Sen Anlat Karadeniz 31.bölüm “Hayattan alacaklıyız”

Dolu dolu çokça da eğlenceli bir bölüm izledim dün akşam. 2.5 saatin 20 dakika gibi geçtiği ama sarsıcı sahnelerin olduğu güzel bir bölümdü, sonu sürprizli diyemeyeceğim setten gelen spoiler sağolsun🙃

Son sahneyle ve Fatihle başlamak istiyorum. Fatih bu güne kadar iç dünyasını bilmediğimiz tanımadığımız bir karakterdi ama diğer Kalelilere göre daha sakin olarak izlemiştik. Bu bölümde Fatih’in hikayesini çok sevdim. Bunun sebebi klişelerin aksine çok gerçek olmasıydı. Dizilerde kitaplarda hep bağıran, aşkını dağa taşa sevdiği kadına haykıran, özgüveni çok yüksek erkek ve kadın karakterleri görüyoruz. Oysa ki gerçek hayatta çok az insan duygularını dile getirmede hatta duygularının farkında olmakta bu kadar özgüvenlidir. Fatih de o yüzden daha gerçekti. Kendisinin de dediği gibi Tahir’e, Murat’a, Mustafaya benzemiyor ve bu onu eksik yapmaz. Herkes özeldir, herkesin sevgisini dile getirişi özeldir. Fatih’inki de özeldi bu yüzdendir ki son sahnede gerçekten duygulandım. “Nasıl gidiyor”

“Kapına gelen biçareden yüzünü çevirme ki geçmişteki yüz çevirmelerinin kefareti olsun.”

Saniye Fikret’in dediği gibi günahlarını hatırladı ve o günahlar vicdanına ağır gelmeye başladı. Saniye Sakine Fikret ve amca Deli Tahir hikayesinin sonu ne olur bilmiyorum ama bu hikaye sadece bu dört kişinin hikayesi olmaktan çıktı, her karakterin hayatına işliyor. Bu hafta da Nefes’e dokundu bu hikaye ve Nefes bilmese de Sakine’nin, Deli Tahir’in bu hayattan alacağının mirasçısı oldu. Saniye Nefes’i bir noktada kabul edecekti, yine sevmeyecek yine her olayda ilmeği onun boynuna geçirecek ama kabul edecekti. Etti de kendi vicdanını temizlemek için Nefes’in Kaleli konağına kendini ait hissetmesini sağladı. Ama dediğim gibi bunu Nefes’i sevdiği için değil kendi vicdanının sesini susturmak için yaptı. Nefes’in kahkahalarına izin verdi sırf o vicdanın sesini daha az duymak için.

Gelelim Fikret amcamıza. Geçen haftalarda karakterin siyahını beyazını çözemediğimi söylemiştim, izledikçe çözmek istemediğimi farkettim. İzledikçe bu karakterin siyahı beyazı anlatmak için olmadığını farkettim. Bir sonuca varmak hedef gibi görünse de bazen o sonuca giden yolda olmak, insana o sonuçtan daha çok şey veriyor. Fikret karakterini de böyle görüyorum artık. Kendi hikayesinin sonucundan çok o hikayeyi anlatırken diğer karakterlerin hayatlarına dokunuşunu izlemeyi seçiyorum. Çünkü kendisinin de dediği gibi “beklemek, hazırlık etmektir.”  (Dipnot: Kemençenin içine ne sakladığını da çok merak ediyorum çünkü kemençeyi bitirirken herkes susacak o konuşacak dedi, bu yüzden Vedatla ilgili büyük bir koz olduğunu tahmin ediyorum.)

