Yasak Elma 18. Bölüm: Yok Olma Zamanı Şimdi

“Vazgeçtim gözlerinden
Vazgeçtim sözlerinden
Bir ah de yeter

Sessizce, kimsesizce

Gönderdim dudaklarımı
Öpme, al yeter.”*

Yaşanamadan geçen, başlayamadan biten bir aşk hikayesine dönen çiftimizin aşkı, bu hafta da zorlu bir sınavdan geçmekten kurtulamadı. Her yeni bölümde bizlerin de ümitlerimizi tazeleyerek geçtiği ekran başından, çiftimizin gözyaşlarına eşlik ederek kalkmak adet haline geldi desem yeridir. Çiftimiz bu hafta da nelerle mücadele etmek zorunda kalmış gelin hep beraber bakalım.

Bölümün başında, Zehra’nın patavatsızlığı sonucu tüm sosyeteye rezil olan bir garip Zeynep Yılmaz… Herhangi bir şeyle yaftalanmaktan kaçtıkça yine Alihan’ın hesapsız hareketleri sonucu kırılan, üzülen Zeyno… Masallar yalan mıydı? Beyaz atlı prens diye bir şey yok muydu? Ya da Zeynep’in prensi kusurlu muydu da bir türlü doğru hareketi yapamıyordu? Cevabı ne olursa olsun Zeynep, seçilmişler için istenmeyen gelin konumundaydı. Çünkü Zeynep onlara göre kendi dünyalarına uygun olmayan bir külkedisiydi. Saat on ikiye yaklaşıyordu ve külkedisinin eski haline dönme vakti gelmişti…

Her şey eskiye döner mi, dönse bile eskisi gibi olur mu? Seçilmişlerin dünyasında yer bulamayan üç kişi… Bursa’dan kopup gelen, bir şekilde yasak bölgeye girip seçilmişleri rahatsız eden kız kardeşlerin o bölgeden atılmaya çalışılması sonucu, kendilerini yine ilk geldikleri yerde bulmaları. Burada dilimden “Eski dosttan düşman olmaz.” cümlesi dökülüyor gayri ihtiyari. Öyle ya bu fırtınada yanlarında olan tek kişinin yalnızca eski dost Kemal’in olması (Burada Alihan’ı ayrı tutmak istiyorum). Öyle ki bu kadar olaydan sonra bir eş olarak bile Halit’in Yıldız’ın yanında olmaması, arayıp sormamasıydı. Kemal’le ilgili de kısaca fikrimi belirtmek istiyorum. Her ne kadar intikam için gelmiş de olsa işin sonunda Yıldız’a kazık atmayacağını düşünüyorum. Çünkü diğer tarafın yaptıklarını gördükçe zamanla onlara karşı öncelikle Yıdız’ı koruması gerektiğine inanacaktır.

Külkedisi maruz kaldığı rezil durum sebebiyle gecelerde gözyaşı dökedursun, uzun zamandır ilişkilerini birilerine duyurma çabasında olan Alihan’ın istediği fırsatı Zehra adeta altın tepside sunmuş oldu. Zeynep üzüntü içerisinde kıvranırken Alihan, fırsattan istifade durumu herkese açıklama işine girişir. Üzerinden ağır bir yük kalkan Alihan her şeyin sorumluluğunu üzerine alarak sözde Zeynep’i koruyor gibi görünse de aslında Zeynep’i daha rahat elde edebilmeye zemin hazırladığı apaçık ortada. Tabii yine kendi kendine gelin güvey olan Alihan’ın, Cem’in aşkı için mücadele etmeye hazır olduğunu öğrenmesi durumun zannettiğinden çok daha tehlikeli olduğunu anlamasına yetti de arttı bile. Cem’in kararlı duruşu Alihan’ın bazı şeylerin düşündüğü kadar kolay olmadığını öğrenmesi açısından iyi bir gelişmeydi.

