Bizim Hikaye 55. Bölüm RahDen: Ne İzledik, Ne İzleyemedik?

Genel olarak tatmin etmeyen bir Bizim Hikaye bölümü izledik. Yorumlarım her ne kadar Rahmet’le Deniz’e odaklı olsa da bu bölüm pek olmadıklarından detaylı inceleyecek pek bir malzeme bulamadım. O sebeple genel bir eleştiriyle başlamak istiyorum.

Bu dizi Elibol Ailesi’ne odaklanan bir dizi ve biz neden Barış’ın kimsenin umurunda olmayan karısı Nihal ve sanki o yetmiyormuş gibi birden ortaya çıkıveren kız kardeşi Merve’yi izliyoruz?

Dizi Elibolların yaşadığı trajikomik ve absürt olaylar üzerine kurulu olduğu için sevildi, keşke konu Barış üzerine değil de genel olarak bütün üyeleriyle Elibolların üzerine kurulsa. Bazı geçiştirilen sahnelerin sebebinin uzun dizi süreleri olmasını anlıyorum elbette, sonuçta üç saatlik bir dizi yazarken insanın yaratıcılığı tükenir. Mecburen sahneler bakışmalarla, müziklerle geçiştirilir veya ortaya sıkıcı ve saçma sahneler çıkar. Bu sistemin genel bir problemi. Ama ben bu noktada geçiştirilen senaryoyla birlikte konunun çıkış noktasını da hatalı buluyorum. Yine de dizi sektöründe anlık değişen olayların, son dakikada gelişen problemlerin en çok senaristleri etkilediğini de biliyorum. Yeri geliyor bütün bölüm senaryosu çöp oluyor ve baştan yazılıyor. Haliyle bir tükenme durumu da oluşabiliyor. Ama keşke dizilere verilen bir aylık ara diziye vasıfsız servet avcısı Merve’yi getirmekten daha iyi kullanılabilseydi demeden de edemiyor insan.

Benim naçizane düşüncem artık kabak tadı veren Nihal sahnelerine son verilmesinin dizinin akıbeti açısından daha iyi olacağıdır. RahDen’den bağımsız olarak baktığımda geçen bölümün Hikmet ve Fikri sahnelerini başarılı buldum. Elimizde olan saniyelik RahDen sahnelerinden bahsetmek istiyorum ve umarım bu kısalık bu bölüme özgü bir şeydir. Sonuçta her bölüm her karakterin ağırlığı değişiyor. (Nihal dışında tabii, o hep başrol maşallah!) Umarım bir gün sıra Deniz’in tuhaf ailesine de gelecek ama en iyisi biz Rahmet’in yarım kalan soru hikayesiyle devam edelim gelecek hafta, yavaş yavaş bebek adımlarıyla başaracağız bu işi… Bir anda Deniz’in ailesi diyerek pat diye imkansızı istemeyelim, çözülemeyen soruya bile hasret kalınabiliyormuş çünkü.

Bu bölümün RahDen sahneleri genel olarak pozisyonu açıp kaleyi boş yakalayıp ama bir türlü ağlarla buluşturulamayan toplarla doluydu.

Rahmet’e ulaşamayan Deniz onun için endişelenip mahalleye gidiyor. Birkaç saniye öncesine denk gelseydi Rahmet’i İsmo için kavga ederken görecekti ve buradan bize ekmek çıkacaktı. Ama öyle olmadı. Kaçırılan gol 1. Deniz endişelenmesine, Rahmet yeni kavgadan çıkmasına ve Deniz’e ihtiyacı olmasına rağmen sarılmadılar bile!  Kaçırılan gol 2. İçeri geçtiler Hikmet’le ilgili konuşmaya başladılar. Deniz yine zekasını konuşturup araba fikrini ortaya attı ki araba olmasaydı ellerinde pek bir şey de olmayacaktı. Rahmet de Deniz’i dinleyip araba işinin peşine düştü. (Kızın ağzından çıkan her kelimeye önem veriyor ya!) Dolayısıyla hiç değilse Deniz’in bu konuda bir rol oynamasını sağlamışlar da bu bölüm etkisiz elemanlıktan bir nebze kurtulmuş. Ama keşke araba fikri de Deniz’den çıktığı için işin peşine de Rahmet’le Deniz beraber düşselerdi.

