tds_thumb_td_300x0
Vatanım Sensin 42. Bölüm: Beklemek ve kavuşmak!

Vatanım Sensin’de sezona hatta diziye damgasını vuracak bölümlerden birini izledik. Hilal, Leon, Cevdet, Tevfik…Anlatacak o kadar şey var ki. Hilal ve Leon ile başlayalım mı?

Geçen sene bu zamanlar Hilal ve Leon’un yazar alıntılı atışmaları üst seviyelerde. Leon bir Aristo diyor bir Kafka. Namık Kemal’ler, Sadi’ler havada uçuşuyor. İkisi de Barbarları Beklerken’i okumuşlar mesela. Ayrı dilleri konuşsalar da ortak bir dil yakaladıkları yer şiirler, kitaplar olmuş… O zamanlar bir de aynı konakta sahneleri olurdu. Konağın içinde nice kitap atışmaları hayal ederdik. Bu sezon sonunda kendi evlerine çıktılar ve hayal ettiğimiz roman sayfalarından çıkmış gibi sahneler izledik. Leon gibi gerçek olduğuna bir süre inanamadığımız da doğrudur! Bu ev dışarıya göre Leon’un ayrı evi. Bu da tarihteki ilk ”ayrı eve çıkacağım” hareketi oluyor muhtemelen 🙂

Leon’un yeni evi; hem Bolşevikler ile toplantı yapabileceği hem de Hilal ile raflarına kitaplarını yerleştirebileceği istediği her şeyi küçük bir eve sığdırdığı ev. Duvarında savaşın bitimini arzulayan minik bir duvar yazısı bile var. Tam da Hilel ve Leon’a göre.

Öyleyse Hilal’in de dediği gibi: ”Kitapları yerleştirelim mi hemen?”

O sırada Hilal’in kitao sayfalarını karıştırması ayrı güzeldi. Halit İkbal birgün yazar olup kendi kitabını çıkaracak mı dersiniz? 

Gelelim bölümün Cevdet-Tevfik cephesine. İkiliyi karşılıklı izlemeyi gerçekten özlemişiz. Tevfik seni sevmezek de sana kötülük yakışıyor be! Diziye aradığımız heyecan geldi derken Azize’nin yerini öğrendikten sonra Cevdet2in, TEvfik’i vurmasıyla veda ettik Mirvalaya! Yolun açık olsun Onur Saylak! 

Azize yaşıyor… Bu iki kelime eski Cevdet’imizi geri getirmeye yetti. Önce kızlarıyla Azize hakkında öyle güzel bir dertleşme izledik ki. Kızların annelerinin ölümüne inanmaması, kabul etmemeleri çok güzel işlendi. Sonrasında Cevdet, Dağırtanlı’ya Ayşe bacıyı sordu ve öğrendiği her şey Cevdet’in anlattıklarıyla örtüştü. Deniz kenarında bulduk demesi özellikle ispat gibiydi. Onur Saylak’a veda ettikten sonra, kavuşma sahnesinde devleşen bir Halit Ergenç ve Bergüzar Korel izledik! 

Bölümlerin bu heyecanı ve tutarlılığı koruyarak devam etmesini umuyoruz!

 

Vatanım Sensin : Acılar,Kayıplar ve Aşk…

5 ay…

Türk dizi tarihinin en uzun sezon aralarından birisini veren Vatanım Sensin, sağlam bir girişle ekranlara merhaba dedi. Kurak televizyonlarımız onun sayesinde canlandı, kendine geldi. Bize de bu canlılığın peşinden gidip, dizimizi bağrımıza basmak düştü.

Vatanım Sensin hem bildiğimiz gibi, hem de bildiğimizden çok farklı başladı. İlk sezonda işgale ,ayrılıklara ve kayıplara rağmen olayların daha yumuşak bir şekilde ele alındığını izlemiştik. Bu sezonsa durum tam tersine döndü. Şu iki bölümde gördük ki, işgal ve yaşananlar tüm karakterleri alt üst etmiş tabiri caizse canlarına okumuş. Çok daha sert, sarsıcı ve hepimizi koltuklarımıza mıhlayan bir senaryo kurgulanmış. Dizinin atmosferi dönemin getirdiği o karanlık havaya bürünmüş.

Yalnız ilginçtir ki, bu karanlık atmosfere rağmen dizi çok daha akıcı ve sürükleyici…

Bölüm boyunca zamanın nasıl geçtiğini ,nasıl nefes alabileceğimi bile unutur hale geliyorum. Özellikle bu bölüm… Bu bölüm nasıl başladı ,nasıl bitti, bittiğinde ne haldeydim inanın hatırlayamıyorum.Yazanın ,çekenin, oynayanın daha da doğrusu emeği geçen herkesin ellerine sağlık.

Sevr ve Sevr’in etkisiyle o güzel İzmir’in kan ağladığına şahit oluyoruz artık. Sanki acı somutlaşmış da, onu avuçlarımızın arasına almış gibiyiz. Halk aç, zulüm görüyor, mezalim her şekilde hissediliyor. Öyle bir hale gelinmiş ki, bir Rum ve Türk kavga ettiğinde tereddüt etmeden Türk öldürülüyor. Kızlar bir köle misali komutanlara veriliyor. İlk sezonda tarhanaya burun kıvıran karakterler bir lokma ekmeğe muhtaç hale geliyor. Hapishanelerdeki işkencenin haddi hesabı yok.

