Yiğit Güralp Yazdı: Captain Marvel’daki Kubrick ve Wes Anderson Referansları!

Captain Marvel izleyenler önümüzdeki 10 yıl boyunca tüm sarman kedilerin ismini Goose koyarlar sanıyorum.

1980lerin sonunda TRT2’de cumartesi gece yarıları “Güzel ve Çirkin”i izlemek çok havalıydı. 2000’li yıllarda bir başka makyaj harikasıyla Hellboy’a da hayat veren Ron Perlman’ı Terminator’un Linda Hamilton’una aşık, yer altı metro tünellerinde yaşayan tüylü yüzlü “Aslan Adam Vincent” olarak izler hepimiz Vincent olmak isterdik. (Gerçi daha sonra Onur Ünlü bu konsepti alıp, kendi orijinal fikriymiş gibi Şubat adlı bir yerli TV dizisi yaptı ama konumuz o değil.) O yıllarda ben de ilk kedime Vincent ismini koymuştum. O da bir sarmandı. Hatta o yıllarda kendisine Vincent denilen bir arkadaşım bugün bu ismi halen sosyal medya rumuzu olarak kullanıyor 🙂

Aslen uzaylı olan bu kedicik de; ismini şu günlerde yıllar sonra ikincisinin yapımı süren ve Tom Cruise’a şöhreti getiren birkaç filmden biri olan “Top Gun”daki Goose karakterinden alıyor. Zaten çizgi romandan uyarlanan öykünün filmdeki kökeni de 1980lerin sonunda tam da “Top Gun” filmine konu olan, Rus MIG’leri ile it dalaşı yapan hava kuvvetleri üssüne dayanıyor. Filmin büyük bölümü ise o yıllarda Brad Pitt’in herkesin diline efsane yakışıklı olarak yeni yeni düştüğü 1995 senesinde geçiyor. 90’ların tatlı şarkıları, Blockbuster dükkanları, yavaş çalışan Windows işletim sistemleri ve Mac bilgisayarları ile 90lar tadı film boyunca bizi bolca gülümsetiyor.

Bunca insan Captain Marvel izledi ama kimseler sinemada Kubrick ve Wes Anderson ile anımsadığımız “tek nokta perspektif” metoduyla yaratılan mekanlardan ve alınan fotoğraflardan söz etmemiş. Ki filmin en artistik yönü bu olmuş. Biraz da bundan söz edelim.

Filmde ilk sahneden itibaren dikkat çeken unsur mekanların geniş biçimde enine değil, dikey biçimde derinlemesine tasarlanmış olduğuydu. Derinlik hissini maksimum seviyeye çıkaran bu görsel anlatım biçimi 3D filme çok yakışan bir seçim olmuş. “Tek Nokta” ya da “Tek Kaçışlı Perspektif” olarak da dilimizde kullanılan bu teknik ile objeler ufuk noktasına doğru boyut kazanır ve bütün fotoğraf merkez derinlikte buluşur. Eğer kadrajı yapanlar; sağdan ve soldan bıraktığı paylarda bir simetri de yaratıyorsa ortaya etkileyici fotoğraflar çıkar. Özellikle Wes Anderson’un “Büyük Budapeşte Oteli” dışında son yıllarda pek böyle anlatım biçimleri görmeye alışık değiliz. Aslen 15. Yüzyılda Rönesans Mimarisinde kullanılmaya başlanan bu yöntem, mimariden tablolara ve geçtiğimiz yüzyıl da en etkin biçimde Stanley Kubrick filmlerinde kullanılarak fark yaratmış, hafızalarda ölümsüz izler bırakmıştı. Konuyu merak edenler “Kubrick One Point Perspective” yazarak çeşitli videolar izleyebilirler.

Gelelim Marvel hayranlarının Captain Marvel’a neden düşük not verdiklerine.

Konuya bir örnek vererek gireyim. J.J. Abrahams’ı sıradan seyirci gözünde zeki bir “yaratıcı yapımcı” olarak kodlayan özellikler, işin içindeki drama bilen insanlar için etik bir problemden ibarettir.

J.J. Abrahams; filmlerinin ilk yarısında ya da dizilerinin bölüm veya sezon finallerinde gizem dozunu öyle yükseltir, olayları öyle karıştırır, olmadık kişileri öyle bir öldürür ki, “hassiktir şimdi ne olacak?” dedirterek seyirciyi müthiş biçimde etkiler. Ama sonra bütün bu “ne olacak şimdi?”leri bir yere bağlayamazsanız ki J.J. Abrahams genelde bağlayamaz, işte o zaman bu ticari bir aldatmacadan başka şey değildir ve aslen etik açıdan ahlaklı bir durum da değildir. Yani bu “senaryoda zeka” değil “senaryoda dolandırıcılıktır”. Zeka, karmaşık hale getirdiğin her şeyi bir yere bağlayabilme yeteneğidir. İşleri karıştır karıştırır sonra da tutarlı, tatmin edici bir sonuca bağlayamazsanız seyirci fanatik değilse ve kafası çalışıyorsa “bu muymuş” der.

