tds_thumb_td_300x0
Ağustos’ta Netflix’te İzleyebileceğiniz Belgeseller

1. Shiny_Flakes: 19’unda Uyuşturucu Baronu – 3 Ağustos

Bu belgesel, How To Sell Drugs Online (Fast) adlı Alman yapımı popüler orijinal diziye ilham veren gerçek hikâyeyi anlatıyor. İnternette Shiny Flakes olarak tanınan Maximilian Schmidt Şubat 2015’te, ailesiyle yaşadığı evdeki odasından yaklaşık 4,1 milyon avro değerinde uyuşturucu satmak suçundan tutuklandı. Maximilian, shinyflakes.com adresli web sitesi ve Alman Posta Servisini kullanarak uluslararası bir uyuşturucu imparatorluğu kurduğunda henüz 19 yaşındaydı.14 aylık zaman diliminde bir tonluk uyuşturucu satmıştı. Bu olay, Almanya’daki bilinen en büyük siber suçlardan biri oldu ve polis paranın nerede olduğunu hâlâ bilmiyor. Bu belgeselde hikâyesini Maximilian’ın ağzından dinliyoruz.

2. Perde Arkası: NBA Tarihinin En Büyük Kavgası – 10 Ağustos

19 Kasım 2004, NBA’in kısa süre içinde unutmayı tercih ettiği ancak olayı yaşayan sporcular, antrenörler, hakemler ve taraftarlar için hafızalarından ve imajlarından silmekte zorlanacakları bir an ile tarihe damgasını vurur. Sezon henüz yeni başlamıştır ancak müzmin mağlup Indiana Pacers için önceki yılın şampiyonu ve amansız rakibi Detroit Pistons’ın karşısına çıktığı bu maç, yeni elde ettiği üstünlüğü tasdiklemek adına mükemmel bir fırsattır. Maç sona yaklaşırken Indiana’nın ortalığı karıştırmaya meraklı oyuncusu Ron Artest’in Detroit oyuncusu Ben Wallace’ı itmesiyle iki kulüp arasında kavga çıkar. Ardından bir taraftarın fırlattığı dolu bira bardağının Artest’in göğsüne isabet etmesi, NBA tarihinde daha önce hiç görülmemiş türden bir arbedeyi doğurur.

Oyuncular tribünlere, taraftarlar sahaya ve polis de kargaşayı kontrol altına almak için binaya doğru akın eder. Lig başkanı David Stern olaydan günler sonra ligin imajını korumak için Artest’e sezonun tamamı, takım arkadaşlarından Stephen Jackson’a 30, Jermaine O’Neal’a ise 25 maç boyunca uzaklaştırma cezası verir. Bunlar, NBA tarihinde verilmiş en uzun süreli uzaklaştırma cezalarıdır. Ardından medya da olaya karışan oyuncuları baş edilemez bir avuç “eşkıya” ilan ederek tartışmaya dâhil olur. Bugün ise ilk defa o geceye ait daha önce yayınlanmamış görüntüleri izleyicilerle paylaşıyor ve hikâyeyi olayın kahramanlarının ağzından dinliyoruz. 

3. Perde Arkası: Şeytanla Son Maç – 17 Ağustos

Kadınların boks sporuna katılımının meşrulaşmasına yardımcı olan ve tüm zamanların en iz bırakan kadın boksörlerinden biri olarak kabul edilen Christy Martin, 1996 yılında Mike Tyson ve Frank Bruno arasındaki mücadele öncesinde çıktığı maçta kanlar içinde kalmasına rağmen zafere ulaşmasının ardından süperstar olarak dünyanın ilgisini çekti. Batı Virjinya’daki küçük bir kasabada büyüyen Martin, yeteneğiyle göze çarpan popüler bir sporcuydu. İlk amatör maçlarını kazanmaya başlamasının ardından cinsel tercihini açıkça yaşamakta zorlanan Martin, kadınlarla ilişkilerini gizli tutmayı tercih etti.

Başta kadın boksuna şüpheyle yaklaşan profesyonel boks antrenörü Jim Martin, bir süre sonra onu çalıştırmayı kabul etti. Aralarında 20 yaş fark olmasına rağmen ikili bir süre sonra ilişki yaşamaya başladı. Don King tarafından keşfedilmesinin ardından Martin, “Kömürcünün Kızı” takma adıyla hızlı bir yükseliş yaşadı. Sports Illustrated’in kapağına çıkan boksör, kadın boksunda paralı yayın rekorlarını kırdı. Ancak madde kullanımı, aile içi şiddet ve ölümün kıyısından dönmesiyle zirveden düşüşü de bir o kadar hızlı oldu. Artık adı Boxing Hall of Fame’de yer alan Martin, hayatının dip noktasından nasıl kurtulduğunu ve kişisel hayatında mutluluğu nasıl yakaladığını anlatıyor. 