Neyse, Deniz’in bütün bunlar olurken Rahmet’e destek olmaya çalışması da güzeldi ama tam olarak gol de değildi, ofsayttı o çünkü eksikti! Ne bir dertleşme, ne bir konuşma, ne bir teselli… Hiçbir şey! Kaçırılan gol 3. Deniz Rahmet’in omzunda uyuyakalmış, biz bunu iki saniye gördük. Gece boyunca ne konuştular ne yaptılar yok! Yine de Rahmet’in Deniz’e “İyi ki burada, yanımda!” diye attığı bakış çok güzeldi. Bütün gece uyumayıp düşünmesi ama Deniz’i de rahatsız etmemek için yerinden kıpırdamaması hoş detaylardı. Hiç değilse “Heeey RahDen burada, unutmadık!” dercesine yazılmış bir sahneydi. Daha iyi olabilir miydi? Evet. Yine de bunu gol sayabiliriz bence.

Deniz’in çocuklara bakmayı kendisinin teklif etmesi de güzel kısımlardan bir tanesiydi. Gönül isterdi ki daha uzun sahneleri olsun, Deniz İsmo’yu daha çok mıncırabilsin, Kiraz’la biraz didişsin, Fiko da biraz daha Deniz’e hayran kalsın… Ama olmadı. Kaçırılan gol 4. Yine de Rahmet’in Deniz çocuklara bakmayı teklif ettiğinde ona attığı bakış çok güzeldi, bu o kadar çok hoşuna gitti ki! Onun için çok kıymetliydi Deniz’in onun ailesini benimsemesi, belki de daha önce hiç yapmadığı üzere çocuklara bakmayı teklif etmesi… Düşününce, nereden nereye…

Deniz bir zamanlar dikkatini çekebilmek için yere bilerek kahve döktüğü, rencide etmek için sürekli “şşt hademe!” diye çağırdığı Rahmet’in evinde bir kriz anında “gelin hanım” sıfatıyla onun kardeşlerine bakıyordu! Hem de onun kardeşlerini benimseyerek… Oysaki ilk gördüğümüz Deniz’e bakarak “Deniz kiiiim, çocuk bakmak kiiiim…” derdik. Ama Deniz çocuklara yine kendi yoluyla baktı, orası ayrı! Onlara pizza söyleyip karınlarını doyurdu ve en favori boş zaman aktivitesi olan kart oyunu oynadı. Dolayısıyla pek göremesek de bu kısım da kendince bir goldü.

Çiçek eve gelince beraberinde Hikmet’in kaçırdığı bebeğin annesini getirdi. Kadıncağızın ağzı yüzü kan içindeydi çünkü kocasından şiddet görmüştü! Deniz kadını öyle görünce allak bullak oldu haliyle çünkü Deniz de aynı “süt kuzusu” Rahmet gibi belli bir fanus içerisinde büyütülmüş çocuklardan.

Her ne kadar Rahmet’in durumu iyi olmasa da ve yaşadığı mahallede hayatın gerçekleriyle karşılaşmış olsa da bu çocuk yine de sevgi dolu bir ailede büyümüş. Babasının annesine şiddet uyguladığını görmemiş, hatta babasının annesini çok sevdiğine şahit olmuş. Deniz ise annesi öldükten sonra ilgisiz bir ailede büyüse de anlattıklarından çıkardığımız kadarıyla babası annesine çok aşıkmış. Dolayısıyla büyük ihtimalle o kadının düştüğü hale birebir şahit olmak Deniz için bir ilk. Yine de bir kadın olarak ülke gerçeklerinden haberdar olduğu için sanki bir ütopyada yaşıyormuşçasına büyük büyük konuşmuyor Deniz. Sarsılıyor ama sosyoekonomik seviyesi ne olursa olsun toplumdaki bütün kadınlara yansımış bu dışlamadan, ayrımcılıktan ve şiddetten haberdar. Haberdar olmamak için zaten ruh sağlığının yerinde olmaması gerekiyor!

Çiçek ise birebir o kadının yaşadıklarını yaşamış, bu yüzden hayatı kararma raddesine gelmiş ama yine de savaşıp toparlamış, hayat dolu ve iyi niyetli bir kadın. Bu noktada konuyu RahDen’den ayırıp genel olarak sahneden bahsetmek istiyorum çünkü bu sahne bence bölümün yıldız sahnelerinden biriydi.

Bölümü kalabalık bir ortamda izledim. Her yaş grubundan insan vardı neredeyse, kadını da erkeği de… Tam bir genel izleyici kitlesi diyeyim. Bu sahneye verilen tepkiler çok ilgimi çekti, beni şaşkınlığa sürükledi. Bazı konuşmaları paylaşmak istiyorum:

“Salak, kadını bir de eve getirdi.”

“Çiçek sen niye karışıyorsun ki? Sana ne?”

“Bıraksana kadını, ay kendi başını belaya sokacak.”

“Aman bu salak kadın da ne diye şikayetçi olmaz!”

