Joker’in Yeni Fragmanı Üzerine Yiğit Güralp Yazdı: ”Kötüleri yeterince anlamadık mı?”

“Joker” filminin yeni fragmanı, seyirciden büyük övgüler alırken Yiğit Güralp “Karanlığa Övgü” üzerine mutlaka okumanız gereken düşündürücü bir yazı paylaştı:

2019 son çeyreğinde vizyona girecek Joker filminin yeni fragmanı hafta içinde tüm dünyada yayınlandı. Batman evreninin en karanlık yüzü Joker’e hayat veren Joaquin Phoneix’in kariyerinin en büyük performansına imza attığı söylenen fragman çok beğenildi ve büyük övgüler aldı.

Büyük çoğunluk bu filmin; Nolan’ın “Batman Dark Kngiht” efsanesini bile sollayabileceğine inanırken Yiğit Güralp tartışmalara çok farklı bir noktadan bakmamız gerektiğinin altını çizen önemli bir yazı paylaştı.

Aslen aylar önce Masa Dergi’de yayınlanan bu yazıyı Joker’in fragmanının aldığı övgüler üzerine sosyal medya hesaplarından yeniden paylaşma ihtiyacı duyan Güralp, “kötülüğe ve karanlığa övgü” meselesini yeniden gözden geçireceğimiz, üzerinde düşünmeye değer farklı bir bakış açısı sunuyor.

Kendi izniyle bu önemli yazıyı biz de Neİzledik okurları için paylaşıyoruz.

KÖTÜLERİ YETERİNCE ANLAMADIK MI?

Bu ay kaleme aldığım konuyu kulağıma Barış abi fısıldadı:

“Yaz dostum!” dedi, “Bir dünya ki haklı haksız karışmış…”

Çocukluğumda her cumartesi sabahı annemle Bakırköy 74 Sinemasına giderdik. Elimizde bir bankanın verdiği kartondan bilet. Üzerinde Tom ve Jerry fotoğrafı. Beyaz perdede tam iki saat boyunca peş peşe yayımlanan maceralar.

Bilirsiniz. Bu kedi fare oyununda karakterler şöyledir: Minicik olduğu halde aklını kullanarak zeki manevralar yapabilen sevimli bir fare. Ve üstün göründüğü halde hem hırsı tarafından esir alındığından, hem de bir miktarın üzerinde aptal olduğundan, ördüğü çoraplar hep kendi başına geçen bir kedi.

Tom ve Jerry’i izlerken yıllarca farenin mağdur olduğunu, kedinin haksız olduğunu düşünerek izledim. Haklı olan farenin haksız olan kediyi madara etmesini hayli eğlenerek ve “oh olsun” diyerek seyrettim. Fakat ilerleyen yıllarda bunun tam aksini düşünen insanlar tanımaya başladım. Onlara göre aslen kedi mağdurdu ve “ah o küçük sinsi fare yok muydu, işte her şey onun başının altından çıkıyordu.”

Bu insanları tanımaya başladığımda dünyanın hiç de sandığım gibi bir yer olmadığını anlamalıydım. Keza zaman geçtikçe daha fazlasını tanıdım. Ve bu şekilde düşünenlerin sayısının hiç de az olmadığını görmeye başladım. Üstelik bu insanların önemli bir bölümünün başıma gelen fena hadiselerde kazık atan, sözünden cayan ya da beni yüz üstü bırakan tarafta olduklarını görmem de fazla gecikmedi.

Aynı günlerde nasıl olduysa oldu, pek çok iyi, dürüst, düzgün insan gibi kendimize rol model olarak aldığımız uzaylı Süpermen de fare Jerry ile aynı kaderi paylaşarak kötülenmeye ve itilip kakılmaya başladı. Süpermen’e burun kıvıranların gerekçeleri hayli çoktu. Bir defa Süpermen iyi ve namuslu bir çocuk olduğu gibi fazla da güçlüydü, bu kadar güce sahip olmasını tehlikeli bulanlar bile vardı, zaten pek de yenilmiyordu, hep yendiği için “ya bunun da maceraları hiç keyif vermiyor” diyorlardı. Kriptonit dışında fazla bir zaafı da yoktu. En can sıkıcı olanı da “hiç karanlık yanının olmayışı” diyorlardı. Bu da onu sıkıcı, tek düze yapmaya yetiyordu. Üstelik onlara göre; sinir bozucu bir biçimde hep doğruları söylüyor, hatadan kaçınıyor, doğru olanı yapıyordu.

Acaba bu kadar çok güç mü fazlaydı yoksa bu kadar çok erdem mi fazlaydı?

