tds_thumb_td_300x0
Erkenci Kuş | 8. Bölüm : Kalbim Acıyor

Can’ın Saneme iki seçenek sunmasından sonra aldığı cevap “Gidin” olmuştu. Her ne kadar içi parçalansa da, yaptıklarının ağırlığına dayanamadı Sanem. Deli gibi sevdiği adama yaklaşamadı. Pişmanlıktan, çaresizlikten ne yapacağını bilemez halde bakakaldı sadece. 

Böyle sahneler beni her zaman etkiler. Mevkıbe’nin kızının ağladığını görünce bir anda tüm şefkatiyle ona destek olması çok güzeldi. Demet Özdemir’in ses tonu ve mimiklerini de es geçmeyelim tabii. “Kalbim acıyor” derkenki hali.. O duyguyu verdi bana. Mahvolmuş halini çok iyi yansıttı, ağlamasını cidden beğeniyorum.

Üstüne bir de Ayhan’ı çağırdı Mevkıbe. Kızının canını sıkan, onu bu kadar üzen ne bilmek istedi. Anne yüreği işte, nasıl dayansın :’)

 

Böyle şeyler anca masallarda olur

“Belki dedim bi ara, o da seviyor mudur beni. Düşündüm, söyle dedim ya. İtiraf et.”

“Sanem dedim sonra, bu adamın senle ne işi olur. Onurunu yerlebir edip mesleğini lekeleyişimi nasıl açıklayacağım?”

“Hadi açıkladım. Sonra bu adam gelecek seni sevecek öyle mi, bu ancak masallarda filmlerde olur. Gerçek hayatta böyle bana oturup ağlamak düşer.” 

Zavallı Sanem. Can’ın onu sevme ihtimaline bile inanmazken, böyle büyük bir aşka kapıldıklarını nasıl fark etsin.

Tutun Albatros’a, uçursun seni! Ayhan’ın parmak bastığı en kritik nokta. İşler açığa çıktığında neler olacak neler.. Bir bilseler meşhur Albatros’un Can olduğunu, bi konuşsalar bunları ne çok değişecek!

Albatrosa bakış.. Çok yakında Sanem, sen daha ne olduğu anlamadan bir anda sihrinin içinde bulacaksın kendini. Bu yaşadıkların boşa gitmeyecek. Hayalini kurdukların gerçek olacak sonunda. İsmini haykıracak Albatros. En çok, en güzel o sevecek seni.

Can hiç duymak istemediği bu cevap karşısında hem şaşkın hem üzgün hem de düşünceliydi. Şimdi ne yapsam, nasıl davransam, belki de en önemlisi “nereye gitsem” , “nasıl giderim” soruları vardı kafasında.

Kısa sürede bu kadar bağlandığı Sanem’i arkasında bırakıp uzaklaşmak öyle zor geliyor ki ona, kendiyle savaş veriyor resmen. Sabaha kadar kaldı deniz kenarında. Sanem’den uzaklaşmak zorunda olduğunu öğrendiği yerde, gözüne uyku girmeden sessizce üzüldü haline. 

Kederi aşkı bir kenara bırakıp biraz eğlenelim madem. İtiraf etmek gerekirse bu sahnelere bayılıyorum. Şirketin sürekli gürültülü, kaoslu hallerini izlemek çok keyifli oluyor. Karakterler ve replikler de çok güzel yazılıyor. Hele Deren’in hali tavrı, CeyCey’in saçmalıkları ve onlara eşlik eden diğer faktörler öyle güzel bütünleşiyor ki cidden romantik komedinin “komedi” kısmı iyi ki es geçilmemiş ve kaliteli şekilde hazırlanmış dedirtiyor.

Aylin’in Emre’yle olan resimlerine bakıp içmesi ve sonrasında mutsuz halleri kafamı karıştırdı. Emre’ye olan sevgisinin büyük çoğunlukla çıkara dayalı olduğunu düşündüğüm için bu kadar üzülmesi tuhafıma gitti. Hem de iş düşünerek değil. Şimdilik Emre’yi kullanırken aynı zamanda aşık olmuş izlenimi yaratıyor ama bakalım neler olacak. Duygularından emin olmasam da, ortalığı karıştıracağından eminim. Aylin bu sonuçta!

Can acısını normal insanlar gibi yaşamayıp boks partnerini ardı ardına yumruklarken, onun yokluğunda şirket karıştı ve kreatifi yönetemeyen Emre ve dolayısıyla diğer çalışanlar bunaldı. CeyCey Sanem’i evinden almaya gittiğinde yine komik sahneler izledik ve en güzel kısmı Deren’e lütfen dedirtmesiydi.

