Finali Nasıl Bulduk? | Star Wars: The Rise of Skywalker İncelemesi!

Star Wars efsanesinin 9. ve final filmi olan Skywalker’ın Yükselişi, dün vizyona girdi. Öncelikle Star Wars’a duyduğumuz heyecan bir yana, Adam Driver’ı bu ay vizyona giren ikinci efsanesi için tebrik ediyorum.  Çok farklı iki tür filmde gösterdiği performansla adından baya büyük kitlelere söz ettirmeyi başardı. 2019 Aralığı tam anlamıyla Adam Driver’ın ayı oldu. Ayrı bir parantez açılmayı hak eden bi konudan sonra final yorumuna başlayabiliriz.

İlk olarak genel çerçeveden bakıp yorum bildirecek olursak ben filmi artısı ve eksisi ile beğendim. Eleştirmenler daha çekimser yaklaşmış ve yarısından fazlası filmi beğenmemiş. Seyircinin ise %80’lik kısmı şuan için memnun görünüyor. Ancak filmin heyecanı şun çok taze. Üzerinden biraz zaman geçtikten sonra filmin notu daha sağlıklı ve net bir şekilde verilecektir. 

Ben yukarıda da söylediğim gibi filmi genel olarak beğenen kesim arasındayım. Ancak filmin sırtını serinin eski filmlerine çokça yasladığının da farkındayım. Bu detaylar zaman zaman hoştu ama zaman zaman da biraz tekrara düştük gibi hissettirdi. Ama bundan da ziyade bence senaryodaki en büyük aksaklık denge sorunu ve karakter gelişimlerinin geçiştirilmesiydi. Bu da biraz sırtı eski filmlere yaslamaktan kaynaklanmış biraz da neyden kaynaklanmış bilmiyorum artık J.J Abrams’a sormak gerek. 🙂 

Bunlar filmin eksileriydi ama bir de artıları var ki bende bu taraf daha ağır bastı ve hala en efsane finalin ”Sith’in İntikami” olduğunu düşünerek yeni neslin finalini daha detaylı inceleyemeye koyuluyorum. Yazının bundan sonrası spoiler içerecek. Filmi henüz izlemeyenleri, izledikleri zaman yazımıza yeniden bekleriz. Yorumlarınızı aşağıda veya sosyal medyada bizimle paylaşabilirsiniz. 🙂

Rise Of Skywalker Filmini Nasıl Bulduk? Spoiler içerir.

Beni yeni nesil seriye bağlayan en güçlü şey Ben Solo nam-ı diğer Kylo Ren ve Rey arasındaki bağ, kimya ve ”güç”. Finali de bu yüzden hem beğendim hem de yer yer dengesiz buldum. Beğendim çünkü Rey’in İmparator Palpatine’in torunu çıkması bence çoğu şeyi anlamlandırdı. O kadar büyük bir gücün bir kaynağı olmalıydı. Vader’in ve Palpatine’in torunlarını izliyor olmak benim için izlediğim şeyin etkisini ikiyle çarptı. Yeni nesli izleyeceksek tam da böyle karakterleri izliyor olmalıydık çünkü.

Ama bu sahnelerde ne kadar yükseldiysem, bazı dengesizlikleri de görmezden gelmek zordu. Ben Solo! İki filmdir karakter gelişimini izlediğimiz, adım adım yükselen ve merkezde görünen bu karakter 3. filmde en çok parlayacağı sırada öyle bir geri plana itilmiş ki. Adam Driver’ı filmde kaç dakika izledik ikinci izleyişimde oturup sayasım var. Rey’in etrafında dönüp durdu ve sadece onun hikayesine hizmet etti gibi oldu. Ki bu durum Ben’e özgü de değildi tüm karakterler için aynı şey geçerliydi. Poe’nun geçmişine asla giremedik. İkinci filmde bolca izlediğimiz bir Rose vardı bu filmde neredeyse hiç yoktu. O zaman ikinci filmde neden ön plandaydı?

Karakterler arasında ciddi denge sorunu vardı. Özetle film sadece Rey’in etrafında döndü durdu.

Yine de Rey ve Ben’in arasında kimya gözümü kör etti diyebilirim. Ben’in yavaş yavaş özüne döneceğini zaten biliyorduk, içindeki aydınlık taraf meyili kaçınılmazdı ama bunun sonunda gerçekleştiğini kendi gözlerimizle görüp üstüne Rey ile birlikte İmparator’a karşı yan yana kafa tutmaları! Müthişti. Bu tip sahnelerde bu ikisi çok daha başkalaşıyor. Ben daha The Last Jedi’ydaki sırt sırta verme sahnelerini atlatamamış insanım sonuçta… Aralarındaki bağ öyle kuvvetli yansıtıldı ki. Karşı karşıya, sırt sırta, yan yana hepsinde ayrı şaheser bir ikili izledik bence. Poetic cinema dedikleri…

Tabii tüm bu sahnelerden sonra Ben’in sonu bu kadar acele, ani ve geçiştirilmiş olmamalıydı. Keşke karanlık-aydınlık dengesi kadar sahne ve önem dengesi de kurulabilseymiş senaryoda. Her şeye rağmen Han Solo ve Leia’nın oğullarını, Vader’in torununu Adam Driver gibi bir oyuncudan izlemek muazzamdı. Daha iyisi olamazdı. Gurur duyuyoruz.

Ah o son gülüşün aklımıza takıldı Ben Solo. Bilesin…

”Hoşça kal prenses…”

Leia’nın ölüm sahnesinin Ben ve Rey’i yakınlaştırması biraz Batman V. Superman filmindeki ”Martha” anını hatırlattı. Benim de annemin adı Martha. Barışalım o zaman… Burada da Rey’in, Ben’i yaraladığı sahnede Leia’nın devreye girmesi Rey’i yumuşattı ve aralarındaki her şeyi düzeltti. Batman V. Superman gibi hızlı bir geçişti ama onun kadar başarısız değildi. Çünkü Leia, sadece Ben ve Rey üzerinde değil hepimiz üzerinde benzer bir etki bıraktı.

Leia ile birlikte Carrie Fisher’a da veda ettik o sahnelerde…  (Ayrıca dipnot düşelim: Sonrasında Rey’in, Ben’i iyileştirmesi ise shipperların gözü yaşlı izleyeceği kadar güzel bir andı!)

Prenses Leia ve Carrie Fisher’a veda etmemiz, Chewbacca’nın öğrenip ağladığı sahnede eski serilere gidip duygulanmayan yoktur. Ciğerimiz kalmadı o sahnede.

Bir fotoğrafın rüyası saç beyazlatır…

Filmin en güzel detaylarından biri de  Leia ve Luke’un gençliklerini görmemizdi. Filmin sonunda da nasıl Sith’in İtikam’nda Anakin’i görmüştük aynı şekilde Leia ve Luke’un yanında Ben’i de görür müyüz diye bi beklemedim değil. Ama Rey, Skywalker olduğunu söyleyip vedasını ederken yanında Luke ve Leia vardı ve tabii bu da duygulanmamıza yetti. Son sahne çoğunluğu tatmin etmese de bence sakin ve iyi bir veda sahnesiydi. Filmlere veda ettik, dizilere devam diyor yorumumuzu sonlandırıyoruz. Tabii bir 10-15 yıl sonra yeni bir nesil daha doğmazsa. 🙂