Arrow 8.Sezon 4.Bölüm İnceleme: Present Tense

OMG! OMG! OMG! OMG! OMG! OMG! OMG! OMG! OMG! OMG! OMG! OMG! OMG! OMG!

Özellikle jeneriğe girdiği sahnede tüylerim diken diken oldu arkadaşlar. Böyle bölümlere hasret kalmışız.

Oliver’ın William ve Mia’yı gördüğü o an… Yüreğime bir at oturdu resmen, o nasıl bir andı öyle…

Stephen Amell de oldukça güzel oynamış, hakkını vermek lazım. Bu dizi bittikten sonra fazlasıyla özleyeceğimi düşündüm kendisini tam da o sahnede.

William’ın hemen gidip sarılması, Oliver’ın Mia’ya olan adımı fakat Mia’nın geri çekilmesi… Her şey çok doğal geldi gözüme. Bölüm aktı gitti sonrasında zaten. Başta Mia’ya sinirlendim. (Bana ne oluyorsa) Babasına koşup sarılmasını bekledim. Aslında kızın kişiliği ile tam tersi bir durumu bekledim ama o an o kadar duygusaldım ki, onunda öyle bir duygusal anda karşı koyamayacağını düşündüm. Kendisi dediğimi yapmayıp karşı koymayı tercih etti tabi. (Yine televizyondan sesimizi duyuramadık)

Yine düşündüğümüzde anlaşılabilir bir durum. Mia çok kapalı bir alanda büyümüş. Evet, kulübeleri, alışveriş yaptığı marketi ve uğradığı birkaç dükkan daha vardı. Fakat hiç arkadaşı olmamıştı yada öğretmeni… Böyle büyümek nasıl bir his kim bilebilir ki? Kimsenin haberdar olmadığı küçük kız… Annesi ile bir kulübede sıkışmış yaşamı… Üstelik tam da bunun tersi eğitimler almış. Babasının eski karısından (burası hala beni güldürür) en iyi savaş eğitimini almış. En iyi şekilde eğitiliyorsunuz fakat kullanmaya fırsatınız dahi olmuyor. Üstelik bir korkuyla büyüyorsunuz. Çünkü babanız Oliver Queen. Çünkü babanız Arrow, çünkü babanız bir kanunsuz!

Üstelik yine aynı baba, sizi bırakıp gitmiş. Görevi uğruna… Nasıl bir görev olduğunu bilmeden büyümüşsünüz ve belki de çoğu gece gelme ihtimaline karşı ışığı açık bırakıp uyudunuz. Kendinizi biraz Mia’nın yerine koyun. Babasını özleyen küçük bir kız çocuğu o sadece…

Ve o an babası karşısında duruyordu. Etrafına ördüğü duvar, onunla babası arasındaki tek engeldi. Ve babasının o engelleri tek bir okla dağıtmasını bekliyordu. Öyle de oldu.

Oliver, Mia’nın son anda cinayet işlemesini önleyerek, o duvarları yıktı. Onun Mia’ya olan her yakınlaşma çabasında eridim gittim. Çünkü Oliver sadece çocuklarına dönmekle kalmadı. Aynı zamanda hiç geri dönemediğinin de farkına vardı. Ve bu bence taşıması çok ağır bir yük.

Bölüme gelecek olursak, Felicity’i o ekipte çok aradım. Gerçekten çok aradım. Ama olmaması bir açıdan çok mantıklı. Çünkü kendisi bebek Mia ile birlikte. Onu bırakıp gelemezdi ya da onunla da gelemezdi. Emily diziden çıkmamış olsa dahi bu bölümde olabilir miydi olsa nasıl olurdu bilmiyorum.

Oliver’ın Felicity’i  arama isteği ile dolup  taştığını gördüm. Bence William onun için bir bahaneydi ve arayamadığına çok üzüldü. Bir aralık bulup gitmesini çok istiyorum. Düşünsenize kocanız sizi ve bebeğinizi tanımadığınız bir adamla görev uğruna terk ediyor ve aslında günümüz Star City’sinde. Siz dışında onu herkes görebiliyor. Çok sinir bozucu bir şey! Aç bir gedik iki dk gidip gel yani ne olacak anlamıyorum!

Zaten her şey Monitor’un istediği gibi gidiyor! Bu beni biraz uyuz ediyor biraz da Anti Monitor’e karşı verilecek savaşta kazanmak için bunları yaptığını biliyorum. Ama neden geri dönemiyor Oliver! NEDEN?!

Bu arada şunu da söylemek istiyorum, bence çocuklar gelecekten bahsederek hiç de iyi yapmadılar. Belki de bahsetmeselerdi geleceği o zaman değiştireceklerdi. Bunu bilemeyiz ki!  Belki de Kanaryalar fikrini en başında çocuklar onlara söylediği için kuruyorlardı? Ayrıca bu kriz 2040 yılında hala vurmamış mı? Teğet mi geçti de bizim mi haberimiz yok? Neler olduğunu daha doğrusu olacağını o kadar merak ediyorum ki, bir yandan bütün bölümler gelsin istiyorum bir yandan da biteceği için üzülüyorum.

İtiraf edin, siz hangi taraftasınız?