Nefes Nefese’ye İlk Bakış

Bölüme Berlin’de bir nikah davetinde başladık. Davetin sahibi güçlü ve nüfus sahibi bir adam olduğunu ortamdan ve misafirlerin de tutumundan anladığımız Ayaz Bey idi. Ayaz Bey’in aydınlık tarafını gördük önce yardımsever kibar bir beyefendi gibi davranıyordu çevredekilere. Sonra karanlık büyük her tarafı değerli eşyalarla dolu bir odaya girdi Ayaz Bey ve o andan sonra konuşması ve duruşu sertleşti. Kendisinin ticaret yolu olarak kullandığı güzergahın üzerinde başka birine ait bir arazi varmış. Geçmelerine izin verilmiyormuş, o yolun ne olursa olsun açılmasını istedi. Elinde ulaştırması gereken çok değerli bir şey vardı çünkü.

“Osmanlı sultanının zamanında Ürdün kralına yolladığı hançerin zümrüdü…” Bölümün ilerleyen kısımlarında anladık ki Ayaz Bey “Atmaca” lakabıyla tanınan çok ünlü ve efsanevi bir tarihi eser kaçakcısıymış.

Ayaz Bey’in kızı Rüya var bir de. Rüya annesiz büyümüş, bunun eksikliğini ve boşluğunu da hep hissetmiş. Ne zaman anneleriyle birlikte olan çocukları görse yüzüne derin bir keder çöküyor. Babası her ne kadar “Ben ona ana oldum daha ne yapayım?” dese de Rüya içindeki boşluğu doldurmak küçüklüğünden beri rüyalarında yüzünü bile göremediği annesine kavuşmak, onu tanımak için kendini çok tehlikeli bir durumun içine atıyor. İnternetten tanıştığı biri aracılığıyla Suriye’ye annesini bulmaya gitmeyi planlıyor.

Rüya uçakla ilk olarak İstanbul’a havalimanına geliyor. Uçağı geç iniş yaptığı için Antakya’ya gideceği uçağı kaçırıyor. Bu sırada uçağı kaçırdığı için çok üzülmesi esas oğlanımız olan Yusuf’un dikkatini çekiyor ve onun da yardımlarıyla uçakta yer buluyor. Yusuf’un ona ilk görüşte aşık olduğunu muhtemelen o an anlamayan ve anlasa bile umurunda olmayacağını düşündüğüm Rüya bir şekilde Yusuf’u geçiştirip kendisini alacak kişiyle buluşuyor. Yusuf da yıllardır görmediği ailesi ile evinin yolunu tutuyor. Yusuf cephesinde de merak unsuru olarak görebileceğimiz bir bu olay var. Yusuf’un yıllardır ailesinden uzak durması…

Bölümün ilk yarısında kopuk kopuk gelen hikâyeler ortalarına doğru birleşmeye başlıyor. Meğer Ayaz Bey’in yani nam-ı değer Atmaca’nın üzerinden geçmesine izin verilmeyen arazi Yusuf’un ailesine aitmiş. Arazi üzerinden zümrüdü karşı tarafa geçirecek olan kişi de Rüya’nın internette tanıştığı ve ona annesini bulma vaadinde bulunan Boran’mış. Arazi meselesi yüzünden Yusuf’un babası kaçırılıyor, bunu öğrenen Yusuf da Boran’ın tarafındaki adamların peşine düşüyor.  Rüya ile yolları tekrar bu sırada kesişiyor. Çatışma çıkıyor ve Yusuf babasına karşılık o an tanınmayacak bir durumda olan Rüya’yı alıyor. Daha sonra kara çarşaf içinden Rüya’nın çıktığını gören Yusuf karşılaştıkları ilk anda beri Rüya’nın farklı bir şeylerin peşinde olduğunu düşünmeye başlıyor.

Rüya babası geri gelene kadar Yusuf’un yanında, Ayaz Bey daha kızının evden kaçtığının farkında değil, karşı tarafta Yusuf’un babasının hayatı tehlikede… Bölümü böyle kapattık, bölüm genel olarak tempolu ve yorucuydu ama alttan alta hafifçe verilen merak unsurları ile izlettirdi de. Son sahnede Rüya ile Yusuf’un sırtlarını kapıya dayayıp “nefes nefese” kalmaları detayını da sevdim.

Son olarak Yusuf’un ailesindeki, çevresindeki karakterler genel olarak çok renkli ve farklılar. Aralarında oyunculuğunu iki başrolden daha fazla beğendiklerim de var. Muhtemelen her birinin ayrı yan hikayeleri olacaktır. Benim favorilerim Yusuf’un kız kardeşini oynayan Mercan ve kahve falına bakarken çıkardığı seri kehanetler ile beni biraz da ürküten Sultan. Ayrıca mutfak ortamında geçen her sahnede ağzımın sulandığını da itiraf etmeliyim sanırım o yemekler nasıl güzel yemekler öyle? 

Reytinginiz bol olsun 🙂