BİR KÖPRÜNÜN İKİ UCU: FURTUNA VE KOÇARİ
Yeniden burada olmanın ve yine bir şeyler anlatacak olmanın verdiği heyecanla, yepyeni bir maceraya adım atmış olmanın verdiği mutlulukla yeniden karşınızdayım!
Yeni maceramız “Taşacak Bu Deniz”. OGM Pictures’ın proje tasarımı ve senaryosu Ayşe Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem’e, yönetmenliği ise Çağrı Bayrak’a emanet olan dizisi, Cuma (10 Ekim) akşamı yayın hayatına başladı. Hem de ne başlamak…
Temposu bir an bile düşmeyen dizi esasında sevdasına tutkun bir erkek ile acıların üzerinde yürümeyi öğrenmiş bir kadının imkansızlıklarını anlatıyor… Tabii bunların yanında bambaşka hayatları, hırsları, aşkları ve Karadeniz üzerinden insanın doğasını da işliyor.
Bugün biraz Adil’i, biraz Esme’yi, biraz Eleni’yi, biraz Oruç’u kısacası Taşacak Bu Deniz’in ilk bölümünü konuşacağız.
Bir klasik olarak yazının “spoiler alert” kısmından sonrasını henüz bölümü izlememiş olanların okuması tavsiye edilmez. Diziyi izledikten sonra kesinlikle bekleriz efendim.
SPOİLER ALERT
Diziden yaptığım şahsi çıkarımlarım ve varsayımlara eşlik etmeye hazırsanız başlıyoruz. Sıkı tutunun!
Hikayemiz Atina’da başlıyor. Mezuniyetinde tek başına saatine bakıp duran ve birilerini bekleyen kızımız Eleni Miryano, Tıp Fakültesi’nden birincilikle mezun olmuş heyecanlı, samimi ama yaralı bir kız. Yaralı olduğu nokta ise ailesi.
İşine tutkun doktor bir anne ve onun sözüne karşı çıkmayan doktor bir babaya sahip olmanın yükünü taşıyor Eleni omuzlarında. Öyle ki mezun olduğu böylesi önemli bir günde bile yalnız, ve muhtemelen bu ilk yalnız kalışı değil…
Hatta sadece bununla da sınırlı değil, babasının ani ölümüyle sarsılırken ve hayatını değiştirecek bir sırrı öğrenirken bile yalnız. Annesi, eşinin cenazesine gelemeyecek, kızının yanında duramayacak kadar yoğun ve ilgisiz. Eleni ise çoktan buna alışmış gibi… Onu büyüten babasından sevgi görse de annesinden pek görememiş belli ki…
Babasının geride bıraktığı mektup ile Türk olduğunu öğrenen Eleni, köklerini bulmak için hayatın onu sürüklediği fırtınadan habersiz, Atina’dan Trabzon’a uzanan bir yolculuğa çıkıyor. Hikayemiz de aslında burada başlıyor.
Eleni tüm yalnızlığına, yaşadığı ilgisizliğe rağmen sevgi dolu, neşeli, gözleri parlayan bir kız. Hayat ona sert darbeler vursa da pozitifliğini kaybetmeyen, zorluklar karşısında yılmayan, inatçı ve kararlı bir karakter. Ve Ava Yaman o kadar güzel oynamış ki, Eleni’yi evimizin kızı saymamak için hiçbir sebebimiz yok.

KÖPRÜNÜN İKİ UCU: BİRİ FURTUNA DİĞERİ KOÇARİ
İstikamet Trabzon!
Sınırı incecik bir köprü, sebepleri ise acıya dayanan iki düşman köy. Biri Furtuna, diğeri Koçari. Tüm bunlardan habersiz, elinde sadece annesinin Furtuna köyünden olduğu bilgisiyle yola çıkan, öz annesini hatta ailesini bulma aşkıyla yanıp tutuşan Eleni tam da bu kavganın ortasına düşmek üzere…
Dağ gibi güçlü ve yıkılmaz Koçari ailesi ile dalgalanan fakat asla durulmayan Furtuna ailesi… Bu düşmanlık ölümlerle, acılarla, yaralarla örülmüş bir düşmanlık. Kırgınlıklar da kızgınlıklar da basit değil. Öyle ki iki ailenin arasında kalan tek duygu kin. Özellikle de Furtuna ailesinin.
Ki bu kin sadece kan davasından ibaret değilmiş gibi geldi bana… Eminim ki bu aile içinde öğreneceğimiz çok sır, şaşıracağımız çok olay olacak.