Çoğunluk haline gelmiş bu kitleye göre Batman daha çekici bir karakterdi, çünkü karanlık yanları da vardı. Hele bir Joker vardı ki, ona müthiş bir saygı duyuyor, adeta tapıyorlardı.

Karanlık tarafa geçen karakterin mutlaka haklı nedenleri vardı. Hiç kimse bir günde şerefsiz kere şerefsiz olmuyordu. Nasıl olmuşsa olmuş, Star Wars serisinde Darth Wader karizmatik bir lider olarak fenomene dönüşmüş, öte yanda aydınlık için çabalayan Luke, Han ve cümle Jedi’ın pabucu dama atılma noktasına gelmişti.

Bu kitleye göre, karakterlere “kötü deyip geçmemek ve onları anlamak” gerekiyordu.

YETMEZ AMA EVET

Artık haksıza haksız, kötüye kötü diyemez hale geldiğimiz gibi, kötünün yapacağı kötülükleri ön görüp, insanları uyarmak istediğimizde “niyet okumakla” suçlanıyorduk. Haksızlığın ve kötülüğün önü adım adım ve büyük bir ustalıkla açılıyordu.

Haksız oldukları halde haklıymış gibi görünme işinde uzmanlaşan kötüler arada bir iyiliğe yeltenir gibi de yapıyorlardı. Bu iyi niyetin yetmeyeceği ama yine de buna evet denmesi gerektiği söyleniyordu.

Herkes karanlığa giden yolu anlamak gerektiğini savunurken, cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla örülü olduğu öğretisi önemini yitirmişti.

Elbette insan insanı anlamalı. İyiyi de anlamalı, kötüyü de anlamalı.

Fakat kötülüğün, karanlığın, çok satan olduğu, trend olduğu bu dünyada, yani gelip dayandığımız şu noktada şu soruyu sormadan edemiyorum:

“Kötüleri yeterince anlamadık mı?”

İyi insanlar bir parça olsun anlaşılmaya muhtaç kalırken, kötü olanı anlamak, artık aynı zamanda ticarileşti ve bir çeşit “karanlığa övgüye” dönüşmedi mi?

Çok karizmatik bulunan Pablo Escobar ile, Joker ile, Deadpool ile, Dart Vader ile sizi ya da sevdiklerinizi beş dakika baş başa bıraksak yine onları karizmatik bulmaya devam eder miydiniz acaba?

Terörün ve şiddetin pençesinde can çekişen bir dünyada hem katliamlardan şikayetçi olup, “yeter artık” deyip hem de daha karanlık karakterleri ve hikayeleri talep ediyor oluşumuz tutarsız değil mi?

Hayatta atarlı olmadan evvel tutarlı olmak gerekmiyor mu?

İNSAN KATLETMENİN HAKLI VE KARİZMATİK BİR GEREKEÇESİ OLABİLİR Mİ?

Türk Tiyatrosunun ve öykücülüğümüzün dev isimlerinden Haldun Taner usta 1970’lerde dönemin gazetelerinden birinde yazdığı köşesinde benzer bir konuyu kaleme alıyor ve televizyonda büyük bir ilgi ile izlenen Komiser Kolombo ve benzeri dizilerde işlenen cinayetlere dikkat çekiyor.

Taner’e göre seyirci ne kurban ile ne de bir insanın hunharca katledilmesiyle yani aslen kan dondurması gereken cinayet eylemi ile ilgili bir empati kurmuyor. Cinayet sıradanlaşıyor ve gayet eğlenceli bulunan bir bulmaca oyununun gayet sıradan bir başlatıcısı rolünü üstleniyor. Cinayet ne denli incelikle işlenirse, onu çözerken alınan zevk git gide artıyor. Hikayenin daha çok zevk vermesi için daha psikopatça cinayetler kurgulanıyor. Çünkü insanın bu konudaki
açlığı tükenmiyor ve daima daha fazlasını istiyor.

Edebiyattan sonra sinema ve televizyonda da popüler hale gelen bu tür için Haldun usta 40 yıl önce bizi her zamanki centilmen tavrıyla, nezaketle uyarmış. O günlerden bu günlere git gide kendisini, cinayetlerini ve psikopatlarını yenileyip geliştiren bu tür; kendisine çoktan yeni kahramanlar yarattı. Üstelik bu kahramanlar artık dedektif ya da polis de değil. Psikopatın bizzat kendisi. Dexter’in itinayla kesip biçtiği kurbanlar, Hannibal’ın afiyetle çiğneye çiğneye
mideye indirdiği insanlar zevkle izlenen sıradan hadiseler haline geldi.

