Sen Hep İyi Ki: Ulaş Tuna Astepe

1988 yılının mayıs ayında İzmit’te dünyaya gelmiş Ulaş Tuna. Romanların ağırlıkta olduğu bir göçmen mahallesinde büyümüş. Herkesin birbirini tanıdığı ve ayrım yapmadan sevdiği bir mahalleymiş burası. Yezidiler, Süryaniler, Romanlar, Manavlar… Tüm bu tanımlamalar sadece kişilerin isimlerinin önündeki sıfatlar olmaktan öteye gitmemiş. Burada insanı sadece “insan” olduğu için sevmeyi öğrenmiş. Bu yüzden hayatta başarıdan öte insan arayan biri. Yer aldığı işleri ve okuduğu okulları düşündüğünde oradan ne kazandığını, o işin ona ne kattığını düşünmüyor hiç ; oradayken tanıdığı güzel insanların yüzleri geliyor sadece aklına. Hayatını nasıl yaşadığına değil, kimlerle olduğuna önem vermiş hep.

Barry olduğu zamanlardan… (2012)

Babası işçi, annesi memur. Yani emeğin kıymet gördüğü bir aileden geliyor. Kendi hayatına da bunu çok güzel yansıtmış. İlkokulda çıktığı bir temsilde tutulduğu oyunculuk sevdasında basamakları birer birer tırmanmış. İlk olarak, İstanbul Lisesi’nde oldukça iyi bir eğitim almış olmasına rağmen bu sevdasından vazgeçmeyerek Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümünü seçmiş ve oradan mezun olmuş. Hocası Bülent Emin Yarar’ın “İnsan olun.” öğüdünü kulağına küpe yaparak çıkmış yoluna.  2008 yılında çekilen “Osmanlı Cumhuriyeti” isimli filmde kostüm asistanlığı yaparak temelden başlamış. Üç yıl sonra Berkun Oya’nın yazıp yönettiği ve Krek Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenen “Bayrak” isimli oyunda Bartu Küçükçağlayan yerine rol almış. Ergen ruhlu, artist tavırlı, antin kuntin yazar karakterinde gösterdiği başarı sonucunda çok güzel dönüşler alan oyuncu ertesi yıl Cam Yapraklar isimli oyunda Barry karakterine can vermiş. Aynı oyunun video&animasyon işleri de kendisine ait. Aynı yıl yönetmenliğini Cem Karcı ile Ufuk Bayraktar’ın üstlendiği Karadayı dizisine Kenan İmirzalıoğlu’nun askerden dönen kardeşi Hırçın Orhan olarak girmiş. Abisine kafa tuttuğu için başlarda sevilmeyen bu karakter, ona oyunculuk hayatında aldığı en güzel derslerden birini vermiş. Rol aldığı ilk bölümün sabahında gittiği bakkalın bile kendisine olan davranışlarının değiştiğini fark etmiş. Aldığı bu dersi verdiği röportajlardan birinde kendisi şöyle ifade ediyor:

“İlk başta seyircinin beni sevmemesi çok işime yaradı. Birden sevilen bir adamı oynasaydım ve sokakta bana öyle tepki verselerdi, gerçekten sevdiklerini sanabilirdim. İnsan sevgi gördüğünde, kendini değil karakterinin sevildiğinin ayırdına varamayabilir. İlerde çok sevildiğim bir rol oynayınca, ilginin o role olduğunu anlayabilirim. “

Şuan canlandırdığı Tahir karakterine gösterilen yoğun ilgiyi karşılama biçiminin nedenini buradan anlıyoruz. Artık neyin ne olduğunu bildiği için popülerizm rüzgarına kapılmıyor ve yalnızca elinden gelenin en iyisini yapmaya odaklanıyor. Çünkü biliyor ki bunun sonu yok. “Takılırsanız delirebilirsiniz. İlgi görme isteği, herkes beni sevsin duygusu hastalıklı bir durum.” diyerek ifade ediyor bu konudaki düşüncelerini.

Oynadığı karakterleri “pek de gönüllü taşınmadığı bir eve” benzetiyor. Mecburen, rol gereği taşındığı o evden iş bittiğinde ayrılmak istiyor ki kendisini geliştirebilsin. Bu sebepten aynı dönemde kendisine teklif edilen ve rolü Orhan karakterine benzettiği bir film teklifini reddetmiş. Onun yerine yine Berkun Oya’nın yazıp yönettiği ve yine Krek Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenen bir başka oyun olan “Babamın Cesetleri”nde rol almış. Bu süreçte oynadığı kısa filmler de var: Üniversiteli, Meşakkat ve Karısı, Zayiat ve Balık Havuzu gibi.

