tds_thumb_td_300x0
Aşk 101 | Bir Kendi Bulma Hikayesi

 

Netflix Türkiye orjinal yapımlarından üçüncüsü olan Aşk 101, 24 Nisan itibariyle Netflix’te görücüye çıktı. Oyuncular genel olarak sevilen isimler olmasına rağmen, fragmanlardan sonra fazlasıyla önyargı da vardı diziye karşı. Ancak gördüğüm kadarıyla ilk sezon ile birçok izleyen tarafından sevildi.

Gençlik dizileri, ülkemizde genel olarak sevilen türlerin başında gelir. Çünkü Gençlik dizilerinde insanlar kendilerinden hep bir şeyler bulurlar. Belki eksik taraflarını, dizideki bir karakterin yaptıklarıyla tamamlarlar. Belki kendilerine çok benzeyen bir karakter bulurlar ve kendileriyle aynı hataları yapmamasını isterken bulurlar kendilerini. Belki pişmanlıklarını, izledikleri karakterler sayesinde unutmaya çalışırlar. Hangi seçenek kime uyuyor bilmiyorum, ancak gençlik dizilerinin her zaman insanın içine dokunduğuna eminim.

Aşk 101 de bu yüzden birçok kişiyi kendine bağladı bence. 90’ların o atmosferi, dizi içinde kullanılan müzikleri, harika İstanbul manzaraları da vardı dizide tabii ki. Ama izleyen herhangi birine sorsanız “neyi en çok sevdin?” diye, muhtemelen çoğunluğun cevabı “şu karakterin şu değişimi bir başkaydı” şeklinde olacaktır. Bu yüzden yazıya “kendini bulma hikayesi” dedim. Çünkü Aşk 101’de baştan sona kadar bence karakterlerin kendilerini bulmalarını izledik. Bu yüzden devamını da merak ediyoruz.

Peki ama karakterler kendilerini nasıl buldu? Biraz da bundan bahsedelim. Ancak diziyi izlemeyenlere baştan uyarı; spoiler dolacak buralar.

1- Burcu

Burcu karakterini güzeller güzeli, yetenekli Pınar Deniz canlandırıyor. Kendisinin her işini izlemiş ve gerçekten tercihlerine hep güvenmiş bir izleyen olarak Burcu karakteri ve Aşk 101 ile de güvenimi boşa çıkartmadığını söylemek istiyorum. Peki Burcu nasıl bir karakter?

Burcu’nun bence en belirgin özelliği empati yeteneği. Herkesin “onlardan bir halt olmaz” dediği dört genç için bu kadar çok uğraşması, onların içlerinde olanı görmesi, herkesi olduğu gibi sevebilmesini, “çok iyilik timsali bir karakter” olarak tanımlamaktan çok “empati yeteneği gelişmiş bir karakter” olarak tanımlamayı tercih ediyorum ben. O çocukların yaşadığı hayatı yaşamadığı için, kendini o çocukların yerine koyamasa da onları anlayabiliyor. Onları anlayıp onlar için bir şeyler yapabiliyor. Tek başına kalsa da, o çocuklar için uğraşıyor. Sonra aslında bu uğraşlarının boşa çıkmadığını da görüyoruz. Kendini en doğru biçimde ifade ettiğinde başkalarının düşüncelerine de etki edebildiğini, kalplerine girebildiğini görüyoruz.

Burcu, iyi biri. Burcu, empati yeteneğine sahip biri. Peki Burcu ne değildi? Kendini bulduğu nokta ne oldu? Burcu, kendini herkesten daha az seven bir karakterdi, kendini sevmeye başladı bu süreçte. Başkaları için hep bir şeyler yaparken, kendi hayatında kendi için bir şeyler yapmadığını fark etti. Sırf ailesi istiyor diye, onlara yakın olmak için tayinini isteyen Burcu, aşık olmadığı bir adamla nişanlanan Burcu, kendi gülmese de başkaları güldüğü için o hayata “evet” diyen Burcu… Değişti, kalbi ilk kez çarptı ve değişti. O, çocukların hayatına dokunurken aslında çocuklar da onun hayatına dokundu. Kemal ile onu belki hayat bir araya getirdi, ama çocuklar da onlar için az uğraşmadı. Kaderlerinde bir arada olmak vardı belki, ama Burcu’nun gözünü açmaya çocuklar da yardımcı oldu. Burcu, kendini sevmeye başladı. Burcu, kendi için bir şeyler yapmaya başladı, kendini başkalarından daha çok önemsemeye başladı. Bu da onun kendini buluşu oldu.

2-Eda

Eda karakterini, daha önce kendisini çok izleme fırsatı bulamadığım ama genç oyuncular içinde güzel bir yere sahip Alina Boz, çok güzel bir şekilde canlandırmış.

Eda, aykırı bir karakter. Gerçi hangisi aykırı değil ki? Diğerleri gibi Eda da sevilmemeyi hak eden, kötü diye adlandırılan biri. İyi bir ailesi var, onun için iyi bir kariyer planları var, onun için iyi bir aile planları var. Peki Eda’nın derdi ne? Tam da bu aslında Eda’nın derdi. Eda, kendi sevdiği, istediği şeyleri asla birilerine söyleyememiş, bunları asla yaşayamamış biri. Çok güzel resim çiziyor, grafik tasarım okumak istiyor. Ama bunu ailesiyle paylaşamıyor. Güzel olmak; onun sıfatı. Herkes ona “güzel Eda” diyor. Kendisini o sıfattan ötesinde göremediği için de güzelliğe çok önem veriyor. Zayıf olması gerektiğini düşündüğü için yemek yemiyor. Güzel sıfatı ile bütün erkekleri peşinden koştururken kendini mutlu sanıyor, aşktan kaçıyor ve fazlasıyla hırçın.

Ama bu arkadaş grubuyla birlikte Eda da kendini buluyor. İlk kez biri yani Işık ona “hayallerinin peşinden koş” diyor, yeteneğini görüyor. O da annesine ilk kez bu konuyu açabiliyor mesela. İlk kez biri ona -ki bu kişi Sinan oluyor- gerçekleri söylüyor. Güzelliğin ya da zayıf olmanın kendi için olmadığını, hep başkalarını düşündüğünü yüzüne vuruyor. Dışarıdan nasıl gözüktüğünü bu kadar önemsememesi gerektiğini anlıyor Eda. Herkesi peşinden koşturan Eda, ilk kez aşık oluyor, kalbi ağrıyor, kaçıyor. Ama bunun aslında kötü bir şey olmadığını Kerem ile fark ediyor ve kendini aşka teslim ediyor.

3-Işık

Işık karakterini İpek Yazıcı canlandırıyor. Karaktere çok uygun, çok da güzel bir şekilde canlandırmış.

Işık, bu hikayenin en sevileni aslında. Ya da öyle görüneni… Hayata pozitif bakan, kötü yanlarını görmeyen, herkes tarafından sevilen, başarılı Işık… Onun eksiği neydi? Onun eksiği de tam olarak yürekten bağlanacağı arkadaşlardı aslında. Diğer dördüyle tam olarak bu noktada kesişti. Örnek öğrenci Işık, arkadaşları için kavga etti. Örnek evlat Işık, arkadaşları için ailesine yalan söyledi. Her hareketi örnek olan Işık, ailesi tarafından yanlış olarak adlandırılan her şeyi yaptı. Ama mutlu oldu. Işık, asıl mutluluğu buldu. Asıl mutluluğun insanın kendi istediklerini yapması olduğunu buldu. Hayatı başkalarının “yanlış” ya da “doğru” dediği şeylere göre yaşamanın aslında kendisine haksızlık olduğunu öğrendi. Işık, başkalarının çizdiği kalıptan çıktı ve kendi oldu, kendi için yaşadı.

4-Kemal

Kemal karakterini herkesin karizmasına ve oyunculuğunun güzelliğine hemfikir olduğu, ekranlara çok yakışan ve izlemeyi özlediğimiz Kaan Urgancıoğlu canlandırıyor.

Kemal, sakatlığı nedeniyle basketbolu bırakıp bir lise takımına koç olarak atanmış, umursamaz, kimseyi takmayan bir karakter olarak resmedildi bizlere. Kendisine “merhaba” diyen öğrencilere “benimle konuşma” diyen, kendisiyle konuşmak isteyen insanlara soğuk yapan, kendi kabuğuna çekilmiş ve kimseyi görmek istemeyen biriydi. Kemal’in hikayesine tam olarak giriş yaptığımızı söyleyemeyeceğim bu noktada aslında. Onu umursamaz yapan şeyler ne? Altında neler yatıyor? Bir ailesi var mı? Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki, kötü gibi görünen gerçek bir iyi Kemal. Ve kendini aşırı umursamaz olarak tanıtsa da birilerini umursadığını da gördük.

Kimseyi umursamadığına herkesi inandıran Kemal, o çocukları umursadı.İlk olarak konserde Kerem’in Eda’ya olan aşkını anlatışını gördü ve onlar için Burcu’nun yanına gitti sırf çocukları yalnız bırakmak için. Yağmur’da ıslanan Sinan’a hiç düşünmeden montunu verdi. Beş çocuğun disiplin cezası almaması için Burcu ile beraber uğraştı. Herkes ailesiyle okula gelmişken Sinan’ın tek geldiğini görünce onun kravatını düzeltmek için yanına gitti, onunla ilgilendi. Kemal’in hikayesinde de buydu aslında. Yalnız takılan, kimseyi umursamayan Kemal, aslında başkalarını umursayabilen biriymiş bunu gördük. Ve tabii aşık oluşunu da…

5-Kerem

Kerem karakterini, daha önce de sert rollerde izlemeye alıştığımız Kubilay Aka gayet iyi bir şekilde canlandırmış.

