Bizim Hikaye 66. Bölüm RahDen: Ne Evliliği Ya?

İki hafta sonra RahDen’le ilgili bölüm yorumu yazabilmenin mutluluğunu yaşıyorum şu anda! Gerçekten bana yazabileceğim bir malzemenin çıkmasına çok sevindim. Bildiğiniz üzere geçen bölümde Deniz zaten eser miktarda göründü, o göründüğü kısımda da Rahmet’le değil pek sevgili görümcesi Filiz’le vakit geçirmeyi tercih etti. Neymiş efendim, görümcesi Filiz eşiyle gideceği davette ne giyeceğini bilemiyormuş da alışverişe çıkmaları lazımmış da… Daha iki gün önce Rahmet’in bir kolundan Filiz diğer kolundan Deniz çekiştiriyordu, yorgan da Amerika’ya gitmedi ama kavga nasıl bitti pek çözemedim ben. Neyse, geçen hafta koskocaman iki saatlik bölümde Rahmet’le Deniz’i yan yana görebildiğimiz tek an şu aşağıya bıraktığım kareydi.

Ondan önceki bölümdeki sahnelerimiz de kısa olmasının yanında bana herhangi bir eleştirecek bir şey sunmadığı için bir eleştiri yazısı yazmıştım. Ama bu bölüm çok şükür ki elimizde konuşabileceğim şeyler var. En azından Rahmet’le Deniz’in yan yana, baş başa sahneleri vardı. Neredeyse 60. Bölümden beri bu nasıl hasret olduğumuz bir şey, anlatamam!
Bölümün başında kaza geçiren Çiçek’in çarpmanın etkisiyle karaciğeri hasar gördüğünden Çiçek’e bir ciğer bulmak gerekiyor. Böylece Rahmet bulabildiği herkesi hastaneye topluyor, tabii buna Deniz de dahil. (Acaba Çiçek’e ciğer gerekmese Deniz’i görecek miydik? Artık insan ister istemez böyle düşünüyor.) Zaten Deniz de ilginç bir şekilde Çiçek’i seviyor, malum. Gerçekten çok acayip… Sezonun başında “Mean Girls” tarzı bir kız grubuna sahip Deniz sezonun sonunda ona gelin hanım diyen Çiçek’le takılıyor… Rahmet bu kızın dengelerini cidden bozdu. Ama bu bölüm Çiçek dergilerden gelinliğine Ferda’yla baktı, açıkçası ben birazcık bozuldum! Geçen bölüm pek sevgili görümcesinin kocasının iş yerindeki yemeğe gitmesi için onunla alışverişe çıkan Deniz’den bir gelinlik atağı beklerdim! Olmadı gelin hanım, olmadı! Görümcenizin ahretliği, mahpushane arkadaşı Çiçek’i en mutlu gününe hazırlanırken yalnız bıraktınız. Neyse, kendimi ciddiyete davet ediyorum. Bu sahnelerden bize geriye kan aldırdıktan sonra canı acıya acıya çıkan Rahmet’in omzunu okşayan Deniz’den başka bir şey kalmıyor.


Daha sonrasında ise erkekler Tufan’ın Tülay’ı nasıl aldattığını kritiğini yaparken Deniz çok sevgili hamile görümcesine ve tabii henüz doğmamış müstakbel yeğeni cinsiyeti hala belirsiz BarFi Jr.’a çay ve tost getirmekle meşgul. Filiz’i Deniz’e emanet edip dedikodu yapmaya gitmişler resmen! Uyuyan Filiz uyanınca Deniz’e teşekkür etmek şöyle dursun tostuna ve çayına bile dokunmadan baskın basanındır yapmaya Barış’ın odasına gidiyor ve olan biteni öğreniyor haliyle. Ortalık karışınca Deniz de sevgilisinin ablasının en yakın arkadaşının kocasının karısını kendi eski karısıyla aldattığını öğrenmiş bulunuyor. Rahmet’e dönüp “Ama ben sizin sülalenin derdiyle uğraşmaktan bıktım” deyip çekip gideceğine hastane kafeteryasında Rahmet-Tufan-Barış üçlüsüyle durumun kritiğini yapan Deniz hala inkar aşamasında olan bu üçlüyü mantığın sesine davet ediyor. Herkes Ferda’yı suçlarken Deniz “Hırsızın hiç mi suçu yok?” diye soraraktan Tufan’ı gerçeklerle yüzleştiriyor: “Sen madem başka bir kadınla yatacak kadar karını gözden çıkardın, o da seni parayı seçecek kadar gözden çıkarmış olabilir. Hem zaten sizin evliliğiniz bitmiş, geçmiş olsun.” Her ne kadar Rahmet’ten aldığı cevap “Deniz kafa karıştırmakta bir dünya markası olduğu için…” olsa da Deniz’in bir noktada haklı olduğunu hepsi biliyorlar. Deniz bir de “Ay sana ağ kuracak kadar değer veren bir kadını elinin tersiyle itiyorsun hem de seni bırakıp gitmiş bir kadın için, öyle mi?” deyince Rahmet muhtemelen küçük çaplı bir flashback yaşıyor. Yani Tufan yerine Rahmet’i, “ağ kuracak kadar değer veren kadın” yerine Deniz’i koyunca bir geçmişe dönüyor insan… Hani şu fotoğraf oyunları, hastalık yalanı falan filan… Deniz’in değer verme şekli de bu demek ki! Bir de geçen bölüm görümcesine kıyafet seçen hayırlı gelin hanım izlediğimiz için açıkçası böyle dobra bir şekilde konuşup lafını esirgemeyen Deniz’i görmek gayet hoşuma gitti. Yine de şu anda hem benim hem de Deniz’in Tufan’ın özel hayatından bahsettiğimiz gerçeğine inanamıyorum ben… Ortalık sabah programına döndü. Programın sunucusu Deniz Çelik kocasının toplantısı için Filiz Hanım’ı baştan yaratıp onunla alışverişe çıkarken diğer yandan Çiçek Hanım’ın karaciğer bulmasına yardımcı olur ama bu sırada ise “Tülaaayyy nolur geri dööön, ben seni çok seviyorummm” diye ağlayan Tufan Bey’in içine düştüğü talihsiz duruma da yardımcı olması gerekiyordur. “Deniz Çelik’le Çıkın Çıkın Gelin” hafta içi her sabah Fox’ta! Çıkın çıkın gelin… Eksik kalmayın tabii. Zuhal Topal’a rakip geliyoruz vallahi.