Ses tellerine yazık Deren, bağırma öyle : )

Adamın dediğine ise tüm kalbimle katılıyorum “Derdin neyse böyle çözemeyeceksin.”

Can’ın üstsüz haline her denk geldiğimde aynı şeyi diliyorum. Umarım Sanem’in bakışlarını kaçırmaları yüz ifadesi falan etkilendiği için değil utandığı içindir. Konsept gereği bu pek mümkün değil biliyorum ama inanın beni çok rahatsız ediyor. Can Yaman rolü için sağlam hazırlanmış, takdir ediyoruz tabii. Ancak kas oranı ve vücut gelişimi sizce de biraz fazla değil mi ? Önceki hali gözüme çok daha iyi geliyordu. Açıkçası biraz abartı buluyorum bu durumu.

Hem Sanem Can’ın karakterinden ve iyi kalbinden etkilendiği için fiziksel bir konuda kendini kaybetmesindense, bize gösterilen kişiliğine göre utanması daha uygun bir ihtimal. Neyse bu sahneyle alakalı son şey aralarındaki komik diyaloglarını sevdiğim. “Bana bakmak istiyorsan da bakabilirsin ama istemiyorsun sanırım” tarzı. Siz beni anladınız 🙂 Seviyoruz o cümleleriii. Geçiyorum.

Can iyi sıkıştırdı Sanem’i. Her zamanki gibi söyledikleri ve sorduklarıyla allak bullak etti. İyi de yaptı, Sanem’in cebelleşmesini izlemek de keyifli çünkü. Saçma bahanelerini, kuramadığı cümleleri..

“İstediğin kadar kalabilirsin burda. Lütfen,bekle. Gitme bi’ yere”

Önce anlayamadığı için sitem etti, sonra her şeyi bir kenara bırakıp “Gitme” dedi Sanem’e. O da yanında olsun istiyordu çünkü. Sanem’siz kalmak değil, Sanem’le olmak istiyordu.

Sanem’in tavırları hala dengesiz ve uzun bir süre böyle devam edecek. Biz de Can Divit gibi “Anlayamıyorum, ne yapmaya çalışıyorsun” diyerek bekleyeceğiz.

İçerdeyim, ihtiyaç halinde seslen dedikten sonra tam kızın karşısına oturmasaydın iyiydi Can. Tamam ikiniz de birbirinizi izlemek istersiniz ama çalışma amacıyla geldi Sanem oraya, bahane de olsa yapması gereken şeyler var canım aa. Bi rahat bırak, bi uzaklaş. Sonra hasret giderirsin.

Deren’i başından beri seviyorum ama bölümler ilerledikçe daha da sempatimi kazanıyor.

Ayrıca Can’ın eşyaları tutuş şeklini de maalesef çok itici buluyorum. Kalemleri ağzında tutması, önceki bölümde gazozu bu bölümde telefonu ve diğer her nesneyi. Belki karaktere özgü olması için yapmıştır bilemiyorum ama göze hiç hitap etmeyen bir tarz.

*******************************************

Bunları boşverip güzel kısma geçecek olursak, Sanem elini uzattığında Can “İkimiz de her şeyin farkındayız, cidden mi ya” bakışını atıp “N’apıyorsun Sanem” dedi ve Sanem’i kendine çekip sarıldı. Ama nasıl sarılmak.. İçimiz gitti burda be. 

Vedalaşmanın ikisine de son derece zor geldiği her hallerinden belliydi. Sanem’in işten ve dolayısıyla patronundan uzaklaşamayacağını elbette biliyorduk ama O, son görüşü olma ihtimaline odaklandı. Gün içindeki tüm saçmalıkları unutup içinden geldiği gibi davrandı. Saçlarını okşadı Sanem’in.

“Yüzümü bir daha görmeyeceksin, işe devam edebilirsin” diyerek gideceğini belli eden Can’a karşılık “Biliyorum, ama artık devam edemem” diyerek orda olma sebebini itiraf eden Sanem..

“O kadar çözemedim ki seni, karmakarışık bir düğüm gibi kaldın içimde”

tüm dürüstlüğüyle Can’ın ağzından duyduk bunları. 

Sonrası malum. Bu fotoğraflar kaldı geriye..