Adil Koçari, Koçari ailesinin varisi, köyün muhtarı ve ailesinin intikamını alabilecek tek kişi. Çevresinde başta ona çok düşkün olan kardeşi Fadime olmak üzere onun iyiliğini isteyen, ona destek veren çok kişi var. Koçariler Furtunalara kıyasla birbirine daha çok değer veriyor gibi geldi bana…
Adil, babasını kan davasına kurban vermiş. Babasının katili ise 17 yaşından beri sevdiği tek kadın olan Esme’nin kocası Şerif Furtuna…
Esme Furtuna ise gizemli ve sır dolu bir Furtuna gelini. O da babasını bu kan davasına kurban vermiş ve omuzlarında bunun yükünü taşıyor. Üstelik taşıdığı tek yük bu değil muhtemelen… Esme diğer adıyla Esme Çavuş, Furtuna köyünün muhtarı ve köylünün değer verdiği, eli maşalı bir Karadeniz kadını.
Geçmişte yaşamış oldukları sevda, saklanan sırlar ve oynanan oyunlarla Esme ve Adil’in arası da Koçariler ile Furtunalar arası da kolay kolay durulacağa benzemiyor.

Eleni’nin bilmeden art arda Adil ve Esme ile karşılaştığı sahne çok hoşuma gitti, temposu yüksek ve karakterlerin temel yapılarını anlamamıza biraz daha yardım eden bir sahne olmuş çok basit bir sahne gibi görünse de…
Eleni’nin aynı yol üzerinde Adil’in aracıyla karşılaşması, onun aracına yol vermesi ve olumsuz bir durum yaşamaması ama hemen ardından Esme ile çarpışması bana bu üçlünün dinamiğine dair seyirciye verilen bir mesajmış gibi geldi… Eleni Trabzon macerasında en azından gerçekler ortaya çıkana kadar Koçari ile iyi bir ilişkiye sahipken Furtuna ile çalkantılı bir ilişkiye sahip olacak muhtemelen.
Ki bunun bir kısmını ilk bölümde de gördük aslında. Tabii ki yaşadıkları kaza restleşmesi, Esme’yi elinde tüfekle görmesi, arabasına el koyulması ve bunlara bağlı yaşadığı korku tabii ki olumsuz hisler beslemesine yol açmış olabilir ama bölüm boyunca bu nedenlerin artarak devam ettiğini görüyoruz.
Eleni de böylece uğruna Trabzon’a gelmeyi göze aldığı öz ailesinden ilk kişi ile resmi olarak tanışmış oldu. Annesi Esme ile…
Koçari ve Furtuna özelinde ise işler zaten arapsaçına dönmüş durumda. İki düşman köy ama tavırlar biraz farklı. Esme, Koçari köyüne girmemeye yemin etmişken Adil’in böyle bir derdi yok. Adil daha rahat ve sanki Esme’nin damarına basmaktan keyif alıyormuş gibi… Ki bence Esme’nin “yangaz” demesinin sebeplerinden biri de bu. Belli ki ikilinin ilişkisi geçmişte de böyleymiş…
Ama bunun yanında Esme oldukça katı ve Adil’e tahammülü yokmuş gibi bir imaj çiziyor. Tabii bu Adil’e karşı gardını indirmemek konusunda zorlandığı için mi yoksa gerçekten ona tahammülü olmadığından mı henüz bilmiyoruz…

YAR MI, YARA MI?
Esme ile Adil’in hikayesinin geçmişe dayandığını her bir bakışta, her bir sözde görmek mümkün. Sadece bir araziden bahsederken bile sözleri birbirlerine bir şeyleri hatırlatmak ister gibi…
İlişkileri bu kan davasının neresinde, hangi aşamasında ve neden koptular oldukça merak ediyorum. Ancak belli olan bir şey var ki birbirlerine karşı kızgınlıklarının yanında derin bir kırgınlık taşıyorlar.
“Buradan sağa yar olmaz.” – Esme
“Yar olarak isteyen kim” – Adil
“Doğri. Sen anca yara istersun.” – Esme
“Yara isterim.” – Adil
Adil, sevdiği kadın düşmanıyla evlendiği için kırgın bu belli. Esme ise başka kırgınlıklar taşıyor sanki. Onu ne bu evreye getirdi, nelerden vazgeçti ya da nelere mecbur kaldı bilmiyoruz ama öğrendikçe içimize işleyeceği kesin.