Ve hikayedeki her karakter tükenmiş, bitmiş…

Mesela Cevdet… Cevdet kaç kere öldü sahi?

Kan kardeşi tarafından ihanete uğradığında mı, esir kampında İlyas’ı öldürmek zorunda kaldığında mı? Yunan üniforması giydiğinde mi, çocuklarının canıyla sınandığında mı?Ailesi ondan nefret ettiğinde mi, öldürülen Türkleri, katledilen obayı gördüğünde mi?

Cevdet çok kez öldü ,ama Azize’yi kaybettiğinde…

Ondan geriye hiçbir şey kalmadı.

Bu bölümdeki halini hepimiz gördük. Kendi cümleleriyle “sığındığı tek limanın” gitmesi, Cevdet’in vicdanını susturdu. Serçem diye sevdiği kızına vurdu hatta kızlarının hatalarını gördüğü anda onları evlendirme düşüncesini dile döktü. Cevdet içindeki yangını susturamadı, yandı, yaktı…O kadar harap bir haldeydi ki…Kızsam mı, üzülsem mi bir türlü karar veremedim.

Ve Azize… Ah Azize…

Her şeye ,bütün hatalarına rağmen bir annenin ne demek olduğunu anladık aslında. Evi bir arada tutan oydu ,kızlarına Cevdet’in yokluğunda sahip çıkmış, Hasibe’ye evlatlık yapmıştı. Azize’nin gidişi incecik iplerle bağlı duran bu aileyi tamamen koparıp attı. Azize’nin başına gelenlerse… Sanırım uzunca bir süre boğazımdaki yumruyla izleyeceğim onu. Azize Cevdet’e, evlatlarına, annesine kavuşana kadar yüreğim ayrı yanacak. O yaralarına derman buldukça belki ben de biraz rahat nefes alabilirim.

Ve Azize’nin gidişiyle parçalanan ailede çok kızdığımız, hak veremediğimiz bir isim vardı : Yıldız. İlk sezonda “Yine mi tarhana babaanne?” diyen Yıldız’ı ekmek derdine düşmüş halde izlemeye başladık .Ama Yıldız hala aynı Yıldız’dı. İlk sezonda kız kardeşinin tokasını alan Yıldız,bu sezonda kız kardeşine emanet edilen Kuvva paralarını (ç)aldı. Ne yazık ki bencilliği hala en çok hissedilen özelliğiydi .Evet Yıldız mutlu olmak istiyor, aslında herkes mutlu olmak istiyor.

Ama mutlu olmak üç maymunu oynamakla da olmuyor maalesef.

Yıldız ve Hilal de en çok bu yüzden çatışıyor. Yıldız Hilal’in kendilerini düşünmemesine öfkeli, Hilal Yıldız’ın sadece kendini düşünmesine… Yıldız arzu ettiği şeylerin Hilal tarafından alınmasına öfkeli, Hilal Yıldız’ın biraz olsun değişmemesinden… İki kardeş bir şekilde birbirine bağlı ama aynı zamanda kopmuş haldeler. Yıldız Hilal’in Leon sevdasını kendi kompleksleri yüzünden baltalamak isterken, onun mektuplarını yakarken ,Cevdet Hilal’e vurduğunda aralarına girebiliyor. Hilal biraz önce ablasına bağırırken Cevdet’e karşı çıkan Yıldız’ı durdurmak için ayaklanabiliyor.

Durumlar karışık,gerçekten karışık…

Üstelik hikayeye karanlık bir şekilde giren bir karakterimiz var: Aleksi. Aradığı şey eğlence doğru ama o eğlencenin dozunun olmadığını bize gösterdi. Gözünü kırpmadan adam öldürebilecek hatta öldürdükten sonra tepkisiz kalabilecek kadar acımasız bir karakter Aleksi. Ve yolu bir şekilde Hilal ve Yıldız’la kesişti. Hatta bu bölümde direk Yıldız’la bir araya geldi.

Yalnız…Eğlence arayan Aleksi için Yıldız ilk hedef olsa da, kendisine direnecek bir Türk kızı asıl hedeftir.

Hilal gibi.

Aleksi belli bir sürecin ardından illaki Hilal’e ve dolayısıyla Leon’a bulaşacak. Yıldız’la oyun oynayacağını zaten tahmin ediyorum. Ve hayallerim diye koşturan Yıldız’ın “heder” olacağını da…Aleksi,Yıldız,Hilal,Leon baya büyük bir düğüm haline gelecek.Hatta bir noktada Flipos tarafından ismi bile elinden alınan Havva’nın da bu düğüme ekleneceği ortada. Bu gençlerden neler çıkacağını merakla bekliyorum

Elbette diziye can verenleri en sona bıraktım.

Hilal ve Leon…

Öncelikle şunu diyeceğim : Siz ne güzelsiniz yahu ?

