Özlenenlerde Bugün: Küçük Ağa

28 Ocak 2014 yayın tarihiyle bizi Kanal D ekranının karşısına keyifle oturtan aile dizisi Küçük Ağa’yı çok özledik öncelikle…

Bir küs bir barışık olan birbirine aşık bir çift karşıladı bizi. Kim mi bu çift? Cevabı için “AlSin” desem yeter galiba. Doktor Sinem Sipahi ile reklam ajansında çalışan Ali Acar’ın üniversite yıllarında tanışıp başlayan deli dolu aşkını gördük. Acar soyadını alarak yeni bir yola çıkmıştı hayat arkadaşı ile beraber Sinem. Ardından yürüdükleri yolu daha da güzelleştirecek yeni bir üye katılmıştı aralarına. Sinem’in fındığı, Ali’nin ajanı, Mehmet Ağa’nın biricik torunu, Urfa’nın küçük ağası dünyaya gelmişti. Mehmet Can afacan bir çocuktu. Mahallede, okulda yapmadığı yaramazlık yoktu. Kimi zaman da yaptığı yaramazlıklar,  Nusret Amir’e verdiği ihbarlar başka hayatların kurtulmasına sebep olmuştu.  Ekran karşısında onu izlerken onu böyle alıp yanaklarını mıncırmamak için zor tuttuk kendimizi. Çok güldürdü bizi Mehmet Can öyle değil mi?

” Minik afacan Mehmet Can”

Hayat yine adaletsizliğini konuşturmuş, küçük yaştaki bu bedene yeni dertler yüklemişti. Ali ile Sinem arasında çıkan huzursuzluklar iyice artmış, tadı kaçmıştı bu evliliğin. Sonunda kendilerini mahkemede boşanırken bulmuştu bu iki aşık. Mehmet Can desen her çocuk bu duruma engel olmaya çalışmıştı ama başaramamıştı. Ali’den boşanıp çocuğun velayeti alan Sinem Londra’dan gelen iş teklifiyle oraya taşınmayı düşünmüştü. Ali ise bu durumla iyice delirmişti. İki aşık birbirlerine olan saygısını iyice kaybetmişlerdi. Ali’nin babası Urfa’nın Ağası Mehmet Ağa ve eşi Esma Hanım bu iki aşık birbirini kaybetmesin, kaybolmasınlar diye çok uğraştılar. Ama nafile! Ali Mehmet Can’ı okuldan almaya gittiğinde hoş olmayan bir durumla karşılaşırlar. Bir adam bir kadına el kaldırmak üzere. Hemen olaya el attı Ali. Kadını kurtardı işte o günden sonra kalbine değil belki ama hayatına kızıyla beraber Avukat Başak girdi. Başak’ın kızı Derya ile Mehmet Can desen aralarından su sızmıyordu. Bizimki yine afacanlığını, tatlılığını konuşturmuştu.  Lâkin babasıyla Başak’ın arasında arkadaşlıktan öte bir şeyler olduğunu öğrenince işler değişmişti Mehmet Can için. Bir güzel ayar vermişti hem babasına hem Başak’a. Annesine destek olmuş, onu güldürmek için ne hallere girmişti değil mi? Hâlâ çabasından vazgeçmeyip annesiyle babasını bir araya aynı çatı altında getirmek için çok uğramıştı. Bu çabalar sonunda onu Lösemi hastalığının pençesine düşürmüştü. Bu hastalık anne babasını yeniden bir kılmıştı. Evlatları için tek yürek olmuştu yine Sinem ve Ali çifti. Ordan oraya koşturmuşlardı ona şifa bulabilmek için. Meğerse tek şifa Mehmet Can’a yeni bir kardeşmiş. Çünkü hiçbir yerden ilik bulunamamıştı. Öyle bir durum ortasında sıkışmıştı ki Ali tarifi yoktu bunun. Hayatına sonradan dahil olan ve şans verdiği Başak hamileydi. Evlenmek üzere idiler ama oğlu can parçası da hastaydı. Tek çare Sinem’le beraber olmaktı. Başak aradan çekildi, bebeği aldırıp Ali’nin hayatından çıkmayı seçmişti hâliyle.

“Tek yürek olan Acar ailesi”

Sinem ve Ali bitkin yürekleri ile oğulları için her şeyi yapmaya hazırdılar. Denileni yapmışlardı ve Sinem hamile kalmıştı sonunda. Günden güne gördüğü tedavilerle yorgun düşüyordu Mehmet Can. İyice zayıflayıp çökmüştü, saçları dökülmüştü. Öyle böyle derken dokuz ay gelip geçmişti, yeni aile üyesi Ece Bebek doğmuştu. Şimdi sıra abisindeydi. Ece abisine şifa olmuştu, gerekli işlemler yapıldıktan sonra az bir zaman daha beklemişti tüm aile fertleri. Ardından o güzel haber de gelmişti. Küçük Ağa iyileşmişti. Sinem ve Ali çok mutluydular. Yeniden evliler ve bir bebekleri daha olmuştu. İlk göz ağrıları olan oğulları desen eskisiden güçlü ve iyiydi. Acar ailesi yine deli dolu hâllerine geri dönmüşlerdi. Her şey yolundaydı, mutluydular ta ki eski kavgalarına dönünceye dek. Ardından Ali’nin kötüleşen işi falan filan derken ayrı evlerde yeni hayatlara yol açmıştı Acar ailesi. Ama bir şekilde hayat da, çocuklar da, birbirlerine duydukları aşk da Sinem ve Ali’yi bir arada tutmayı başarmıştı. Kıskançlıklar, didişmeler, öfke, heyecan, mutluluk, gözyaşı derken bir evliliği içeren tüm duyguları bir arada yaşamışlardı.

“Her şeye rağmen Sinem ve Ali aşkı”

Gerçi bu hikayenin sonu mutlu bitmedi ya! Ali ve Sinem’i çocuklarıyla beraber çıktıkları tatil yolculuğunda kaza sonucu kaybetmiştik. Dizinin final sahnesi oldukça üzücüydü yani. Mehmet Can’ın yaramazlıkları, Ece’nin tatlılığı, Mehmet Ağa’nın torun sevgisi, Nur Hanım’ın Ali ile didişmeleri, Burhan Dede’nin damadı Adnan ile tatlı uğraşmaları, Sinem’in kıskançlıkları, Maho’nun komik halleri, Sinem ve Ali’nin her şeye rağmen bitmeyen aşkı izlemeye değerdi gerçekten.

Bir daha çıksa izlenir be ya en baştan!

” Sinem’in çocuklarıyla mutlu hâli”

Çok keyifli bir yol macerasıydı bu dizi bizler içinde. Hem güldük hem ağladık valla. Ece ve Mehmet Can’ı ailemizin minik, akıllı üyeleri diye pek bir sevdik. Mehmet Ağa’ya babalıkta ve dedelikte helal olsun dedik. Maho’ya  “hayvan oğlu hayvan” dedik. Tüm ekibi çok sevdik, kendimizden belledik kısaca be!

Mehmet Ağa karakterine pek güzel hayat veren rahmetli Zeki Alasya’yı da saygıyla, rahmetle analım bu vesileyle.  Bu güzel ekipte yer alıp bize elli bölümlük keyifli bir yol macerası yaşatan tüm ekibin ellerine sağlık. 

Birce Akalay, Sarp Levendoğlu, Emir Berke Zincidi, Ada Elbir, Kayhan Yıldızoğlu ve bizimle bu dizide olan daha birçok oyuncumuza sevgi ve selamlar olsun… 

Okuyan gözlerinize sağlık…