Oyun kurmakta, entrika çevirmekte de bir dünya markası olan Deniz Çelik’in telefonları susmak bilmiyordu. Bu sefer hatta ise Filiz vardı. Kardeşlerine “Para kötüdür. Birbirinize girdiğinize değmez, fakir olsanız da her daim gururlu gençler olun.” dersi vermek istiyordu. Yalan dolan, oyun, entrika, ağa düşürmek deyince akla ilk gelen isim sevgili gelini Deniz olunca hemen araya Rahmet’i sokup ondan randevu aldı. Ama Deniz yine formundaydı. Neyse ki bu sefer görümcesini koluna takıp oyun falan çevirmedi. Nabza göre şerbet verdi. Deniz’in paraya yaptığı güzellemeleri duyduktan sonra Filiz kendi işini kendisi halletmeye karar verdi. Deniz’in Filiz’e verdiği gıcık cevaplar Rahmet’i de etkilediği için Rahmet Deniz’e ne kadar gıcık olduğuyla ilgili tepki koydu. Çünkü Deniz paranın gereksiz ilişki bağlarını kopardığını överken bir yandan da ya söyledikleri Rahmet’le olan ilişkisini yalanlıyordu ya da Rahmet’le olan ilişkisi söylediklerini yalanlıyordu çünkü ikisi asla uyuşmayan şeylerdi. Tabii biz ikinci seçenek olduğunu biliyoruz çünkü Deniz’in Rahmet yanında olduğunda lüks bir yerde yaşamak gibi bir derdi zaten olmadı. Daha sonrasında Deniz’in Rahmet’e verdiği cevaptan aslında ne düşündüğünü anlıyoruz. Deniz istediği zaman istediği kişi olabileceğini söylüyor Rahmet’e. Yani senaristin Deniz’i joker gibi kullandığını hesaba katmazsak -çünkü ne zaman senaryoda bir şeye ihtiyaç duyulursa onu Deniz yapıyor!- Deniz’in zaten şu ana kadar Rahmet dışındaki çoğu insana aslında düşündüğü şeyleri söylemediğini gördük. Rahmet’e de bile böyle yaklaşmıştı, aslında düşünmediği şeyleri söyleyerek… Şimdi ise Rahmet’le ilişkilerini değerli kılan şeylerden biri Deniz’in dışarıya karşı değişmeyip konu Rahmet’e gelince yumuşaması bence. Çünkü bir klasiktir dizilerde, kötü karakter aşık olunca melek kesilir. Deniz’e kötü demek doğru olmaz tabii, keskin diyelim biz ona. Deniz’in keskin yanlarının diğer herkese aynı işlemeye devam edip Rahmet’e gelince bir anda yumuşamasını çok seviyorum ben. Rahmet de artık Deniz’in bu özelliğini bildiği için Deniz ona “Parayla nasıl zengin olabilirim diye sorsaydı cevaplayabilirdim. Çünkü sadece parayla fakirlikten kurtulamazsın. Zenginlik de sadece parayla olmaz.” diyerek kendini açıkladığında pek de tepki vermiyor ona. Bu arada Deniz’in söyledikleri de çok doğru bence, Filiz’e söylediklerinde de doğruluk payı vardı ama Rahmet’e anlattıklarıyla da birleştirilince Deniz’e hak veriyorum. Zaten en iyi Deniz paranın mutluluk getirmediğini, parayla zengin olunmadığını bilir. Eğer tam tersi olsaydı günün sonunda hizmetçisi olan ama bomboş lüks evini Rahmet’le yaşadıkları tek odalı karman çorman eve tercih ederdi.


