Ha Uşak Ha! Ver Elini Aşk 2. Bölüm
Fırıldaksa döver tabi

Bölüm kaldığı yerden başladı. Kaan’ın evlilik yalanı üzerine yaptığı eklemelerle iyice çıldıran Ayperi fırça sopasıyla bir güzel daldı ona haklı olarak. (“İnsan patronunu döver mi?” den sonra sinmeyip “Fırıldaksa döver.” diyerek sopaya devam etmesinden de ayrı bir zevk aldım evet ^.^) Tabi Kaan bu, çapkın bir adam olmanın gerektirdiği üzere ağzı iyi laf yapıyor adamın. Ayperi’nin en büyük zaafından girdi: Kötü üvey anne ve Su Bebek… Ayperi Su Bebek’in üvey annesinin bu kadar sevecen olacağını bilse yine de kabul eder miydi Kaan’ın teklifini? Orası muallâk tabi 😛

Her şey iyi hoştu, Emin Dede‘yle bizi çok eğlenceli sahneler bekliyordu ama özbeöz Antep ağzıyla konuşan Ayperi’nin Trabzonlu olarak tanıtılmasıyla işler oldukça zorlaştı. Çünkü Ayperi’nin Lazların konuşmasından tek bildiği şey Ha Uşak Ha! ydı. (Bunu her söylediğinde kahkahayı bastım evet 😆 ) Hele hamsili pilav… Of of of hele ondan hiç anlamıyordu. Yuvalama deyin âlâsını yapsın kız ama hamsili pilav ne? İnternetten bakılan tarifle hamsi pilav mı yapılırmış? Neyse ki hamsiler Mine’yi pek sevdiler de pilav olmaya yanaşmadılar. (Oradaki hamsilere içim acıdı. Bir sahne uğruna çöp olmadı dimi onlar?) Ayrıca bir Karadenizli olarak canım çok pis hamsili pilav çekti ama yaptıracak kimseyi bulamadım. (Evet ben de yapamıyorum ne var?! 🙄 )

*duygu sömürüsü yaparken ben*

O kısmı hallettik halletmesine ama bir de Fulya Hanım var tabi. Kaan’ın ondan kaçmak uğruna söylediği yalan sonucu sözde hasta olan dedeyi ziyarete gelen Fulya, ev halkının fazlasıyla dikkatini çekti. Hele sonrasında Kaan’ın Fulya’yı eve sokmamak adına atlet ve şortla onunla gitmesi ortalığı iyice karıştırdı. Gece dönmemesiyle de Emin Ağa küplere binerek herkesi Gaziantep’e götürmeye kalkıştı. Ayperi(Sultan) zor bela kaçmış oradan, döner mi hiç? Kaan da hâliyle gitmeyi istemeyerek dedesine karşı durdu. Emin Ağa “Bu ev benim. Kime atar yapıyorsun?!” tarzı posta koymaya kalkınca da resti çekti bizimkisi. Su ve Ayperi’yi de alıp bir otele yerleşti.

Çapkınlık orada da yakasını bırakmıyordu, tabi bizimki de bu durumdan hiç şikâyetçi değildi. Daha resepsiyondayken bir oda parası kâr etti 🙂 Çok güzel bir gecenin onu beklediğini sanan Kaan az biraz yanılmıştı. Gecesi Su’nun ateşlenmesiyle bölündü. Kapıda kucağında Su ile telaşlı Ayperi’yi görünce kadını orada sap gibi bırakan Kaan♥ben. (Çocuklu ve yanında başkası olan insanlara yanaşan tiplere gıcığım evet) Sonrasında kucağında ılık bir duş aldırarak ateşini düşürdü miniğin. Orada çok sevdiğim bir detay vardı. Kaan bebekle duşa girdiğinde utanıp gözlerini kapatan Ayperi Kaan’ın baba rolüne bürünmesiyle unutuverdi her şeyi. Onda erkek olmasından da öte babalığı gördü ki şefkat büyüleyici bir duygudur. Büyülendi Ayperi…

Ve işte aşkın en sevdiğim türü: Şefkatten doğan aşk… Acıma hissi falan filanla karıştırılmasın sakın. Karşındaki insanın şefkatine, insani yönüne âşık olmaktan kastım. Bu bence aşkın en naif, en yumuşak hâlidir. Tutku, hırs, menfaat vs aklınıza gelebilecek her türlü şeytani duygudan arınmıştır. Safi sevgi… Bir bebekten bahsediyoruz. Dünyanın en masum şeyi… Ve ona duyulan ortak sevgi… İşte Kaan ile Ayperi’yi birleştiren ve onları özel kılan da bu benim gözümde. Ayperi’nin Kaan’ın baba rolüne olan bakışı ve Kaan’ın Ayperi Su’yu öz çocuğu yerine koyduğu anlarda ona bakışı aynı. Bu benim içimi kıpır kıpır ediyor. Aşkın bu türünü izlemeyeli öyle çok oldu ki… Fiziki güzelliğe olan aşktan bıkmadık çünkü içimizde hâlâ aynı ilkel taraf mevcut ne yazık ki. Ama arada da olsa böyle hikâyeleri izlemeyi özlüyoruz. Bize insanlığımızı hatırlatıyor. Ve aslında olması gereken şeyleri…

Gönlünü almamda yardım edersin dimi babacım?

Son sahnede Kaan’ın yaptığı öküzlükle Ayperi epey kırıldı. Ama Kaan bir şekilde onun gönlünü alacaktır diye düşünüyorum. Su Bebek’in hasretine dayanamayan bir Ayperi izlememiz de kuvvetle muhtemel. Her şeyin ötesinde Emin Dede Ayperi’nin kimliğini öğrendi. Orada bebekle ilgili ufak tefek tarih ve mantık hataları vardı ama onları boşverirsek Emin Ağa’nın gelinini bırakmayacağını biliyoruz 😎

Ship ship ship ♥♥♥

Öte yandan Oğuz ve Lalin cephesi de çok güzel ilerliyor. Cesur kadın karakterleri seviyorum. Lalin de dışarıdan çıtı pıtı görünen ama konu aşk olduğunda cesur bir karakter… Oğuz gibi suskun, kadınlar konusunda başarısız bir karakterle çok iyi bir denge sağlanmış. Lalin’in yapılacaklar listesini sevdim. Darısı diğer Oğuzlu maddelerin başına 😀

Büşra Çam ve Mesut Yılmaz’ın kimyası İnadına Aşk’tan beri hoşuma gidiyor. Oldukça uyumlular ve komedi yönünden çok hoş bir ikili olmuşlar. Onları da keyifle izlemeye devam edeceğiz gibi duruyor.

Uzun lafın kısası, Ver Elini Aşk ile özlediğimiz şeylere doyacağız gibi duruyor. İlk bölümün ardından ikinci bölüm de başarılıydı, tempoyu düşürmedi. Ancak ne yazık ki bu benim son Ver Elini Aşk yorumum olacak. Çünkü yazıların oldukça geç yayınlanmasından da belli olduğu üzere yoğunluktan ikinci bir dizi yorumuna yetişemiyorum. Fırsat buldukça diziyi izlemeye devam edeceğim ama haftalık bölüm yorumundan affımı diliyorum. İki haftadır yorumlarımı takip edenlere teşekkür ederim.

Benim Ver Elini Aşk maceram burada bitiyor. Tüm ekibe başarılar diliyorum…

Sevgiyle kalın…