Kerem, sert, konuşarak değil kavga ederek bir şeyleri çözmeye çalışan, sürekli höt söt yapan bir karakter. Belki de bu yüzden izleyenlerin en az benimsediklerinden biri olmuş durumda. Ama onun hikayesinde de derin, yaralı bir şeyler var.

Babası “büyük bir adam” olarak tanımlanan kişilerden. Kerem, hiçbir zaman o yüzden kendisi olamamış. Hep adından sonra soyadı gelmiş ve soyadına göre muamele edilmiş ona. O yüzden “ben Kerem’im” demek gibi bir gayesi var, kendi olabilmek isteği var, babasıyla değil de “Kerem” olarak anılma isteği var. Bu yüzden özür dileme meselesinde babasının asla karışmasını istemedi ve babası ondan özür dilediğinde gerçekten artık ona saygı duyduğunu düşündü, ama müdürün ona söylediklerinden sonra hiçbir şeyin değişmediğini fark etti.
Onun da kendini buluşu bu oldu aslında. Kendine ve herkese itiraf etti kürsüden. “Ben Kerem’im, Kenan değilim” dedi. Kendisi olmak için yol açtı. Baba baskısı, baba parası, soyadı altında ezilen Kerem, sadece kendisi olmak için bir adım attı.

6-Osman

Osman karakterini, bundan sonra adını çok daha fazla duyacağımıza inandığım ve bunun için oldukça mutlu olduğum, harika bir yeteneğe sahip olduğunu düşündüğüm Selahattin Paşalı canlandırıyor.

Osman karakteri aslında diğer karakterlerden daha az iç dünyasına değindiğimiz bir karakter. Osman kim? Osman zeki, Osman akıllı. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz her şeyi ticarete dökmesini ama adam aklıyla para kazanıyor. Hırsızlık yok, dolandırıcılık yok, gördüğü her şeyi ticarete dönüştüren biri. Buraya kadar tamamız. Altında bir aile dramı yatıyor diye düşünsek mesela Osman’da gördüğümüz o da yok. Babası aksine “sen benim bu hayatta saygı duyduğum tek insansın” diyip sürekli zekasını öven biri. Özür konuşmasını dinlemek için gittiği okulda oğlunun ağzından özür dilemediğini duyduğunda onu alkışlayan bir baba. Yani Osman’ın yaptıklarına saygı da duyuyor.

Ama Osman’ın derdi ne? Osman’ın parayla alakalı bir derdi var. Muhtemelen anne ve babası zengin bir ailenin yanında hizmetli ve bunun ağırlığını taşıyor. Onları refaha taşımak istiyor. Ama biz bunları görmedik dediğim gibi. Osman’ın kendini bulma hikayesini o yüzden belki de tam bilmiyoruz, çünkü derdini tam izletmediler bize. Osman hakkında şunu söyleyebilirim ama, başkaları için de uğraşan biri Osman, “hep ben” diyen biri değil. Aklın her şeyden önde olduğunu da düşünüyor, ama o noktada Sinan’ın ona söylediği şeyi de yaşıyor; haysiyetsiz adam her şeyi yener. Hikayesinin açılmasını merakla bekliyorum açıkcası. Osman, yediği fındıklar, olaylara bakış açısı, zekası ile bütün izleyenlerin en sevdiği karakterler arasında yerini aldı.

7-Sinan

Ve geldik Sinan’a. İzleyenlerin çoğunun “gel sana bir sarılayım”, “ah güzel çocuğum” diye sevdiği Sinan. Kendisini değerinin bilinmeye başlaması ve artık daha geniş kitlelere hitap etmesine sevindiğim çok yetenekli, çok başarılı oyuncu Mert Yazıcıoğlu, en güzel şekilde canlandırıyor.

Sinan kim? Sinan’ın derdi ne? sorularının cevabı aslında hem çok basit, hem de çok ağır. Sinan’ın derdi; sevgi, sevgisizlik. On dört yaşındayken ebeveynlerinin başka aileler kurarak, dedesi ve köpeğiyle yaşadığı eski evde terk ettiği, sevginin, sevmenin, sevilmenin ne demek olduğunu bilmeyen, zeki, okuyan ve bilen biri Sinan.

Sinan, ailesinden sevgi görmediği için sevilmekten de korkuyor. İpek’in ona ettiği ufacık bir yardım onu çok kızdırıyor mesela. Bu kızgınlığının nedeni aslında Işık tarafından sevilmekten korkması. Çünkü Sinan kaybetmekten de korkuyor. O sevgiyi yaşadıktan sonra kaybederse eğer toparlanamayacak bir karakter. Sevmekten de korkuyor, çünkü sevdiği insanlar onu terk etmiş. Babası eve her gelip bir şeyler aldığında ve Sinan’ın yüzündeki o mahzun ifadeyi gördükçe bunu anlamamak mümkün değil zaten. Sevmek onu korkutunca da bir noktaya kadar Işık’ı yaralıyor. Ama sonra aslında sevginin asla kaçamayacağı bir şey olduğunu fark ediyor. Işık tarafından sevilmek, Işık’ı sevmek onu mutlu ediyor. Işık’a duyduğu sevgiyle değişiyor. Diğer arkadaşlarını da seviyor. Kerem için hiç gözünü kırpmadan kavgaya giriyor mesela. Kimseyi umursamayan Sinan, Eda’nın yüzüne gerçeklerini söylüyor ve onu da değiştiriyor. Sinan, sevgiyle değişiyor, güzelleşiyor. Kalbini kıran sevgisiz ebeveynlerine rağmen çok güzel seviyor.

O yalnızlığı, o hiçliği, o çaresizliği, sevgisizliği de izleyenlerin en derinine dokunuyor.

Aşk 101, karakter bazlı bakıldığında çok derin karakterlere sahip bir dizi. Yaşanılan şeyler, senaryoda eksiklikler tabii ki var. Ama derin karakter izlemek isterseniz, 90’ları özlediyseniz, gençlik dizisi seviyorsanız, iyi oyunculukları görmekten de hoşlanıyorsanız tam size göre bir dizi. He bir de unutmadan efsane bir playlisti var, bence kaçırmayın. Keyifli seyirler.

Siz Kardeşsiniz! | Zalim İstanbul 29.Bölüm Yorumu

Zalim İstanbul, iyisiyle, kötüsüyle, haklısıyla, haksızıyla, aşığıyla, sevgisiziyle, vicdanlısıyla, vicdansızıyla, hatasıyla, doğrusuyla 29.bölümü geride bıraktı. Bölüm yorumuna tam geçmeden önce söylemeliyim ki; 28.bölümün fiyaskosunu düzelttikleri bir bölüm oldu. Birçok şeyi netleştirmeye çalıştıkları, güzel adımlar atılan bir bölümdü. Peki bu bölümde neler oldu?

Geçen bölümü mahkemede bitirmiştik. Nedim, anlamsız bir şekilde suçu mahkemede de kabul etmişti. Anlamsız diyorum, çünkü Nedim polislere dahil kimseye “ben yapmadım” demedi. Demediği gibi kabul etti. Amcasının sadece “yaptın mı?” sorusuna tepkisi ise çok büyük oldu. Nedim, hatalar yapabilir. Bunda kimse onu suçlayamaz. Çünkü o daha küçücük bir çocuk aslına bakarsak. Hayatı, tekerlekli sandalyedeyken ıskalamış, insanların ona yaklaşımını bile tam olarak anlamlandıracak kadar hayat tecrübesi yok. Ben Nedim’in dediğim gibi hatalar yapmasını anlarım, ama bu kadar oyuna gelmesini anlamlandıramıyorum. Nedim, Agah’ı tek ailesi olarak görmüş. Agah’ın onun için yaptıkları az değil. Yıllarca Agah’ın yaptıklarını gören, onun sevgisini hisseden Nedim, Şeniz’in “amcan sana acıyordu” demesine inanıyor. Ceren’in “Amcan sana oyun oynuyor” demesine inanıyor. Ki bu ilk de değil aslında; Nedim, daha önce Neriman’a bile inanmıştı ve o yüzden şirketi bir an önce Agah’ın elinden almak istemişti. Amcasının sorduğu tek bir soru yüzünden amcasını silmeye kalktı, ona savaş açtı. Halbuki sadece “yapmadım” dese, Agah ona inanmaya dünden razıydı. Tek suçu; Nedim’i sorgulamaktı. Ama sorgulaması da çok doğru değil miydi? Nedim, her şeyi kabul etti çünkü polislere karşı. Agah, “konuş oğlum” dedikçe, sustu.