Arazi üzerine inatlaştıkları sahnede Esme’nin “Doğri. Sen anca yara istersun.” demesi benim aklıma acaba zamanında Adil’den beklediği cesareti göremedi mi sorusunu getirdi. Geçmişte yaşadıkları bizim için hala bir bilinmez, ama hala birbirlerinin canını yakmak için uğraştıklarına göre sandığımızdan büyük kırgınlıklar var.
Sahnede Adil’den öğrendiğimiz üzere bu kan davasını başlatan Furtuna ailesi, ancak bakışlar ve ithamlar Koçari ailesini suçlar şekilde. Bu davanın başlama sebebini gerçekten merak ediyorum ve içimden bir ses Şirin Furtuna bunu biliyor diyor.
Adil’in tekliflerinde bu kadar ikileme düşmesinin bir sebebi elbet oğlu Şerif’in canını düşünmesi, ancak tek sebebin bu olmadığını düşünüyorum. İzleyip göreceğiz elbet.
Esme, Şerif’in Adil’in babasının katilinin o olduğunu bile bile mi evlendi, yoksa her şey bu evlilikten sonra mı oldu? Adil’in Esme’nin hamileliğinden nasıl haberi olmadı? Esme bir sebepten kendi mi söylemedi yoksa buna mecbur mu bırakıldı? Cevabı olmayan sorumuz çok, ancak daha da ilk bölümdeyiz.

“AL BAŞUMDAN SEVDANİ DA, YOK MUDUR SENDE İMAN?”
Adil “Yakında Şerif hapisten çıkacak onu öldürür, ha bu kadını dul koyarım.” dediğinde muhtemelen son beklediği şey bile değildi Esme’nin onu vurması… Kalakalışından anladığımız üzere Esme’nin de beklediği bir şey değildi.
Adil’in şaşkınlığını ve acıyı yavaş yavaş hissetmeye başladığını net şekilde görüyoruz. Ama yanında bir duygu daha var sanki…
Hayal kırıklığı…
Esme’nin ona zarar verebileceğini hiç düşünmemiş aslında. Üstelik kocası Şerif’in canıyla tehdit ettiğinde bunu yapması da cabası… Çünkü Adil içten içe Esme’nin onun canını yakmak için Şerif ile evlendiğini düşünüyor olabilir. Böyle bir anda Esme’nin bu hamlesi onun bu düşüncesinin yıkılmasına sebep olmuş olmalı…
Esme’nin gözlerinde de benzer duygular var. Bence Adil’e hiç zarar vermek istemiyor, hatta zarar görmesine de dayanamıyor… Ama kendini sert durmaya, o duruşu bozmamaya o kadar odaklamış ki, farkına varmadı bile yaptığı şeyin. Ama bu duruşu da kendi iradesiyle mi sergiliyor benim merak ettiğim bu… Sanki mahkum kalmış gibi bir şeylere…
Şirin’in tepkileri de bana ilginç geldi, nefret ettiği bir adamın vurulmasına üzülmesi… bilemedim. Esme’yi korumak istiyor diyelim ve bekleyelim. Ama bence birçok sır Şirin’de saklı.
Sahnede devleşen Ulaş Tuna Astepe ve Deniz Baysal Yurtcu’yu da ne kadar övsek az… Hiç repliğin olmadığı bir sahnede bile bize karakterlerin her duygusunu hissettirmeyi başardılar. Adil’in şaşkınlığı ve acısını, Esme’nin şok halini değişen nefesine kadar hissettirebilmek alkışı hak ediyor… Müthiş bir seçim olmuş bu hikaye için bu ikili…
Eleni düştüğü yeri anlayamadan olayların içinde buldu kendini. Ve Trabzon’da karşılaştığı ilk manzara, annesinin babasını vurması oldu… Adil’e ilk müdahale eden de o oldu. Esme’yi ve gördüklerini ihbar etmek istese de Adil Koçari son kalan bilinciyle Esme’nin kolunu tutup “Ben kendimi vurdum.” diyerek yine Esme’yi koruduğunda yapacak bir şeyi kalmadı. Ama Adil’in Esme’yi ele vermemesi ve elleri ayrıldıktan sonra Esme’nin o koluna bakakalması ve afallaması köylülerin ve özellikle de Zarife’nin bunları görmesiyle başlarını ağrıtacak bir sürecin de başlamasına sebep oldu.