Bundan sonra Rahmet’le Deniz artık Deniz’in ısrarı üzerine gezmeye gidiyorlar. Bence de gezsinler biraz, Deniz sitem etmekte çok haklı! Ne bu canım, ailenin derdi bitmedi! Ayol piyango bile çıktı bunlara ona bile mutlu olamadılar, yine dert derdi kovaladı! (Neyse ki piyangodan nasiplenen Rahmet kendine yani kıyafetler aldı, bu beni çok mutlu ediyor!) Hal böyle olunca RahDen’in gezmeye diye çıktığı yolculuk yine Filiz’in aramasıyla bölünüyor. Filiz Rahmet’ten çocuklarla birlikte paraları bankaya yatırmasını ve İsmo’yu okuldan almasını istiyor. Deniz ilk önce Rahmet’e hayır, sakın diye el işaretleri yapsa da Filiz’e “Olur” diyen o oluyor. Ama olur diyenin Deniz olması Rahmet’e sitem etmesine engel değil! Bu aralar Deniz zaten sadece tripten oluşuyor. Trip de trip olsa yani… Beş saniye sürüyor, beş saniyenin sonunda da Rahmet bir-iki sevince olduğu yerde lokum gibi olup her şeye tamam diyor. Ve ben buna çok gülüyorum. Bu senaryo tam bu anda da yaşanıyor. Deniz Rahmet kızmasın diye kabul ettiğini yoksa ablasına bayılmadığını öne sürerken Rahmet onu sırıtarak dinliyor. Çünkü hemen küçük bir flashback yaşanıyor o an, Deniz’in nasıl Filiz’i alışverişe çıkardığını hatırlıyor. Anında da yüzüne vuruyor Deniz’in. Deniz ise Rahmet’e ablasıyla bir ömür geçirmeyi düşünmediğini belirtiyor. Rahmet de en az Deniz kadar gıcık birisi olduğu için ona “Biz evlendikten sonra illa ki ablamla da ömür geçirmek zorunda olacaksın yani.” diyor. Bir cümlede bir sürü yasaklı kelime var: “evlilik”, “ablam”, “ömür geçirmek”, “zorunda olmak”… Rahmet yürek yemiş. Deniz onun aynı tahmin ettiği gibi “Ne? Anlamadım ne dedin?” diye tepki verince de kahkahayı basıyor tabii. Deniz her zamanki senaryoyu anında birkaç saniyeye sıkıştırıp tekrarlıyor. Ama bu sefer Rahmet’e bir özgüven gelmiş, bir kendinden emin oh oh Allah arttırsın… Deniz’e “O benim için canını tehlikeye atıp mafyaların evine girdiğin gün geçti canım.” diyor. Rahmetli mafya Murtaza’nın en büyük katkısı Rahmet’in Deniz’in ona olan aşkına güvenme sorunsalını aşmasına sebebiyet vermesi oluyor bence. Her ne kadar o an Deniz orada diye ömründen ömür gitse de günün sonunda kurtulduklarında Deniz’in bir an bile düşünmeden onun için kendi canını tehlikeye atması tabii ki de çok çok değerli bir şey. Ki Deniz gibi çoğu zaman bencil bir karakterden bahsediyoruz, yeri geldiğinde Derin’e karşı bile oldukça bencildi. Deniz’in kendini boş verip sadece Rahmet’i düşünmesi cidden bayağı büyük ve Rahmet’e olan sevgisini, verdiği değeri kanıtlayan bir olay… Rahmet Deniz’e böyle deyip üstüne bir de onu öpünce iki saniye önce çemkiren Deniz’in gülümseyip kafasını oynatarak resmen “tamam” dediğini görüyoruz!