Bu sene hem ayrıyken hem bir aradayken seyir zevkini yükselten bir çift var elimizde. Yaşadıklarının etkisiyle olgunlaşan, aşkına sahip çıkan, gerçekçi bir çift var… Bu sezon bu çiftin ilk halkasını Hilal oluşturuyor. Hilal’in çok katmanlı karakterini ve duygu değişimlerini her şekilde izleyebiliyoruz. Sezonun ilk bölümünde İzmir’in halini Hilal’in gözünden, aslında dizinin “direniş” kısmını canlı tutan karakterin gözünden gördük. Hilal acıyla, kayıplarla pişmişti, Yunan mezaliminin canlı tanığıydı. Buna rağmen hapishanede onu dinç tutanın Leon’un sözleri olduğunu söyleyebiliyordu. O nun mektuplarını kokluyor, öpebiliyordu.

Vatanına olan tutkusunu Leon’a da hissediyor, her şeyden önce bunu gösterebiliyordu.

Hatta Hilal öyle bir haldeydi ki, Leon’u ilk gördüğünde üniformasını zerre umursamamıştı.

Zamanında Leon’un üniformayı çıkardığında onu sevip sevmeyeceğini sormasına , “Bunu o vakit görürsün.” demişti Hilal. Leon bunu gördü, çok da güzel gördü. Artık üniformasına, kılıflara değil, ruhuna bakan Hilal’i gördü .Limanda karşılaştıklarında kendisine atılmamak için zor duran Hilal’i gördü. Onun aşkını gördü. Ama Hilal, cebine koyulan açelyadan habersiz Leon’un maskesiyle kaskatı kesilmişti. Eve gitti, ağladı, mektupları yırtmaya çalıştı. Cebindeki açelyaları gördüğündeyse gözyaşları arasındaki gülüşlerine şahit olduk.

Öyle güzel, öyle doğal bir sahneydi ki…Bir genç kızın aşk acısını da, aşkına kavuşmasını da kısacık bir sahnede dolu dolu verdiler.

Ve Leon…

Geçen seneki hayalperestliğini bir kenara bırakan,bir şeyler yapmak için çabalayan Leon… Artık “eğer direnmesiniz böyle olmaz” düşüncelerini bir kenara bırakarak dönmüş İzmir’e. Üniformaya ihanetin halkına ihanet demek olmadığını öğrenip gelmiş. Bu bölümde aramıza katılan Spiros – iyiki geldin Çağrı Çıtanak !- Yunanistan’ın aslında özgür olmadığından bahsetmişti. Leon da tam da bu düşünceyle ilerleyecek artık, başta kendi insanını özgürleştirmek isteyecek. Bu savaştaki acıyı ,kıyımı bitirmek için var gücüyle çabalayacak. Nefret ettiği o üniformayla özünü maskeleyecek, yapabileceklerinin sınırını zorlayacak.

Ve bu süreçte Hilal’e ,onun aşkına tutunacak.

Sadece Hilal’in yanında maskelerini söküp atacak, o bildiğimiz Leon olacak .Üstelik Hilal’in Leon’u her şekilde sarmalayacağına da hiç şüphem yok artık. İlk bölümde onu gördüğünde üniformasını zerre umursamadı değiştim değil mi? Bu bölümde bunun da üstüne çıktılar.

Ormandaki sadece bir sarılma ya da öpüşme sahnesi değil.

Bir vuslattı.

Özlem,tutku,aşk gözle görülecek kadar netti. Onları izlerken öylece kitlenip kaldım. Bir kavuşma sahnesi anca bu kadar güzel,bu kadar dolu dolu verilebilirdi. Dudakları,elleri,gözleri birbirinden ayrılmayan Hilal ve Leon bundan sonra da hiçbir şekilde ayrılmayacağını gösterildi bize.Leon’un Hilal’e karşı sır saklamayacağı, Hilal’in üniformaya değil Leon’un yüreğine bakacağı verildi. Bundan sonra  her şeye karşı  “bir” olarak mücadele edecekleri verildi.

İlk sezonda HiLeon adına göremediğimiz aile, toplum ,işgal, üniforma çatışmaları bu sezon ele alınacak, evet. Ama bu sefer,kendi içinde çatışan Hilal ve Leon’u değil, bu çatışmalarla bir arada mücadele eden bir çifti izleyeceğiz.

Onların aşkına aşık olmaya da devam edeceğiz.

Çok uzattım ama hiçbir şey yazmamış gibi hissediyorum aslında. Sezondaki bütün karakterler- yeni gelenler dahil- öyle katmanlı ki… Hepsinin psikolojisi, yaşadıkları sağlam bir şekilde veriliyor ve hepsi hakkında uzun uzun yazmayı çok istiyorum.

Ve HiLeon…

Onlar iki kişilik dünyaları için kesinlikle ayrı yorumlanmayı hak ediyor.

Ama şimdilik burada durayım ve  bu genel yorumu son bir cümleyle noktalayayım.

Hoş geldin ,iyiki döndün Vatanım Sensin !

error: Korunan İçerik!