Sevilen Senarist Yiğit Güralp’le Zaman Yolculuğu!

Tarih boyunca zamanlar arası yolculuk hep arzu edilen, uğruna kafa patlatılan bir konu oldu. Zihinsel aktivitenin bir sınırı yokken bu konunun hâlen fiziksel bir boyutta halledilmeye çalışılması bana hep tuhaf gelmiştir. Bugünü hali hazırda yaşarken geçmişe de geleceğe de zihin yoluyla gidebiliyoruz.

Bugün sizlerle beraber geçmişten günümüze kısa bir yolculuk yapalım istedim. Kaptanımız yazdığı ve düşlediği başarılı televizyon ve sinema projeleriyle tanıdığımız Yiğit Güralp. Gelin onun yıllar yılı emekle çizdiği rotada uğradıkları durakları birer birer hatırlayalım.

1993 senesinde henüz 15 yaşında bir lise öğrencisiyken o zamanki şartlar gereği MUDO A.Ş.’de satış danışmanı olarak çalışmaya başlar Yiğit Bey. Kısa sürede rakip şirketlerden teklifler yağacak kadar üstün başarı göstererek terfi üstüne terfi alır ve altı senenin sonunda “İnsan Kaynakları Yöneticisi ve Mağazalar Direktörü” pozisyonuna yükselir. 21 yaş gibi günümüzde çoğu gencin hayata yeni başladığı bir dönemde böyle bir başarı sağlamış insan ne mi yapar? Oradan yürür gider diyeceksiniz hâliyle, sıradan bir insan için doğru cevap da budur zaten. Ama bir hâyâliniz varsa orada bir duraksarsınız çünkü aldığınız nefesi kıymetli kılan şeyden vazgeçmek öyle pek kolay bir iş değildir. O da bunun farkında olarak çoğu kişiye göre oldukça radikal olan bir karar alıp hâyâlindeki başlangıçları yapabilmek adına mağazalar sektöründeki kariyerine bir son verir.

Kısa bir süre D&R mağazalarında yönetici olarak çalıştıktan sonra dümeni biraz daha hâyâlindeki noktaya kırarak UNIVERSAL MÜZİK TÜRKİYE’de satış sorumlusu olarak çalışmaya başlar. Burada da kısa sürede gösterdiği üstün başarıyla alan değiştirir ve Product Manager olarak çalışmaya başlar. Bu süreçte Emel Sayın, Athena, Şebnem Ferah, Çelik, Burak Kut gibi müzik sektörünün tanınmış birçok ismiyle çalışır. Sonrasında askerlik görevini yapmak üzere buradan da ayrılır.

1. DURAK­| Sınav (Film) – 2006

2004 yılında askerden dönerek Böcek Yapım’ın kurmuş olduğu Böcek Müzik’in başına geçer. Burası onun ta en başından 180 derece kırmak istediği dümenin son yarısını kırarak sinema dünyasına adım attığı yerdir. Çalıştığı dönemde üniversiteyi dışarıdan bitirmek zorunda kalan ve geceleri de fırsat buldukça küçük küçük öyküler yazan Güralp’e yazdığı öykülerin senaristliğini yapması teklif edilir. Böylelikle pek çoğumuzun onu ilk kez tanıdığı “Sınav” filmi çıkar ortaya.

Zamanının en tartışmalı sınav sistemlerinden biri olan ÖSS için hazırlanan binlerce öğrenciden birkaçı olan Gamze, Uluç, Kaan, Mert ve Sinan isimli beş genç ailelerini ve çevrelerini başarısızlığa uğratacakları korkusuyla bir çıkış yolu aramaktadırlar. Notlarını normal yollardan yükseltemeyeceğini anlayan gençler lise başarı puanlarını yükseltmek için sınav sorularını çalmaya karar verirler. Bu sayede bu dertten kurtulan öğrenciler sıra ÖSS’ye geldiğinde aynı başarıyı gösterebilecekler midir?

Ülkemizdeki eğitim sisteminin durumu malumunuz. Şu ânki eğitim bakanımız beni bi nebze umutlandırıyor olsa da çoğumuz öğrencinin beynini geliştirmeyi amaçladığını söylediği hâlde beyinlerimizi iyice çürüten bir eğitim aldık. Şahsım adına bu süreçten ne kazandıysam kıymetli öğretmenlerimizin özel ilgisiyle ve okuldışı kendi kişisel çabamla kazandım. Güralp de tam olarak bundan bahseder bu filminde. Biraz mizahi biraz dramatik bir dille çoğu zaman kendisinin de bizzat anlattığı bir biçimde asıl hayat başarısını kendi çabamızla kazanabileceğimiz vurgulanır. İyi niyetli bir sistem eleştirisidir aslında. Özellikle eğitim sektörünün içinde bulunan kişilerce muhakkak izlenmesini tavsiye ederim. Netflix’te de mevcuttur 🙂