Burada Cem’in söylediği cümleler çok manidardı. “Keşke bütün bunları Zeynep’i gerçekten sevdiğin için söylüyor olsaydın. Bana dostummuş gibi yaklaşıp beni dinlerken bile aklında Zeynep’i tekrar elde etmek varmış. Aşk değil seninki Alihan. Düpedüz kazanma hırsı.” Şöyle bir geçmişi hatırlarsak Alihan, Zeynep’i tekrar kazanmak için ilk ne zaman atağa geçmişti? Tabii ki de Cem’in gelmesiyle birlikte. Cem burada çok haklı. Öncesinde niyetini tam olarak anlayamayan ben Cem’in bu çıkışıyla rahatladım doğrusu. Çünkü öncesinde yaptıkları sadece Zeynep’i yanında tutacak şeylerdi. Alihan her ne kadar yaptığı birçok şeyi aşkından yapıyor olsa da Cem’in gelişinden sonra yaptıkları kazanma hırsıyla alınmış kararlardı. Tabii işin içine hırs karışınca samimiyet ortadan kalkar doğal olarak.

Gördüğümüz üzere Alihan olan gelişmelerden hiç de üzgün değil. Bilakis Zeynep’in, “kendisini hala sevdiği” itirafına daha da sıkı sarılarak bir şekilde kendisine tamam diyeceği beklentisinde. Çünkü ne zaman konuşmaya çalışsa daha çok istediğini kabul ettirme çabası içerisinde. Bu başından beri böyle olmuştu ama bilmediği bir şey vardı ki o da Zeynep’in her yaralandığında kale duvarlarını daha da sağlamlaştırdığıydı. O yüzden bundan sonra Zeynep’in güvenini kazanması gittikçe zorlaşacak. Ayrıca Zeynep’in zafiyetlerini delil olarak göstermesi de aslında kendisinin de ne kadar zayıf olduğunun en bariz göstergesi. Zeynep’i çok iyi tanımasına karşın onu çok da iyi anlamadığı kesin. Onun gerçekte ne beklediği, nelerden korktuğu, kendisine çok normal gelen olayların Zeynep’i ne kadar ürküttüğü ve üzdüğü gibi. Bu yolda olgunlaşabilmesi için daha çok fırın ekmek yemesi gerekecek.

Bu bakış beni biraz ürküttü doğrusu. Çünkü burada, Alihan’ın içinde, çok derinlerde sakladığı şüpheci Alihan bakışını gördüm. Alihan’ın içindeki irini akıtmadan, ruhunu uzun yıllar esir alan şüphe canavarını öldürmeden ve kendisiyle yüzleşmeden Zeynep’le yeni bir başlangıca başlamasına razı değilim. İçerde erkek olduğunu öğrenince içindeki uyuyan canavarın uyanma heveslisi olduğu besbelli ki bunun somut örneği ofiste Zeynep’e hesap sormasıyla daha net belli oldu. Evet, Alihan içindeki şüphe canavarını öldürmeden Zeynep’le yeni bir başlangıç yapmamalı. Çünkü sonrasında Zeynep’e, sevgiyle karışık kıskançlığın sonucunda neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Hatta bana göre bilinçaltında gizlenmiş öyle korkunç bir kişi var ki Zeynep’in de bir gün kendisini aldatabileceği şüphesine kapılıp, yanında yatan kendisi olduğu halde başkası vehmiyle olmadık şeyler de yapabilir. Ki bunun küçük bir örneğini, Zeynep Cem’le biraz yakınlaşınca o garip rüyayı görmesiyle yaşadık. İşte tüm bu delillerden yola çıkarak diyorum ki Alihan geçmişiyle yüzleşmeden, tedavi olmadan Zeynep’le evlenmemeli. Çünkü Alihan sorunların üstesinden gelmek yerine sürekli öteleyen birisi. Zeynep’le evlendiğinde de tedavi olmak yerine rahatsızlığını reddetme yoluna gider ki bunu da yapabileceğini hepimiz biliyoruz. Çünkü sorunlar üzerine kafa yormak onu yoruyordu bu yüzden onları yok saymayı tercih ediyordu.

