Bizim Hikaye 62. Bölüm RahDen: Uygunsuz Bir Çift

Oldukça ilginç bir Bizim Hikaye bölümünü arkamızda bıraktık. Bölüm bittikten sonra bir süre daha “Çok hızlı cereyan etti, hiçbir şey anlayamadım.” diye ekranla bakıştım. “E şimdi? E sonra? Aaa… Haydi ama. Ne olacak şimdi. Bitti mi? Bitti demeyin ama. A aa cidden bitmiş!” diyerek izlediğim bir bölüm oldu.

RahDen’e geçmeden önce birkaç şeye değinmek istiyorum. Öncelikle, Nihal ve Merve’yle vedalaştığımız için çok memnunum! Çok şükür yahu! Onca zaman bu ikiliden yakındıktan sonra bunu yazmasam olmazdı. Yeni gelen deli amca-kuzen Elibollar ayrı bir soluk oldu gerçekten, en azından güldürdüler; Nihal’le Merve’de olduğu gibi sinirden saç baş yolmadık. Hoş gelmişler, inşallah böyle devam eder. Sonracığıma, bölüm genelinde özellikle Tufan ve Cemil’in sahnelerinde güldüğümü belirtmeden edemeyeceğim. Özellikle Tufan ve Çiçek’in Cemil’e durup durup “Sen artık polis değilsin!” diye hatırlatması, Cemil’in üniformasından uzak kalamaması ve Tufan’ın yanında bir ex-polis bir de hala polis varken “Biz de Murtaza’nın karısını kaçıralım” diye plan yapıp sonra da bu planla övünüp kimseden karşılık alamaması çok komikti. Rahmet’le İsmo’yu ise yan yana daha çok izlemek çok keyifli ve tatlıydı. Ben onların arasındaki abi-kardeş ilişkisini izlemeyi çok seviyorum! Bu sırada Rahmet’le Deniz neredeyse yan yana bile gelmediler ama her şeye rağmen oradalardı işte, bu çiftin varlığı yadsınamaz bir şekilde ortadaydı. Eğer öyle olmasaydı şu an bu yazıyı yazıyor olmazdım!

Başlarına gelen türlü türlü absürt felaketlerden sonra varlığını yeni öğrendikleri amcaları Zihni’nin yanına Tekirdağ’a kaçmak zorunda kaldıktan ve Rahmet her şeyin yolunda olduğundan emin olduktan sonra (yani en azından o giderken yolunda gözüküyordu!) hem okula kadar gelip onu soran Murtaza ve adamlarına bakmak hem de Amerika için pasaport-vize işlerini halletmek için İstanbul’a döndü. Ailesiyle vedalaştı. Her ne kadar Rahmet’in Amerika’ya gidemeyeceği çok belli olsa da Rahmet’le İsmo’nun vedası beni özellikle çok duygulandırdı. Canım çocuk, nasıl içli içli ağladı… Fikri’nin kafasından eksik etmediği turuncu şapkasını Rahmet’e vermesi ise ayrı bir şekilde dokunaklıydı. Rahmet İstanbul’a doğru yola çıkarken Deniz de endişeli endişeli ona ulaşmaya çalışıyordu. Tabii ki de okuldaki adamları görüp Rahmet’e haber yollatan oydu ama Rahmet lütfedip de telefonunu açıp cevap vermediği için meraktan, endişeden ve korkudan deliye dönmüş bir şekilde mahallenin yolunu tuttu. Rahmet’e “Neden telefonunu açmadı ya?!” diye başta kızsam da sonra şapkamı önüme koydum ve düşündüm. Ne konuşacaklar? Yani Rahmet’le Deniz’i bir kenara bıraktım, ben yazıyor olsam ne yazardım diye düşündüm. Rahmet mafyayı mı anlatacak ayrıldığı sevgilisine? Muhtemelen ne kadar az bilirse o kadar iyi diye düşündü ama tabii ki de Deniz bu, peşini bırakır mı hiç? Zaten Rahmet telefonu açsaydı ondan sonrasında domino taşı gibi aralarındaki iletişimsizlik sebebiyle birbirini tetikleyen olaylar gerçekleşmezdi, o sebeple burayı çok da kurcalamıyorum. “Neden aradın? Umurunda mı sanki? Evet bu sefer de mafya bela oldu. Sana ne? Kendi işine bak kızııım. Amerika’ya gideceğim zaten.” temalı konuşmamız da eksik kalsın.

Deniz’le Rahmet birbirleri için endişeleniyorlar.

