tds_thumb_td_300x0
Sen Anlat Karadeniz 37.Bölüm: “Canhıraş”

Merhabalar!🖐 Günün hangi zaman diliminde hangi duygu yoğunluğu ile buluşuyorsak. Darmaduman olduğum bir dönemdeyim. Ama yine kendimi bana iyi gelen yerde buluverdim, tane tane dökülen satırlarda işte… Sen Anlat Karadeniz 37.bölüm ile bizlere geri döndü. Fragmanların aksine gerçekten izlenmeye değer bir bölümdü. Yüreklere, can cana bağa dokunuldu çarşamba günü. 37.bölümü izlediysem başından sonuna birer birer akan gözyaşımın sebebi Yiğit ve Balım’dır. Gelin şimdi bakalım bölümün detaylarına, buyurun :

“Arama bulamasun, merhem yok bu yarana?”

Ölüm, hastalık vs. gibi nice acı vardır insan yüreğini paramparça eden. İşte bu acılar dilimine bi de “mapusluğu” ekleyelim. İnsanoğlunun başına neler neler geliyor bu hayat denilen uzun yolda ve Nefes başta olmak üzere Asiye, Nazar, Mercan, Berrak’da dört duvar arasında eli kolu bağlı yaşama yakından tanık oldular biliyorsunuz Vedat’ın şikayeti üzerine. Beş kadından ikisi üstelik anne bi de, geride eşlerinin yanında birer evlatları var onları bekleyen. Nefes ve Asiye birer anne olarak günümüzde mapusluk çeken anneleri öyle iyi temsil ettiler ki karakterleriyle. O annelerin hissettiği özleme, arada kalışına, tükenmeyen umut tohumlarına öyle doğru dokundular ki; yazanın da çekenin de oynayanın da yüreğine sağlık. Asiye, Balım’ın evin içinde dön dolaş aradığı kırmızı tokasına; Nefes ise oğluna en son giydirdiği mavi kazağına götürdü burnunu. Derin derin çektiler evlatlarının o parçalara sıkışmış mis kokusunu. Bir yandan da düştüler dört duvar arasından “ya çıkamazsam!” korkusuna…

“Anne!”

Eşlerini parmaklıklar ardına teslim etmiş gönlü kanayan iki adamdı Mustafa ve Tahir. Bir yanda giden sevdikleri ile yuvaları başına yıkılan iki eş bir yandan da yüzünde gözünde yüreğinde eşlerini andıran birer evlatla bi başına kalan iki baba. Çocuklara söylenen klasik yalana başvurdu onlarda bölümde. “Anneniz bir yere gitti ama gelecek.” cümlesi dökülüverdi dudaklarından ne kadar içleri gitse de. Balım ve Yiğit bir şeyler şüphe etseler de çocuk ya işte babalarına inanmak istediler, ikisi de o dağ gibi babalarının kolları arasında uykuya daldılar. Ama sadece daldılar işte, ikisi de annelerinin rüyalarına gelişiyle “anne!” diyerek berinlediler.

“Analarınuz hapiste!”

Er geç olanları evlatlarına söylemeleri gerektiğiyle yüzleşen Mustafa ve Tahir sonunda çocukları aldılar karşılarına tam tane tane anlatacaklardı durumu. Hoop Saniye Hanım düştü iki çocuğun yüreğine pat “ananuz hapiste” diye! Duyduklarıyla dağılan iki çocuk, onların dağıldığı ha o an hisseden iki parmaklıklar ardında anne. Saniye ana değildi zaten ama ninelikte de torunlarına yaptığı o düşüncesizlikle sınıfta kaldı gözümde. Hele her şeyden bihaber iken başlarını okşayacak bir nine, önlerine iki kap yemek koyacak kimse aradıklarında o iki çocuğu masanın etrafında bırakmış olmandan anlamalıydık zaten seni Saniye Hanım! Velhasıl birbirlerine kocaman sarılarak destek oldu Balım ve Yiğit.

Bölümün içime dokunan en nadide anlarından bir tanesiydi bu megafon sahnesi. Oğlunun ve yeğeninin boynu bükük halinden kahrolan Tahir, ne yaptı ne etti sarıverdi cezaevinin dört bir yanını. Seslerini içerdeki can parçalarına duyurdular teker teker. Dağdevirenlerden tut, Osman Hoca’ya hatta ve hatta Esmayla Devrem’e kadar herkes işte. “Nefes’im sevdamız da, oğlumuz da bana emanet; ikisi de bakıyorum sen kendine iyi bak” diyen bir Tahir vardı mesela. “Yengemler nasılsınız, iyi olun” diyen bir Devrem, “Gözümün iki çiçeği” diye kızlarına oracıktan sarılan bir Cemil Dağdeviren, mavi tüylü geyiği çok sevdiğini haykıran bir ay ışığında uluyan kurt vardı. Birbirlerine nefes olan, umut olan, yaşanan kötü anlara silecek çeken koca bir aile; bu koca aile karşısında gözyaşlarına boğulan parmaklıklar ardında beş kadın vardı anlayacağınız.

