeka oyunu değildir. Onursuzlaşmayı bile göze alabildiğin bir his muharebesidir.”*
Dün akşamki bölümde bunu gördük. Bize daha ilk bölümden ultra zeki olarak lanse edilen Aslı’nın söz konusu aşk olunca nasıl da aptallaştığını izledik resmen bölüm boyu. Ve açıkçası ben kadınsı hislerinden de şüphe ettim. Seçkin Özdemir’in, Barış’ın bakışlarına aşkı sığdırdığı o anlarda nasıl olur da hâlâ her şeyin bir suçluluk duygusundan ibaret olduğunu düşünebilir? Bu kız daha burada böyle düşünüyorsa kazayı yapanı öğrendikten sonra neler düşünür kim bilir?..
Yani Aslı yanağını okşadığında gözlerini kapıyor bu adam… “Git diyor ama kal der gibi…” sen dedin bunu. O geceki Aslı’ya ne oldu? Gül’e sormak yerine gidip Barış’a sorsana “Beni neden işten çıkardınız?” diye. Aşk cesur olmayı gerektirir.”Ateş ile buz gibidir, aşk ile gurur.”** Aynı ortamda var olamazlar… Vazgeçtiğin şey gururun olsun be gülüm. Çünkü aşk dediğimiz şey Tanrının insana en büyük armağanı… Yaşamayı bilene tabi.
Bu bölümün kurtarıcı meleği Gül oldu 🙂 Her insana lazım böyle bir dost. Gururumuza yenildiğimiz anlarda bizi büyük hatalar yapmaktan koruyan böyle insanlara ihtiyacımız var. Gül annesini kaybetmiş belki ama bu durum ona anne olmayı öğretmiş sanırım. Annesini kaybedince şefkatini yaşatmayı seçenlerden. Aslı’ya kuzum diye hitap edip gözyaşlarına ortak olması, üzerini örtmesi gerçekten de yüzümü gülümseten detaylar. Kafasına odunla vurduğu adama sonradan ıslak ekmek basması beni benden alıyor :)) Kısaca karakteri seviyorum. Gözde Çığacı bu işinde de beğenimi kazandı 🙂
Seçkin Özdemir ve Nilay Deniz bu bölüm bence “Kim daha güzel ağlatır?” yarışına girdiler. Karakterlerin mizacına uygun olarak biri duşun altında ağladı dostuna sarılarak, ötekiyse “Ben öldüm.” diyerek içine akıttığı gözyaşlarıyla yalnız savaşmayı seçti. Açıkçası o sahneyi “Bir Aşk Hikayesi”nde Korkut’un Ceylan’ı da yine korumak amacıyla kendinden uzaklaştırmaya çalıştığı sahneye benzettim. Kapıyı kapatıp oracığa yığılarak ağlayan bir Seçkin Özdemir izlemiştik… Orada Ceylan aşkından vazgeçmedi. Savaşmayı tercih etti. Burada da Aslı’dan aynı şeyi bekliyoruz 🙂
“Peki ya bunlar işaret değil de sınavsa?” Barış o kadar doğru bir noktaya parmak bastı ki… Hayat dediğimiz şey önümüze çıkan engellerin üstüne basarak yükseldiğimiz bir şeydir. Onlara aşağıdan bakmayı seçenler kaybedenlerdir.Ve eğer yanınızda Barış gibi bir adam varsa hayalleriniz değerlidir ve hiçbir engelin onu yıkmasına müsaade edilmeyecektir 🙂 Barış Aslı’yı okula döndürene kadar onu bırakmamaya karar verdi. Umarım bu süreçte ekstra bir şeyler olur da bir daha hiç bırakmamaya karar verir :))
Kıskançlık sahnelerini sevdim. Çünkü kıskançlık baya insancıl bir duygudur ve mantığın erişemediği bir bölgeden yönetilir. E bildiğimiz gibi mantık da çoğu zaman aşkın en büyük düşmanıdır. Çünkü aşkın mantığı yoktur 🙂 Bu sahnelerden sonra Barış’ın doğruyu yapmak için aşkıyla arasında oluşturduğu o sert duvarı yıkacağına inanmıştım. Çünkü doğru olduğunu düşündüğümüz şey belki de başkasının doğrusudur, bizde sakil durur. O yüzden her insan kendi doğrularını bulup ona göre inşa etmeli hayatını… Barış da kendi doğrularını yaratma cesaretini umarız en kısa zamanda bulur 🙂 Çünkü aşık bekler belki ama aşk beklemez 🙂 En büyülü anlarını sakınır sonra bizden 😉
Teo&Gül çok güzel oldular. Hele de Gül’ün Teo’yu beklemeyip adama odunla dalarak kendini koruması benim de göğsümü kabarttı. Sosyal mesaj içerikliydi bence: İşte böyle olun kızlar! Siz erkeklere muhtaç değilsiniz. Böyle durumlarda kendinizi koruyabilirsiniz!