*************************

Fragman fena değildi. Esas mavili beyazlının, yeni mavili beyazlıya bakışından belli başımıza gelecekler. Kıskanç Can Divit kıyametleri koparmasa bari! Özellikle sırıtan Sanem’e hayırdır bakışı atmasına bayıldım. Uzak dur Sanemm. Çok yanlış bi zamanda çok yanlış kişilere bulaşma. Can’ı delirtmee :))

 

Erkenci Kuş 7. Bölüm: Sana Bir Şey Olmasın

Her şeyi anlatacağım Can Bey’e!

Bölüme Sanem’in Can’a gerçekleri söylemek istediği için karşısında çırpınırken verdiği iç savaşla başladık. Ama tabii ki tam o anda Emre devreye girdi ve konuşmasını engelledi. Karmaşada suçlu çocuk evden kaçarken Sanem yere düşüp başını vurunca Can bir anda tüm öfkesini bi kenara bırakıp endişeye kapıldı. Ona bir şey olmasından çok korktuğunu Sanem kendine gelince ilk iş “Gel buraya” diyip kollarını açmasıyla çok net belli etmiş oldu. Sanem’inse bu tarz hareketlere hiç şaşırmadan gayet olağan şekilde karşılık vermesi, ikili arasındaki görünmez ilişkinin bir nevi kanıtı niteliğinde. Çünkü normal şartlarda patron-çalışan ilişkisi, hele de aralarındaki mevkii farklılığına baktığımızda bizimkilerin haline pek de benzemiyor.

“Çok korkuttun beni, sana bir şey olmasın”

O an sarılmaları bana çok tuhaf hissettirdi, kimse yadırgamamış hatta hiç ayrılmadan o halde konuşmaya devam etmişlerdi. Özür dileyerek söylüyorum ki Can’ın sinirlenme şeklini sevmesem hatta irite edici bulsam da, o kadar sinirli bir anında sanki hiç bir şey olmamış gibi, insanları düşünmeden, olacakları önemsemeden sadece Sanem’in yanında kalmayı seçmesi çok güzeldi.

Emre çocuğu kendi planına göre tembihleyip getirdiği sırada Sanem’in yine konuşmak üzere olduğunu fark ettiği an direk bağırarak onu susturdu. Sanem her fırsatta gerçekleri anlatmak derdinde çünkü çok büyük pişmanlık hissediyor. Bilmeden de olsa oyunlara alet olduğu, şirkete ve Can’a zarar verdiği için. 

İçeri girer girmez Can çocuğun üstüne saldırınca hepimiz iş için olduğunu zannettik. Ancak ağzından çıkan cümleleri duyunca derdinin hayatta değer verdiği en büyük şey olan fotoğrafçılık bile olmadığını, yine Sanem’i düşündüğünü anladık. ” Az daha öldürecektin kızı! ” diye kükrerken duygularını saklama gereği duymadığına bir kez daha şahit olduk, bilhassa Sanem hakkında.

“Sanem kurtardı seni”

Emre’nin öğrendikleri karşısında yaşadığı şok ve Aylin’e olan hislerinin değişmesi işleri karıştıracak olsa da en azından artık kimin yanında olması gerektiğini fark etmiş durumda. Sanem’den zaman isteyip her şeyi düzelteceğini söylemesi de bunu doğruluyor. Bu bölüm ilk kez Emre’yi bu kadar karışık, üzgün ve aydınlanmış gördük belki de. 

Sanem’i hastaneye götürmek için arabasını getirmeye giden Can’ı beklerlerken, Emre ” Söylersen her şey daha kötü olacak, çekip gidecek. Bir daha kimseye güvenmeyecek. Seni de beni de silecek ” dedi ve istemeden ona suç ortağı olan Sanem’i ikna etmeye çalıştı. Ama Sanem’in şüphelendiği ve daha sonra gerçekleri öğrendiği günden beri Emre’ye karşı tavırlarındaki olumsuz değişmeyi gördük haklı olarak. Artık onun gözünde yalancı, oyunlar oynayan güvenilmez bir adam çünkü. Bu süreç ne zaman, nasıl sonlanır bilemeyiz ama bir süre aralarının çok da iyi olmayacağı aşikar. Sanem işi bile bırakmayı düşünmüştü hatırlarsanız.

CeyCey ve Ayhan

Cengiz beyefendiyi ve ona biçilen rolü ilk bölümden beri çok sempatik bulsam da Ayhan’a en başından beri maalesef pek ısınamadım. Ama en nihayetinde esas kızımızın yakın arkadaşı, kardeşi. İyi niyetli de bir insan o yüzden fazla eleştirmeyeceğim. CeyCey’e partner olacak kişinin başkası olmasını elbette isterdim ama senaryo klişeleri gereği böyle durumlar olabilir tabii, mazur görüyoruz. Hem tarzlarının benzerliği sebebiyle ilerleyen bölümlerde ortaya çok keyifli sahneler çıkabilir.