Fikret’in aldığı özel izinle annelerine iki gün sonra kavuşan Balım ve Yiğit. İkisi de nasıl sıkıca sarılıp kokladılar annelerini. Tabi Asiye ve Nefes’de onlardan farksızdı. Yaşamayan bilmez onların ne çektiğini ne hissettiğini. Hepimiz seviyoruz annemizi, kim sevmez ki annesini? Ama yanı başından hele bir nefes uzağından da öteye gittiyse ne ağırdır o özlem diyorum kendimce. Eşler birbirini sıkıca kucakladı, avuç içini doya doya öptü Tahir Nefes’inin. Ağzına zalimin adını aldığında Nefes’i “Dur! Bırak şu kısacık kazandığımız an bize kalsın, o zalimin adıyla heba olmasın” dedi. Cemil oraya varanın yüreğine oturan pişmanlığın diline dökülmesine fırsat tanıdı, kızlarından af diledi. Türkan’ da bir yandan beşini de bir tutup muskalar yolladığı kızlarının aç olup olmadıklarını, üşüyüp üşümediklerini sorguladı. Valla bu sezon çok içime dokunuyor Dağdevirenler. Başta kararmış yüreğin yapalabileceği birçok şeyi onlarda gördük ama öyle güzel evrildiler ki gözyaşları pıt 😭

Bu dünyada mapusa yolu düşen her ailenin bir Fikret Amcası yok dediğim sıralar karşımıza bu savcı çıktı 37.bölümde. Doğru bir mesaj verilmek isteniyorsa hâlâ buradan gidin lütfen! Annesine duyduğu özlemle kavrulan Yiğit ve onun yolunun kesiştiği savcı sebebiyle çıksın bu beş kadın içerden. Zalimin ayağının takılıp düşeceği taş olsun bu savcı. Zalimin yeridir bu parmaklıklar ardı, mazlumun hakkıdır huzurlu sıcacık bir yuva. Ana gibi anasın be dediğim Türkan kermesi düzenledi, Yiğit normalde olsa takmayacağı o kıl kuyruk papyonu takıp götürdüğü taze kurabiyelerle savcıya derdini anlattı. Paranın üstünü vererek ne güzel yetiştirildiğini gösterdi hele kendisine uzatılan mikrofondan “annem burada” deyip kalbini göstermesiyle oof off bitirdin bizi. Tıpkı Nefes gibi hıçkırıklar içinde kaldık be yüreği omzundan büyük Yiğit!💕

Yine duygu silsilesinin göbeğinde kaldığımız bir bölümdü. Ben izlerken gülümsedim belki de gülümsemeye ihtiyacım vardı. Ama bunu demek de haksızlık, gerçekten son bölümlerden sonra gelmiş en iyi bölümlerden biriydi başından sonuna dek. Saniye’yi on kere daha canıyla tehdit et akıllanmaz kezâ Vedat’ı da bir on kere daha döv Nefes’in peşini bırakmaz. Bu ikisinin aklını başına getirmenin daha başka yolları aransın ama bu yol mazlumun canını bir kez daha yakacak cinsten olmasın emi! Bir bölüm yorumunu daha noktalamaktayız. Daha cezbedici fragmanlar, müzikler ve bölümlerle haftaya çarşamba buluşmak üzere o vakit. Kendinize iyi bakın, sevgiyle adaletle kalın.🌹

Sen Anlat Karadeniz 37. Bölüm Fragmanı Yayınlandı!

Merhabalar!🤗 Yine ansızın çıkageldi, kendini gösteriverdi Sen Anlat Karadeniz. 23 Ocak’ta 37.bölümle yeniden buluşuyoruz. Ee şükür kavuşturana anacım.🙈 Fragman az buçuk heyecanlandırmadı değil, belki de artık izleyenler olarak sadece Karadeniz’i izleyip repliklerde anlarda soluklanmak istiyoruz. Aksi aman aman, çok yorulduk. Kaoslar bin metre uzağa lütfen… Şimdi gelelim fragmanın detaylarına. Bir zalim ve beş mazlumun savaşı hâlâ sürüyor. Hayatlar altüst, duygular karışık, sevenler darmadağın, çocukların yüzünden düşen binbir parça ama kararmış yürekler hâlâ kararık…

“Ne pahasına olursa olsun, seni çıkaracağım buradan!”

Hapishane köşesinde umut ipini salmayan Nefes ve haksız yere yatan sevdiğini kurtarmaya yeminli Tahir. Kısacası demir parmaklıklara rağmen dimdik duran; mavinin hırçınlığını, yeşilin anaçlığını taşıyan destanlık sevda yine konuşuyor gözler önünde işte. Bir yandan da hâlâ susmayan Saniye, inatla oğlunu yuvasından koparmaya çalışıyor. Sevdasını, Nefes’in yaralarına ve o yaralar karşısında duyduğu merhamete bağlıyor. Nefes senin için sevda değil demekten yine bir hal kalmış. Vedat desen anne kuş yok nasıl olsa deyip yavru kuşu yuvasından koparıyor. Tabi baba kuşun peşinden yine en gözü kara haliyle geleceğini düşünmeden. Hem oğlunu hem Nefes’ini yanına alıp sonsuz huzra kucak açmak isteyen Tahir var hem de en en delisinden bu kez. Bakalım kadınlar hapisten çıkacak mı, çıkacaklarsa buna ne vesile olacak? Vedat’ın ayağı artık tamamen ne zaman taşa dolanacak? Kaleli konakta sular durulacak mı? Annesinden ayrı düşen Yiğit ne halde olacak? Tüm bu yaşananlar olurken Fikret Amcamız nerede, neler yapıyor? Hepsi ve daha fazlası için haftaya çarşamba atv ekranları karşısında olmayı unutmayın. Sevgiler…

error: Korunan İçerik!