Dillere Destan Sahneleriyle Çukur 30. Bölüm

-Kim bu ? 

 “Benim oğlanlardan biri

Şu sahnede kalbi küt küt atmayan, kocaman gülümsemeyen var mıdır bilmiyorum. Şahsen ben Vartolu içeri girdiğinde ona bakıp gururla gülümseyen İdris’e bile gözümden kalpler çıkarak baktım. Oldukça çetrefilli baba-oğul ilişkilerinin belki de şimdiye kadarki en güzel diyaloglarını yaşadılar. Ekran başında sevinç gözyaşları dökecektik be, öylesine güzeldi.

Salih’in babası için endişelenip gizlice yardıma gitmesi bi yana, İdris’in ona höst çekmeleri bile ayrı güzeldi bu kez. Hele bir de saniyeler içinde adamları beraber indirmeleri.. Değmeyin keyfimize.

Onlar burda şov yapıp yüzümüzü güldürürken diğer tarafta buzlaşmalarına ramak kalmış diğer ekibimiz ve kimyagerimiz depodan kurtulmanın yolunu buldular. Silahların art arda patladığı, cesetlerin devrile devrile denize yuvarlandığı aksiyon sahnesini olmazsa olmazımız Heyecanı Yok ile birlikte izledik. Yamaç’ın bu halindeki soru işaretlerinin çokluğu ve verilen bilgilerin eksikliğine göz yumarsak her şey normaldi 🙂

Onlar uğraşadursun, bizim çocuklar da kim osurdu onu konuşsun! Biz bu dörtlüyü sevdik. Vartolu’nun yanındaki Celasuna hasretten ciğerimiz solsa da bu tarafta da sırıtmıyor yiğidim. Dimdik, sağlam halleriyle kendine hayran bıraktığı yetmiyor üstüne sık sık gülüp kalbimize taht kuruyor. Kemal sivri zekasıyla abisini bezdiriyor, o da atsan atılmaz kardeştir diye tahammül ediyor. Böyle devam.

İdris’in diziye adını veren fakat, altı senaryoda altı doldurulamamış mahallemiz olan Çukur hakkındaki söylediklerini, içi boş olduğunu bildiğimiz için pek ciddiye alamasak da Yamaç’ın “Sana akıl danışmam lazım, ihtiyacım var” tarzı konuşması güzeldi. Eve ilk geldiğinde “Niye geldin” diyen İdris nerde, şimdi ortalıkta “Yamaç’ım” diye gezen adam nerde.. Keza “Gelmese miydim” diye ağlayan Yamaç’la, her an babasının yanında olup her işine koşturan, baba çakısını,silahını üstünde taşıyan adam da aynı değil.

Kötü gün parasının Aliço’ya teslim edilmesine tabii ki hiçbirimiz şaşırmadık. Sonuçta Çukurda ondan daha zeki, güvenilir biri yok. Tabi pimi çekilmiş el bombası olmasa daha iyiydi ama malum “Tedbir lütfen!” Ayrıca o da en az Yamaç kadar güzel taklit yapıyor demedi demeyin. İdrisi’e idristen daha çok benzedi yalan mı?

Evin en çok yıpranan kadını Ayşe’yi bu bölüm yaşadığı şoku henüz atlamamış hatta ağlama krizlerinden kurtulamamışken bulduk ki olması gereken buydu. Kendi başına çok savaşlar verdi ancak bu sefer Selim onun elinden tuttu, ayağa kaldırdı. Aile olduklarını hatırlattı ona, kendilerini evdekilerden ayrı tutsa da teselli oldu. Sonrasında beraber Akın’a gitmeleri de sezon finaline doğru bi ipucuydu sanki bize. Şimdiden görür müyüz yoksa yeni sezona mı kalır bilmiyoruz ama Karaca sahnelerinden anlaşılacağı üzere Celasun’umuzla çatışacak bu asi delikanlımızı merakla bekliyoruz.

Bölüme dair güzel sahneler dedim o yüzden Sena’nın kafayı yemesine, Emrah’ın oyunlarına ve aşırı yersiz Deren-Meke sahnelerine girmiyorum. Saadetin hamileliğine gelirseek, burası tam da zurnanın zırt dediği yer. Aranızda bu çifti destekleyenler ve bu çocuğu hevesle bekleyenler olabilir ama ben içimdeki matmazeli ortaya çıkarıyor ve “Dizinin başından beri bize büyük özenle takdim edilen böylesi değerli bi karakterin yaşadığı bazı değişimlerden son derece rahatsız olduğumu belirtiyor ve daha önce iması dahi yapılmamış böylesi korkunç ve klişe bi senaryo değişkliğinin dizimize yakışmayacağını savunarak canım Salih’in ne mekan ne zaman olarak babalığa uygun olmadığı bu dönemde  bu çocuğun doğmasına şiddetle karşı çıktığımı” belirtmek istiyorum.

Huh! Nefesimi bırakabilirim artık. Siz bunu okuyun, ben de gidip rakınrolcuyla babamın oğlunun arası düzelsin diye dua edeyim! Nice güzel, kalp ritmi değiştiren bölümlerde görüşmek üzere.