Vallahi Rahmet’in de dediği gibi “Geçmiş olsun yani” Deniz. Rahmet gülmesin de ne yapsın artık! Bu sırada Deniz ise dudaklarını oynatarak sessizce kendi kendine “Ne evlenmesi ya!” diyor. Yani tabii bizce de ne evlenmesi ya, sonuçta daha gençliğinizin baharındasınız, bir gezin dolaşın eğlenin hayatınızı yaşayın. Zaten evli gibi yaşıyorsunuz, bir eksiğiniz yok ki… Paket program gibi her yere beraber gidip geliyorsunuz. Kiraz’la Fiko’yu alıp beraber bankaya aslında gazete kağıdı olduğu sonradan ortaya çıkan paraları yatırmaya gittiniz daha ne olsun? Sonra da paralar Fikri ve Ersin yüzünden yanarken çocukları siz tuttunuz. Hani bu derece aile içine girmenin bir üst level’ı zaten Filiz’le altın günü, Çiçek’e nikah şahitliği Denizcim; daha ne olabilir?! Bence burada asıl sıkıntı Deniz’in “bağlılığı” kendine yediremiyor oluşu. Bir şekilde -inşallah bir gün öğreniriz ama-  Deniz aşkın, sevginin güçsüzlük olduğunu, sonunun terk edilmek ve yalnızlık olduğunu düşünüyor galiba. Dolayısıyla bağlılıktan kaçıyor ve hep terk eden o olmak istiyor ki terk edilemesin. O yüzden Rahmet ondan ayrılınca kızın dengeleri şaşıyor, saçma sapan bir insan olup tuhaf tuhaf şeyler yapıyor veya tintin çocuğun peşinden gidiyor. Yani ben bilmem Deniz’in cidden herhangi bir sırrı bilmem ne var mı, ki bu saatten sonra umurumda da değil ama şu bildiklerimizle bile Deniz’in bu gitmeli kalmalı durumu bu şekilde açıklanabiliyor. Rahmet’in laf soktuğu ve Deniz’in kabullenmek istemediği üzere de Deniz’in kendini Filiz’e sevdirme çabası da hayırlı gelin olayından falan değil tabii ki. Filiz’in Rahmet’in hayatındaki en önemli kişi olması bir yana dursun; aynı zamanda Filiz, Elibol ailesinde adeta bir çete lideri gibi, her şeyi o yönlendiriyor, onun sözü dinleniyor. Ve Deniz aileden bir tek Filiz’le anlaşamıyor bu da sıkıntı yaratıyor. Elibollar kendilerine has sorunlarıyla, tuhaflıklarıyla, saçmalıklarıyla bir aile; birbirlerini sevip değer veren bir aile. Ve bu aile Deniz’in sevdiği adamın ailesi. Şu ana kadar aile sevgisi göremediği bariz olan, ailesinin dikkatini çekebilmek için kendini uçlara sürüklemiş Deniz’in kendine Elibollar arasında bir yer açmaya çalışması kadar doğal bir şey yok bence. Böyle bir aile ortamı onun için çok yabancı… Yani Çiçek ona sarıldığı zaman ne kadar şaşırıp sonrasında sevindiği bile malumunuz. Deniz yine kabul etmek istemeyip inkar etse de bir şekilde bu ailenin içinde olmayı istiyor yoksa istediği zaman istediği kişi olabilen Deniz’e zorla bir şey yaptırmak imkansız zaten. Rahmet de bunu çok iyi bildiği için laf sokup duruyor. Deniz istemese ne çocuklara bakardı, ne akşam yemeğine Derin’i alır gelirdi, ne de ailenin her üyesiyle dip dibe olurdu. Deniz bir yere bağlanamayacağını düşünüp sürekli bunu kendine de hatırlatmak istercesine konusunu açıyor ama söyledikleriyle yaptıkları asla birbirini tutmuyor. Bunu senaristin dengesiz yazımına yorabiliriz ama bu olay örgüsü birden fazla kez karşımıza çıkınca bunun kasıtlı yapılan bir şey olduğunu görebiliyoruz. Rahmet’in Deniz’e “Neden gitmek zorundasın?” diye sorup durduğu sorunun somut bir cevabı var mı, artık çok da emin olamıyorum. Bu sorunun somut bir cevabı varsa bile bence bu başka bir ihtimal düşünmeden hemen “Seninle bir ömür geçirecek değilim”e bağlayan Deniz’in kendi yapısıyla da alakalı bir durum. Gidemeyecek kadar bağlanmaktan korksa da bir yandan da olan bağlarını bile koparamıyor ve hatta kopma noktasına geldiğinde gidip tekrar düğümlüyor Deniz.


Elimizde sayılı bölümümüz kaldı tabii, insan ister istemez kalan bölümlerin dolu dolu değerlendirilmesini istiyor. Birkaç bölümdür zaten elimiz bomboş, vallahi bu bölümde Rahmet’le Deniz’in baş başa olduğunu görünce şaşırdık, hiç beklemiyorduk! O yüzden umarım bu haftaki bölümden umduğumuzu değil ummadığımızı buluruz. Çünkü artık hiçbir beklentimiz yok, elimizde ne kalırsa kar düşüncesiyle izliyoruz. Bizim umduğumuzun tersine gerçekten dolu dolu sahnelerle karşılaşmak ve haftaya yine yazı yazabilecek materyalimin olması dileğiyle bitiriyorum yazımı.