Ne İzlemeli? | ”The Durrells” Dizi Yorumu

The Durrells geçtiğimiz 2019 yılında 4.sezonuyla final yapan bir İngiliz yapımı aile dizisidir. Diziyi final yaptıktan sonra keşfettiğim için biraz pişmanlık duydum çünkü gerçekten izlediğim en güzel aile dizilerinden biriydi. Her bir sezonu 6 ile 8 bölüm arası ve ilk bölümünden atmosferiyle sizi öyle büyülüyor ki kopamıyorsunuz ve devamını getirmek istiyorsunuz.

Konusu

The Durrells esas olarak yaşanmış bir aile hikayesini konu alıyor. Dizi ailenin en küçük üyesi Gerald Durrell’in yazdığı “My Family and Other Animals” adlı kitaptan yola çıkarak kurgulanmış. Gerçek bir hikaye anlatması benim en çok ilgimi çeken şeylerden biri oldu.

Diziyi genel olarak özetlemem gerekirse 1935 yılında Louisa Durrell’in kocası öldükten sonra dört çocuğu ile birlikte İngiltere’den Korfu adasına taşınmasını ve orada kaldıkları süre boyunca başlarından geçenleri anlatıyor. Oyuncu kadrosunda Netflix’in ses getiren yapımlarından olan Bodyguard’dan tanıdığımız Keeley Hawes, yine aynı şekilde Netflix’in en iyi yapımlarından biri olan The Crown’da Prince Charles’a hayat veren Josh O’Connor bulunmakta. Onlara Daisy Waterstone, Callum Woodhouse, Milo Parker ve yunanlı oyuncu Alexis Georgoulis eşlik etmektedir. The Durrells aslında bakarsanız bu yazdıklarım haricinde çok fazla global oyuncuya sahip bir yapım. Diziye zaman zaman Fransız, İsveçli ve hatta Türk karakterler de katılıyor.

Oyuncu kadrosunun uyumu bir yana dizide en sevdiğim şey izlerken kendimi Ege adalarında gibi hissetmem. Yunanistanın o ferah atmosferini diziye o kadar güzel yansıtmışlar ki izlerken huzurla doluyorsunuz. Zeytin ağaçları, çiçek, böcek, deniz, güneş kısacası harika bir görsel şölen. Atmosferin güzelliği ile birlikte kostüm tasarımları da bir o kadar içimizi açıyor. 1935’in tarzını birbirinden güzel kıyafetlerle yansıtmışlar ekrana. Lousia karakteri başta olmak üzere kameranın önünden arkasından geçen kadınların kıyafetleri bile hayran bırakıyor kendine. Aynı zamanda dizinin çekimleri ve yakaladığı görüntüler tam anlamıyla Korfu Adası’ndaymışsınız gibi hissettiriyor.

Normalde bu tarz aile dizileri izlerken sıkılan ve yarıda bırakan biri olarak The Durrells tabularımı yıktı diyebilirim. Karakterlerin her biri oldukça eğlenceli ve kendi içlerinde yön verdikleri hikayeler var. Size kısaca aile üyeleri hakkında bir ön bilgilendirme geçmek isterim. Ailenin biriciği, birleştiricisi olarak gördüğümüz Lousia dul bir kadın. Kocasının vefatının üzerinden yıllar geçmiş ve ailesini inanılmaz bir sevgiyle bir arada tutuyor. Lousia’nin en büyük oğlu Lawrence, yazar olmak isteyen bir genç. Günün çoğunu daktilo başında geçiriyor. Lawrence’in bir küçüğü olan Leslie silahlara karşı çok ilgili biri, sert görünse de aslında ailedeki en yufka yürekli bireydir kendisi. Gelelim ailedeki tek kız çoCuk olan Margo’ya, o hayattaki amacını ve gerçek aşkını bulma arayışında olan biri. Dizinin en eğlenceli karakterlerinden biridir bana göre. Ailenin en küçüğü ise Gerald, hayatını hayvanlara ve doğal yaşama adamak isteyen bir kaşif kendisi. Aynı zamanda gerçek hayatta yukarıda bahsettiğim The Durrells dizisine ilham olan kitabında yazarı. Bu beş karakterin Korfu’daki biraz yıkık dökük ama denize nazır evdeki hayatını izliyoruz dört sezon boyunca.

Dizide verilen mesajlarda bir o kadar anlamlı. Eş cinsellik, ayrımcılık, savaş dönemi gibi konulara yer vermesiyle benden bir sürü artı puan daha kazandı.

Eğer keyfinizi yerine getirecek, size güzel şeyler hissettirip hem gözünüze hem kalbinize hitap edecek bir aile hikayesine dahil olmak istiyorsanız The Durrells’i kesinlikle tavsiye ediyorum. İçinde bulunduğumuz yaz aylarında sizi adeta bir Yunanistan turuna çıkaracak.

 Yazan: Günsu Akcatepe