Hayvan Mezarlığı Film İncelemesi: “Ölmesine İzin Ver!”

DİKKAT: BU YAZI SPOILER İÇERMEKTEDİR. FİLM HAKKINDA PEK ÇOK DETAY BARINDIRIR.

Not: Kitabı okumadım. Yaptığım eleştiriler yalnızca filme yöneliktir.

Büyük umutlar ve yüksek beklentiyle gittiğim Hyavan Mezarlığı’ndan biraz hayalkırıklığına uğramış vaziyette çıktım. Hızlıca bir giriş yapmak gerekirse, korku ve gerilim hissiyatını yüksek tutmak için yaratılan kasvetli havadan ayrı olarak, hikayenin gündelik hayattan çok çok uzak olması tat kaçırıcıydı. Varolan ve bahsi geçen sıradan şeylerin bile –çocuğun okula gitmesi, yemek yemek, birileriyle görüşmek, gezmek, çalışmak– kısacık dahi olsa gösterilmemesi bence hoş olmamış. Bazı sahneler, benim gibi bu alanda sınırlı bilgisi olan birini bile rahatsız edebilecek kadar ‘stüdyo dekoruyuz biz’ diye bağırıyordu. 

Filmdeki, sözde birbirini gerçekten seven ve destek olan çiftin arasında baştan sona hep garip bakışmalar, tuhaf anlar ve duygu eksikliği vardı. Yalnızca cinsel çekim anlarında birbirlerine gerçekten gülümsüyor ve aşkla bakıyorlardı sanki, bu durum baya garip geldi bana. Aralarında sorun var sandım, hep muallaktı. Ama yok gibiydi de, gösterilmedi hiç. Birbirlerine yabancı gibi oldukları anlar.. Yalnıza hayat yorgunluğundan mıymış o tavırlar diyip gülesim geldi açıkçası.

Türü gereği filmdeki sahnelerin çoğunun sisli/karanlık olmasını anlıyorum. Bu gayet kabul edilebilir bir şey ama, her korku filminde mutlaka olan, uzun süreli sessizlik/durgunluk anlarının bu filmde bu kadar uzun oluşunu kabul edemiyorum. Evet etkiye katkı sağlasın diye yapılır, yapılır da bi sınırı olur bence yahu.

İlk yarı bitip de ara verildiğinde salondan yükselen “sıkıldım” seslerine malesef fazlasıyla hak verdim. Jud’ı başından beri sevmemiştim çünkü mantıklı bir insan değildi. Hikayenin başlangıç kısmı olan taşınmasının sebebi de biraz daha net gösterilebilirdi. Kafası yarılıp ölen çocuğun niye binevi elçi seçildiği de belirsiz gibiydi, anlamsız geldi, sadece hayatını kurtarmaya çalıştığı için mi anlamadım.

Filmde korkmaktan çok geriliyorsunuz. Bu iyi bir şey, aniden çıkan görüntü ve seslerden çok o sancılı bekleyiş beni daha çok tatmin ediyor, daha etkili buluyorum. Kadının travması başarılıydı, ciddi anlamda “dehşet”e düşüren cinsten. Belki de filmde en doğru gelen, beğendiğim şey olabilir. Detayları iyi işlenmişti. 

El’in bakışları ve hareketleri de bana tuhaf geldi, kasıtlı mı yapılmış yoksa çocuk oyuncudan mı kaynaklı bilmiyorum. Ama dirildikten sonra dönüştüğü halindeki performansı iyiydi, özellikle yaşına göre. 

Olayın en masumu tabiki küçük çocuktu. Öyle üzüldüm öyle kıyamadım ki, bir de aşırı tatlı bir bebe. Çok sevimli inanın, ağlayasanız geliyor ama dehşete düşmekten ağlayamıyorsunuz. Aslında dram bile denir bile ama gerginlikten kimsenin gözünden yaş akamaz diye tahmin ediyorum.

Çekimleri çok beğenmedim, ara ara güzeldi. Karakterler bir iki daha fazla olabilirdi sanki. Has kadroya çok odaklanıldığı için bir süre sonra insan hafiften bi farklılık arıyor.Yine de, belki olması gereken budur diyorum. Adamın kızını gömeceği gece Jud’u suçlu gördüğünü düşünüp öldürecek sandım, onu engellemesin diye uyutması fazla saçma geldi. Bence gerçekten suçluydu, ha bedelini çok acı şekilde ödedi orası ayrı. Doktor, kaybının verdiği acıyla öyle soğukkanlı bir şekilde öldürmüş olsa daha güzel olurdu ama sanırım Jud’ın karısının olayı havada kalmasın diye ölümü farklı şekilde oldu. 