Her birinde ayrı ayrı beğeni toplayan Ulaş Tuna 2015 yılında senaryosunu Berkun Oya’nın yazdığı ve yönetmenliğini Mehmet Ada Öztekin’in yaptığı “Analar ve Anneler” isimli diziyle Sevdalı Mustafa olarak dönmüş ekranlara. Bu karakteriyle de yine çok sevilse de dizi beklenilen ilgiyi görmemiş. Bu sefer de 2017 yılında Rüya isimli dizide “Alaz Noyan” olarak izlemişiz onu. Doksanlardan kalmış ve şahsen benim vasat olarak gördüğüm bir senaryoya sahip olan bu dizide kötü karaktere layığıyla can vererek yine ışığını parlatmayı başarmış Astepe’miz. Bu ışıkla da şu ana kadar oynadığı tek uzun metrajlı filmi Körfez’de Sessiz Selim karakterine hayat vermiş. Şuan ödülden ödüle koşan ve sadece Blu Tv’den izlenebilen bu film onu sinema adına daha çok güzel başarıların beklediğini gösteriyor.

Ve nihayet mutlu sona yaklaşıyoruz. Her adımının hakkını vererek yürüdüğü bu yolun sonunda şuan çok güzel bir yere ulaştı kendisi. Senaryosunu “Çiçek Ortiler” yani Ayşe Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem’in yazdığı; Osman Sınav, Emre Kabakuşak ve Yusuf Ömer Sınav’ın yönetmenliğini üstlendiği Sen Anlat Karadeniz isimli dizide “Tahir Kaleli” karakterine can veriyor şu sıralarda. Namı diğer Deli Tahir :)) Aldığı yaralara rağmen evladı için hayata tutunan bir kadının hikayesini izlediğimiz dizide sevdasına merhametiyle merhem olan bir adam Tahir Kaleli. Oyuncu hak ettiği ilgiyi bu rolüyle aldı ve duruşunu hiç bozmayarak aldığı bu ilgiyi sonuna kadar hak ettiğini de kanıtladı. 

Aldığı övgüler karşısında yüzü kızaran bir insan o. Gücünü rahmetli babacığının kolundan hiç çıkarmadığı saatinden alan, hayatını şiirle anlamlandırmaya çabalayan, en sinirli olduğu anlarda bile karşısındaki insanı anlamaya ve onu olduğu gibi kabul etmeye çalışan bir insan… Geçmişini saklayacak kimsesi kalmadığı için onu kaybetmekten korkan, anılarını küçük ayakkabı kutularında saklayan, o kocaman yüreğine istese tüm dünyayı sığdırabileceğine inandığım çok güzel bir insan… 

Ve ben onun hayatın ona verdiklerini alma biçimiyle gurur duyuyorum. Zorluklar karşısında vazgeçmek yerine savaşmayı tercih ettiği için, aslında bunu savaş olarak değil bir güzellik olarak yaşamayı tercih ettiği için onunla gurur duyuyorum. Gittiği her yere kalbinin temizliğini taşıdığı için, bu kadar siyahın içinde beyaz kalabildiği için…

Söylenecek daha çok söz var, biliyorum ama izninizle burada bitirmek istiyorum. Bugün onun doğum günü. Ve onu seven güzel insanlar onun mutluluğu için çabalıyorlar yine. Hepsini gülümseyerek takip ediyorum. Oğluyla gururlanan bir anne gibi… İçim saf sevgiyle dolarak… 

Ve umutluyum. Daha güzel, daha güneşli günlerin geleceğinden… Önünde yürüyeceği daha çok güzel yollar olduğunu bildiğimden. Bu yolların onu daha nice güzel insanlara ulaştıracağına olan inancımdan… Kendisi bu satırları okur mu bilmiyorum ama ben yine de ona ufak bir sesleniş yapmaktan geri durmayacağım:

Ayağına taş değmesin güzel insan. Kalbine iyi bak çünkü o bize çok lazım. Yeni yaşın sana güzellikler getirsin.

İyi ki doğdun❤︎