Sen Anlat Karadeniz Sezon Finali: Kurban Olduğumsun

“Nefes’im… Sen zaten benim gerçekten karımsın. Sen benim kurban olduğumsun…”

Sevdiği kadının içindeki tüm korkuları silmeye niyetliydi adam. Bedenindeki yansımalarına gücü yetmiyordu belki ama ruhundaki izleri bir bir silecekti. Dokunmaya kıyamadığının yaralarını öptü okşayarak. O yaralar açılmadan yetişemediği için içi yanarak. Onun gözünden akmasına engel olamadığı her bir damla göz yaşı için kendini suçlu sayarak. “Kokun aklımda kalsın istiyorum.” dedi kadın. Kokular unutulmuyordu. O zindandan kurtulunca denizin kokusuna sakladığı özgürlüğe kavuşmuştu. Şimdi de sevdiği adamın kokusunda saklamak istiyordu umudunu, kadınlığını, canına can katan sevdasını. İstiyordu ki genzine doldurduğu bu koku onu hayatta tutsun. Denizin öte kıyısındaki varlığı güç katsın varlığına

“Senin tüm kötü anılarını iyisiyle değiştireceğim.” demişti adam. Tutuyordu da sözünü. Yavaş yavaş, acıtmadan işliyordu ruhuna. “Artık zaman yok.” dedi kadın.“Gidiyorsun…” En kötü anısını iyisiyle değiştirmesini istedi adamdan. Hemen. Şuan. “Aldırma gözyaşlarıma. Sebebi sen değilsin.” Nasıl aldırmazdı adam? Parmaklarının ucundaki beden yüklendiği acının ağırlığında tir tir titrerken nasıl yapardı kendinden isteneni? “Kıyamam ki…” Ne kadar çok istese de o izlerin hepsini bir anda silmeye yetmiyordu gücü. Öpemediği dudaklardan alnına uzandı onun yerine ve bilmem kaçıncı kere yazdı kaderini kaderine. Sımsıkı sardı onu tüm soğuklardan korumak adına. Sımsıkı sardı kollarıyla. İstedi ki o titreme geçsin, istedi ki onun hissettiği aidiyeti o da hissetsin. Sevdasını kanıtlamaya, onun nefsi için kendini kanatmaya ihtiyacı olmadığını bilsin. Yavaşça yatağa yatırdı onu, uzandı yanına. “Şu güzel başını benim koluma koy yeter.”

“Ya unutursan beni, ya gelmezsen?..”

“Ya unutursan beni, ya gelmezsen?” derken en büyük korkusunu dile getiriyordu kadın. Sesi titriyordu ama sormasa ölürdü. “Tüm hayatım olmuşken ya kaybedersem seni? İmkansız olmadığımıza inanmışken tam da… Ya yokluğunla bitersem oğlum için yaşamaya mecburken?” İçi titreyerek baktı adam. Mümkün müydü sanki bu dedikleri? “Ya ölürsen diyorsun yani?..” Gülümsedi kadın. “Bundan sonra ölümden başka hiçbir güç yetmez beni sizden ayrı tutmaya.” Biliyordu kadın. En çok korktuğu anda bile içten içe emindi alacağı cevaptan. Sevdiğinin gözlerinde son gecelerinde huzura kitledi gözlerini olabileceği en güvenli yerde. Tek memleketinde…❤

Sonsuz karanlığa gömüldü umut…

“Eyşan Sayar… O çok korktuğun karanlıkta yapayalnız kıyıya vurdun ha?”

Böyle bitti o dirayetli kadının hikâyesi. İyileşmiş Eyşan olarak değil hayata yenilmiş bir kız çocuğu olarak etti vedasını. Gücü yetmedi daha fazla kanatılmaya. Kanatıldığı ölçüde kanatmaya başlamıştı çünkü. İnsanlığın öldüğü anların kurbanı olarak sığındı Karadeniz’e. Dalgalar tarafından sarmalandığında belki biraz olsun hafiflemiştir yüreği. Bulutların üzerine uçmuş ruhu karanlıktan korkmuyordur artık. Kıyıya vurmuş bedeni bir kafesten başka neydi ki onun için?