Agah, Nedim’e kendisini çok net anlattı. Nedim, buna rağmen amcasına savaş açtığını ilan etti. Nedim’in bu duruma pişman olacağını düşünüyorum. Umarım geç kalmaz pişman olmak için. Çünkü en kırmaması gereken kişi olan Agah’ı kırıyor her seferinde. Daha önce de hep Cemre’yi kırdığı gibi…

Şeniz, mahkemede Nedim’i sözde affedince tabii ki Şeniz’in bir planı olduğunu anlayan kişiler vardı. Bunlardan biri Cenk, diğeri de Cemre. Çünkü ikisi de Şeniz’in yapabileceklerini en iyi bilen kişilerdi. İkisi ayrı ayrı Şeniz’le konuşmak için lofta gitti. Onlardan önce giden biri vardı tabii ki o da Oya’ydı. Bir kez daha anladık ki, Şeniz Oya’nın tehditiyle birlikte Nedim’i hapisten kurtardı. Oya, tekrar Şeniz’i görmeye gittiğinde konuşulanları duyan biri vardı; o da Cemre. Cemre, hep bahsettiğimiz gibi bu dizinin dengesi. Bu dizide her konunun içinde olan ve denge sağlamaya çalışan kişi Cemre. Bu sırrı öğrenmesi gerekiyordu ve öğrendi. Cemre, bu sırrı öğrendiğinde Şeniz hakkındaki düşüncelerini de yeniden duyduk. Hem Nedim’i, hem de Cenk’i nasıl kullandığına dair kendi kendine konuşmasını dinledik. O ikisi için hâlâ şans olduğuna inanıyor ve bunun için uğraştı bölüm boyunca. Cenk’in annesiyle konuşması da oldukça önemliydi. Dizinin başından beri annesinden kurtulmaya çalışan bir Cenk var bizim karşımızda. Cenk, annesine yine onunla olmayacağını çok güzel belirtti.

Oya, bence iyi bir terapist değil. Hastalarını bir şeylere zorladığı için bu diyebiliyorum. Ama Cenk ile bir seans yapmalarını hep çok istemiştim şahsen. Bu bölüm, bu da gerçekleşti. Oya’nın sözleri aslında Cenk’in eleştirildiği noktalardı. Oya Cenk’e “Çözümsüz kaldığınız noktada intihara kalkıştınız” dedi, onun çaba harcamadığını iddia etti. Cenk’in aslında en çok konuşulan ve eleştirilen kısımlarından biriydi bu. Neden Nedim ile konuşmuyor? Neden intiharı seçiyor? Aslında cevabı basitti. Cenk, yıllarca psikolojik şiddete maruz kalmış ve çözüm üretemiyor. Bu yüzden de kendi yok oluşunun herkes için iyi olacağını düşünüyor. İntiharı bu yüzden ilk seçenek olarak kullanıyor. Cenk’in Cemre’ye dediği gibi, Cenk neyi tutsa elinde kaldı bu zamana kadar. O yüzden de çabası görülmüyor.

Ama gören biri var, o kişi de Cemre. Cemre bu bölümde kendisi söyledi “Ben senin yanındayım” dedi. Cenk, onun yanında olma nedeninin kendi için olmadığını düşünse de Cemre “Hatırlıyor musun? ‘Dikkat et hemşire, gözlerin karanlığa alışmasın’ demiştin. Ben o karanlıktaki iki çocuğu gördüm. Ben o karanlıkta birbirini arayan iki çocuğu gördüm.” devam etti. Evet, Cemre en başından beri Cenk’i gören kişi oldu. Onun için çabalayan kişi oldu, onu anlayan kişi oldu. Bu bölüm bunu Cemre, defalarca dile getirdi. Geçmiş sahnelerden bir repliğe dönüş de bu yüzden oldukça önemliydi. Cemre, hep böyleydi, bunu gösterdiler bize bir kere daha.

Bu bölüm, aslında karakterlerin gerçeklerinin yüzlerine vurulduğu bir bölümdü. Birkaç bölümdür özellikle Ceren, kendi sütten çıkmış ak kaşıkmışcasına herkese esip gürlüyordu. Şeniz’e, Cenk’e, Cemre’ye, Agah’a, Damla’ya, hepsine ahkâm kesiyordu. Bu bölüm yine bunu yapacaktı ki, Cenk çok güzel yüzüne vurdu “Söyleyene bak. Ben, senin neler yaptığını çok iyi hatırlıyorum Ceren hanım. Bu yüzden o sesini kes.” dedi. Ama Nedim, Ceren’i değil Cenk’i susturmayı tercih etti. Halbuki zamanında Ceren’in işkencesinden onu kurtaran kişi Cenk’ti. Cenk’in attığı adımların görülmediğine, çabasının hiçe sayıldığına bir örnekti aslında bu. Nedim, kendi işkencecisinin yanında olmayı tercih etti yeniden.

Bu bölümde olan güzel şeylerin başında da Agah-Cenk sahneleri geliyordu. Dizinin başından beri babasına kendini göstermeye çalışan bir Cenk gördük biz hep. Dizide gösterilen en yoğun duyguların başında Cenk’in baba sevgisi geliyor. Cenk, Nedim’i camdan atma nedeni olarak bile “Babamı çalacaktı” olarak gösteren biri. Çocukluğunda hep baba eksikliği çekmiş, büyüdüğünde baba sevgisizliği çekmiş biri. Agah ve Cenk arasındaki duvarlar yavaş yavaş kırılıyor. Aralarında sırlar kalmadıkça onlar da gerçekten baba oğul olabiliyor. Cenk, babasından gelecek her adıma adeta aç. Ondan gelen ufacık bir sarılmaya bile ufacık bir çocuk gibi seviniyor. Agah’tan Cenk’e atılan her adım, Cenk’ten Agah’a misli misli geri dönüyor. Bu ikili yavaş yavaş çok güzel baba-oğul oluyorlar. Cenk, babasına kendisini çok iyi anlattı. Onu üzdüğünü de kabul etti, onu nasıl sevdiğini de çok güzel ifade etti.

Oya, Cenk’e “ben insanlara ayna oluyorum” demişti, Cenk ona “benim aynaya ihtiyacım yok” dedi. Bu ayrıntı güzeldi. Çünkü Cenk, kendini bilen bir karakter. Cenk, kendi içini bilen biri. Aynaya bakan kişi, kendini görür. Cenk, bildiği kendini görmeye ihtiyaç duymuyor. Kendini dışarıdan gören birilerine ihtiyacı var, kendi göremediği şeyin başkaları tarafından gösterilmesine ihtiyacı var. Bunu da babasına “Ben çok yoruldum baba. Kaçmaktan, savrulmaktan yoruldum. Bir vicdanımın, bir öfkemin sesini dinlemekten yoruldum. Artık bana doğru yolu gösterecek, ben yolumu şaşırsam da bana rehberlik edecek bir babaya ihtiyacım var. Ben artık sana yakışır bir oğul olmaya hazırım baba. Hazırım. Yani tabii sen de istersen, ben artık seninle yanyana yürümek istiyorum. Gerçek bir baba-oğul gibi…” diyerek çok güzel ifade etti. Onun tek ihtiyacı yanında olan bir babaydı. Cemre’ye daha önce “yanımda durur musun? Beni anneme bırakma desem..” demişti. Çünkü onu koşulsuz, şartsız sevecek, her zaman yanında olacak tek kişinin annesi olduğuna inanıyordu. Bu, Cenk’i hataya da sürükledi defalarca. Ama babasından ufacık adımlar gören Cenk, özüne de döndü. Babasına geldi. Agah da ona çok güzel adımlar attı. Şimdi sırada onların güzel baba-oğul ilişkisini izlemek var.

Cemre, Şeniz ve Mümtaz sırrını öğrendikten sonra ne yapacağını şaşırmış haldeydi tabii ki. Oya’ya tekrar gittiğinde de Oya’nın Cenk ile alakalı bir test yaptırdığını öğrendiği gibi o testin sonucunu çaldı. Bu sahnedeki en önemli ayrıntı bana göre şu; Cemre, daha önce “Nedim’in mahremi” diyerek ses kaydını dinlemedi ve Oya’ya geri verdi. Ama “Cenk için test sonuçları” dendiği an kendi etik değerlerini bir kenara attı ve o test sonuçlarını çalıp okudu. Aslında bu, Cemre için ilk değildi. Cemre, etik değerlerini Cenk için defalarca hiçe saydı. Sırrını ilk söylediğinde de bunu kimseye söylemeyerek yaptı, Şeniz’i ele verirken Cenk’i ele vermeyerek de yaptı, hapishanede kalmak uğruna Cenk’i satmazken de bunu yaptı. Bunlar birkaç örnek, Cemre’nin yaptığı daha birçok şey oldu. Test sonuçlarında Cemre, Cenk ve Nedim’in kardeş olduğunu öğrendi. Bölüm boyunca Cenk ve Nedim’in birbirleriyle kavga ettiklerini gördükçe onları ayırmaya çalıştı. “Siz kardeşsiniz. Aynı candansınız” diyip durdu. Ama Cenk’in de Nedim’in de bir olmaya pek niyeti yok gibi duruyor. Cemre’nin baba olayını öğrendikten sonraki tavırları da çok önemliydi bence. Öncelikle şu önemli bir ayrıntı ki; Nedim’in Şeniz&Mümtaz ilişkisini bildiğini ve travması olduğunu biliyor. Cenk’in bu ilişkiden haberi yok, doğal olarak bu konuya dair bir yarası yok. Ama Cemre, Nedim’in bu yarasını iyileştirmek yerine, ‘biliyorum seni anlıyorum ve yanındayım’ demek yerine Cenk’e gitti her seferinde. Cenk’in daha oluşmamış yaralarını şimdiden tamir etmeye çalıştı. Cenk’in Cemre için ne kadar önemli olduğunu bölüm içinde defalarca gördük aslında. Nedim’e daha önce hastane sahnesinde de Cenk’i anlatmıştı. “O, bir adım attı. İki çocuk için de uğraştı” gibi şeyler söylemişti. Bu bölüm Nedim’e yine “Cenk’in adımlarını görmek istemiyorsun” diye kızdı. İki çocuğun beraber olmasını istiyor, onları bir yapmak istiyor, bu doğru. Ama Cemre, fark etmeden Cenk’in her yaptığını çok önemsiyor ve her konuya Cenk odaklı yaklaşıyor. Bu da bize Cenk’e verdiği değeri gösteriyor aslında.