Herkesin içinde bir parça çocukluk vardır illa ki ama Alihan’da bu yön oldukça fazla olduğunu görüyoruz. Kendi yazıp kendi oynamak deyiminin canlı bir örneği adeta. Zeynep’e “eve git ben geleceğim” demesi, Zeynep’in “hazırlık yapayım istersen” dediğinde “olur” demesi, eve geldiğinde ise “bir şey ikram etmeyecek misin” diye sorması, kendisinin hayal dünyasının ne kadar geniş olduğunu gösteriyor. Alihan, yukarıda da dediğim gibi kendi kendine gelin güvey oluyor. Konuşmasından da anladığımız üzere Alihan Zeynep’le randevulaşıp kız istemeye gelmiş. Hazırlık yapmasını istemesi, ikram beklemesi ki bu büyük olasılıkla tuzlu kahvedir, Zeynep’in “Ne istiyorsun Alihan?” sözüne karşılık “Seni istiyorum.” demesi tüm bunlar kız isteme ritüeli ama bizim deve burada da her şeyi eline yüzüne bulaştırmaktan kurtulamıyor. Devamı acı olsa da buralarda gülümsemekten kendimi alamadım doğrusu. Alihan’ın o çocuksu heyecanı, telaşı, gözlerinin ışıldaması… Tüm bu tatlı telaşesini görünce, Alihan’a da içim acıdı doğrusu. İlk defa birisine bağlanma adına girişimde bulunması ama bunu nasıl yaptığı ya da nasıl yapması gerektiğine dair en ufak bir fikrinin olmaması…

“Bu sahneyi hatırladın mı? Hiç unutmamıştım Zeynep…”

Gelelim dizinin en kilit sahnesinin ve diyalogda geçen cümlelerin irdelenmesine. Zeyenp’in “Ne istiyorsun?” sorusuna Alihan “Seni istiyorum.” diyerek niyetini çok net belli etti. Ama Zeynep yaşadıklarından o kadar yorulmuştu ki yeni bir şans vermeye mecali kalmamıştı. O yüzden “Ama ben seni istemiyorum.” diyerek son noktayı koymayı tercih etti. Etti etmesine de son noktaları bir türlü kabul etmeyen Alihan hâlâ Zeynep’in anlamsız gurur yaptığı düşüncesiyle ısrarında devam etti. Alihan’ın “Biz birbirimizi seviyoruz. Neden birlikte olup mutlu olmayı denemiyoruz?” cümlesine karşılık Zeynep; “Seninle mutlu olunmuyor ki Alihan. Ben ne zaman sana şans versem sadece üzülüyorum.” Bu sözlerden anladığımız Zeynep’in korkularının çok büyük olduğu, Bir hayal kırıklığının yıkıcı etkisi geçmeden başka bir hayal kırıklığı yaşamasıydı. Alihan’ın buradaki en büyük hatası, Zeynep’in toparlanmasını beklemeden sabırsızca davranıp onu daha çok korkutmasıydı. Öyle ki Zeynep’e, artık kafasının net olduğunu ve ne istediğinden emin olduğunu söylemesi bile bir şey ifade etmiyordu. Çünkü Zeynep; önceki yaşadıklarından (çünkü Alihan biraz da kedi fare oyunu oynamayı seven birisi) ve Zerrin’in sözlerinden dolayı kendisi hayır dedikçe Alihan’ın daha çok takıntı yaptığı düşüncesi oluşmuştu. Kaldı ki Zeynep daha önce de kaç kez hayır demiş fakat Alihan yine önemsemeyip Zeynep’i bir şekilde ikna etmeyi başarmıştı.

Bu sefer de aynı şeylerin olacağına kesin gözüyle bakan Alihan bu sefer şikayetvari bir şekilde “Artık kendimi ispat etmeye çalışmaktan yoruldum. Sabrımın sonundayım. Yapma!” dedi. Genel olarak baktığımızda Alihan yeterince gayret göstermemiş gibi görünse de o her şeyi içinde tekrar tekrar yaşayan birisi. Bu yüzden aslında görünenin dışında görünmeyen tarafta da Alihan kafasında sürekli Zeynep’e bir şeyleri kanıtlama çabası içerisindeydi diye düşünüyorum. O yüzden öyle söylemesi çok normal. Zeynep’in “İyi git o zaman” demesi ise o son ümit kırıntısının bitmesini, o son ışığın sönmesini ve her şeyin bitmesini sağladı. Tabii Alihan, “Beni yokluğunla tehdit etme.” diyerek olayın ciddiyetini hala kavrayamadığını gösteriyordu. Ta ki Zeynep kapıyı gösterene kadar. İşte o zaman, kendisinin Zeynep’i kapı önüne koyduğu olayın yıkıcı etkisini hissedebildi. Zeynep hâlâ o kapı önüne konmuşluğun acısıyla yaşıyordu. Bu acıyı ortadan kaldırmak ve güveni yeniden tesis etmek öyle Alihan’ın zannettiği gibi kolay olmayacaktı ve belki de gerçek anlamda ilk defa bunu anladı Alihan.