Eve girerken ayakkabı çıkarıp terlik giyme kısmını mantıksız buldum. Çünkü Can o eve daha önce geldi, hatta oturup Sanem’in anne babasıyla muhabbet bile etti. Ama gelin görün ki ayakkabıları çıkarması istenince o da kardeşi Emre gibi şaşırarak tepki veriyor. O sahnede yaşam tarzları farklılığının vurgulanmak istediğini biliyoruz ama böyle detaylar önemsenmeli bence, seyirci unutmuyor çünkü 🙂 

 

BİTTİ AYLİN!

Herkesi sevindiren bu gelişme elbette Emre’nin gözünün açılması. Aylin’in hırsı yüzünden yaptıkları onu zaten rahatsız etmeye başlamıştı hatta aralarında birkaç tartışma da geçmişti ama Aylin bir şekilde sakinleştiriyordu onu. Emre de her defasında müsamaa gösteriyordu, alttan alıyordu. 

Bu bölümde gördük ki tüm o çelişkiler artık bitti. Aylin’in şirketi,işi geçip direk Can’a, üstelik yalandan ayağına kadar gidip saygı duyduğunu söylediği mesleğine saldırması son nokta oldu. Emre için kırmızı çizgi geçildi. Bu zamana kadar da Can zarar görüyordu, bu çizgiler yine vardı ama ne yazık ki geç fark etti. Kendi kendine “Ben ne yapıyorum, aileme, abime” diye düşünme evresine geldi. Bundan sonra umuyorum ki aynı hataya düşmez.

Aylin’in sakince defalarca bahaneler sıralaması ve seni seviyorum, bizim için yaptım gibi cümleleri peşpeşe kurmasına rağmen, Emre her seferinde omzuna konan veya elini tutan elleri son derece kararlı ve sert şekilde itti. Hem de “ben seni nasıl sevmişim” diyerek.

Hoşuma gitmedi desem yalan olur, çoktan olması gereken buydu. Rahatladım. Aylin elbette boş durmayacaktır ancak birlik olunursa Divit’lerin hepsinin üstesinden gelebileceğini biliyoruz.

Ay yok artık, Oha ama! Bu kadarı da olmaz ki..

( zebercet ses tonuyla okumayan diziyi izliyorum demesin ?)

İşin mahalle kısmına gelirseek, hiç ilgilenmiyorum diyebilirim neredeyse. Hatta itiraf etmek gerekirse önceki bölümlerde atladığım yerler bile oldu. Hem zamansız anlarda geçiş yapıyorlar hem de fazla uzatıyorlar fikrimce. O zaman da sıkıcı oluyor. Özellikle Zeberçet’in ısrarcı, zor anlayan halleri beni mahvediyor. Yer yer gülsem, komik bulsam da bilboard olayı, nişan mevzusu konusundaki tavrı cidden insanı bayıyor, bu kadar kalın kafalı biri ve olaylar döngüsü fazla kurgu çünkü. Gerçeğe az da olsa bağlı kalmak daha mantıklı olurdu diye düşünüyorum.

 

-Leyla-

Öncelikle söylemek istiyorum ki Öznur Serçeler benim felaket derecede beğendiğim aynı zamanda çok başarılı bulduğum dünya güzeli bir oyuncu. Sırf onun bazı mimikleri için tekrar tekrar izlediğim sahneler var, o kadarını söyleyeyim. Her giydiğinin, yaptığı her saçın yakışması da cabası.

Leyla’ya gelecek olursak, dizinin başında bize biraz “ailesinin övgüsünü çok önemseyen, hafif burnu havada ve kardeşine pek destek çıkmayan” bir profil gibi gösterilse de gün geçtikçe aslında tamamen öyle olmadığını Sanem’i tabii ki çok sevdiğini, onun için fedakarlıklar yaptığını, savunduğunu gördük. Eve geç geldiği gün onun için yalanlar söylemesi, döndüğünde çok merak ettim diyip sarılmasını hatırlayalım.