Gelelim bence bölümün en iyi sahnesine; Vedatın rüyası. Hem çekimi hem oyunculukları hem de yazımıyla çok başarılı bulduğum bir sahne oldu. Vedat karakterini çok karikatürize bir yandan da çok normalleştirilmiş izlemiştik geçen sezon boyunca. Bu da dizinin vermek istediği mesaja bence tersti. Çünkü siz hasta bir adam yaratmışsınız ama onu tek bir konuyla öne çıkararak bunu aşktan yapıyor gibi göstererek bunu normalleştirmişsiniz, bence. Eğer ki Vedat bir sosyopatsa hastaysa bu tüm hayatını etkiler herkesle olan diyaloglarını tüm tepkilerini etkiler. Akşam olduğunda normal değil hasta ve yalnız Vedat’ı görmeliyiz. Vedat karakterinde sevilme obsesyonu var bu durumu Nefes’e yöneltmiş. Bu aşk değil bu hastalık, bu sadece takıntı bunu çok iyi hissettik, bu çok doğruydu. Nefes onu sevmediği için kendini değil Nefesi suçluyor, sahnede karakterin çaresizliğini izledik. Hasta ve bir çözüm bulamıyor sadece sevsin istiyor. Çözümsüzlük ve bu çaresizlikle şiddete yöneliyor ki büyük ihtimalle çocukluk döneminde babasından şiddet görmüş yani çaresizliğin çözümsüzlüğün çözümünü şiddet olarak öğrenmiş. Nefes’i dövdükten sonra onu sevdiğini düşündüğü için kendini de cezalandırmış. Ve Vedat’ın bu sevilme obsesyonunun temelinde annesinin olduğunu düşünüyorum ve hatta babasının da. Annesi onu terk etmiş sevmemiş ama babasından da sevgi görmemiş, rüyasında erişemediği şey Nefes değil sevgiydi bence. Herkes kötü şeyler yaşıyor hayatta diyeceksiniz ki her çaresizliğin sonu bu mu olmalı bu Vedatı normalleştirip ona sevgi beslememizi sağlamıyor mu. Aksine Vedat’ın çaresizliğini görmek ondan korkmamamızı sağlar. Ne kadar zavallı olduğunu gördüğünde o şiddet uygulayan adamdan korkmazsın, onu güçlü seni koruyan arada deliren sevgilin olarak görmezsin. Bunun normal olmadığını anlarsın. Özetle bayıldığım ve sabaha kadar konuşsam bana yetmeyecek bir sahne oldu. Herkesin ellerine emeklerine sağlık❤

Gelelim Nefes ve Tahir’in düğününe. Baştan sona gerçekten çok eğlendiğim sahnelerdi. Yangazları, Kalelileri böyle izlemek çok güzel. Evet çok güldüm ama öyle güzel dokunuşlar geçişler vardı ki aile sıcaklığını sadece Nefes değil hepimize hissettirdiler. 2 3 hafta önceye kadar tüm Kaleli konağı yakasım gelirken şimdi hepsine bir kocaman sarılasım geldi. İsteme sahneleri, hazırlıklar, Ali’nin Tahir’in heyecanına ortak oluşu, Yiğit’in bozulan morali derken saat nasıl 23.00 oldu anlamamıştım bile. Yangazların Berrak taklidi izlediğim en komik sahne iken sonunda Fatih’in Murat’a senden başka güvenecek kimsem yok demesi sarılması o sahnenin devamında omuz omuza mustafa ve tahir’i görmek belki küçük ama çok güzel bi dokunuştu, emeklere sağlık❤

Nefes’in Tahirle konuşması, birbirlerine ettikleri sevda yeminini bir kez daha ama tüm kötü anıları silerek, hayattan alacaklarını alarak yaşamaları çok güzeldi. Ama bu konuşma kadar beni Nefesle Yiğit’in konuşması da etkiledi. Çünkü onlar bu yola birbirlerinin elini tutarak çıktılar. Nefes’in biz çok yorulduk değil mi dediğinde Yiğit’in hıhı demesi beni o kadar etkiledi ki o çok küçük ama güçlü bir çocuk. Sevgiyle güçlenmiş bir çocuk.

Ve bölümde unutmadan yazayım dediğim olaylardan bir kaçı da şunlardı. İlki kalbimi ısıtan Türkan’ın Nefes’i ayrı tutuyorum demesiydi, Saniye’nin aksine Türkan ilmeği mazlumun boynuna dolamıyor. Ve ayrıca Mercan’ın korkusunu yenip Türkan’a söylemesi de bölümün en güzel yerlerinden biriydi, adım adım alacak intikamını.Nazar’ı ele vermeyen koruma, bunu neden yaptı Vedat’ın zulmüne pasif direniş mi yoksa altından başka bir şey çıkacak mı bilmiyorum ama iki türlü de hoşuma gider çünkü Nefes o evde yıllarca yalnızdı kimse ağzını açmamış, bu çok ütopik ve insanlık dışıydı. Şimdi birilerinin bu pasif direnişi gösteriyor olması bence çok güzel. Diğer olay da Osman hocanın evi, hepimiz için ilk sezon denilince en özlenen en sıcak evdi orası ama ev sahibinden kaynaklanan sebeplerle bu sezon kiralanamayan evin bu kadar ince bir şekilde işlenmesi çok hoşuma gitti. O naif, sıcak, aile kokan eve ancak böyle güzel bir veda yakışırdı. Emekler veren herkesin ellerine yüreğine sağlık.

Ve sona sakladığım psikolog, Nefes’in “iyileşme” süreci hakkındaki fikirlerimi de bir alıntı ile özetleyip bitirmek istiyorum. Okuyan gözlere bin teşekkür haftaya görüşmek üzere❤

” Hadiseler kendiliğinden unutulmaz. Onları unutturan, tesirlerini hafiflettiren, varsa kabahatlerini affettiren daima öbür hadiselerdir.”