Sahildeki Cemre ve Nedim sahnesi de bölümün bir diğer önemli sahnelerindendi. Cemre ve Nedim, birbirlerine duyduğu merhameti, sevgiyi, karıştırdı. Çünkü ikisi de daha önce hiç aşık olmamıştı, aşk nasıl olur bilmiyorlardı. Onlara söylenen şey buydu. Cenk, Cemre’ye aşık olduğunu imâ ettiğinde Cemre de bu hislerin gerçekten aşk olduğunu düşündü. Nedim, ona annesinden sonra şefkat gösteren ilk kadın Cemre olduğu için ona beslediği hisleri yine aşk zannetti. Bu ikili arasında çok güzel bir bağ olduğunu düşünüyorum ben. Ama bu bağın aşk ile uzaktan yakından alakası yok. Bu bölümde bunu da gördük zaten. Bir de önemli repliklerden biri Nedim’den geldi. “Sen benim elimi tutmadığından beri, güzergahımda yoksun” dedi Cemre’ye. Bu da aslında Cemre’ye olacak herhangi bir şeyde Nedim’in onu umursamayacağını gösterdi bize.Ve Nedim doğru bir şey daha söyledi “Belki de biz birbirimizi hiç tanıyamadık” diyerek.  Bir de Cemre, aşık olsaydı eğer bu sahnenin sonunda Nedim’in peşinden “o senin kardeşin” demezdi, “ben, seni seçmek istedim. seni seviyorum” gibi şeyler söylerdi. Ama o, Nedim’i oraya sadece Cenk’i anlatmak için çağırmıştı ve ondan fazlası onun için önemli değildi. Bu konuşma olmalıydı. Cemre ve Nedim, eteğindeki taşları döküp tamamen ayrılmalıydı. Bu sahne, buna hizmet etti.

Bölümün bir diğer önemli şeyi de Cemre ve Cenk’in boşanma mevzusuydu. Cemre ve Cenk, ikisi de atarlı giderli, birbirlerini çok iyi tanıyıp görebildikleri için en yalın halleriyle birbirlerine konuşabilen bir çift. Cemre, Cenk ve Nedim’in kardeş olmasını beklerken ikisini sürekli boğaz boğaza görünce tabii ki bunu Cenk’le de konuştu. Birbirlerine bağırıp çağırırken de en sonunda boşanma kararı aldılar. Cemre, boşanmak istedi ve Cenk de kabul etti. İkisi de buna pişman oldu. Boşanma konusu her açıldığında hallerinden, boşanma protokolünü imzalarken de bunu hep belli ettiler aslında. Ama birbirlerine hislerini açamayan ikili, tabii ki sözlerinden de dönemediler. Boşanma konusunda gerçeği Cemre, ilk olarak annesine anlattı. “Biz zaten Nedim için evlenmiştik, boşanıyoruz” dedi. Seher, kızının halinden başka bir şeyler olduğunu da anladı aslında. Cemre’nin Cenk’e karşı hislerini anlamasına yardımcı olacak kişilerin başında Seher geliyor bence.

Bir diğer his anlama mevzusu da Agah-Cenk cephesinde yaşadı. Cenk, aşkını Ceren’e, annesine ve Damla’ya itiraf etmişti. Agah, daha önce anladığını söylediğinde sadece kafa sallamakla yetinmişti. Agah, boşanma mevzusunu öğrendiğinde Cenk’in gözlerinden anladı ve sordu “Sen, bu kızı seviyor musun?” dedi. Cenk, bocaladı ve gerçeği tabii ki söyleyemedi. Ama Agah, anladı ve oğluna tekrar sarıldı. Bu ilişkide bir diğer farkındalığı sağlayacak kişi de Agah olacak o yüzden bence.

Cenk ve Cemre, boşanma konusunda bir karar verince geri dönmediler tabii ki. Ama boşanma işlemlerini yaparken de adeta yeni flört eden kişiler gibi olmayı da ihmal etmediler. O protokolü imzalarken ikisi de tereddüt etti. Ama bu vazgeçiş ikisi için de gerekliydi. Çünkü aşkı anlamanın en etkili yollarından biri, onu kaybetmektir. Cemre, ilk kez Cenk’in intiharında bunu yaşadı. Cenk, zaten Cemre’ye aşkında çok net. Boşanma kararı sonrasında kendi kendine “Boşanalım bakalım. Sen benim kalbimi ellerinde tutarken boşanalım bakalım” diyerek içip ağlaması da tekrar içimizi acıttı.

Protokol imzalandıktan sonra evde eşyalarını toplayan bir Cemre gördük. Eşyaları toplarken odaya bakışı, yaşadıkları şeyleri düşünürken yüzünden geçen hüzün de anlatıyordu aslında her şeyi. Bu sahnede olan en güzel şeylerden biri Cenk’in Cemre’ye teşekkürüydü. Cenk, sevdiği kadına sarılamadı. Ona kocaman sarılıp, bırakmak istemediğini söylemek isteyen gözleri vardı. O sadece Cemre’nin elini tuttu ve o elleri öptü. Sonrasında da “Cemre, ben çok teşekkür ederim. Bana, iyi bir adam olma fırsatı verdiğin için sana çok teşekkür ederim Cemre. Gerçi, pek beceremedim ama. Sen, en azından çabaladın. Beni buna layık gördüğün için sana çok teşekkür ederim.” dedi. Aslında bu da çok özeldi. Cenk, onun yanında olan birilerine ihtiyaç duyarken Cemre çıkıp gelmişti. Cenk’i anlayan, onun yanında olan bir Cemre, Cenk’in kalbine de konmuştu. Cenk, aylardır sevdiği kadının başka bir adam uğruna ağlamasını görüyor, onu yatıştırma görevini görüyor. Kalbi kırılıyor sürekli, ama asla Cemre’nin kalbini kırmıyor. Bu teşekkür de Cenk’in Cemre’yi nasıl güzel sevdiğini bir kez daha gösterdi bizlere. Bu dizide aşk uğruna kendini feda eden bir Cenk izledik hep. Bu aşkı hak edenin Cenk olduğunu gördük. Cemre’nin bunu anlamasının da çok yakın olduğunu düşünüyorum.

Bölümün en önemli ayrıntılarını tabii ki unutmadım. Her ne kadar biraz bahsetmiş olsam da, ayrıntılı bahsetmem gereken ve bu bölümde en çok gördüğümüz şey Cenk ve Nedim kapışmasıydı. Nedim, iş bilmediği halde yeni tanıştığı Yusuf ile bir şeylere kalkıştı sürekli. Önce evde yemeğe davet etti. Orada gerildiler ve yumruk yumruğa dövüştüler. Cenk, yine Nedim’in bir şeyler bilmediğini yüzüne vurdu. Cenk, bunları söylediğinde “o çocuk senin yüzünden böyle” diyenler oluyor. Ama asıl sonuca bakmak gerekiyor böyle konularda. Nedim, iş bilmeden bir şeyler yapmaya çalıştığında hepsinin başına işler açılacak çünkü. Bir diğer sahnede ise şirkette birbirlerinin üzerine yürüdüler. Cenk, amacını orada çok söyledi aslında “Nedim sen ne yapıyorsun? Babamın emeklerinin üzerinde tepiniyorsun şu anda” diyerek. Babası, bu şirket uğruna Cenk’in yanında olmadı. Bu şirket uğruna ailesini ihmal etti. Bu şirket, Cenk’ten babasını aldı. Ve babası bunca emek vermişken ona bir şey olmasını tabii ki istemiyor. Daha önce de defalarca duyduğumuz gibi Cenk, babası için uğraşıyor yine.

Cenk’in şirketin başına geçmek gibi bir derdi olmadı. Babasına da hep “seni yanımda görmek istiyorum. Ben tek başıma yapamam” gibi şeyler söyledi aslında bölüm boyunca. Ama Agah, hepimiz gibi Cenk’i de şaşırtarak bütün yetkilerini Cenk’e teslim etti. Tabii ki bu Nedim’in biraz daha hırslanmasına neden oldu. Bu saatten sonra bu kapışma daha da büyüyecek belli ki.

