En Güzel Anlarda Dursun Zaman: Bir Litre Gözyaşı 10. Bölüm

Kabuslarla başladık bölümü izlemeye. Hayatın onun sırtına yüklediği ağır yükle yüzleşmek zorunda kaldı Cihan. Sevdiğine ulaşmaya çalıştı ama başaramadı. Bastığı yerde çiçekler açtıran adımlarını atamaz oldu. Rüya bile olsa, çok ağırdı bunlar. En başından gözlerim yaşla doldu. Biz izlerken böyle kötü oluyorken, bunu gerçekten yaşayan biri kim bilir neler geçiriyor içinden… En ağırı da bir gün bu kabusların gerçeğe dönüşecek olması. “Ama asıl kötü olan ne biliyor musun? Tam uyandığını düşündüğün anda gerçeğin ta kendisine uyanmak. Bir kabustu, geçti diyememek…” Bir mucize olsa, bütün bu acılar bitse… Seven sevdiğinin elini tutsa da acılara birlikte göğüs gerip mutluluğu birlikte karşılasa… 

Kendini diğer insanlardan üstün görenlerin ve yalnızca kendini düşünenlerin olduğu bir dünyaya inat susmadı Cihan. ‘Yapılacaklar kurası’nda yer almasa da haksızlığa karşı mücadele etti. Hocanın ona karşı alacağı tavra karşı kendince doğru olanı yapmayı seçti. Kolay bir şey değil bu, ben bu kadar cesur olabilir miydim bilmiyorum. Cihan çok adaletli ve cesur. O an gerilen sinirlere rağmen Mahir’in tatlı dik başlılığı da gerçekten harikaydı 😂

Hande’nin son birkaç bölümdür Cihan’a karşı olan -bence gereksiz- tribi ve siniri bu bölüm yerini arkadaşını merak eden kırgınlığa bırakmış gibiydi sanki. Aldatılmış gibi hissetmesi, Cihan’ın arkasından iş çevirmesi (bakınız: festivalde Ali), atarlı ve sürekli ikisini basıyormuş gibi olan tavırları beni gerçekten üzüyordu. Biraz daha böyle devam etseydi, olur da Cihan’ın hastalığını öğrendiğinde çok pişman olurdu. Bir de Mahir’in gerçekten ne düşündüğüne ve nasıl hissettiğine kulak verip bu işin peşini bıraksa, hem kendini hem de Mahir’i bu can sıkıntısından kurtarsa çok daha mutlu olacağız eminim ki 🙃 Yani artık habersizce evine kadar geliyor. Mahir’i ‘seviyor’ ama onun hislerini asla önemsemiyor. Sürekli Ali ve Cihan vurgusu yapıyor. Ve bu hem kendisi hem de arkadaşları açısından hiç hoş değil.

Elif’in Sedat ile görüşmesi ne zamana kadar devam edecek bilmiyorum. Figen kızını takip etti, muhtemelen peşini de bırakmaz ama nereye kadar gideceğini gerçekten kestiremiyorum. Umarım en kısa zamanda çözülür ve Elif en az zararla kurtulur bu sıkıntıdan. Ne kadar yara aldığının farkında değil. Çünkü o, sevgi dolu bir ailede olmasına rağmen bütün ilgi ablasına sanıyor, sevilmediğini düşünüyor ve kendini yalnız hissediyor. Kardeşleri Cihan’ın hastalığını bilmedikleri için anne-babalarının ablalarına olan dikkatini yanlış anlayabilirler, bu çok doğal. Ama iki küçük kardeş için her şey normalken Elif’in kendini bir başına hissetmesi onun için zarar verici. Çok üzülüyor… Sevilmediğini düşündüğü için ilgiyi başka yerlerde arıyor, belki de farkında olmadan asi kız tavırları ilgi çekebileceğini düşünüyor. Beynimiz bazen gerçekleri görmeyelim diye perde çeker gözlerimizin önüne, zarar verici düşüncelere yönlendirir bizi. Elif için de durum böyle… 


“Ben hiçbir şey yapmak istemiyorum artık anne. Okula gitmek istemiyorum. Hayal kurmak istemiyorum. Mücadele etmek istemiyorum. Zaman dursun… dursun, ben de zamanın içinde kaybolayım istiyorum.”

Figen ve Cihan’ın anne-kız dertleşme sahnesi izlediğim en iyi sahnelerden biriydi. Sanem Çelik de Miray Daner de harikaydı 👏👏 İzlerken hissettikleri acıyı hissettim. ‘Ya bu konuşmayı annem ve ben yapıyor olsaydık’ düşüncesi o an başka bir boyut kattı hissettiklerime 😭😭 Allah kimseye böyle acılar vermesin. “Bu hayatta ne acı çekersem çekeyim, hep ‘acının geçeği bir an olacak’ dedim kendime. Bunu düşünmek öyle rahatlatırdı ki beni… Ama artık ben bunu düşünüp avunamıyorum anne. Biliyorum ki bu hastalıkta acının son bulduğu bir an olmayacak.” 