Deniz mahalleye gittiğinde mafyadan nasıl kurtulacaklarını düşünen Çiçek-Cemil-Tufan üçlüsüne dördüncü oluyor ve gelir gelmez de olayı çözüyor. Yani kendisi zaten oyun kuruculukta, olay çıkarıcılıkta, pislik yapmada bir dünya markası; bu işe girmese olmazdı. Bence Deniz’i Nihal meselesine hemencecik çözer diye sokmadılar! Deniz’in kurduğu muhteşem plana göre Murtaza’yı Fikri’nin yanlışlıkla öldürdüğü yeğeninden sonra hayatta en değer verdiği kişi olan eşi üzerinden tehdit edeceklerdi. Tabii Tufan’ın pat diye dediği üzere bunu adamın eşini kaçırarak yapamazlardı. Büyük ihtimalle şu sıralar çok fazla Türk dizisi izlemiş olan Deniz’in daha az tehlikeli ve kolay bir planı vardı: Murtaza’nın uygunsuz bir kadınla uygunsuz fotoğraflarını çekip onu bu fotoğrafları eşine vermekle tehdit edeceklerdi. Fotoğraflar karşılığındaysa Murtaza da Elibolları rahat bırakacaktı. Ama küçücük, minicik bir problem vardı Tufan, Cemil ve Çiçek üçlüsü için: Uygunsuz kadını nereden bulacaklardı? Ama Deniz için bu bir problem değildi çünkü uygunsuz kadını çoktaaan bulmuşlardı, karşılarında oturuyordu! Tabii diğerleri tepki vermekte gecikmedi: “Tövbe tövbe”, “Sen de bulaşma bu işe…”, “Biz Rahmet’e ne diyeceğiz?”… Ama Deniz bunları pek sallamadı, onun için amaca giden her yol mubahtı. Rahmet’in zaten ortalarda olmayacağını söyleyerek bir şekilde bu oldukça çaresiz üçlüyü ikna etti. Deniz gayet özgüvenli ve pervasızlığa varan bir cesaretle olaya el attı. Deniz’in planı kesinlikle mükemmel değildi ama en azından bir çıkış yoluydu.

Tufan’la Cemil Deniz’e bakıyorlar… Gerçekten Rahmet görmesin!
Mission accomplished… mi acaba?!

Deniz’i daha tam olarak tanımayan Tufan’la Cemil onun bu işi becerip beceremeyeceğinden emin değillerdi. Gerçi Deniz gece kulübüne adımını attıktan sonra onların da kararı değişti. (O bakışları da bir kenara yazdık, beyler. Rahmet’in yüzüne nasıl bakacaksınız acaba? Bir de kendilerini savunmaya kalkıyorlar ben evliyim, benim gözüm Çiçek’ten başkasını görmez diye! Aman sanki Tülay ve Çiçek olmasa Deniz onlara bakacakmış gibi hemen de açıklamaya girişiyorlar. Amerika yolcusu dahi çocuğunu mafyaların elinden kurtarmak için oraya gelmiş kız, sizi ne yapsın yani? Ama buraya bayağı güldüm, biraz daha gülerim muhtemelen.) Deniz’in ise kendiyle ilgili bir şüphesi yoktu, zaten hedefe odaklandı, oyunu kurdu ve görevi başarıyla tamamladı. Yani… En azından tamamlayacaktı. En başından beri Rahmet gelir bu oyunu bozar, her şeyi altüst eder diyorduk da yani bu kadarını da beklememiştim ki!

Babanı ve dolayısıyla seni arayan, önceki gün kurşunlarından zor kaçtığın mafyaların gece mekanına “Deeeennnööözzz!” diye bağırarak girmek nedir yahu? Bu çocuk bir de zekiydi, değil mi? İşte mevzubahis Deniz olunca çocuğun aklı toptan gidiyor. Çiçek’in oyunculuk konusundaki kabiliyetsizliği yüzünden hemen Deniz’in işin içine girdiğini anlayan Rahmet planın devamını dinlemeden koştur koştur kendini mafyaların önüne attı. Büyük ihtimalle ona ulaşmak için Deniz’i kaçırdıklarını sandı veya Deniz’in Tufan’la Cemil’in peşine takılıp başını belaya soktuğunu düşündü… O an Rahmet’in ne düşündüğünü tam olarak bilemiyoruz çünkü ben şahsen pek de düşündüğünü sanmıyorum. Rahmet acil durumlarda, panik anlarında, özellikle sevdiklerinin başına bir şey geldiğinde pek de pratik bir insan zaten olamıyor. E, bir de işin içinde bütün dengelerini altüst eden Deniz oldu mu Rahmet ve parlak zekasına ulaşmak pek de mümkün olmuyor. Dolayısıyla Rahmet’in aklına Deniz’in bir oyun peşinde olabileceği, onları kurtarmaya çalıştığı pek de gelmiyor.