Kendilerine, “anti kahraman” başlığıyla kerameti kendinden menkul bir de kategori açılan bu antin kuntin kahramanların insanlık dışı yaramazlıklarını mazur görmemiz için onlara çeşitli haklılıklar da verilir. “Adam insan yiyor ama kendini bir de onun yerine koy, şimdi sen olsan yemez misin arkadaş” gibisinden bir de tatlı meltem estirildi.

Sanki yamyamlığın, hunharlığın, vahşetin haklı bir gerekçesi olabilirmiş gibi!

“EMPATİ” HAK VERMEK MİDİR YOKSA ANLAMAK MI?

Hiç kuşku yok ki, suçu, suçun gerekçelerini anlamak, kavramak, empati kurmak zorundayız.

90larda seminerleriyle pek çok konuda aydınlandığım Zuhal ve Acar Baltaş empati konusunda harikulade bir örnek verir ve çok önemli bir nüansın altını çizerdi:

Yere bir 6 rakamı çizin. Siz rakamın altında durursanız buna “6” diyeceksiniz.
Ancak tam karşınıza başka bir insan dikildiğinde o buna “9” diyecektir.

Şimdi burada kim haklı?

Bu problemi oturduğunuz yerden çözemezsiniz. Hareket etmeniz gerekiyor. Bulunduğunuz yerden, karşı tarafın yanına geçmeli bir de oradan bakmalısınız.

Bakarken asla “haklısın” dememeliyiz. Çünkü ona “haklısın” demek, sizin taraftan bakıldığında “6”yı gördüğünüzü inkar etmeniz anlamına gelir. Söylemeniz gereken şudur: “Seni anlıyorum, buradan bakılınca gerçekten 9 gibi görünüyor, şimdi lütfen sen de benim tarafımdan bakar mısın? Niçin 6 dediğimi anlayacaksın”

İşte bu kadar basit. Birbirimizi anlayabiliriz ama hak vermek zorunda değiliz. Hele kötülüğe, suça ve gerekçelerine asla. Haksızlığa prim vermek dünyada “hakkın, adaletin” varlığının inkar edilmesiyle eş değerdir.

KATILMIYORUM DİYENLER İÇİN BİR NOT

Bir kısmınız size katılmıyorum diyecektir ama paylaştıklarım sadece bir görüş değil aynı zamanda evrensel ve bilimsel bir bilgi. Ve bilgi göreceli değildir. Kimileri bu yazıyı, elime kahve fincanımı alıp, bazı şeylere sırf uyuz oluyorum diye, tavana baka baka “hımmm bence böyle” diye yazdığımı düşünebilirler. Ancak yazdıklarım yüzlerce kitap ve bilimsel makaleden öğrendiğim somut bilgilerin süzülerek bir metine dönüştürülmesidir.

Keza birinci ve ikinci dünya savaşında insanın birbirine verebileceği zararların sınırlarının zorlanmış olması tüm dünyayı, “iyilik ve kötülük” kavramları üzerinde sil baştan düşünmeye sevk etti. Post Modernizmin başladığı bu çağlarda toplum bilimci sosyologlar ve kötülüğün genetik köklerini inceleyen psikoloji bilimiyle meşgul insanlar ve de ayrıca yüzyıllardır bu konular üzerinde düşünen felsefeciler yeni deneyler yaptılar, yeni bulgularını, yeni düşüncelerini kitaplar ve makalelerle paylaştılar. Ortaya çıkan net sonuç şöyle: Post Modernizm ile birlikte ileri kapitalizmin de yükselişe geçtiği bu aynı dönemde, dünya maalesef kötülüğü ve iyiliğin pozisyonlarını yeniden konumlandırırken, kötülüğü daha karizmatik, daha cazip, özenilir ve bir hayli de ticari yani çok satan konuma taşıdılar.

İçerik seçiminiz ve övgüleriniz toplamda kendimizin de şikayetçi olduğu ama farkında olmadan müşterisi ve onaylayıcısı olduğunuz bir dünya yaratıyor. Dilerim bu psikopatlarla siz ya da sevdikleriniz bir gün bir yerde karşılaşmazsınız. Ve şiddete maruz kaldığınızda o şiddetin hayranlarından biri olduğunuzu unutmazsınız.

Tüm bunlar kafanızı mı karıştırdı? Lütfen ne düşündüğünüzü bana yazın.

Çünkü “Yaz dostum” dedi Barış abi;
Barış söyler kendi bir ders alır mı?
Yaz dostum
Su üstüne yazı yazsan kalır mı?
Yaz dostum
Bir dünya ki haklı haksız karışmış.
Yaz dostum
Boşa koysam dolmaz, dolusu alır mı?

Yiğit Güralp
https://twitter.com/YigitGuralp
https://instagram.com/yigitguralp