Şirin, Zarife ve Şerif başta olmak üzere Furtuna ailesi hepimizin baya bir başını ağrıtacağa benziyor. Haydi hayırlısı!
Oruç’un Esme’yi korumak için Adil’i hastaneye değil de Furtuna Sağlık Ocağı’na getirmesiyle Eleni için bambaşka bir macera başlıyor. İnsanların birbirine olan düşmanlığını ve acımasızlığını görmek ile işini yapıp hastayı kurtarmak daha zor bir hal alsa da pes etmemekte kararlı.
Sağlık Ocağında tanıştığımız diğer bir isim ise Hicran. Sadece düşmanlarının burada tedavi edilmesine tepki gösterecekken duyduğu Eleni Miryano ismiyle dumura uğruyor. Böylece anlıyoruz ki bu sırrı Hicran da biliyor.
Miryano soyadı onlara geçmişi hatırlatıyor. Sırrı bilen herkes bu ismi öğrendikçe panikliyor. Çünkü Esme ve Adil’in bebeklerini onlardan koparıp kilometrelerce uzakta 20 yıl geçirmesini sağlamışlar. Ama bir şeyi atlamışlar…
Gerçek er ya da geç ortaya çıkar…
Şimdi karşılarında dikilen kendini yetiştirip doktor olmuş olan bu inatçı ve zeki kız, yıllar süren bir sis perdesinin ortadan kalkmasını, kartların yeniden dağıtılmasını ve Adil ile Esme’nin prangalarından kurtulmasını sağlayacak belki de…

ORUÇ’UN SINAVI: TÖRE Mİ, YEMİN Mİ?
Oruç’un da bu düşmanlıkta bir yerinin olduğunu öğrenen Eleni, hiç tanımadığı halde Adil’i onun insafına bırakmayı reddediyor. “Ben olmasam belki öldürecektin?” cümlesi de töre ile Hipokrat yemini arasında sıkışmış olan Oruç’un irkilmesini ve gerçekten de tek olsaydı yapabileceklerini hatırlatıyor.
Kalacak yeri olmadığı için sağlık ocağına yerleşen, doğruları için kafa tutmaktan çekinmeyen bu inatçı ve zeki Rum kızı Oruç’un ilgisini çekiyor. Öyle ki az evvel can düşmanını ölmekten kurtardığı halde oldukça keyifli…
İçimden bir ses Eleni, Oruç’un iyi yanlarını keşfetmesine yardımcı olacak ve Oruç bu Rum kızının peşinden doğru olanı bulacak.
Burak Yörük ve Ava Yaman’ın enerjisi müthiş yansıyor ekrana. Oruç & Eleni sahnelerini izlemek çok keyifli.
Bu ikilinin diğer bir güzel sahnesi de dua sahnesiydi. İki farklı dinin ve kültürün eş zamanlı olarak ekrana verilmesi muhteşem bir detaydı… Eleni boynundaki haça sarılıp dua ederken, Oruç camide secdede… Bence çok kıymetli ve etkileyici.
“Bir baktım kanın ve nefretin ortasına düşmüşüm… Bilmiyorum. Bu yaralı adamı kurtarayım diye mi yolladın beni buraya…” – Eleni
Karakter tanıtımında yazdığı gibi gerçekten de bir “kurtarıcı” Eleni… Aradığı ve yanı başında olmasına rağmen tanımadığı babasının da, bulma hayaliyle tüm hayatını geride bırakıp buraya geldiği annesinin de yaralarına merhem olacak.
Hatta kim bilir Eleni, Adil’i ve Esme’yi hapsedildikleri dipsiz kuyudan kurtarmak için gelmiştir ve sadece onlara değil tüm Furtuna ve Koçari ahalisine de merhem olur zamanla…
Bu arada sahnede Oruç’tan duyduğumuz “Ben şaşarım, sen şaşırtma.” nasıl güzel bir duadır… Oruç’un yaşadığı zorluğu da Eleni’nin onu imanıyla yüzleştirmiş olmasını da daha net görmüş olduk böylece…
Oruç, Eleni’nin etrafında oldukça annesi Zarife ile karşı karşıya gelecek ve Zarife kafası kurnazlığa çalışan, kendi ailesini korumak için ondan olmayana her türlü kötülüğü yapabilecek bir kadın. Üstelik yalnız da değil, destekçileri var.
