Unutulmayacak Bir Efsane: Vartolu Sadettin!

Bundan kısa süre önce bu yazıyı yazıyor olsaydım, kendisinden rahmetli diye bahsederdim. Çünkü kabullenemesek de bir dönem cidden kaybettik onu, bambaşka bir şeye dönüştü, hatta temsili cenaze namazı tweetleri atmışlığımız bile var. Neyse, şimdi neden öyle demiyorum söyleyeyim, yalnızca ara ara ortaya çıkan alev püsküren bakışları, insanı yerinden kaldıran yürüyüşü ve kalp atışı hızlandıran ses tonu ve konuşma tarzının hatrına..

Konumuz sensin, binlerce kişiyi Çukur’a düşüren, koca koca adamları bile ekran başına kitleyen, tek sahneyle aylarca dillerden düşmeyen adam. Vartolu. Dizinin kötü adamı, herkesin -sözde- uğruna canını vereceği bir mahalleye zarar vermeye gelen biri olarak başladığın süreci, ülkenin en tanınan, sevilen, benimsenen karakterine dönüşerek değiştirdin. Bitirdin diyemiyorum, çünkü malesef sana hala veda edebilmiş değiliz.

Bazen anlayamıyorum, nasıl olur da kırmızı takım elbise giyen, limonla saçını düzelten, Nemrudun Kızı türküsüyle çiğköfte yoğuran bir mafya babası, yüzlerce binlerce genç kızın kalbini böyle çalabilir. Yanlış anlaşılmasın, çiğköfteye de türküye de lafım yok, ikisine de bayılırım. Mesele Vartolu Ağa’nın genel tarzı. Hep ciddi desek değil, zamanında gayet kaliteli komiklik dönemleri olmuştu, hatırlarsanız. Asla bitip tükenmek bilmeyen bir karizması var. Saçları taralıyken ayrı, dağınıkken ayrı güzel. Kullandığı şive onun dışında kime bu kadar yakışır bilmiyorum.

Fiziksel kısımlara daha sonra değinmek kaydıyla ara verecek olursam, daha mühim kısımlara gelmek istiyorum. Karakterin derinliği. Anasının mezarı başında sesi titreye titreye ağlayan, babasızlığı iliklerine kadar yaşayan, sırtında dövmesini taşıdığı mahallenin istenmeyen adamı olan.. Acısı dinmeyen, yarası hep kanayan bir adam.

Ne annesiyle yaşayabilmiş doya doya, ne de aile diye bir şeyin varlığını öğrenmiş bunca zaman. Belki de bu yüzden kimsenin kıyamadığı, yalnızca çok küçük, akıldan yoksun bir kitlenin empati kuramayıp hakaretler yağdırdığı bir karakter Vartolu. Dizide yanında durduğu karakteri güzelleştiriyor, izlenebilir kılıyor resmen. Yokluğu anında dert oluyor, malum bölümleri hatırlarsınız. Hem izleyicide hem de ülkede isyan çıkmıştı resmen. Birkaç haftalık yokluğu herkesi delirtmeye yetmişti.

En dolu, en çok açılı karakterlerden biri Vartolu. Üstüne bir de onu canlandıran kişi Erkan Kolçak Köstendil olunca, ortaya çıkan iş nefes kesen, kelimelerle anlatılamayacak bir hale geliyor. Etkileyici demeye dilim varmıyor, hakaret sayarım çünkü. Ortaya çıkan şey bir şölen, cennet, bambaşka bir gösteri. Bundan yıllar sonra bile izlediğime, hissettiklerime şükrettirecek cinsten.

Vartolu’nun hikayesinde bana göre yanlış giden, bozulan pek çok şey var. Ama bu, onun bize geçmişte yaşattığı güzellikleri gölgeleyemiyor. Ya da en azından ben öyle düşünmeye çalışıyorum. Sülalesi rahat biçimde Çukur’da gezen Vartolu, Lojistikçi Yamaç’la savaşan Vartolu, intikam ateşiyle kükreyen, ona baba olamamış adamın canını yakmak için abisini öldüren ama mezarlıkta “ya bi kerecik babam desin istedim” diye ağlayan Vartolu..

