Arrow 8.Sezon 3.Bölüm İnceleme: Leap of Faith

Arkadaşlar şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, ARROW IS BACK!

Arrow, CW dizileri arasında sezon açılışlarını en iyi yapan dizilerden bir tanesi oldu her zaman. İlk 10 bölüm her şey çok güzel gider, 20. bölüme kadar düşer kalkar derken sezon finaliyle olayı patlatır.

Yine çizgisini bozmadı fakat  bu sezonun 10 bölüm süreceği düşünülürse on bölümün onunda da çok iyi bölümler izlemeye devam edeceğimizi düşünüyorum. Finali muhteşem bir kapanışla yapacakmışız gibi geliyor. Gerçi böyle olunca da üzülüyorum çünkü bitsin istemiyorum. Fakat şimdilik bunları bir kenarı bırakalım ve bölüme odaklanalım.

Arrow’da geçmiş yerine gelecek gösterilmeye başlandığı an aslında biraz sıkılmaya başlamıştım. Gördüğümüz gelecek beni pek sarmamıştı. Özellikle Mia’nın davranışlarını itici buluyordum. Oyuncudan mı repliklerinden mi anlamış değilim. Genel olarak gelecekteki ekibi yapmacık buluyordum ve izlemek sıkıcı geliyordu. William hariç tabi. Karakter oyuncuya gayet iyi oturmuş ve bana gerçekten Felicity’i anımsattığı için kendisine ayrı bir ısındığım yalan değil.

Bilmiyorum belki de gelecek bize fazla üstü kapalı gösterildiği için böyle hissettim. Birden başka bir ekip, Star City’nin kurtarılması adına çalışmalarını izlerken bulduk kendimizi. Geçmişte ne oldu, ekip neden dağıldı, Wild Dog neden fikrini değiştirdi, John nerede soruları aklımıza takıldı. Açıkçası bu 10 bölümde de bunların cevaplarını alacağımızı sanmıyorum. Olabildiğince özet geçecekler.

Star City’nin çok daha kötü bir yer olması, hiçbir girişimin işe yaramaması bir yana insanların daha da ayrışmaya başladığını gördük. Ki bu bana maalesef, bizim kanunsuzlarımızın zamanında yaptığı şeylerin biraz da olsa boşa gitmiş gibi hissettirdi.

 

Örneğin JJ nasıl bu hale geldi. Final anında karşılaşmalarını düşünürsek, John’un, JJ’in yaptıklarından haberinin olduğu ve ister istemez bunu onun çocukluktaki haline yansıttığı teorisi geldi direkt aklıma. John’un sebepsiz bir şekilde büyük oğluna kötü davranıyor olması kafamda bir türlü oturamıyor. Sebepli ya da sebepsiz bu her şekilde iyi bir şey değil. Evrendeki denge işte bu yüzden çok önemli. Belki de bu karşılaşma iki kişinin hayatına mal oldu. Biri Zoe, diğeri de JJ…

Yine de her şeye rağmen günümüzün çekildiği bölümler çok daha iyi ilerliyor. Arrow’un geçmişinin üstünden gitmesi, 8 sezonun her bir sezonunu birer bölümde izliyor olmamız ve jenerikteki okun da her bölüm değişmesi detayları oldukça güzel. Sizin adınıza konuşmak gibi olmasın fakat ben oldukça özlemişim. Arrow’un kanunsuz olduğu, sırları çözmeye çalıştığı ve bununla savaştığı bölümleri… Kanunsuz kimliği açığa çıktıktan sonra çok da iyi bölümler izlememiştik. Üstelik eski sezonlarda gördüğümüz karakterleri yeniden görmek çok güzel. Hepsine tek tek veda ediyoruz. Daha da gelecek, öyle bekliyorum. Olaylar kızışacak ve hepsi Oliver’ı yavaş yavaş krize doğru sürükleyecek.

Oliver, Nanda Parbat’da bulduğu mezarlıkta ne kadar Monitor’un kıyameti getirdiğini düşünse de ben yazılandan bunu anlamadım. Belki de Anti-Monitor karakterini bildiğim için bana olaylar daha farklı gözüküyor fakat sonuçta dizinin hangi kurguyla ilerleyeceğini bilmiyoruz. Flash Monitor ile, Arrow Anti Monitor ile konuşuyor olabilir. Kötüler iyi rolüne bürünüyor olabilir. Bunu ortak bölümler gelinceye kadar anlayamayacağız sanırım.

Bu bölümde beni en çok etkileyen şey ise Zoe’nun ölümünün yanında, tabi ki de William ve Mia’nın babalarını gördüğü o andı. William babasını görmüş, onunla vakit geçirmişti. Kafasında milyon tane soruyla anne ve babasının onu bıraktığını düşünmüştü. Mia ise babasını hiç görmemişti. Tam da Zoe’nun ölümünün üstüne karargaha ışınlanmaları, zaten duygusal olmaları üstüne babalarını görmeleri sizi bilemem ama beni ağlattı. Ben de onlarla birlikte gözyaşı döktüm.

Kabul edelim, duygusu çok yüksek bir son sahneydi. Bir sonraki bölümü izlemek için hiç bu kadar heyecanlanmamıştım!