İzlemesi Neden Zor? | Kardeş Çocukları

NOT: BU YAZI TAMAMEN BENİM KİŞİSEL GÖRÜŞLERİMİ İÇERMEKTEDİR. HAK VERMEDİĞİNİZ, KARŞI ÇIKACAĞINIZ KONULARI SAKİN VE SAYGILI BİR ÜSLUPLA BELİRTMENİZİ RİCA EDERİM. ŞAHSİ FİKİRLER FARKLILIK GÖSTERİR, ÖZNELLİĞİN GETİRİSİ BUDUR. SAYGILARIMLA, KEYİFLİ OKUMALAR.

 

Ekranların yeni dram ve entrika diyebileceğimiz dizisi Kardeş Çocukları’nı izlemeye başladım. Biter bitmez de kendimi burada buldum. Peki neden? Çünkü söyleyecek çok şeyim var. Öncelikle konunun bu kadar sıradan olması büyük bir kayıp. Çok emek verildiği belli olan bir işte daha farklı bir senaryo beklerdim, pekçok insanın bana bu konuda katılacağını düşünüyorum çünkü aynı adama aşık olan kardeşler, çocuğun öz annesini bilmemesi, gösterişli zengin yaşamın perde arkası, hevesler, özenmeler, geçmişini saklamak.. Hepsi daha önce defaatle önümüze konulan menüler. Şimdi diyeceksiniz ki e n’apsın bu insanlar fantastik dizi mi çeksin? Elbette hayır. Çok uçuk bir beklentim yok ama dizinin zaten fantastik dünyayla ufaktan bir bağlantısı var:) Nasıl mı?

Şöyle anlatmaya çalışayım; Umay Hanım kendini dünya savaşçısı olarak gören, bütün durumlar karşısında rol kesebilen, merhametten şefkatten vicdandan yoksun bir karakter. Tüm yaşananlar karşısında verdiği en yüksek tepki, kendi iradesi dışında bayılmak oldu. Böyle bir şeyin mümkün olması için bir insanın sinir sisteminin ve işleyen bir kalbinin olmaması gerek. Bunlar olmasa dahi insan beyni bu kadar ketumluğa müsade etmez. Geride bıraktığı hayatı ve bir çöp gibi attığı öz kızını, yaşadıklarını görüp duyunca bardak düşürmek veya iki saniyelik göz dolması yeterli reaksiyonlar değil. O haberler partide izlendikten sonra elini yüzünü yıkayıp tacını takıp aldığı tavır, insanlıktan çok uzak. Evet yaratılmış karakter kendince ultra “güçlü”, hiçbir şeyden etkilenmemeye programlanmış ancak haddinden fazla abartılmış. Dolayısıyla ya robot, ya da zalim bir süperkahraman zannımca:) Öz kızının başına gelen insanlık dramına” zavallı şey” diyebilecek kadar sağlam..

Karışık gideceğim ama, Hayat’ın annesinin neden o köyden ve kocasından kaçıp gidemediğinin altı doldurulmamış bence. Hayat “gidiyoruz artık” diyince hak vermiştim bu isteğine. Ama annesi inatla karşı çıkınca anlam veremedim. Sadece yakalanma korkusu mu, yoksa başka bir hayata başlamaya, uzaklaşmaya hiç mi cesareti yok. Sırf kızı Umay gibi olmasın diye mi bu eziyetleri çekiyor, onu tutan ne, çözemedim açıkçası.

Hayat’tan bahsetmişken biraz burada kalayım. Başta ben kızın mental bir hastalığı var sandım. Çünkü öyle iğrenç bir yaratıktan iyi şeyler bekleyen annesine kek yap diyince “doğum günüm için mi baba” diye sorabilen biri normal olamaz. “Benden gerçekten nefret ediyosun!” demesi, bunu fark etmesi epey geç oldu. Umay’a olan uzaktan takıntısı ve sayıklaması da garibime gitmişti ama, illa gözümüze sokacaklar bazı şeyleri, o kadar aleni olması da kusur olsun diyip geçtim. Babasından hiç söz etmeyeceğim çünkü gerçekten aklıma geldikçe midem bulanıyor, içim sıkışıyor, düşünmek istemiyorum.

Bunlar hayatın gerçekleri, diyebilirsiniz. Elbette haklısınız ama ben ilk bölümü izlerken gerçekten çok zorlandım. Başladığında daha hafif olacağını sanmıştım ama ilerledikçe o kadar kasvet çöktü ki üstüme, bütün acıyı, ağırlığı içimde hissettim. Belki kötü sahneler olduğundan, güllük gülistanlık olmadığı için çok yavaş geçiyor gibi hissettim. Empati yapmak, yapamasak da yaşananların bir tasvirini görmek hayli zor. 1 yıl sonra adam tutuklandığında onu linç etmeye çalışan kapıdaki insanlardan biri olmak istedim. Evet benim aklım hayalim almıyor, ama böyle insanlar var. Bu düşünce beni inanılmaz rahatsız ediyor. Bu bir çeşit farkındalık oluşturdu mu bilmiyorum ama umarım bir şekilde birilerine yardımı dokunur.