Eyşan karakteri için umut dolu hayallerimiz vardı. Onun Vedat’tan kurtulup Nefes’e destek olacağı zamanı bekliyorduk. Nefes’in hâlinden en iyi o anlayacaktı. Çok kötülük yapmıştı, yapma şansı varken yapmadıkları yaptıklarından da ağırdı ama yine de affedilmeyi hak ediyordu. Gerçek sevgiyi tatmayı, içindeki küçük kız çocuğunu yaşamayı hak ediyordu. Devremle shiplemiştim ama Mithat Komiser’le de olurdu. Yeter ki mutlu olsundu :’)

Gözde Kansu’nun diziden ayrılışıyla ona veda etmek zorunda kaldık. Yerine başka bir oyuncu alınmadığı için memnunum çünkü kimse onun gibi Eyşan olamazdı. Dışarıdan kaya gibi sağlam, içeriden bir karanfil kadar narin bu kadına hayat verdiğin için teşekkürler Gözde Kansu ?

“Geç bulmasun Mustafa’m. Dayanamam…”

Vedat’ın komplosuna kurban gitti Mustafa. Kendi canını unutmuş, ailesinin derdine düşmüştü yine. Asiyesi’nin de ondan farkı yoktu ki? Kendi canı kavrulurken Nefes’in derdindeydi. Paşası öğrenirse canının yarısından vazgeçer, ailesini bırakmazdı biliyordu. Yüreği iki parçaya bölünür, ikisi de ayrı ayrı yanardı. Oysa onun güçlü durup karısıyla evladına sahip çıkması gerekiyordu. Bu sebepten durumu Tahir’e söylememesi için tutamayacağı bir yemin verdirdi eltisine. Vicdanını rahatlattı ama sevdiği yanına gelene kadar haram ona huzur. Onun gözü önünde bi lema ağlayıp güç topladı “Her nasip vaktine esirmiş.” diyebilmek için. Asiye Reis’in göz yaşına ihtiyaç duymadan yüreğimize işlemesini sağlayan Öykü Gürman’a can-ı gönülden sevgilerimi gönderiyorum.

“Ya sen geldiğinde ben çok büyürsem?”

“Ya Mustafa amcayı kurtaramazsan? Ya bir daha gelmezsen? Ya sen geldiğinde ben çok büyürsem? Ya sen beni bir daha tanımazsan?”

Korkuyordu Yiğit. Tıpkı annesi gibi. Hayatın ondan esirgediği “baba” kavramının yerini Tahir abisiyle doldurmuştu. En korktuğu anlarda bile “Tahir abim beni bırakmaz ki ya.” diye yine koşup sığındığı bu sıcacık kucağı kaybedecekti. “Bekle.” diyorlardı, “Kavuşacağız.” diyorlardı; o bu yaşına kadar yeterince beklememiş miydi zaten? Annesini korumaya kendi gücü yetmiyordu işte, öyleyse şimdi neden gidiyordu Tahir abisi? Artık aya bakıp varlığını hissetmeye çalışmak değil normal bir aile olmak istiyordu. Okuldaki arkadaşlarınınki gibi… Sabah evden beraber çıkılıp beraber dönülen, geceleri annesinin iyi geceler öpücüğüyle uykuya dalıp haftasonları. Tahir abisiyle balığa çıkılan bir aile… Çok mu zordu?

“Ben seni bu cennet kokundan tanırım ki ya, ben seni tanırım ki Yiğidim.”

O bagajın kapağını açtığı an baba olmuştu Tahir. O kokuyu içine çektiği ilk anda ezberlemişti, bağımlısı olmuştu. Ondan vazgeçmesi hele o kokuyu unutması nasıl mümkün olabilirdi ki? Kendinden kaçan o minik bedene sımsıkı sarıldı Tahir. Oğulların bazen içi küsse bile babalar oğullarına küsemezdi ki…

“Tabii ki çocuklarımız.”