Ve geldik Şeniz-Cemre cephesine. Cemre, babalık testini öğrendi ve hemen Şeniz’le konuştu. Cenk ve Nedim arasında büyüyen tansiyonun artık bitmesi gerektiğini düşünüyor ve elinden hiçbir şey gelmiyor. İkisiyle de konuşmak işe yaramadı çünkü. Onların gerçekten kardeş olduklarını öğrenmelerinin işe yarayacağını düşündü o yüzden. Şeniz’i de bu konuda tehdit etti. Çocuklara gerçeği söyleme görevini ona verdi, yoksa kendisinin söyleyeceğini belirtti. Cemre, Cenk istediği için o partiye onun yanında son defa karısı olarak katıldı. Şirketin Cenk’e geçtiğini öğrendiğinde de aralarındaki husumetin büyüyeceğini anladı zaten. Şeniz’den gerçekleri duymayı bekledi, ama duymadı. İş başa düştü diye düşünürken bölüm sonunda bir sürpriz ile karşılaştık. Şeniz, Cemre’yi bir oyun ile kaçırdı. Şeniz, Cemre’ye ne yapacak? Bu durumda Cenk ne yapacak? Nedim ne yapacak? Hepsini ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Ama bölüm içinde bize tüyolar verildiğini düşünüyorum. Cenk, Cemre’yi sabah evde göremediğinde “Merak ettim, haber verseydin” derken, Nedim, Cemre’ye “artık güzergahımda değilsin” dedi. Ayrıca boşanma işlemlerinin de onu oyuna getirmek için bir komplo olduğunu düşünüyor Ceren kaynaklı. Kaçırılan Cemre’yi umursamayan bir Nedim göreceğimizi düşünüyorum. Bunun yanında Cemre’yi her yerde arayan bir Cenk de kaçınılmaz geliyor bana. Ayrıca geçmişe dönük iki replik duyduk bu bölüm. İkisi de Cemre ve Cenk cephesinden geldi. Bu geri dönüşler de aslında ileride de devam edeceğine işaretti. Cemre’nin Cenk’e aşık olmayacağına dair söylediği büyük konuşmalarına geri döneceğimizi düşündürttü bana.

Yeni bölümlerde neler olacak, göreceğiz. Senaryo çok güzel bir toparlanma sürecine girdi bence. Bu seyir zevkinde devam ederlerse, her şeyde bu kadar net olurlarsa dizi gittikçe daha da güzelleşecek.

 

Savaş devam ediyor! | Zalim İstanbul 27.Bölüm Yorumu

Zalim İstanbul’un 27.bölümünü de geride bıraktık. Geçtiğimiz bölüm, köşke düşen Şeniz bombası ile bitmişti. Kaldığımız yerden devam ettiğimiz bu bölüm de oldukça heyecanlıydı.

Bölümü madem Şeniz ile bitirdik. Şeniz’e neler oldu? İlk bunu konuşalım.

-Agah, Şeniz’in Nedim’i bile isteye zehirlediğini öğrendi.

Bunun üzerine Şeniz’i kapı dışarı etti. Öyle ki, müştemilata sığınan Şeniz’i bizzat kolundan tutup köşkten attı. Üzüldük mi? Tabii ki hayır. Çünkü Şeniz, bu başına gelenleri çoktan hak etmişti. Agah’ın bu noktadan dönüş yapacağını sanmıyorum. Ama Şeniz’in de ne Karaçayları ne de köşkü bu kadar kolay bırakacağını sanmıyorum. O yüzden bu cephe oldukça merak uyandırıcı.

-Şeniz, Ceren’in bile maskarası oldu.

Bu dizide ilk kötü Şeniz ise, ikinci kötü kimdir? Doğru tahmin; Ceren. Ceren, utanmadan sıkılmadan Şeniz’in yaptıklarını Damla’ya anlatırken ne kadar rahattı değil mi? Ben Ceren’de çok net Şeniz pişkinliği görüyorum. Şeniz’in Nedim’i zehirlediği ilaçları kendi de Nedim’e içirmemiş gibi, çocuğa eziyet etmemiş, üzerine çorba dökmemiş gibi o kadar kolay anlattı ki, ‘pes doğrusu’ dedim. Ceren, evet düzelecek bence de. Şeniz ondan daha beter durumda, o yüzden ona ilk kötü dedim. Ama Ceren’in pişkinliği bence biraz törpülenmeli. Nedim’e karşı mahcup bir Ceren izlemek istiyorum ben. Onun yerine Şeniz’le hala senin köşkün benim köşküm muhabbeti yapıyor. Köşkten ayrılmamak için boşanmak istemiyor falan. Madem Ceren, bundan sonra kötü olmayacak. O zaman onun Nedim’e karşı mahcubiyetini daha çok görmeliyiz.

Şeniz-Ceren demiştik, devam edeyim. Ceren, bölüm başından beri Şeniz’le sürekli elindeki ses kaydı sayesinde oynadı. O ses kaydını da, köşkte kalmanın anahtarı olarak gördü. Şeniz gidince kendini evin hanımı ilan etti. Agah’a gidip menü bile sordu. Bu kız yüzsüzlüğün, pişkinliğin kitabını yazsa, herkes ‘wow’ der. O durumda gerçekten.

-Şeniz ve çocukları

Şeniz, dizinin başından beri “Ben her şeyi oğlum için yaptım” diyen bir karakter. Aslına bakarsanız, bu bir nevi doğru. Bu hikayenin merkezinde Cenk var. Ve Şeniz’in baştan beri yaptıkları Cenk için. Mümtaz, Cenk’i kabul etmediğinde Agah’la evlenmek, Cenk’i sürekli Nedim’e karşı doldurmak, düşme olayı sonrası Nedim’i zehirlemeye devam etmek ; bunların hepsi Cenk içindi. Ama sorun şu; Cenk bunu istedi mi? Hayır. Ve bu doğru bir yol muydu? Bu da hayır. Şeniz, Cenk’in de dediği gibi “kendi gerçekliğine inanmış” durumda ve o gerçekliğe herkesi sürüklemeye çalışıyor. Bu gerçekliğe bu zamana kadar kanan tek kişi Cenk değildi, Agah da kanıyordu. İkisini farklı şekillerde etkilemeyi başarıyordu. Ama Cenk’in annesinden vazgeçip vicdanı daha ağır bastığı noktada Şeniz tam olarak bitti. Cenk, annesinin bundan sonra asla yanında olmayacağını çok net belli etti. “Yine aynı şeyi yapıyorsun. Yine kendi gerçekliğine inanıp, beni de peşinden sürüklemeye çalışıyorsun. Ama artık bitti anne. Bitti. Masallarına inanmayacağım. O sekiz yaşındaki küçük çocuk yok artık senin karşında. Ben artık kendi doğrumu yaşayacağım, kendi yolumda yürüyeceğim tek başıma. Tökezlesem de, düşsem de… Anladın mı? Ve artık sen de tek başınasın. Öyle eskisi gibi beni kolumdan tutup beni istediğin yere sürükleyemeyeceksin. Bu sefer doğru olanı yapacağım anne ve sen beni durduramayacaksın.” Cenk, bu zamana kadar çok hata yaptı. Annesi onu çok fazla etkiledi maalesef. Ama Cenk, dizinin başından beri hep annesinden kurtulmaya da çalıştı. Tam bu noktada da artık gerçekten annesinden kurtuldu. Cemre’nin ona dediği gibi; o yüklerinden kurtuldu. İstediği yolda, istediği kişilerle yürüyecek artık.

Şeniz’in diğer çocuğu Damla ise, onun tabiriyle gerçekten “dış kapının mandalı” konumunda. Kızın hiçbir şeyden haberi yok, gözünün önünde annesi yaka paça dışarıya atılıyor. Senelerce onu büyütmüş, “anne” dediği kadının bunları yapacağına inanmaması aşırı normal değil mi? Agah bile inanmadı bir sürü kanıta rağmen bunca zaman. En sonunda tak dedi ve daha geniş kapsamlı araştırdı. Bölümün başından itibaren annesi için uğraşan bir Damla gördük o yüzden. Damla, annesinden zarar görmedi. Cenk gibi bir kırılma noktası olacağını sanmıyorum o yüzden. Cenk, annesinden en çok zarar gören kişilerden biri olduğu için, Şeniz’e karşı koyması çok doğal. Aynı şekilde Damla’nın da annesinin yanında olması çok doğal. O cephede kırılma noktası olmayacak, Şeniz’in köşke dönüşü de belki Damla sayesinde olacak. Bu bölüm Damla’nın her şekilde Şeniz’in yanında oluşu çok fazla gösterildi çünkü.

-Savaşın iki tarafı; Nedim ve Şeniz.

Geldik büyük savaşa. Nedim ve Şeniz, bu savaştaki iki taraf. Bu tarafların arkasındaki insanlar zaman zaman değişti, ama şu an her şey Nedim’den yana gibi gözüküyor. Amcası, Cenk, Cemre, Ceren, kanıtlar, geçmiş sırları; hepsi Nedim’in elinde. Şeniz’in elinde ise Damla hariç kimse kalmadı. Tam bu noktada Şeniz devreye yine o kötüye çalışan zekasını soktu işte. Bölüm içinde defalarca karşı karşıya gelen Nedim ve Şeniz, Nedim’in kazanması ile yollarını ayırdı. Nedim, Şeniz’i haklı olarak tehdit etti ve Şeniz’in elini kolunu bağladı. Ama bölümün son sahnesi ile birlikte bu savaş tersine mi döndü? Göreceğiz. Bölümün sonunda Şeniz, Nedim’i adeta kışkırttı. “Baban hiçbir zaman sevmedi seni, hiçbir zaman istemedi. En büyük pişmanlığıydın onun. Bir de annen…  Nefret ederdi o kadından. İkinizden kurtulmak için dua ederdi.” Nedim ona “kes sesini” dedikçe, o “Acıtıyor değil mi? Duymaya bile dayanamıyorsun. Ama kabul etsen de etmesen de, gerçek bu. Hayatının sonuna kadar babasının sevmediği, amcasının acıyarak baktığı, kuzenin kurtulmak için camdan ittiği bir zavallı olarak kalacaksın.” diyerek devam etti.  Peki Şeniz’in bu davranışı izleyiciye neyi hatırlattı? Tabii ki Cenk’e yaptıklarını… Cenk’i daha küçücük 8 yaşında bir çocukken de dolduran Şeniz’di. Ona “Nedim hırsız, aileni çalmak istiyor” diyen de oydu, 8 yaşında kuzenini camdan atmasına neden olan şey; Şeniz’in bu kışkırtmalarıydı. Dizinin başından beri Şeniz’in ne kadar tehlikeli bir kadın olduğunu defalarca gördük. Bu bölümde de bu kışkırtmalarını Nedim’e karşı yaptı. 8 yaşında Cenk’i kışkırtan kadın, 20li yaşlarındaki Nedim’i de bu sözlerle kışkırttı. Nedim, gerçekten bu kışkırtmaya düştü mü? Şeniz’i gerçekten bıçakladı mı? Bunun cevabını hemen alamayacağız. Ama bu sahne tam olarak bizi Cenk’in hatasına geri döndürdü. Nedim’in de hatalar yapabilecek bir karakter olduğunu bir kez daha gösterdi. Ve tabii ki Şeniz’in şeytanlığını yeniden göz önüne serdi.