Uzun süredir izlediğimiz ayrılık sürecine yine yeni bir süreç daha eklenmesi bizleri biraz yormuş olsa da çiftimizin ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeleri için böyle bir ayrılık gerekliydi. Aslında ilk Atlanta serüveninde beklenen ayrılık bu zamana sarkmış oldu. Bu ayrılığın gerekliliğine gelecek olursak, yaşadıklarından dolayı fazlasıyla yıpranan Zeynep’in kendini dinlemesi ve yenilenip, seçilmişlerin karşısına daha güçlü çıkması için gerekli. Alihan için ise zaten hasta olan Alihan’ın bu süreçte hastalığının nüksetmesi ve bunun sonucunda arkasına attığı sorunlarıyla yüzleşmesi en büyük dileğim. Alihan’la birlikte, içinde yaşayan şüphe canavarının da ayrılık ateşiyle yanıp kül olmasını ve Alihan’ın küllerinden yeniden doğup Zeynep’e öyle gitmesinin, ileriki birliktelikleri için çok daha sağlıklı olacağı düşüncesindeyim. Her ikisi de güzel bir yanıp kül olsunlar ve sonrasında küllerinden yeniden doğup öyle adım atsınlar yeni başlangıçlara.

Ne İzleyemedik?..

Bu hafta da bu başlık altında eksik gördüğümüz ya da hiç görmediğimiz kısımlardan bahsetmeye devam edelim. Her zamanki gibi yine Alihan’dan başlayalım. Alihan’ın bir yerlere kaybolmuş atakları nerede kaldı çünkü bu adamın iyileşmesi lazım ve bu süreci hızlandıracak tek şey de ataklarının kontrol edilemez duruma gelmesidir. Şimdiye kadar çok söylediğim halde bir türlü görmek nasip olmayan Alihan iç hesaplaşma sahnelerini bundan sonra görürüz umarım. Alihan’ın annesini de yine hatırlatayım. Bir şekilde oraya da temas ederseniz dizinin senaryo açısından zenginleşeceği kanaatindeyim. İzlemek istediklerim arasında bir diğer kişi de Zeynep’in babası. Zeynep Nasıl bir babaya sahipti, babası şimdi nerelerde, ne yapar? Ölü mü sağ mı onu bile bilmiyoruz. Zehra’nın annesi de nerelerde? Zehra’yı sürekli ayyaş ve Enderin oyuncağı olarak göstermek yerine annesini de devreye sokabilirsiniz mesela. Ruh dünyasına ışık tutacak sahnelerin özensiz oluşu ki bu bölümde Alihan’ın içindeki diğer Alihan’ın uyanışına dair işaretler barındıran sahne öylesine ışık hızıyla geçti ki dikkatle izleyen ben bile o bakışı yakalamakta zorlandım. Biraz daha özen lütfen. Geçen haftalardan mütevellit kimi diyalog sahneleri hâlâ tam yerine oturmuş değil. Toparlanma var ama hâlâ birinci sezon diyalog kalitesine ulaşabilmiş değil. Dikkate alırsanız sevinirim.

Bu hafta da elimden geldiğince farklı bir bakış açısıyla bölümü irdelemeye çalıştım. Bölümü yeni olaylara gebe bir şekilde sonlandırmışken, yeni olaylara kapı açacağı aşikar olan gelecek bölümü merakla bekliyorum. Ben yazarken zevk aldım umarım sizlerde okurken zevk alırsınız.

Sürç-ü lisan ettiysem affola.

Kalın sağlıcakla… 

*Şarkı/Vazgeçtim/Söz: Sezen Aksu/Müzik: Ara Dinkjian