Son sahne hakkında hâlâ konuşmak istemiyor canım. Ne yapsam da tam olarak dinmiyor fırtınam. Ama el mâhkum, atlayamıyoruz. Biraz konuşalım bakalım:

Tahir bu sefer Devrem’le gönderecekti Nefes’le Yiğit’i. Canının yongasını ancak can dostuna emanet edebilirdi bundan sonra. Onlar oraya alışana kadar yanlarında durma sözü verdirdi ona. (Şurada az araya girmeden duramayacağım. Bu kadar izni bir yurdum polisi olarak nerden buldun aga? Bizimkiler bulamıyor da.)

Neyse işte Devremle muhabbeti bitince ailesiyle son saatini geçirmeye gitti Tahir. Üç yüreği tek göğse sığdırdı. O bu planları yaparken Vedat da boş durmuyordu elbette. Kaçma-kovalama macerasının nihayetinde Ceylan’la beraber sızmıştı gemiye. Psikopatça bir planla Devremi bayıltmış, küçücük çocuğa gemiye benzin döktürtmüş, elinde çakmakla dikilmişti karşılarına. Olabilecek en kötü şekilde Ceylan gerçeğini açıkladı Nefes’e. Biraz ağlayıp hızlı bir şekilde kabullendiler bu gerçeği. Sonra çocukların gitmesini istedi Vedat. Onlar gidince Nefes’e Tahir’in elini ayağını bağlattı, Tahir atlama işini Nefes’e bırakmayarak kendi atladı ve fonda Nefes’in çığlığı, Vedat’ın zafer cümleleri… Ekranda beliren son yazısı… Total izleyici merakta, e hazır mahkeme sahnesi de var ikinci sezonun ilk bölümü net izlenecek. Bu amaca ulaşıldı, tamam. Peki ya bu hikâyeyi umut vaadleri için izleyen kitle ne olacak? Bu işi sahiplenen, her detayı gören, sahneleri analiz eden sorgulayan kitle ne olacak? Bu tek derdi merakta bırakmak olan sezon finali anlayışından ne zaman kurtulacağız?

Ki sorgulayan kitle olarak biz çok da merakta kalmadık. Ne olacağını aşağı yukarı biliyoruz. Birkaç tanesini sıralayacak olursak:

*Tahir Yiğit’i göndermeden önce kulağına bir şeyler fısıldadı. Muhtemelen telsizle sahil güvenliğe ulaşmasını söyledi. Çünkü Tahir zamanında Yiğit’e telsiz kullanmasını öğretmişti. Onlar Vedat’la uğraşırken Yiğit içeride yardım çağırdı.

*Nefes’le Tahir’in aşırı rahat tavırları dikkati çekti. Muhtemelen olayların bu şekilde gelişeceğinden haberdarlardı ve zaman kazanmaya çalışıyorlardı.

*Nefes Tahir’e daha önceden Mustafa’nın yaptığı konuşmayı yaptı. Haklıydı ama yanlış zamandı. “Senden eş olmaz.” ifadesi bendeniz dahil hepimizi ilk başta çıldırttı ama düşündüğümüzde olayların çözülüşünde en büyük ipucu o cümle ve buna beklediğimiz tepkiyi vermeyen Tahir’di. Nefes daha bir gün öncesinde “Kokun aklımda kalsın istiyorum.” dediği, canının ortağı saydığı adamı ölüme gönderirken nasıl kıyıp da kurabilir o cümleyi? Tabii gerçekten ölüme gönderiyorsa…

*Tahir’in 14. bölümde Nefes’e Yiğit’in yokluğunda günleri kazıması için verdiği çakıyı hatırlayın. Ve son sahnede Tahir’in önce açık sonra sımsıkı yumruk yapılmış elini hatırlayın. Sonra da Nefes’in Tahir’i itmek üzere elini uzattığında o yumruğu okşarcasına nasıl rüzgarında gezindiğini… Büyük ihtimalle Nefes bu sefer Tahir’in hasretini kazımak üzere yanına aldığı çakıyı gizlice ona verdi. Onu verirken Vedat’ın dikkatinin oraya yönelmesini engellemek için de onun hoşuna gidecek terk etme cümlelerini kurdu. Elini ayağını ne kadar gevşek bağladığı bariz zaten. Şehir içinde bomba patlatarak(!) askeri geçmişini ortaya koyan Tahir’in oradan kurtulacağına şüphe yok.