-Oya ve Nedim

Buraya ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Çünkü Oya, belli ki hikayeye daha çok dahil olmaya başladı. Bu bölüm Nedim’e “beni bir ablan gibi gör” diyen bir Oya gördük ve geçmişten sakladığı bir kişi var. Bu kişi kim? Şimdilik bilmiyoruz. Ama bana ve birçok izleyiciye anne bir ablası olabileceği ihtimalini düşündürttü. Bölümler ilerledikçe bunu da öğreneceğiz elbette.

Gelelim dizinin geri kalanına… Dizilerde, izleyiciyi çeken şeylerin başında sevilen çiftler gelir malum. Bu dizinin en başından beri belli esas çifti her ne kadar Cenk ve Cemre olsa da, ara çiftlere de sahne yazıldı sevenleri olduğu için. Her zaman alttan bize Cenk ve Cemre’yi gösterseler de, diğer çiftlerin de belli bir seven kitlesi olunca onlara da sahne geldi. Ama sonunda “tam olarak esas çifte yönelmeliyiz” diye düşünmüş olacaklar ki, bölümlerdir Cemre ve Cenk’in altyapısı çok daha dolu dolu ve derinden gidiyor. Geçen bölüm Cenk’i kaybetmekten ölesiye korkan Cemre ve bu hikayede hep Cenk’in yanında olan bir Cemre’yi görmüştük zaten. Bu bölümde de neler oldu bir bakalım;

-Cenk’in peşinden ayrılmayan Cemre yapmışlar, olmuş.

Şeniz’in bütün yaptıkları öğrenilince köşkte yer yerinden oynadı. Damla’yı sakinleştirmek Cenk’e düştü. Ama daha yeni hastaneden çıkan Cenk için bu yaşananlar fazlasıyla ağırdı zaten. Zaten itiraf ettiği şeyin yükünü hala tam olarak atamamışken bir de yeni gerçeklerle yüzleşmek, hep bir şeylerin yeniden eskiye sardığını sanmak Cenk’e iyi gelmiyor. Başta evde, Cenk’in en ufak acı çeken mimiğini gördüğü anda onun yanına giden, ona sürekli “iyi misin” diyen Cemre gördük.

Annesinin evden atılması ve Damla’nın perişanlığı sonrası Cenk de kendini yollara attı. Cemre, tabii ki peşinden ayrılmadı. Cenk onu arabasına almadığında da taksiyle takip etti. Bu kadar hırpalanmaya dayanamayan Cenk ve dikişleri, bir süre sonra hata verdi zaten.  Onu yolda bulan, bir şey olacak diye aşırı korkan bir Cemre izledik yine bölüm başında. Geçen bölüm Cemre, Cenk’e yüklerinden kurtulduğunu, artık kendi yolunu çizebileceğini söylemişti. Cenk, bayılmadan hemen önce “Yapamadım Cemre, yapamadım.Yüklerimden kurtulamadım.Bitmeyecek, bitmeyecek Cemre.” dedi. Bunun peşinden yine kendiliğinden “Bitecek. Bak gözlerime bak. Ben senin yanındayım. Cenk bak bana. Bırakma kendini Cenk” diyen bir Cemre gördük. Hiçbir zorunluluğu, karşıdan gelen hiçbir istek olmamasına rağmen Cenk’in yanında olan Cemre vardı yine sahnede.

Doktora gidip dikişlerini kontrol ederlerken de tam bir karı-koca gibilerdi. Doktora kocasını şikayet eden Cemre, doktordan “ne güzel sizinle bu kadar ilgilenen bir karınız var” cümlesini duyunca da utandı. Cenk’e sürekli “Bak dayanabilirsin bana, ben tutabilirim seni.” diyen bir Cemre gördük. “Düşsem tutar mısın beni?” diyen Cenk’e “Tutarım” cevabını verdi yine.

Daha önce bir kere Cenk’ten, bir kere de Cemre’den “bu sahte evlilik gerçek olacak” lafını duyduk. Bölümlerdir Cemre ve Cenk, gerçekten evlilermiş gibi davranıyor ikisi de farkında olmadan. Bu evliliğin gerçek olmasına bizce de az kaldı. Çünkü Cemre, git gide Cenk’e karşı hislerini ortaya çıkarıyor. Bu bölüm, yine kimseyi düşünmeden hep Cenk’in yanında oldu. Bu sırların diğer tarafı olan Nedim, onun için önemli bir noktada değildi. Tek düşündüğü Cenk’ti. Ayrıca daha önce defalarca dendiği gibi Cemre, aşkı bilmeyen biri. Nedim’e karşı sevgisi, merhameti, zaafı aşk zannetti. Bunu da Cenk ona iteledi aslında biraz. Ama Cemre, Nedim’e olan hislerini hiçbir zaman “aşk” diye tanımlamadı, aksine “zaaf” olarak tanımladı.

Ancak Cemre’nin Cenk’e karşı bastırdığı ve yavaş yavaş ortaya çıkan duyguları tam olarak; aşk. Cemre, Cenk’i herkesten öne koyuyor, bu aşkın en büyük kanıtı. Cemre, Cenk’in her hareketinden etkileniyor. Buna bu bölüm gördüğümüz Cenk’i giyinirken görüp kalakalan Cemre’de de gördük. Cemre, Cenk’e her koşulda inanıyor. Cemre, her şekilde Cenk’in yanında. Bu hareketleri bize hep yavaş ve derinden gelen hislerin ortaya çıkışı olarak gösteriliyor.

-Nedim’in elini tutmayıp Cenk’in elini tutan Cemre

Bölümün en kritik noktalarından biri de buydu. Bölümün hashtagi TutElimi’ydi. Ve bu hashtag kim için geldi, muallaktaydı herkes. Fragmanda Cemre’ye el uzatan bir Nedim gördüğümüz için, ne alaka diyenler olmuştu tabii ki. Ama bölümde tam da benim beklediğim şekilde ilerledi her şey.

Sahneyi başa alırsak eğer; Cemre ve Agah konuşması oldu. Agah, Cemre’ye “ikisinin arasındaki bir diğer şey sensin. Sen bu düşmanlığı Cenk’in yanında olup bitireceksin ya da körükleyeceksin. Sen doğru kararı verirsin kızım” dedi. Birincisi; Agah bunları demeden Cemre zaten Cenk’in yanında olmuştu. Hatırlarsanız itiraf sahnesinde Cemre, Cenk’in yanındaydı. Kendi isteğiyle, Agah bunu söylemeden Cemre Cenk’leydi zaten. İkincisi; Agah, Cenk’in Cemre’ye olan aşkını biliyor. Ancak Cemre bunu bilmiyor. Agah’a “Bizim evliliğimiz zaten Nedim içindi biliyorsunuz.” diyebilir miydi? Evet diyebilirdi. Ama bu evliliği iki seferde de devam ettirmek isteyen Cemre oldu. Cenk, boşanalım dediğinde de boşanmadı, sahte olduğu ortaya çıktığında da gitmedi. Üçüncüsü de; Cemre, Nedim’e karşı var olan zaafını bir kefeye koydu, Cenk’e karşı ne hissettiğini bilmediği şeyleri bir kefeye koydu. Hangi kefe daha ağır bastı? Bu da ortada. Nedim’e bizzat kendisi “Evet, sen bir seçim yaptın, bir karar verdin. Ben de bir karar verdim.  Sana kendi seçtiğin yolda mutluluklar dilerim.” dedi.