2. DURAK | Kavak Yelleri (Dizi) – (2007-2008)

Sonrasında televizyon izleyicilerinin sinema izleyicilerine karşı üzücü üstünlüğünü düşünürsek çok daha büyük bir kitleye ulaştığı işe gelir sıra: Kavak Yelleri. Senaryoya ve oyunculuklara ek Pinhani’nin hazırladığı o efsane şarkılar hâlâ hatırımızda 🙂

Babam kendimi bildim bileli işkolik bir insandır. Onun bunca yıl boyunca takip ettiği sadece iki dizi var. Biri Kavak Yelleri. Aile dizisi sayılmazdı belki ama dizi günü biz ailece toplanır izlerdik. Yani benim zihnimde hep bir toparlanma hâlini, birlikteliği ve güzel duyguları temsil eder bu dizi. Ana hikâyesi Dawson’s Creek isimli diziden uyarlama olan dizinin ilk iki bölümü hariç sonraki 34 bölümü Yiğit Bey’in kaleminden çıkmadır. Yer yer kendi şiirlerinden yaptığı alıntılar ve her bölüm için ayrı ayrı bulduğu güzel isimler hâlâ hatırlardadır.

Bilmeyenler için kısaca konusundan bahsetmek gerekirse:

Başında kavak yelleri esen, içinde kasırgalar oluşan, kanında tatlı zehir dolaşan, büyümek için sabırsızlanan dört gencin hikayesidir. Yazları cıvıl cıvıl, kışları ise ıssız bir Ege kasabasında yaşayan Deniz, Aslı, Efe ve Mine herkese kendi hikayesinden bir şeyleri hatırlatır. Mutlu ve güvenli ailesinden kopup kendi yolunu bulmaya, büyümeye çalışan Deniz; idealist, güçlü, maddi zorluklara rağmen okuyan, hayata karşı sert görünmeye çalışan hassas Aslı; rahat ve esprili tavırlarıyla içindeki acıyı saklamaya çalışan Efe. Ve ayrık otu, isyankar Mine. Sıkı dostluklar, ilk aşklar, ÖSS baskısı, okul, aşılmaya çalışılan aile sorunları herkese tanıdık. Büyümenin zorlukları yetmezmiş gibi, kahramanlarımız bir de ÖSS’yle savaş vermekte ve artık büyük gün de yaklaşmaktadır. Akıllarının başlarında olmadığı bir dönemde hayatlarının en önemli sınavına girip, en önemli kararını vermeleri gerekmektedir.

3. DURAK | Doludizgin Yıllar (Dizi) – 2008

19 yaşında bir hukuk öğrencisi olan Barış, günümüzde maddi durumu ve sosyal statüsü iyi olan hemen her ailenin çocuğu gibi klasik proje çocuklarından biridir. Hep en iyi okullarda okumuş, tüm öğrencilik hayatı bu okulları kazanmaya çalışmakla geçmiştir. Ancak Barış ailesinin istediği gibi bir genç adam olma yolunda ilerliyor gibi görünse de aslında hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Çünkü Barış istemi dışında programlanmış bütün bu hayatında hep bir çıkış noktası aramış ve sonunda çıkışı ailesinin asla onaylamayacağını bildiği hız tutkusunda bulmuştur.

Özgün hikâyesi, değişik diyalogları ve sıra dışı karakterleriyle o dönemin izleyicileri tarafından epey sevilen, aradan geçen onca yılan rağmen hâlâ tekrarları çıktığında ilgiyle izlenen bir gençlik dizisidir. Zaman içinde “yerli dizi, yersiz uzun” sloganını doğuracak bir biçimde hızla uzayan dizi süreleri sonucu yazarın TV sektörüne veda ederek yüzünü yalnız sinemaya döndüğü dizi olmuştur.

4. DURAK | Uzun Hikâye (Film) – 2012

Bulgar Ali küçük yaşta yetim kaldıktan sonra Pehlivan dedesi Süleyman ile Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelen bir Balkan göçmenidir. Ali’yi dedesi mert ve eşitliğe inanan bir insan olarak büyütür. Delikanlılık yıllarında âşık olduğu Münire’yi ailesi ona vermeyince kaçıran Ali’nin hayatı bundan sonra sevdiği kadınla birlikte tren istasyonlarını arasında kasaba kasaba gezip, nerede tutunabilirse orada yaşayarak geçer. Bu arada Mustafa adında bir de oğulları olur.