4. Bir Katilin Anıları: Dennis Nilsen – 18 Ağustos

Britanya’nın en kötü şöhretli seri katili Dennis Nilsen, 15 kişiyi öldürdüğünü 1983 yılında itiraf etti. Beş yıllık bir sürede savunmasız genç erkekleri kandırıp evine getiren katil, onları önce boğup ardından cesetleri yer döşemesinin altına koyuyordu.

O günden bu yana geçen onlarca yıllık sürede, Nilsen’ın nasıl ve neden cinayet işlediğine dair çeşitli spekülasyonlarda bulunan pek çok belgesel ve kitap yayınlandı. Ölümünün ardından Nilsen’ın hücresinde bıraktığı materyalleri gün yüzüne çıkaran bu belgesel, katilin kendisi tarafından kaydedilen ve daha önce hiç yayınlanmamış olan 250 saatlik kasetlerin rehberliğinde bizi onun dünyasına götürüyor. İskoçya’daki sakin bir balıkçı köyündeki çocukluğundan Londra’nın sokaklarında kurban arayan soğukkanlı katile dönüşmesine kadar her şey bu kasetlerde yer alıyor.

1980’ler Britanyası’nda yaşanan toplu işsizlik nedeniyle şanslarını denemek için Londra’ya akın eden, ancak muhtaç duruma düşerek kolay lokma hâline gelen genç erkeklerin deneyimleri belgeselin arka planını oluşturuyor. Polis, gazeteciler, mağdurlar ve yaslı ailelerle yapılan görüşmeleri ilk kez katilin kendi sesiyle bir araya getiren bu belgesel film, Nilsen’ın işlediği cinayetlere ve gerçekleştirdiği saldırılara rağmen nasıl olup da beş yıl boyunca elini kolunu sallayarak dolaştığını mercek altına alıyor.

5. Perde Arkası: Caitlyn Jenner – 24 Ağustos

Dekatlon yarışının, dünyanın en büyük atletini belirlediği söylenir. İki günlük yarışma sırasında katılımcıların koşu, atlama ve fırlatma yetenekleri bir sınavdan geçer. 1972’deki başarısızlığın ardından Caitlyn Jenner, 1976 yılında Montreal’de düzenlenecek yarışta altın madalya kazanmaya kararlıydı. Dört yıl boyunca her gün antrenman yapan sporcu, bahisçilerin favorisi hâline geldi. Ancak Jenner için 1976 Olimpiyatlarındaki dekatlon yarışı, atletik bir testin çok ötesindeydi. Olimpiyatlar, sporcunun içinde bulunduğu kimlik krizinin yol açtığı manevi çalkantıları bir süreliğine unutması için de bir araçtı.

Yeni bir dünya rekoru kırıp Montreal’de altına uzanan Jenner, atletik mükemmelliğin kriteri hâline gelerek Amerika’da süperstarlığa ulaştı. Ancak arzuladığı sportif başarı ve yarattığı şöhret imajı, kendi gerçek kimliğini kabullenmesinin önündeki ana engeller hâline de gelmişti. Olimpiyatlarda kaydedilmiş olan ve henüz yeni keşfedilen görüntülerden Jenner ailesinin çektiği videolara kadar daha önce hiç görülmemiş muazzam bir arşiv eşliğinde aktarılan öyküde Jenner, altın madalya kazanmasından cinsiyet değişimine başlama sürecine ve çocuklarıyla olan ilişkilerine kadar hayatını yeni bir kavrayışın ışığında ele alıyor. 

6. Perde Arkası: Suç ve Penaltı – 31 Ağustos

Mafya ile bağlantıları olan bir atık sektörü kodamanı ikinci ligdeki bir buz hokeyi takımını satın alıp takımın başına 17 yaşındaki oğlunu geçirirse ne olur? Gürültü, kavga, yara bere ve galeyan eşliğinde gelen kısa süreli başarı, FBI’ın olaya el koymasıyla sona ermişti. Jimmy Galante 2004 yılında Connecticut’taki Danbury’de bir UHL buz hokeyi takımı olan Trashers’ı kurup The Mighty Ducks takıntılı, ergenlik çağındaki oğlu A.J.i takımın genel müdürlüğüne getirdi. (A.J. ve Tony’nin öyküsü kulağınıza tanıdık mı geliyor?

Söylentilere göre The Sopranos, Galante ve ailesinden esinlenmişti.) A.J. profesyonel güreş ile “en sevdiği iki şey olan kahramanlar ve kötüleri bir araya getiren” The Mighty Ducks‘ı harmanlamak istemişti. Ortaya çıkan disiplinsiz takım, sert oyun tarzı ve rekor sayıda ceza dakikası ile aralarında ünlülerin de bulunduğu gürültücü ancak sadık bir taraftar kitlesi toplamış, hatta ESPN’de bile adından söz ettirmişti. Ta ki FBI ortaya çıkıp Trashers’ın ve Jimmy Galante’nin fişini çekene kadar.

Kaynak: Netflix

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!