Avengers’ın son filminde her iki kişiden bir kişinin ölmesiyle seyircide tam da böyle bir “ohaaa ne olacak şimdi” merakı oluştu. Arzu edilen de zaten buydu. Filmin finalinde Captain Marvel’a gönderilen çağrı da, “Captain Marvel nasıl bir abladır ki en güçlülerin bile yenemediği adamı gelip yenecek” sorusunu sordurdu. (Çizgi Romanları bilmeyen seyirci profilinden söz ediyoruz) Ve önümüze konulan filmdeki “Captain Marvel” tam da söz ettiğim yetersizlikten dolayı bu beklentiyi karşılayamıyor.

Eğlenceli bir örnek daha vererek konuyu pekiştireyim. 1980lerde “Dynasty / Hanedan” dizisi, Dallas’ın karşısında aynı gün aynı saat rating çalmak için planlanan bir diziydi. Ancak hiçbir zaman Dallas’ı sollayıp birincilik tahtına oturamadı. Ta ki ilerleyen sezonlarda gerçekleştirilen bir sezon finaline kadar. O sezon finali tarihe geçti.

Kaç sezondur dizide rol alan oyuncuların artık çok para istemesi ve bitmek bilmeyen kaprisleri Yaratıcı Yapımcı Ester Shapiro’yu iyice köşeye sıkıştırmıştı. İmdadına, senarist kocası Richard Shapiro yetişti. Senarist Richard, kilisedeki düğünde herkesi makineli tüfekle tarayacak ve sonra ekranı siyaha düşürerek sezon finali yapacaktı. Seyirci yaz tatili boyunca kimin ölüp kimin hayatta kaldığıyla ilgili büyük bir meraka düşerek gelecek sezonu bekleyecek, yapımcı da bu arada sözleşmesini beğenmediği karakteri öldürüp, beğendiği karakteri yaşatmaya devam etme kararını vermek için 3 aylık sezon tatili süresini kazanacaktı. Bu absürd fikirli sezon finali bölümü Dynasty’nin Dallas’ı bile geçerek en çok seyredilen bölümü oldu. 🙂 Çekimler esnasında diziden kovulmak istemeyen yıldız oyuncular üzerlerine çok fazla kan bulaştıran ekip çalışanlarını “beni öldürmek mi istiyorsun sen” diye fırçaladılar ve bu utanç verici komik hatıralar sektörde yıllarca gülünerek anlatıldı. Bu formül öyle tutuldu ki yıllarca bizim yerli dizilerin sezon finalleri bile düğünde toplu katliam sahneleriyle bitti. Eminim örnekleri hatırlarsınız.

İşte “Avengers Infinity War”ın da dönüp dolaşıp baş vurduğu bu formül henüz çok çaylak yeni seyircileri de tavlayarak en çok izlenen Marvel filmini bizlere armağan etti. Ama riskiyle birlikte tabi. Çünkü yaratıcılar, “Avengers Endgame”de işin sonunu bağlayamazlarsa seriye tatminsiz bir veda etme olasılığımız da çok yüksek. İşte “Captain Marvel”da oluşan tatminsizlik duygusu bu yüzden önemli. Bakalım ne olacak, mayısı heyecanla bekliyoruz.

Diğer detaylara gelirsek; kendi adıma uzay boşluğunda geçen aksiyon kovalamacaları apayrı bir türdür ve 70lerden beri beni çok tatmin etmez. Kilyos Plajı, Ürgüp Peri Bacaları ve Aspendos gibi mekanların gezegen seti olarak kullanılması fikrini de ancak 60larda ve 70lerde ikna oluyordum. Şimdi sarmıyor. O yüzden ben filmde en çok şehirde, otoyolda ve trende geçen aksiyon sekansını sevip tatmin oldum. 

Captain Marvel’ın düşmanlarını da hayli hafif buldum, filmin ışık hızından hızlı meselesi de bana Mustafa Sandal’ın şu şarkısını hatırlattı:

Seni yakalamak için ışık hızında bakıyorum

Gözlerini kaçırma, karşında buradayım

Daha iyi tanımak için dudağını okuyorum

Sakın sözünü bitirme, büyü bozulmasın

İkimizden biri yalan söylüyor

Hangimiz haklı önemli değil… vs. vs. vs.

Neyse ki Pınar Toprak’ın film için yaptığı muhteşem temalar filmin en iyi yanlarından biri, kendisini kutluyoruz. 

Filmde adı geçen Hala Gezegeni, babamızın kız kardeşinden farklı bir anlama geliyor ama sizler filme halalarınızla gidebilirsiniz tabi. Film halen vizyonda. Herkese iyi seyirler.

Yiğit Güralp

https://twitter.com/YigitGuralp
https://instagram.com/yigitguralp