Dayanamayıp müdahale ettim: “Şikayetçi olamaz! Çünkü olsa bile adamın 2 gün yatıp çıkacağını, çıktığında da kadın şikayetçi olduğu için bir daha bir daha daha da sinirle kocasından şiddet göreceğini biliyor.”
Nitekim daha sonrasında o kadın da aynısını söyledi. Çiçek’in yaptığı bir salaklık oluverdi izleyici için. Ben buradan şunu çıkarıyorum: Şiddet gören kendi komşuları olsa kulaklarını tıkayıp aile içi mesele diye karışmayacak, yardım etmeyecekler! Yardım edeni de “salak, başın belaya girecek” diye uyarıp alıkoyacaklar. Orada kadın ölecek belki, bu günah kimin boynunda? Sanki bir distopya içindeydim ama keşke distopya olsaydı, gerçeğin ta kendisiydi… Korku imparatorluğu içerisinde herkes yalnızca kendi çıkarını düşünüyordu. Korka korka kendi vicdanımıza kulak tıkayacak hale gelmişiz, yazık. Madem sen buna cesaret edemiyorsun, neden cesaret edeni kınıyorsun? Bari takdir et! Sırf bu şiddet mevzusu değil. Bölüm genelindeki bazı yorumları da aktarmak istiyorum. Bu yorumları yapanlar ne yazık ki gayet de eğitimli kadınlar!

Çiçek’in kahve işletmesi konusunda: “Kadın kahveci mi olur? Saçmalık.”

Nihal ve Merve’nin gece gece mezarlığa gitme konuşması sırasında: “Aman kadın başına gece gece korkmaz bir de…”

Nihal Kerem’i pataklarken: “Amaaan kadın başına yaptığı hareketlere bak! Adam bir tane yapıştırsa ne olacak!”

Daha da çoğaltılabilir. Her ne kadar dizilerin sosyal mesaj içermesi gerektiğine inanmasam da Türkiye gibi herkesin dizi izlediği bir ülkede inadına Filiz gibi, Deniz gibi, Çiçek gibi güçlü kadınlar yazılmalı ki herkesin kafasına kaka kaka öğretelim kadın başına diye bir kavram olmadığını, kadın başına erkek başına diye bir ayrım olamayacağını! Kadın melek değildir, kadın kırılgan ve narin değildir, kadın yalnızca anne değildir, kadın iyi de olur kötü de olur çünkü kadın insandır, bireydir ve herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmamalıdır!

Bölüm genel olarak sıkıntılı olsa da Sezar’ın hakkı Sezar’a böyle bir konuya dikkat çekip düşündürdükleri için teşekkür etmek istiyorum. Ekranın güçlü kadınlara ihtiyacı var. Ne Filiz Barış rahatsız oluyor diye eteğinin boyunu uzatır ya da kendi istemediği bir şey yapar, ne Deniz Rahmet kıskanıyor diye erkek arkadaşlarından uzak durur, ne de Çiçek Cemil hoşlanmıyor diye kahveyi bırakır… Bu tarz şeyler hoşuma gidiyor ve daha çok izleyebilmeyi diliyorum… Özellikle bir adam uğruna savcılık kariyerini bir kenara bırakıp illegal işlere girişen özsaygısı olmayan Nihal’den sonra çok iyi geliyorlar!

Bölüm yazısını bana göre en güzel sahneyle tamamlamak istiyorum. O da bence Çiçek’in Deniz’e sarılmasıydı. Çiçek’in Deniz’e sarılması gerçek bir goldü! Deniz’in Çiçek’in samimi sarılışına verdiği tepki, şaşırması ama sonra hoşuna gitmesi çok tatlıydı. O kadar alışmış ki soğuk çıkar ilişkilerine, Elibolların ilginç ama samimi hayatı ona çok değişik ve keyifli geliyor. Çiçek’in ise Deniz’e kahveye müşteri topladığı için önceden birikmiş bir teşekkür borcu vardı. Ayrıca tabii Deniz orada olduğu için, çocuklara baktığı için ve tabii Deniz pek bir şey yapamasa da şiddet görmüş bir kadınla onunla beraber yüzleştiği için ona minnettardı Çiçek. Deniz’in Elibollarla kaynaşmasını ve artık ailenin bir üyesiymişçesine varlığının yadırganmamasını çok seviyorum, diyor ve her zaman olduğu gibi haftaya tercihen 40 saniyeden daha fazla ve nitelikli sahnelerle görüşmek dileğinde bulunuyorum. Yine de 40 saniyemiz bile bazı zorlama çiftlerin 40 dakikasından güzel, onu da biliyorum!