Mahir, Cihan için endişeleniyor. İyi mi, rahat mı merak ediyor. Cihan’ın canı çok yanıyor, başkalarını yakmak istemediği için de uzak durmak istiyor. Ama Mahir nasıl uzak durabilir ki ondan? Onu hayata bağlayan kız, şimdi kendi hayatı için savaşıyor. Savaşırken de kimse yara almasın, üzülmesin, yorulmasın istiyor. Ama böyle bitkin düşüyor. Sıkıntıları içimizde biriktirdikçe büyüyor ve bir kara delik gibi içine çekmeye çalışıyor bizi. “Dipsiz bir kuyudayım sanki… Sonu olmayan, dipsiz bir kuyu…” Şükür ki Cihan’ın konuşabileceği insanlar var etrafında. Ailesi var. Mahir’i var… 

​”Mahir ben istiyor muyum böyle yapmayı? Böyle olmasını ben istiyor muyum? Ben hayatı seviyorum. Ailemi seviyorum, arkadaşlarımı seviyorum. Gülmeyi, koşmayı, yaşamayı seviyorum. Ama işte…”

“Cihan keşke gücüm yetse, keşke elimden bir şey gelse. Ben… senin için her şeyi yaparım, biliyorsun değil mi? Her şeyi…”

Mahir çok güzel seviyor. Sevdiğinin her anını onunla yaşamaya çalışıyor, ondan bir an olsun ayrı kalmayı istemiyor. Çünkü ne yazık zaman onlar için çok daha kıymetli. Mahir zamanın, sevmenin kıymetini çok iyi biliyor. Ayrılığı biliyor çünkü. Bir insanın en değerlisi olabilecek birinden, abisinden ayrılmış. Bazı insanları kaybettiğimizde boşluğa düşeriz. Hiçbir şey onun varlığında verdiği tadı vermez. Savaşma gücümüzü yitiriyoruz, çünkü dayanağımız artık yok. Gardımız düşmüşken hayat rüzgarı kendine göre savuruyor bizi. Mahir’i de Cihan’a sürüklemiş o rüzgar. Mahir Cihan’ı, en değerlisi yapmış usulca. “Abimi kaybettiğimde bütün umudumu kaybettim ben. Nefes almadan öylece dolaştım, aylarca. Sonra… sınav yerince seninle karşılaştım. Sen benim hayatıma öyle bir dokundun ki, ben tekrar nefes almaya başladım. Yarını düşünerek bugünü mahvetmene izin vermeyeceğim Cihan. Ben, buna izin vermeyeceğim! Seninle savaşmam gerekse de izin vermeyeceğim!” 

Mahir’in ölümle ilgili fikirlerini seviyorum. Eksiğiyle ya da fazlasıyla ecele inanıyor. Ne zaman, nerede, nasıl öleceğimizi bilmiyoruz. Belki ben bu satırları yazarken ölüp gideceğim, bilemeyiz. Ama bir de Cihan’ın tarafından bakıyorum olaya, o zaman Mahir’in ölümle söylediklerinin Cihan için pek bir anlam ifade etmediğini anlıyorum. Evet, bir dakika gibi kısa bir süre sonra ölebiliriz. Sokakta yürürken başımıza saksı düşebilir ve ölebiliriz. Ama uzun yaşama ihtimalimiz de var. Bir doktor çıkıyor karşınıza ve diyor ki ‘çok uzun yaşayamazsın.’ Bu yüzden Cihan artık hayal kurmak istemiyor. İleride yürüyemediğinde, aklına hayalleri gelip canı daha fazla yanmasın diye.

Hayal kurmak güzeldir, ama bazen bazılarının canını yakabiliyor da. Cihan, Mahir ile çok güzel hayaller kurdu. Şimdi bir yenisini daha kurup hem kendini hem onu üzmek istemiyor. Ama ne olursa olsun Mahir onu asla yalnız bırakmayacak. Çünkü Cihan onun en değerlisi… En değerlisinin yanında sakladığı en değerlisi… Abisi ile çekilmiş fotoğrafının arkasında saklamış sevdiğini… Ah güzel kalpli Mahir… biliyorum ki abin yanında olsaydı, ilk ona anlatırdın sevdiğini. İlk onunla tanıştırırdın ‘ben bu kızı seviyorum’ diye. Belki abinden tüyolar alıp çiçek seçmedin Cihan için, ama onun merhamet dolu kalbinde çiçekler açtırdın. ❤

Sevgiyle ve inançla kalın. Yolunuzda çiçekler açsın, kuşlar uçsun… 🌻🕊❤


“Bak önemli olan ne kadar yaşadığın değil, nasıl yaşadığın. O gün geldiğinde, arkanda nasıl bir hayat bıraktığın önemli olan.”