Bölüm son sahneye kadar çok güzel ilerledi. Yer yer kızsak da AsBar yine yüzümüzü gülümsetti 🙂 Ancaaaaaak o son sahne yok mu o son sahne?! Koca bölümün inşa ettiği her şeyi yıktı resmen. Barış’ın ağzını açmayıp put gibi kalması, Aslı’nın arkasından bakakalması boş bir bölüm izlediğimiz hissini verdi. Ebru Hanım alınmasın ama yalnızca reytingi artırmak ya da ilgi çekmek, fanların gönlünü kazanmak için yazılmış bir bölüm gibi geldi. Tamam bir aşk itirafı gelmek zorunda değildi. Kış sezonunu da hedefleyen bir dizi için erken. Hele öpücük bu raddede ben de istemiyorum. Aşkın en güzel hâli doya doya yaşanmalı ondan önce. Flört evresi -tatlı biçimde- uzatılmalı elden geldiği kadar.
Ama Barış’ın orada susması çok yanlıştı. O sahnenin devamının olduğunu düşünüyorum. Çünkü Barış Aslı’yı orada yalnız başına bırakamaz(Ebru Hanım lütfen). Ama bölüm sonu böyle bitmemeli. Yarım bırakılmış hissi vermemeli insanda. Her şey dorukta olmalı. İzleyici şoke olmalı bitiş sahnesinde. Yani Aslı tarafından itilen Barış ve ilerleyen Aslı beni çok etkilemedi şahsen. Orada Barış bir şey demeliydi. Gönüller “Suçluluk duygusu değil bu aşk!” diye bağırmasını istese de en azından “Anlatamıyorum. Her şeyi senin için yapıyorum ama seninle kalamam.” tarzı bir şey diyemez miydi? Aslı’nın aklına soru işareti bırakamaz mıydı? Ya ben bu tür davranışların fedakarlık olduğuna inanmıyorum şahsen. Bu iki tarafı da mutsuz etmekten başka bir işe yaramıyor. Biraz daha zeki olmalı ve “acı gerçeğe şeker katabilmeli” insan…
Ve daha cesur karakterler yazılmalı ki gençlerimiz de örnek alsın. Aşktan korkmayın! Ve onu dolu dolu yaşamaktan da… Barış’ın inatçı Aslı’yı kapıp arabaya bindirerek uzaklara kaçıracağı bir bölüm ümidiyle. Aşkla kalın…
“Nereden bilecektin seni sevdiğimi
Hiç fısıldamadım ki kulaklarına aşkımı
Senin için
Günlerce gecelerce ağladım
Nereden bilecektin
Hiç silmedim ki yanında gözyaşlarımı…”***
*Seni Yine Severdim/Kitap alıntısı/Didem Moralıoğlu
**Aşk İle Gurur/Şiir/Mustafa Erol
***Aşk ve Gurur/Şiir/Ahmet Selçuk İlkan