Agah’la konuşan Cemre, Nedim’i arasa ve onunla konuşmak istese ve Nedim’in elini tutmadığı noktada Agah’ın söyledikleri aklına gelse eğer ve onları izleyen Cenk’i görerek Cenk’e gitse, kafam karışabilirdi. Ama Cemre’nin o eli tutmama nedeni; tamamen kendi kararı. Çünkü Cemre, Agah’la konuşmasını sadece kafasındaki karışıklık kaynaklı hatırladı. Nedim ona “elimi tutarsan karanlıktan kurtulurum” dediği halde o eli tutmadı. Ve dediğim gibi önemli bir ayrıntı olan şey; o eli tutmazken Agah’ın dediklerini bir daha düşünmedi. Düşünse, kendi kararı değil derdim. Ama orada tam olarak Cemre’nin kendi kararıydı. O eli tutmadan o banktan kalkınca da Cenk’i görünce ne kadar şaşırdı ve rahatlayarak gözyaşı döktü. Bu sahne de ikilendi.”Beni kalbimden saklar mısın?” dedi. Cenk, Cemre’nin uzattığı eli sıkı sıkıya tuttu. Bu el ele tutuşma hepsinden farklıydı. Daha önce evliliklerine inandırmak için, bazen gösteriş için el ele tutuşan ikili, bu sefer kendi istekleriyle el ele tutuştular. Cenk, o eli sımsıkı tuttu, ikisi de arkasına bakmadı bile. Bu da bize “o eller ayrılmayacak” dedirtti.

-Cemre, pansuman esnasında Nedim’i mi düşündü?

Bir diğer kafa karıştırmaya müsait sahne de buydu. Ama bana göre hiçbir kafa karışıklığı yoktu sahnede. Cemre, Cenk’e pansuman yaparken Nedim’in tam da “Sen benim yanımda olursan, ben bir daha o karanlığa düşmem” sözlerini hatırladı. Cemre, dediğim gibi her şeyi teraziye koydu. Cenk’i bunca bölüm karanlığından çıkarmaya çalışan bir Cemre izledik biz. Nedim’in tekerlekli sandalyeden kalkamaması uğruna bile Cenk’i korudu defalarca. Önceliği hep Cenk’in karanlığını yok etmekti. İtiraf sırasında da onun yanında olma nedeni buydu zaten. Şimdi de bir tarafta artık her şeyi itiraf etmiş, her şeyi bitirmiş, artık yeniden doğan bir insan, yükü olmayan bir insan Cenk, diğer tarafta “beni karanlığa atma” diyen bir Nedim varken Cenk’i seçti. Çünkü Nedim’in karanlığından kurtulmasından daha önemli bir şey var Cemre için; o da Cenk ve ona karşı hissettikleri. Cemre, bu bölüm bütün sahnelerde Cenk’e karşı çekildi. El tutma ve pansuman sahneleri de Cemre’nin bunları “neden yaptığına” dair sorgulamaydı. Gelecek bölümlerde de Cemre’nin yine hislerini sorgulayışını izleyeceğiz. Çünkü derinlere sakladığı, sürekli “neden yaptım bilmiyorum ama Cenk’in yanındayım” gibi şeyler söylediği o hisler, yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Hep denildiği gibi büyük aşk, yavaş ve derinden geliyor. Tabii ki kolay bir yol yok Cemre ve Cenk için. Ancak bu zorlu yolda bu güzel hisler onları aydınlatacak.

-Mutlu Cenk ve Cemre

Kulağa absürd geliyor değil mi? Cenk ve Cemre, gerçekten mutlu olabilecek mi? Bunu gerçekten biz de bilmiyoruz. Ama mutluluk onlara yakışıyor. Bunu bu bölümün sonlarında yeniden gördük. Bahçede kara kara olanları düşünen, belki de Nedim’le hiçbir zaman iyi olamayacaklarını düşünen bir Cenk vardı. Cemre, yanına gelip onu önce bir dinlenmediği için azarladı. Sonra da Cenk’in içini ferahlatmak için bir sürü şey söyledi. Cenk, Nedim’in onu affetmeyeceğini düşünüyor ve bütün hatalarını da kabul ediyor. “O kadar haklı ki… Beni de  çocukken şerefsizin biri camdan atsa, sonra bir de annesinin yaptığı işkencelere sussa, ben de affetmezdim. Ben bile kendimi affedemiyorum ki..” dedi Cenk. Ama Cemre, yine çok güzel ve haklı konuştu. “Nedim’e biraz zaman tanı. Bu onun için de kolay değil. Ama ben biliyorum, onun o tekerlekli sandalyedeyken sana nasıl baktığını, sana nasıl seslendiğini biliyorum. O hala aynı Nedim, Cenk. Kalbi de aynı. Ona fırsat ver, kendini hatırlaması için sadece ona ufak bir fırsat ver. O seni affedecek. O da baban da seni affedecek” diyen Cemre, izleyicinin sesi oldu. Çünkü biz gerçekten Cenk’i seven bir Nedim gördük. Tekerlekli sandalyede olmasına rağmen Cenk’i hep seven bir Nedim vardı. Cenk ve Nedim kardeşliğine inancım, Cemre kadar çok benim de bir izleyici kadar.

Bu sahnenin bir diğer güzel yanı da şuydu; Cenk, Cemre’ye “Beni vicdanımdan saklar mısın?” dedi. Cemre’yi kalbinden saklayan Cenk, Cemre sayesinde vicdanından saklanmak istedi. Ama Cemre daha güzelini söyledi. “Yani senin vicdanından saklanmana yardımcı olamam. Ama korkmadan, saklanmadan, dimdik ayakta durman için yanında dururum” dedi. Cemre, yine Cenk’in her şekilde yanında olacağını söyledi. Her koşulda birbirinin yanında olan çiftler, en derin en güzelleri değil midir zaten her zaman?

Bu sahnede özellikle temaslar da göze sokuldu. Bu ayrıntılar da ayrı güzeldi. Cenk ve Cemre, bu evliliğin gerçek olmadığını bilen kişiler. Ancak birbirlerine o kadar alıştılar ki, temasları artık çok normal geliyor. Cemre’nin Cenk’in bacağını okşayarak onunla konuşması buna bir örnekti. Sonrasında Cemre’nin elini istediği gibi tutan bir Cenk gördük. Bu el ele tutuşma da yine özeldi. Çünkü, bu el ele tutuşma da yine gösterişten uzak, birilerine evliliklerini göstermek için yapılan bir şey değildi. Yine kendi istedikleri için, gerçekten bir çift olmaya devam ettikleri içindi. Kahve içmeye giden Cenk ve Cemre’yi gelecek bölümde izleriz umarım. Biraz mutlu, gülümsedikleri sahnelere ihtiyacımız var çünkü.

-Nedim ve Ceren…

Bu çift, gerçekten bir çift olacak mı? Buna hala karar veremiyorum. Ama başta boşanmayı düşünen Nedim, eli tutulmayınca Ceren’e boşanmaktan vazgeçtiğini söyledi. Ceren, Nedim’in sırrını da biliyor. Bir çiftte sırlar önemli ayrıntılardandır. Nedim ve Ceren, sırlar paylaşıyorlar. Bu da onların olması açısından iyi bir yol. Ancak her zaman söylediğim gibi bu çiftte biz Ceren pişmanlığı, mahcubiyeti izlemeliyiz. Ceren’in Nedim’e kendini affettirmesi lazım. Nedim, Şeniz’le konuşmaya giderken Ceren cebine bir kayıt cihazı koydu. Belki de Nedim’i gelecek bölüm hapisten kurtaracak şey bu olur. Bu da onlar için önemli bir gelişme olur böylece.

-Ve son olarak Damla ve Civan…

Bu çiftin genel hikayeye dahil olması gerekiyor artık. İkisi de gerçekten dış kapının dış mandalı konumunda. Birlikte bir şeyler yaşıyorlar, kavgalar, gürültüler, nezarehaneler falan… Ama genel hikayeye hizmet etmiyorlar asla. Bu dizinin sırlarına vakıf değil ikisi de. Civan ya da Damla’nın bir şeyleri öğrenmesi gerekiyor. Damla mesela abisinin Ceren ile olan geçmişini öğrenmişti. Bu hikayeye dahil oldu. Ancak bir şeyler ilerlemeli diye düşünüyorum. Onlara yazılan sahneler, sanki zaman geçsin, onların da sahnesi olsun demek için var. İkisinin de hikayede daha fazla işlevi olabilir diye düşünüyorum. Damla’yı Şeniz konusunda hikayeye dahil edecekler, Civan’ın da ben Cemre&Cenk aşkında bir rolü olacağını düşünüyorum. Çünkü daha önce Cemre ile aşk konusunda bir konuşmaları olmuştu. Bakalım ilerleyen bölümlerde neler olacak?

27.bölüm güzel bir bölümdü. Net bir bölümdü. Net bölümleri severiz, senaristin artık çiftler konusunda da netleşmesi oldukça iyiydi. Reytingler birkaç bölümdür artış gösteriyor. Cenk’in sırrının ortaya çıkışı, Nedim ve Şeniz çatışması, Cenk ve Cemre çifti izleyiciyi çeken unsurlar. Dizi bu şekilde güzel bölümler vermeye devam eder umarım bize.

Kim Suçlu, Kim Suçsuz? | Zalim İstanbul 26.Bölüm Yorumu

Zalim İstanbul, 2 hafta aradan sonra yeni senarist ekibi ve yeni yönetmeniyle birlikte geri döndü. Senarist değişikliği, dizi izleyenleri her zaman bir düşündürür. Ama 26.bölümü büyük bir zevkle izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki, genel senaryodan sapma olmadan, hikayeye sadık kalınmış, karakterleri bozmamış bir bölüm izledik. Oldukça keyifliydi izlemesi ve bölüm ne ara bitti şahsen anlamadım. Heyecan hiç bitmedi.

Bu bölüm yorumunu aslında başlığa da uygun olarak, sahne sahne değil de karakterler üzerinden anlatmak istiyorum. Umarım keyifle okursunuz.