Devrem de çok geçmez uyanır zaten. Herkes kurtulur. Sonrası canımızın sağlığı… Peki bi sorun bakalım bunca gereksiz ekşın mı bizi delirten şey? Hayır. Birkaç bölümdür bu akışa alıştık zaten. Çok memnun olmasak da idare ediyoruz.

Ceylan’ı bile kendini zorlayarak kabullenmeye çalışan bendenizin kabullenemediği kısım bir umut hikâyesi olacağını vaat eden hikayenin sezona böyle veda etmesi. Kötülerin kazanmış gösterilmesi… Saniye’nin yaptıklarının yanına kalması… İşlenecek onca hikâye varken devamlı yeni bir şeyler çıkartılarak asıl temanın zayıflatılması…

Eğer siz bir umut hikâyesi olarak yola çıktıysanız sezonu böyle bitiremezsiniz. E ama zaten hiçbir şey bitmiş değil, e ama heyecan, e ama total diye başlayanlar olacak. Çok rica ediyorum başlamasınlar. Yaşanılan bunca saçma olaya rağmen hâlâ diziyi bırakmamış kitle hak ettiği sezon finalinden sonra gayet de güzel açar izlerdi ikinci sezonu. Burada isim vermek istemiyorum ama bunun örneklerini yakın zamanda gördük. Heyecan yaratmanın farklı yolları da var. Şuan izlemeyi bırakacağını söyleyen bir kesim var. Onların içinde miyim? Tabii ki de hayır. Ortada çok ciddi bir emek ve çok güzel bir ekip olduğunun farkındayım. Ortilere de güvenerek izlemeye devam edeceğim. Tabii her şeyin bambaşka olabileceğinin bilincinde olarak.

“Sakın pes etme güzel kız!”

“Sen pes edersen, ben pes edersem, biz pes edersek kazananlar hep zalimler olacak. Ama buna izin vermeyeceğiz. Belki zalimin sesi çok çıkar ama son sözü mazlum söyler. Er ya da geç…”

Yazıyı bu sahneyle bitirmek istedim çünkü benim hikâyeye yakıştırdığım sezon finali sahnesi burasıydı. Nefes’in Mercan’a ve diğer tüm mazlumlara yeniden umut olması… Güçlü duruşu… Nazar’ın pişmanlığı… Murat’la aralarında geçen diyalogsuz sahnedeki kırıklık… O mektubu Mercan’ın elinden almaya çalışmak yerine onunla beraber okuması ve anne demek istemediğim Türkan’a verdiği cevaplar gelecek sezonda onun da doğuş hikâyesini izleyeceğimizi gösteriyor. Şükür 🙂

Yeni sezon Mustafa’nın mahkeme tarihinin çarşambaya denk geldiğini göz önüne alırsak 5 Eylül’de başlayacak. Fırtınamızın dineceği, eksik kalmış yanlarımızın giderileceği, esas temaya geri döneceğimiz çok güzel bir sezon diliyorum.

Sağlık durumumdan ötürü bu yazıyı tamamlamak benim için kolay olmadı ama yazmasam eksik kalacaktım. Hatam varsa affola.

Koca sezon boyunca beni okuyan, destek olan, güzel yorumlarıyla kocaman kocaman gülümseten her cana bin minnet bin teşekkür. Kıymetlimsiniz?❤

Umut etmekten vazgeçmeyelim diye yazının sonuna Nazım’dan o güzel dizeleri bırakıyorum. Sevgiyle kalın ?

“Güzel günler göreceğiz.

Güneşli günler…”