tds_thumb_td_300x0
Bir Zamanlar Çukurova 16. Bölüm Fragmanı Yayınlandı!

Fragman Hünkar’ın düşmanını daha yakında tut sözüyle başlıyor. Züleyha’nın bir şeyler planladığını düşürek Demir’i uyarıyor.

Demir’in Gaffur’un boğazına sarıldığı ve Saniye’nin ayırmaya çalıştığı bir an var. Yılmaz’ı öldürmeye çalıştığını öğrenmiş ve buna tepki göstermiş olması muhtemel.

Fekeli’nin mutluluğundan sanayi odası başkanının Yılmaz olduğu anlaşılıyor. İşte bu beklediğimiz şeylerdendi, Yılmaz’ı biraz da mutlu görelim artık.

Veli’nin öldüğünü yazan bir gazete görüyoruz, daha doğrusu öldürüldüğünü. Döverek öldürüldüğü söyleniyor.

Fragmanın sonunda da yeni arabasıyla İstanbul’a giden Züleyha ve Fekeli ile vedalaşıp o da yola çıkan bir Yılmaz görüyoruz. Demir ve Hünkar ikilisi köpürmüş durumdayken bizim aşıklar yolda karşılaşıyor. Ve bence bu bir tesadüf. Züleyha’nın arabası bozulmuş ve Yılmaz ile denk gelmiş olabilirler.

Bir Zamanlar Çukurova yeni bölümüyle perşembe günü saat 20:00’de tv’de!

Bir Zamanlar Çukurova 14. Bölüm 2. Fragmanı Yayınlandı!

İlkine oranla heyecan dozu yüksek bir fragman yayınlandı.
Hünkar’a gelen bir misafir ve onunla buluşmasını görüyoruz.

Bu buluştuğu kişinin Fekeli olması muhtemel.


İlk fragmanda da gördüğümüz daveti bu kez Züleyha’nın açısından görüyoruz ve birini görüp şok olduğu belli. Ve bu da Yılmaz’dan başkası olamaz.


Gizemli bir arabanın önünü kesen bir Demir görüyoruz. O araba Yılmaz’ın arabası, Züleyha’nın yanındaki kişinin Yılmaz olduğunu çok net bir gerçek.

Her ne kadar bu konuda gizem yaratmaya çalışsalar da Demir’in silah çektiği kişi de Yılmaz. Züleyha nasıl oldu da Yılmaz ile yanyana olması beni sevindirdi. Acaba hangi sebeple kader bu iki aşığı tekrar biraraya getirdi.

Ve geçtiğimiz bölüm kaderini kabullendiğini söyleyen Züleyha’nın Demir’in Yılmaz’a birşey yapacağından endişelenerek koşması da çok güzel bir detaydı. 😊


Bir Zamanlar Çukurova yeni bölümü ile bu akşam saat 20:00’de atv’de!

Kanatları Yüreğinde Bir Aşık: Yılmaz Akkaya!

Aşkı için her şeyi göze almış, fedakar, dünyaları yakmaya hazır bir adam Yılmaz Akkaya… Onun gibi karakterleri daha çok görmek, izlemek istiyor insan. Ve hazır ekranlarda görüyorken üzerine bir yazı yazılmalıydı diye düşünüyorum.

Sen benim yaşama sebebimsin diyerek başlamıştı hikayesi. Hani yeşilçam filmlerinden aşina olduğumuz bıçkın delikanlılar olur ya işte Yılmaz’da öyleydi. Bıçkın dediysek de böyle astım kestim höt zöt havaları yoktu hiç. İlk bölümde nasılsa son bölümde de karakterinin özünü kaybetmeden sadece yaşadıklarından ötürü değişmiş bir Yılmaz izledik.

Tek istediği sevdiği kadınla birlikte mutlu olmak olan, ekmeğini taştan da olsa çıkaran birisi. Belki zengin değil, belki bolluk bereket içerisinde yüzmüyor ama tüm dünyaya yetecek kocaman bir aşka sahip yetmez mi?

Kim sevdiği için katil olmayı göze alır? O aldı. Kaçak durumuna düştü. Kurtulma umuduyla bindiği o trenin hayatını sonsuza kadar değiştireceğini asla tahmin edemezdi tabi.

Kaderi, ne olacağı, ne yapacağı belli değildi. Sevdiği için elini kana bulamış ve yine sevdiği için onu bırakmayı göze almıştı. Tam da o gözyaşları dökerken düşmüş olabilirim kendisine.

İki aşık kaderlerinin sonsuza kadar değişeceği yere, Çukurova’ya doğru yol aldılar. Yamanlar Konağı’na adım attıkları an Züleyha’nın kendisi için küçük ama tüm hayatlarına mâl olacak yalanı, yaşayacakları çilelerin başlangıcıydı. Yılmaz her seven erkeğin yapacağı gibi Züleyha’yı korumak istedi. Kıskandı, yer yer tepki gösterdi. Ama tabi şimdi yaşananları düşününce haklı bir tepkiymiş doğrusu.