Kısacası Leyla çok iyi kalpli bir kadın. Bu bölümde de Sanem’le konuşurkenki tatlılığı, “Ben erken kalkacağım yatmam gerek ama bi kulağım sende. Bi abla desen hemen gelirim” demesi çok güzeldi. Ardından kalkıp kardeşini öptü ve gitti zaten. İçim ısındı vallahi. Her eve lazım senden kız Leylaa 🙂

 “Hepinizin huzurunda gizli kahramanım Sanem’e bana verdiği destek için teşekkür etmek istiyorum”

Can teşekkür ediyor ama Sanem tabii ki mutsuz, tedirgin ve pişman. Yaptıklarının ağırlığından kurtulamıyor çünkü. Bir an önce Can her şeyi öğrensin ve bu yük kalksın istiyor. Ama işler bununla bitmeyecek tabii ki. Olaylar ortaya çıktıktan sonra olacaklar da onu endişelendiriyor. Korkuyor hatta, Can’ı kaybetmekten, belki onu bir daha görememekten.. O bunca şeyle iç dünyasında savaşırken, sevdiği adam her şeyden bihaber, onu kazanma, sevgisini itiraf etme veya sevildiğini duyma peşinde. Olaylar nasıl gelişecek cidden merak içindeyim. Bekleyip göreceğiz.

“Her insanın karanlık tarafları vardır”

Pişmanlıktan mahvolmuş sarhoş Emre’den duyduk bu sözleri. Son derece haklı buldum. Yaptıklarıyla acı acı yüzleşmesi çok güzel yansıtılmıştı bence. Ne zaman ne zaman diye kafaları yemiştik sonunda oldu, Emre aileye döndü. En azından öyle umut ediyoruz. Onun bu hali şimdiye kadarki en sevdiğim sahnesi oldu, Aylin’le olan kısmı da katarsak bu bölümde kendisini sevdim denebilir. Bir diğer dikkatimi çeken şey Leyla oldu. Yukarıda bahsettiğim gibi, o çok iyi bir kadın ama ilk bölümlerden beri merak ettiğim bir durum vardı. Leyla’nın patronuna ufak da olsa farklı hisler besleyip beslemediği. Onu anlayışlı, kısmen yardımsever tavırları ve iyi anlaştıkları için sıradan bir insan gibi mi seviyor yoksa içinde hafiften romantik bir şeyler var mı bilemiyorum. Emre’nin o haline içtenlikle üzülüp yardım etmek istemesi, şişeyi alıp gitmesi.. Gerçi Leyla bu, kime olsa üzülürdü diye de düşünmüyor değilim.

Olayın bir başka penceresi de Emre’nin durumu. Doğal ve samimi halleri yüzünden Emre’nin aklı karışır mı, Aylin’den rahatsız oldukça Sanem’e kalben yaklaşır mı hele bir de ipler kopmuşken gidip kıza aşık olur mu diye düşünüp duruyordum ama şimdi acaba Leyla’yla olur mu düşünüyorum ki bence çok güzel olur. En başından beri yakıştırıyorum ikisini ayrıca çok da mantıklı buluyorum. Bakalım, bu da ayrı bir muamma!

-Polen-

Can’ın telefon konuşmasına tek kelimeyle bayıldım! Neden diyeceksiniz, hemen anlatayım. İkisinin ilişkisinde aşık olan tarafın Polen olduğunu biliyoruz. Can sadece onun sevgisine karşılık vermeye çalışıyor. Sebebi nedir, insanların ısrarı mı, nasıl başlamış bilmiyorum ama bildiğim bir şey var o da Can’ın çok zarif davrandığı. Ayrılmak için konuşmak istemesine rağmen elinden geldiği kadar karşısındakini kırmamaya çalıştı. “Bu hayatta beni en iyi tanıyan sensin” gibi naif bi cümle kurması, Polen sorduğunda “Biri var, ama senin düşündüğün gibi biri yok” diyerek dürüstçe hislerini itiraf etmesi.. Bunlar hep artı puan Can Divit, gözümüzde yükseliyorsun ama hadi hayırlısı!

*******************************************************************************************

Affınıza sığınarak yazıyı burda kesmek istiyorum. Çünkü gördüğünüz üzre fazla detaycı bir insanım ve dikkatimi çeken her detaya uzun uzun değinmek istiyorum. Hal böyle olunca da söyleyeceklerim uzadıkça uzuyor. Daha bölümün ilk yarım saatinde olanlar bile bu kadar sürmüşken sonuna kadar gitsek ne olurdu hiç kestiremiyorum. Dolayısıyla kalan kısımlara sonraki yazılarda yer vereceğimin sözünü vererek sizlere veda ediyorum. Umarım hoşunuza gitmiştir. Görüşlerinizi hemen burada yorum yaparak veya twitter hesabımızda paylaşımın altında mention yoluyla bildirebilirsiniz. Sevgiler  

 

 

error: Korunan İçerik!