Yeri gelmişken, filmde gerçekten vahşi bulduğum, irkildiğim sahne çoktu, ona lafım yok. Ama fragman daha kaliteli bir şey vaat ediyor gibiydi. Korku filmlerinin genel olayı bu zaten. Korkudan bayılırız kafasıyla gidip bir iki kez yerinizden sıçrıyorsunuz sadece. Ormanın gücü, verdiği his falan filan yetersiz kalmıştı. Bir iki replikle geçiştirilmemesi gereken bi noktaydı. Kimsenin o duyguyu alabildiğini sanmıyorum. 

Koskoca filmde sadece doğum günü sahnesinde insani bir şeyler vardı. Kalanında, klip izliyor gibiydik. Hem bunaltıcı hem fazla durgun. Doğum günü demişken, kamyon sahnesinde de bebeye çok üzüldüm. Galiba ben ona üzülüp durdum ya film boyunca, en çok çileyi o çekti minnacık bedeniyle garibim. Aslında dönüşmeden önce annesine de çok acıdım, ona da çok yazık oldu çünkü. Yaşadıkları fazla ağırdı, kurtulamıyordu bir de üstüne ölümü..

Biraz karışık gidiyorum ama elimde değil, parça parça geliyor aklıma. Filmin sonu beni üzdü. Keşke o an ilahi bi güç gelse de bizim ufaklık arabayı kullanıp kaçabilse dedim. Ciddiyim aklımdan geçirdim bunu, bekledim bi şekilde kurtulmasını. Ama yok, nasıl tanımlayabileceğimi bilmediğim o üç canavarın eline kaldı yavrucak. Dertleri de neyse zaten, yok yere pislik çıkardılar delire delire. Altı biraz boş kalmıştı yine, tören düzenleyen maskeli ekibin mevzusu gibi aynı.

Yani fikir kimine göre güzeldir, tamam. İlham almışsınız güya ona da peki. Ama akış keyifli değildi, bir şeyler çok eksik veya yanlıştı. Olmuş, gidilir! diyemeyeceğim o yüzden. Vaktinize mi üzülürsünüz yoksa paranıza mı bilemiyorum ama haddime olmayarak puan verecek olsam 10 üzerinden 3, bilemediniz 4. O da “dehşet” hissini verebildiği sahneler hatrına. Eksik detay çoktu.

Yazının başında çoğu cümlemi filmin kitaba yüksek oranda sadık kaldığını varsayarak kurmuştum, şimdi öğreniyorum ki neredeyse hiç alakası yokmuş. Bu daha da keyfimi kaçırdı, madem sınırlarınız yok, özgür gidebileceksiniz, ortaya çok daha güzel bir şey çıkabilirdi her anlamda. Filmin eski versiyonunu da merak etmiyor değilim bu arada, ama sanmıyorum bu tecrübeden sonra ona vakit ayıracağımı.

Velhasıl kelam, daha söyleyeceğim birçok şey vardı ama, unuttum. Her zamanki gibi, kafamın içinde her şey uçuşur vaziyette ve bir kısmı da çoktan gitmiş. Toparlayabildiğim kadarını toparladım. Ben beğeni konusunda bir şeyleri hem ince eleyip sık dokuyan hem de beklentisi çok yüksek olan bi insanım ama aynı zamanda çok kolay etkilenip beğenirim de. Cidden güzel olsa, hakkını kesinlikle verirdim. Ama benim için bu filme iyi demek yalan olur. Zaten korku zor bir alan, henüz herkesten tam puan alabilecek bir iş var mı bilemiyorum.

Son olarak; bu bir korku işi olduğundan, fazla mantık aramadığımı ve filmde yaşanan “korkunç” şeyleri veya “katledilmeyi” kesinlikle kimsenin haketmediğini düşündüğümü söyleme gereği duymuyorum, çünkü zaten biliyorsunuz. Kimsenin bunları izleyip de “oh çok iyi oldu yav” dediğini veya diyeceğini de sanmıyorum. Olaya tamamen film, kurgu gözüyle baktığımı ve gidişatını o şekilde yorumladığımı belirtmek istedim.

Bir dahaki filmde görüşmek üzere, hoşçakalın.