Karşısındakileri kendi gibi mert, onurlu sandı. Aşklarını, sevdalarını anlarlar sandı. Güvenebileceğini sandı. Ama karşılarında öyle kötü kalpli ve gaddar insanlar vardı ki tek istediği mutlu olmakken hep mutsuzluğa ittiler.

Hapse düştü. İdam cezası yedi. Sevdiği kadın, sevmediği biriyle nikaha zorlandı. Hem de bunu güvenip onu emanet ettiği kişi yalanla dolanla yaptı. Hapisten kaçtı. Züleyhasına ve kendine bu kötülükleri yapanlardan hesap sormak istedi. Ama her zamanki gibi para ve güç kazandı. Ya da kazandığını sandılar.

Çünkü Yılmaz’ı o düştüğü çukurdan çıkaracak bir mucize geldi. O mucize de Fekeli Baba’dan  başkası değil tabi. O zamana kadar Yılmaz itilip, yara bere içinde oradan oraya savruyordu. Fekeli gözlerinin içine baktı ve oradaki iyi adamı gördü, dinledi, anladı. Elini uzattı ve zümrüdü anka kuşu misali küllerinden yeniden doğdu. Ve artık eskisi gibi yüz yüze halletmeyecekti işini. Uhuletle ve suhuletle, tıpkı onların hakettiği şekilde bir intikam planladılar.

Önceki bölüm yorumlarımda da çokça yazmıştım okuyanlar bilir. Artık ayakları üzerinde sağlam, ezilmeden duran ve kötülerin korkulu rüyası olan bir Yılmaz görmek istiyorum diye. Son bölümde tam görmek istediğim gibi bir Yılmaz görmek beni oldukça mutlu etti doğrusu.

“Adın Yılmaz, kalbin Yılmaz, kendin Yılmaz… Adın gibi olacaksın YILMAYACAKSIN”

İntikamını soğuk yenen bir yemek misali alırken bile o hâlâ içinde kor gibi yanan aşkı barındıran kanatları yüreğinde olan bir adam o. Uğruna katil olmayı göze aldığı, kendi gözünden bile sakındığı kadını başka bir erkekle görmek insanın içini yakmaz mı? Yakar elbet. Hele bir de sevdiği kadının düşmanından çocuğu olduğu görmek…

Zaten kırılmış bir Yılmazım 😢

Dizinin tüm acı yükünü Yılmaz’ın sırtlanmış olması beni beni biraz üzmüyor değil. Belki de bir çocuğumuz olur demişti en son. Züleyha’yı çocuğu ile gördüğü sahnede gerçekten kötü hissettim. O çocuk senin senin! diye bağırmak istedim.

“Ama bebeğin annesi çok ağlıyor yazık değil mi” 

Peki sırf sevdiği kadının canından can olduğu için intikamını düşünmeden AdnanSu’yu bulmak için koşturması :’) Ve bunu, uzakta olmasına rağmen Züleyha’yı düşünerek onun çektiği acıyı hissederek yapması ayrıntısına düştüm ben. İşte tam o an dedim Yılmaz Akkaya, ladies and gentleman!

AdnanSu’nun baba nerede kaldın ya topu topu bir kaç aydır dünyadayım ama görmediğim deli, sayko ve engerek kalmadı dercesine babasının parmağını sıkı sıkı tutması. O kadar güzeldi ki. 😊

“Kibrit çöpü gibi parmakları var minnacık, küçücük”

Babalık duygusunu ilk defa hisseden Yılmaz’ın baby ZülMaz’dan bahsettiği sahneyi defalarca izlemişimdir. Hiç bilmeden bu kadar kanı ısındı, bir de bilse 💙 

Güzel gözlüm, gözümün nuru, kurban olduğum… O kadar güzel seviyor ki Yılmaz. Ekranlarda kaba, sert, sürekli bağıran tipleri görmekten yorulduğumuz şu günlerde böyle naif, şiir gibi seven bir erkek karakter görmek çölde su bulmak gibi. Küçümseyen, itip kakan, fiziksel ve duygusak şiddete maruz bırakan tiplere inat ben Yılmaz Akkayaları destekleyeceğim. 💪

Ve onu ete kemiğe büründüren, ruhundan bir parça ile hayat veren Uğur Güneş. 👏 Bir insan her bölüm kendine hayran bırakır mı? Bırakıyor işte. O konuşsun, saatlerce sıkılmadan dinleyebilirim. Duruşuyla, jest ve mimikleri ile bize Yılmaz’ı öyle güzel hissettiriyor ki. O gülünce biz de gülüyor, gözleri dolduğunda bizim de yüreğimiz cız ediyor. Oynamıyor, yaşıyor. Erkek oyuncularımızda genellikle olan bir sorundur ağlayamamak. Ama Uğur Bey öyle güzel ağlıyor ki, kendisini gülerken mi yoksa ağlarken mi daha çok beğendiğime karar veremiyorum doğrusu. Yolu hep açık, başarıları daim olsun -bir de Allah sahibine bağışlasın😉

9 haftadır bölüm yorumlarını da yazdığım BZÇ’nin güzel yürekli Yılmaz’ı için bir yazı yazmanın tam zamanıydı diye düşünüyorum. Umarım beğenmişsinizdir. 🙏

error: Korunan İçerik!