Hangimiz unutabilir ki sarhoşken eve gidip oyuncak arabasıyla oynadığı sahneyi, yılların yükünü atmak isteyip eline aldığı baltayla her şeyi parçalamak istemesini, babasından adını ilk kez duyduğunda ürkek bi kedi gibi titreyen bedenini.

Zaten çok güzel bir parça olan Mihriban, artık neredeyse tüm ülke tarafından bilinen, söylenen bir türkü halini aldı. İnsanlar günlük hayatta Vartolu replikleriyle espriler, şakalar yapıyor. Vartolu sahnesi gelince herkes pür dikkat kesiliyor. Adam dizide baba oldu, millet ekran başında gözyaşlarıyla izliyor.

Vartolu’nun hikayesi anlatmakla bitmez. Açıp göstermek için senelerce beklediği, boynundan çıkaramadığı ama hala duran kolyesi, eline pek bi yakışan zinciri, zamanında ona çıkar gütmeden tek dostluk eden kişi Medet’i, annesinden öğrendiği, eziyet gördüğü yıllarda çöpünü bile zor yediği melemeni.. Aslında ne kadar tuhaf değil mi, şöyle detayların insanı bu kadar çok etkileyebilmesi.

Yamaç’ın Vartolu’yu kapatıp öldü gösterdiği bölümde, “babam için yaptım” sahnesi beni hala, her izlediğimde mahvediyor. Tüylerim diken diken, kalbim ağırlaşmış oluyor her seferinde. Yalnızca o da değil, tonla sahne var bu şekilde. Üstelik böyle hissedenin sadece ben olmadığıma da adım kadar eminim.

Birinci sezon çoğunlukta olmak üzere, şu ana kadar yayınlanmış bütün Çukur bölümlerinde içimize dokunan, yüzümüzü güldüren, bizi çok başka alemlere götüren binlerce Vartolu anı var. Konuşmaya kalksak herkesle olan ilişkisine ayrı yazı yazmak gerekir, o derece. Şimdiki hali beni biraz üzüyor olsa da, Vartolu Sadettin her zaman gönlümün baş köşesinde olacak. Zaman zaman hayalkırıklığı yaratan Salih halleri dahil.

Senelerce hafızalardan silinmeyecek repliklerini de unutmamak gerek.

Son olarak; kim ne derse desin, Çukur’u Çukur yapan ne mahallesi, ne de Koçovalı’sı değildir. Çukur’u Çukur yapan Vartolu Sadettin ve onun hikayesidir. Başta nasıl planlanırsa planlansın, şuanki durumun Sena ve Yamaç ilişkisi olmadığı aşikar. İzleyicinin çok büyük bir kısmı Vartolu için başladı, onun için tahammül ediyor. Ayrıca Köstendil’in dillere destan yeteneği ve Vartolu olmasaydı, Çukur kesinlikle şu an olduğu yerde olmazdı.

Ha belki yine izlenirdi, sevilirdi. Sonuçta Aras Bulut İynemli gerçeği diye bir şey var. Ama oturup düşününce, Yamaç Koçovalı karakterinin de devleştiği, insanı heyecandan öldüren sahnelerin büyük bir kısmı Vartolu’yla bağlantılı. Yani demem o ki, aynı yere çıkıyoruz. Vartolu olmadan, Çukur böyle efsane olmazdı, tadı tuzu çok farklı olurdu. : ) Bu gerçeği her zaman yaptığım ve yapmaya devam edeceğim gibi canla başla savunduktan sonra, yazıyı bitirebilirim.

 

Okuduğunuz için teşekkürler 🌸