Contagion I Film İncelemesi

Contagion, başrollerinde Gwyneth Paltrow, Matt Damon, Laurence Fishburne, Jude Law, Kate Winslet, Marion Cotillard, Jennifer Ehle, Bryan Cranston gibi yıldızlar geçidinin olduğu bir film. Evet yanlış duymadınız bu yıldız oyuncuların hepsi bu filmde yer alıyor. Filmin yönetmeni Steven Soderbergh, senaristi ise Scott Z. Burns.

Son günlerde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Corona virüsü ile ürkütücü benzerlikleri olan bir film Contagion. Gerçekten virüsle alakalı gündemi takip ediyorsanız bu benzerlikler sizi de şaşırtabilir. Tabi birçok komplo teorisinin olduğu sosyal medyaya tamamen inanmadığımı ve film bunları bilerek yapıyor yaa diyen biri olmadığımı belirtmek isterim. Kesin veriler olmadan bu böyle oldu demek manipülasyondan öteye geçmez çünkü.

Gelelim filmin konusuna; iş gezisi nedeniyle Çin’e bağlı özel idari bölge olan Hong Kong’a giden Beth Emhoff’a virüs bulaşması ile başlıyor her şey. Yemek yediği restauranttaki birçok kişiye de virüsü bulaştırıyor ve virüs yavaş yavaş tüm dünyaya yayılıyor. Daha sonra ülkesi Amerika’ya dönen Beth oğluna da bulaştırıyor virüsü. Henüz filmin onuncu dakikasında Gwyneth Paltrow’un ve oğlunun ölmesiyle film bizi oldukça şaşırtırken mesajını da veriyor: bu filmde başrol yok! Eşi Mitch’in hastanede karısını kaybettikten sonra öyle bir konuşması ki var ki insanı gerçekliğiyle çok çarpıyor. Eşinin öldüğünü söyleyen doktora ”peki şimdi onunla konuşabilir miyim?” diyen Mitch’in çaresizliği dramatize edilmeden oldukça gerçekçi yansıtılmış. Aynı zamanda ortalama bir günde gerçekleşen sayısız insan etkileşimiyle güçlenen salgın, kısa sürede tüm dünya ülkelerine yayılır ve küresel bir salgın patlak verir. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’ndeki araştırmacılar mutasyon geçirmekte olan virüsü incelemeye başlar. Müdür Cheever(Laurence Fishburne) halkın paniğini yatıştırmaya çalışır ve doktorlarından Erin Mears’i (Kate Winslet) virüsün patlak verdiği Hong Kong’a gönderir. Dünya Sağlık Örgütü de aynı zamanda çalışma yapmakta ve doktorlarından Leonora Orontes’i (Marion Cotillard) virüsün yayıldığı bölgeye gönderir. Bir blog yazarı olan Alan Krumwiede (Jude Law) halka gerçekten ne olduğuna dair doğruların söylenmediğini iddia ederek halka korku aşılar.

Sanırım daha fazlasından bahsetmek filmi izleyecek olanlara büyük spoiler olur. Ama şunu düşünmek zor olmayacaktır; milyonların öldüğü bir salgında insanların yağmaladığı evler,marketler.. Virüsün yarattığı kargaşadan maddi anlamda nemalanmak isteyen kişiler, doktorların ve devlet yetkililerin halk tarafından kaçırılması özetle toplumsal düzenin kalmaması. Film post apokaliptik tarzda ve çok gerçekçi. Toplumsal düzenin bozulması derken the walking dead tarzı bir aksiyon beklememek lazım filmden. Film gerçekten insanı gerçekçiliği ile geriyor. Bu kadar yıldız oyuncuya rağmen kimsenin başrol olmaması da filmin gerçekçiliğini öne çıkarıyor. Filmde her an herkes ölebiliyor kimse kahraman değil ve kimse direnemiyor virüse. Her yönüyle milyonları öldüren bir virüs ortaya çıksa toplumda neler olurun örneği gözler önüne seriliyor. Bu yönden çok beğendim.

Filmi izleyenlerin eleştirdiği noktalar var elbet bir taraf haklı gösterilirken bir tarafın haksız gösterilmesini eleştirenler olmuş ama ben buna katılmıyorum film herkesi kendi penceresinden eleştiriyor. Virüsün neden kaynaklandığını burada açıklamam da spoiler olacaktır ama sanırım bunu tahmin etmek de zor değil.

Günümüzdeki corona virüsüyle filmdeki virüsün ortak noktaları; virüsün Çin’de üstelik balık pazarında ortaya çıkıp yarasalardan kaynaklanması. Bu öngörüsü nedeniyle izlenmeye değecek bir film.