Üstelik Oruç’un sevgilisi Sevcan’ın ablası Esme’yi ziyaret etmek için dahi olsa onların evine girip çıkmasından rahatsız olacak kadar geri kafalı bir kadın Zarife. Neden? Çünkü “söz olur”, çünkü “elalem ne der”…
Sırf bu yüzden oğlu Oruç’u Sevcan ile nişanlamak istiyor. Tabii Eleni’nin varlığı bu planını hızlandırmasına sebep olacak…

“KARADENİZ’DEKİ İLK DOSTUM SENSİN.”
Tüm kargaşaların ardından Eleni yeni hayatına adım atmak için hazırlanıyor ve bu konuda en büyük destekçisi hayatını kurtardığı Adil Koçari, yani öz babası… Hikâyeyi bu gözle izledikçe fark edilen detaylar ve hissedilen duygular da artıyor.
Oruç ona kim olduğunu, neden burada olduğunu sorduğunda cevap vermekTen kaçınmıştı ancak Adil sorduğunda usulca anlatıyor Eleni yolunun neden Trazon’a düştüğünü…
Ve eğer bu kötülükler olmasaydı daha küçük yaşta tadacağı şefkati ve göreceği desteği ancak 20 yıl sonra öğreniyor.
“Bundan sonra abi mi lazım, dost mu lazım, baba mı lazım ben buradayım.” -Adil Koçari
Ve bu sözü verdikten sonra da her zor anında Eleni’nin yanında oluyor gerçekten de Adil Koçari. O günün akşamında Zarife’nin planıyla Furtuna’daki tüm kapılar Eleni’nin yüzüne kapandığında ve gece bir başına kaldığında ona saldıran Behçet ve arkadaşından kurtarıyor kızını.
Furtuna ailesinin Eleni’ye karşı olan tavrı çok net, sadece Esme ve İso karşı çıkmaya çalışıyor ancak onlar da bastırılmış. Özellikle Esme sürekli babası ve Koçari ailesi üzerinden vuruluyor.
Esme’nin hala içinde bir parça da olsa sevda olduğunun farkındalar ama onu minnetle bağlamışlar sanki Şerif’e… Ve durmadan babasının ölümünü hatırlatıyorlar. Ben o kan davasından da şüpheliyim de neyse…
Ayrıca Adil’in “biz kadın vurmuyoruz, katil vuruyoruz” demesi de bir mesaj gibi… Eleni’ye de “furtunalıysa vurur” demişti. Acaba bu kan davası böyle bir sebeple mi başladı? Belki de iki düşman ailede ilk sevdalık eden Adil ve Esme değildi…
ESME’NİN ARAZİSİ Mİ, ŞERİF’İN CANI MI?
Adil ısrarla istediği araziye sonunda kavuşuyor. Şirin Furtuna oğlunun canı karşılığında Esme’nin arazisini Adil’e vermeyi kabul ediyor.
Babasının intikamını almak ve Şerif’ten kurtulmak daha çok tarzı gibi dursa da o ısrarla araziyi istiyor. Ya bu arazinin onun için özel bir anlamı var ya da kan davasının bitmesini istiyor…
Tabii Şirin Furtuna’nın sözüne ne kadar inanılır bilinmez ancak tapu şu an Adil’in elinde…
“Ben seni cehenneme koyamadum diye hiç üzülmeyrum Adil Koçari. Niye biliyi misun? Çünkü esme seni çoktan cehenneme soktu. O Şerif’umle evlendiği gun girdun sen cehenneme. Her nefeste yanaysun. Ebede kadar da yanacaksun.”
Arsayı veriyor ancak Adil’in canını yine de yakmayı başarıyor Şirin Furtuna.
Bölümün bombası ise Esme’nin Şerif’e “abi” demesi bence… Elbette Şerif ona aşık ama belli ki Esme’nin kendisine oynanan bu oyundan da haberi yok.
Son sahnede ise anne kızdan farklı dillerde de olsa aynı türküyü dinlemek müthişti… Bakalım bu türkünün hikayesi ne ve Eleni bu türküyü nereden öğrenmiş?
Eveeetttt!!! Bir yazımızın daha sonuna geldik. Umarım keyifli geçmiştir. : ) Biraz uzun bir yazı oldu, biraz olayları derinlemesine görelim ilk bölüm hatırına istedim… Ben diziyi izlemekten de yorumlamaktan da büyük keyif aldım. Yapımda emeği geçen herkesin emeğine sağlık! Müthiş bir iş olmuş. <3 Yeni bölümleri heyecanla bekliyor olacağız!
O zaman dizinin ikinci bölüm fragmanı ile bitirelim yazımızı…