Koştur koştur tek başına silahlı adamların mekanına böğürerek girilir mi ya? İşin daha da komik tarafı insanlar sanki azılı mafyanın mekanında eğlenmiyorlarmışçasına minik Rahmet’in oradan oraya “Denööözzz!” diye bağırarak koşmasından korkuyorlar. Ama onlardan daha çok korkan iki kişi var, onlar da Tufan’la Cemil. Rahmet’in gelmesiyle tam da Murtaza ilaç sayesinde bayılmışken plan yarım kalıyor ve Deniz onu görür görmez büyük ihtimalle içinden güzelce sövüp oradan kaçıp saklanmayı akıl edip Rahmet’in onu görmesini engelliyor. Böylece Deniz’in kimliği açığa çıkmamış oluyor. Deniz’i göremeyen Rahmet ise gidip Tufan’la Cemil’in yakasına yapışıyor. Bir de “Deniz’e ne yaptınız?!” diye sormaz mı?! Burayı da her izleyişimde gülüyorum. O kadar çok bağırıyor ki Murtaza’nın ve adamlarının onu görmeyeceği varsa da görüyorlar. Rahmet ise Murtaza’nın suratına parmağını sallayarak yine Deniz’in nerede olduğunu soruyor ama nereden bilsin Deniz’in kim olduğunu… Sonuç olarak Rahmet bir çuval inciri berbat edip üstüne bir de Murtaza’nın adamları tarafından kaçırılıyor! Durumun absürtlüğüne bakar mısınız? Deniz Rahmet’i kurtarmak için mafyaların arasına uygunsuz kadın olarak karışırken bu sırada Rahmet de Deniz’i kurtarmak için direkt mafyaların mekanını basıyor ve plan tamamen tepetaklak olup istenenin tam tersi şeklinde sonuç veriyor! Ya siz şapşal mısınız acaba?!

Rahmet mekana yersiz bir özgüvenle giriş yapıyor…
Tufan ve Cemil Rahmet’in mekana muhteşem girişini izliyorlar.
Deniz Rahmet’i görüyor.
Sonuç…

Bu bölüm Rahmet’le Deniz aynı mekanda bir dakika bulunup asla yan yana gelmemelerine rağmen (bu da bizim sahnesizlik rekorumuz!) ikisinin de birbirleri için endişelendiğini görmek güzeldi. Aptal saptal, ipe sapa gelmez şeyler yüzünden birbirlerini kıran, üzen ve ayrılan bu ikilinin kendilerine gelebilmeleri için başlarına böyle bir şey gelmesi gerekiyormuş demek ki! Daha öncesinde ablası ona “Bizim bizden başka kimsemiz yok” derken Rahmet’in ona hak verip “Ben var sanıyordum, yokmuş demek ki” demesi ve yine ablasının verdiği gazdan, Deniz’in davranışlarından ve içinde bulunduğu bunalımlı dönemden dolayı Deniz’e “onun umurunda olan tek şey eğlence” diyerek haksızlık etmesinden sonra Deniz’in o Amerika’ya gidiyor olmasına rağmen onu merak edip, onun için korkup ve endişelenip peşine düşmesi ve onu kurtarmak için elini taşın altına koyup kendini tehlikeye atması Rahmet’in aklını başına getirecektir muhtemelen. (Gerçi kesin “Kızım, sen manyak mısın? Neden böyle bir şey yaptın?” gibisinden hesap da sorar, orası ayrı…) Deniz içinse zaten son dönemdeki Rahmet’e karşı takındığı umursamaz ve şımarık tavırlardan sonra Rahmet’ten ayrılmak, onun Amerika’ya gitmeye karar verdiğini öğrenmek ve onsuz yaşamak zaten bir hayli ağırken bir de üstüne mafyanın Elibolların peşine düşmesi ve Rahmet’in onu kurtaracağını düşünerek kendini ortaya atıp kaçırılması Deniz’in kaybetme korkusuna daha da boyut atlatacaktır. Zaten hali hazırda Filiz’in de belirttiği üzere Rahmet’i kaybetmekten korktuğu için serseri mayın gibi oraya buraya saldırıyordu, bütün bu olanlar da muhtemelen üzerine tuz biber ekti. Rahmet’in başına neler gelecek, Deniz Rahmet’i kurtarma planının neresinde yer alacak merakla bekliyoruz. Gelecek bölüm heyecanlı olacak gibi… Umarım bizim için de keyifli ve tatmin edici bir bölüm olur! Haftaya görüşmek üzere…