Fakat geçimini daktilo bilgisi, katiplik, muhasebe kaydı tutma gibi işlerle kazanan Sosyalist lakaplı Ali haksızlığa katlanamayan kişiliği nedeniyle, en basit eşitlik istediği kasabadan dahi bencil ve çıkarcı insanların kumpası nedeniyle kovulur. Bu arada Mustafa da büyümekte ve kendi hikâyesini oluşturmanın peşindedir

Mustafa Kutlu’nun aynı isimli çok sevdiğim romanından uyarlanan film Kenan İmirzalıoğlu, Güven Kıraç, Altan Erkekli, Tuğçe Kazaz, Ushan Çakır gibi birçok başarılı oyuncudan oluşan ekibiyle oyunculuk performansları açısından da göz dolduran bir filmdir. Kitap uyarlaması yapmanın her daim zor bir iş olduğunu düşünmüşümdür çünkü hem kitabın doğasına aykırı davranmamanız gerekir hem de o doğayı bozmadan kendi farkınızı ortaya koyabilmeniz gerekir. Yiğit Güralp bunu fazlasıyla başararak hem kitabın ruhunu korumuş hem de kendi sekanslarını ortaya koyarak bize o duyguyu aktarmıştır. Benim de hâlâ açıp açıp izlemekten zevk aldığım bir filmdir. Bilmeyenler için hem kitabı hem de filmi şiddetle tavsiye edilir! 🙂

5. DURAK | Ayla (Film) – 2017

1950 yılında savaşta yer alan Süleyman Astsubay savaş meydanında küçük bir kız bulur. 5 yaşındaki bu Koreli kız yetimdir ve nereye gideceğini bilmemektedir. Astsubay kızı yanına alır ve Ayla ismini verir. Birliğin neşesi haline gelen Ayla ile astsubay kısa sürede baba-kız gibi olurlar. Ancak 15 ay sonunda birliğin Türkiye’ye geri dönme kararı çıkar. Ayla’yı bırakıp dönmek istemeyen Süleyman Astsubay her yolu denese de Kore kanunlarını aşamaz. Küçük kızı geride bırakmak zorunda kalan Süleyman ve yetimlere uygulanan sisteme dâhil olarak yetimhaneye verilecek olan Ayla son vedalarında tekrar bir araya gelmeye söz verirler. Yıllar ikiliyi yeniden buluşturacak mıdır?..

Bu noktada artık birçoğumuzun tanıdığı demeyi bırakarak hepimizin tanıdığı iş diyeceğim izninizle. Öyle güzel, öyle kalbe dokunan bir filmdir ki isminin karıştığı onca olumsuz duruma rağmen güzelliği gölgelenememiştir. Gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlanan film yazarına sahip çıkmış ve onu sektörde hak ettiği yere ulaştırmıştır. Filmin uyarlandığı hayat hikâyesinin başrolü Süleyman Astsubay filmin vizyona girmesinden kısa bir süre sonra hayata veda etti. En azından hasret kaldığı kızına kavuşmadan gitmediği, hikâyesini bu şekilde izleyebildiği için mutluyum. Gerçek kahramanların hak ettiği değeri er ya da geç görmesi beni çok mutlu ediyor.

Filme dönersek eğer gerçekten duygu yönünden çok güçlü, replikleri kurgusu sağlam, oyunculukları içimize işleyen tertemiz bir film. Sinemaya beraber gideceğim arkadaşım tarafından ekilmiştim ve yanımda oturan tanımadığım bir kadınla mendillerimiz parçalanana kadar ağlamıştık. Filmden çıkar çıkmaz sinemanın çıkışındaki kafeteryaya öylece çöktüğümü hatırlıyorum. Hemen oracıkta hissettiklerimi yazma ihtiyacı duymuştum. Gerçek sevgi eşsiz bir şey ve herkes bunu aynı tatta anlatamaz. Netflix’te de mevcut olan bu filmi hâlâ izlemeyenleriniz var ise “Neden?” diyerek bu durumu sorgulama evresini direkt es geçmenizi öneririm 🙂

***

Evet. Dilim döndüğünce sizi zamanda ufak bir yolculuğa çıkarmaya çalıştım. Bazen önümüzü daha iyi görebilmek ya da hali hazırda önümüze getirilen ürünlerin nasıl bir süreç sonucunda ortaya çıktığının, nelerden beslendiğinin farkına varabilmek adına biraz geçmişe dönüp bakmamız gerekiyor. Geleceğe attığımız adımlarda sırtımızı dayadığımız şey yine kendimiz. Yiğit Bey sırtını safi emeğe, onu hangi koşullar altında olursa olsun asla vazgeçmemeye endeksleyen hâyâllerine dayamış bir insan. Ve tüm bunları bildiğimizde ortaya koyduğu şeyleri daha iyi anlayabiliyoruz. Bu hep böyledir.

Ve ne demiştik? “Daha iyi anlayan daha iyi anlatır.” 🙂

“Bitti sandığın her yol
Yeni bir başlangıçtır
Anlarsın ki gökyüzü
Uçurumlarla başlar.”

Yeni başlangıçlara ve yeni umutlara…

Yeni hâyâllere ve yeni duraklara…

Sevgiyle… ♥