Burada ufak bir parantez açıp, Afra Saraçoğlu’nun cesaretini takdir etmek istiyorum. Psikolojik olarak çok çok zor olduğuna inandığım bir hikayeyi çekmeyi göze almış. Oyunculuğunu normal sahnelerde pek iyi bulmasam da, özellikle kömürlük döneminde gösterdiği çaba ve emek herkesin harcı değil.

Ayrıca kostüm mü denir tam olarak terimsel karşılığı bilemiyorum ama o sahneleri kim hazırladıysa emeğine sağlık. Kıyafeti, saçı, eli ayağı, tırnakları, dişleri hiçbir şey es geçilmemiş, dört dörtlük ve inandırıcıydı. İnsanı korkutan, içini sızlatan cinsten bir gerçeklikti.

Ancak, Hayat karakterine gelecek olursak, içindeki hırs ve istek ne kadar güçlü olursa olsun, öyle uzunca bir süre işkence görüp, doktorun haklı tabiriyle “insanlıktan çıktıktan” hemen birkaç gün sonra aşırı normal hale gelip, iyileşmesi, daha ikinci bölümden Volkan’la akraba olmayışına sevinmesi, hayatı çok normal giden bir genç kızmış gibi, sanki o acıları o değil başkası çekmiş gibi hallere girmesi inanılmaz uçuktu bence. Tamam eziyet iyi sunuldu, o kısımlara laf yok ama bu kızın tedavi süreci neden böyle saçma geçiştirildi? Üstelik zaman atlaması da yok, yalnızca bir haftada benim asla hemen düzeleceğine imkan vermediğim psikolojisi resetlendi sanki ki o kızın öyle normale, hatta tamamen yepyeni bir kafayla dönemeyeceğini biraz mantığı olan herkes tahmin eder ve savunur.

Dizilerde aşk konusunu işlemek için bu kadar acele etmelerine hiçbir zaman anlam veremeyeceğim. Zaten bir bombayla başlamışsın, seyirciyi çekeceğini düşündüğün bir hikayen varsa bu kadar sırıtan, böyle korkunç bir hamleyi neden yaparsın ki? Yeterince güvenilmiyorsa senaryoya hemen ortaya bir çift ve aşk üçgeni atılır tabi..

Laf buraya evrilmişken hemen Hayal ve Volkan’ı ele alalım. Öncelikle affınıza sığınarak söylemek istiyorum ikisinin de oyunculuğu yetersiz. Gerçekten çok çok çok sahte, yapay. Aşırı göz tırmalıyor. Hikayenin odağında olacaklarını düşündükçe bana fenalık geliyor. Hayal’in Volkan’a olan karşılıksız aşkını anladım ve çok olağan karşıladım ama uğruna ağlayıp sahip çıkalım diye yalvardığı biricik kuzeni hastaneden çıkıyorken takıldığı şey cidden “niye Volkan kucağına aldı ki” mi cidden.. Bu kız manyak mı ruh hastası mı? Onun için oda düzenledi, içi içine sığmadı, üzüldü ama en hassas anlardan birinde kıskançlık yapıyor hem de hasta halini bilmesine rağmen. Allah’ım sabır ver!

Fotoğraftaki sahnede çok hoşuma gitmişti halbuki, vicdanı. Karakterlerin çok absürd ve tutarsız anları var. Genel sıkıntı bu.

Sırada Volkan var.. Mide bulandıran “çapkın” karakter. Hayatımda bu kadar zorlama bir tipleme daha görmedim gerçekten ya, izlerken gözlerimi baymaktan yoruldum. Umay’la olan ilişkisi, kızlarla olan ilişkisi, Hayat’ın haline hiç acımayıp ne zaman çıkarız derdindeyken, kızı görüp etkilendikten sonra ilgisinin değişmesi. Bu kadar çirkin bir tavır olamaz.

Topluca BU İNSANLAR NEREDE YAŞIYOR? Hangi dünya burası? Bunlar nasıl aklı zorlayan haller ya, Umay’ından Reşat’ına, Hayal’ine kadar herkes çok komik, anlamsız. 

Daha fazla uzatmak istemiyorum, fazla memnuniyetsiz bir yazı oldu çünkü. Dizi şimdiden sevilmiş, yorumlar yıkılıyor ve kadrodan çoğunluk memnun. Reytingler yükselecek ve bittiğinde depresyona girecek bir topluluk oluşacak belli.

Ama genel bir bakacak olursak, dizinin aşk ayağı kesinlikle beni cezbeden, sıcak bakacağım şekilde değil, Hayat’ın İstanbul’da kalacak olup annesine sırt çevirme olayı, yıkılan anne halleri vesaire aşırı tahmin edilebilir, kısmen klişe. Rolü ufak görünse de Umay’ın kocasının kız kardeşiyle olan güç savaşı sıkar, Umay karakteri zaten tahammül edilmesi zorken, bir de kaypak, ne düşündüğü belli olmayan kocasıyla olan diyalogları hayli gülünç. Oyuncular açısından bakarsak, sık sık duruma hiç uymayan yersiz/yetersiz mimiklerle karşılıyorlar bizi. Belki Yıldırım karakterinin gidişatı için bakılabilir ama zaten kısa süre sonra gerisi sarmaz. Sonuçta bu bir ekip işi, hikayede kocaman bir aile var. Diyeceğim o ki, vaktimi buna ayırmayı pek tercih etmeyeceğim gibi gözüküyor.