1- Cenk Karaçay

Öncelikle Cenk’le başlamamın nedeni; 25.bölümü Cenk ile bitirmiş olmamız ve 26.bölümde de genelde hep Cenk odaklı şeyler izlediğimiz için. Cenk, herkese Nedim’i camdan attığını itiraf etmişti. Bölüme buradan devam ettiğimizde Nedim’i attığını, o “Gitme” dediği halde gittiğini söyledi. Daha da sorguladıklarında içindeki yaralı çocuğu ortaya çıkardı.

“O bana gitme dedi, ben gittim. O bakışlarına rağmen gittim. Gittim. Ben Nedim’i kurtarabilirdim, onu tutup çekebilirdim. O zaman belki çok başka olurdu her şey baba, biz başka olurduk baba. Ama işte yapamadım, yapamadım! İçimdeki o canavar, bana ‘bırak’ dedi. ‘Bırak’.’Bırak düşsün, bırak. Bırak düşsün. Sen de kurtul ezilmekten, hor görülmekten, sevgisizlikten kurtul’ dedi. Ben.. Ben sadece babam beni sevin istedim. Beni görsün istedim. Benimle ilgilensin istedim.Ama kurtulamadım işte baba, kurtulamadım. Nedim’i bu sandalyeye mahkum ettim, kendimi içimdeki karanlığa mahkum ettim. Ben… Ben… Daha hak ettiğim bedeli ödemedim baba”

Şu replik aslında Cenk’in bütün hayatını bize özetliyor. Hep babasından sevgi dilenmiş, babasını yanında bulamamış. Babasına her baktığında Nedim’in yanındaymış. Bunun devamında da annesinin ona “O hırsız, senin aileni çalmak istiyor” söylemlerine maruz kalmış, küçük yaşta tehlikeli bir kıskançlık yeşermiş kalbinde. 8 yaş gibi küçük bir yaşta yaptığı bu büyük hatanın yükünü de hep omuzlarında taşımış. Cenk, psikolojik olarak hiç iyi olmamış zaten. Bunu defalarca izledik. Daha önce de intihar etmeye kalkmıştı. Bu sözlerinden sonra yeniden intihara kalkıştı. Kafasına silahı dayadığında o son gülüşü “her şey bitti” demesi her şeyi açıklıyordu aslında.

Babasının müdehalesiyle kafasına sıkamadı Cenk, ama silah patladı ve öğrendiğimiz üzere kurşun kalp zarına gelmiş. Ciddi bir ameliyat geçirdi, hayati tehlike atlattı. Ameliyat sırasında ise Cenk’e dair yine çok önemli bir sahneye tanık olduk. Dizilerde hep görürüz ki; karakterler, ameliyat gibi ölümle burun buruna oldukları sahnelerde en büyük pişmanlıkları ya da isteklerine dair şeyleri hayal ederler. Cenk’in hayali ise Nedim’in camdan düştüğü o gün “Gitme” dediğinde, onu çekip kurtarması oldu. Ameliyat masasında akan gözyaşlarıyla bunun hayalini kurdu. Belki 8 yaşındayken bunu yapamadı ama Nedim ile birlikte yeni ve güzel bir hayata adım atarlar ileride diye umuyoruz.

Bölümde Cenk’in iyileşme sürecini ve daha sonra da eve dönüşünü izledik. Evde onu sürprizle karşılayan ailesine karşı çok içten gülüşler sundu. Belki de Cenk’i ilk defa bu kadar mutlu gördük, kim bilir? Gerçekten Cemre’nin dediği gibi üzerinden attığı yük kaynaklı, vicdan azabının sesini artık durdurabilecek olduğu içindir.

2- Nedim Karaçay

Bu olayın iki tarafı var. Ama iki taraf da kurban. Bir kurban Cenk iken, diğer kurban da tabii ki Nedim. 20 yılı çalınmış, türlü Şeniz eziyetlerine maruz kalmış, hayatı alınmış bir Nedim. Cenk, her şeyi anlatırken o anları tekrar yaşayıp acı çekti Nedim de.

Cenk, ameliyat olurken kana ihtiyaç duyuldu ve uyan tek kan Nedim’inkiydi. O da Cenk’e kan verdi. Aslında bu sahnelerden benim anladığım şey bu iki çocuğun her zaman birlikte olması gerektiği… Onlar birbirleriyle var olacaklar. Nedim o camdan düştüğünde ikisinin de çocukluğu kararmış aslında. Daha önce başka karakterler sayesinde de duyduğumuz gibi Cenk, hiçbir zaman içindeki karanlıktan kurtulamamış. Fiziksel olarak iyi olsa da asla ruhu iyileşmemiş. Nedim ise fiziksel olarak kötüymüş zaten. İzlediğimiz Cenk – Nedim sahnelerinin hepsinde ben, “onlar birlikte yok oldular, birlikte var olacaklar” mesajını alıyorum. Nedim’i yangından kurtaran Cenk gördük mesela, şimdi de kanıyla Cenk’in hayatını kurtaran Nedim izledik. Birçok sahne var ki iki karakteri birbirine bağlıyor. Çoğu konuda bir kazanan bir kaybeden olmuyor. Hep ikisi bir kazanıyor ya da ikisi bir kaybediyor. İki karakter gerçek kardeş olduklarını hiç öğrenecekler mi bilmiyorum. Ama bu iki karakterin arasındaki bağ, gittikçe güçlenmeli diye düşünüyorum.

Nedim’in baş düşmanı Cenk değil aslında. Biz, Nedim’in Cenk’i sevdiğini defalarca gördük. Ben, bu bölümde her ne kadar Cenk’e karşı bilenmiş bir Nedim görsek de bunun değişeceğini düşünüyorum. Çünkü her ne kadar “adil değil, daha fazla acı çekmelisin” gibi şeyler konuşsa da, Cenk’i acı çekerken görmek de istemiyor Nedim. Sadece kendi içinde de savaş halinde aslında. Nasıl olur bilmiyorum, ama ben Cenk’in atacağı adımlarla olacağını düşünüyorum, Nedim Cenk’e karşı savaşını bırakacak ve asıl düşmanı Şeniz’e tam anlamıyla yönelecek.

Nedim, Cenk’in beklemediği intiharını sindirememişken bir yandan amcasının nasıl acı çektiğini gördü. Amcasına anlatamadığı diğer sırlar boğazında düğüm olmuş durumda. Bunlar böyle yaşanırken bir yandan herkes ‘Cenk’ dedi ona karşı. Şeniz, hiç öyle bir hakkı olmamasına rağmen oğlunun intiharından Nedim’i sorumlu tutup kanlı gömleğini onun suratına attı. Damla, gayet iyi niyetle aile olmak için ondan yardım istedi. Damla bu konuda oldukça iyi niyetliydi, ama Nedim’in omuzlarında bu büyük bir yüktü. Cemre, bütün olayları en başından beri bilen biri olarak Nedim’e “Cenk’i affet” dedi, “o iki çocuk için de bedel ödedi” dedi. Bütün bunların yanında bir de onu sürekli dolduran bir Ceren oldu tabii ki… Cemre’ye karşı hislerini kullandı Nedim’in. Cemre, Cenk’in yanında durdukça onu da kıskandı. Bütün bunlar bir araya geldiğinde Nedim’in sinir krizi geçirmesi de kaçınılmaz oldu tabii ki.

“Yeter. Yeter. Yeter. Gelmeyin üstüme yeter. Hiçbir şeyin sorumlusu ben değilim. Ne Cenk’in hastanede olmasının sorumlusu, ne dağılan bu ailenin sorumlusu ben değilim. Yeter. Hiçbir şey sormayın artık bana. Hiçbir şey beklemeyin benden. Yeter.” diyen Nedim, kesinlikle haklıydı. Nedim, vicdanlı bir karakter. İçinde intikam ateşi olsa da, yaşananları bir yandan istemiyor da. Ve ne yapacağını bilemiyor da aynı zamanda. Ben onun bu gelgitlerini anlayabiliyorum. Ki Şeniz’den intikam alması gerektiğini de düşünüyorum. Şeniz’in mutlu olmaya hakkı yok bence. Ama dediğim gibi ben Nedim ve Cenk’in beraber aydınlığa çıkacağını düşünüyorum. Nedim, Cenk’i affetmeden tam olarak iyileşemeyecek. Cenk de Nedim onu affetmeden tam olarak iyileşmeyecek. Bu yüzden aslında dizide en merak ettiğim ilişkilerin başında geliyor Cenk ve Nedim. Aşk üçgeni kaynaklı harcanmayacak kadar özel bir ilişki onlarınki.

3- Şeniz Karaçay

İki kurban var dedik, şeytanımızı unutmayalım. Şeniz’den daha büyük bir kötü yok bu dizide. Oğlunu senelerce “canavar” diye büyüten bir anne, Nedim’i tekerlekli sandalyede ilaçlarla tutan bir kadın, herkesi parmağında oynatmaya alışmış bir cadı… Daha fazla da tanımlanabilir tabii ki, ama kötülüklerinin hepsini yazmasam da biliyoruz.

Bu bölümde beni Şeniz konusunda asıl şaşırtan şey pişkinliğinin dozajı oldu. Oğlunu çok seviyor gibi gözüküyor, ki saplantılı cani bir sevgi onunki bence, ama oğluna bütün kötülükleri yapan o. Oğlu ölüm döşeğindeyken bile yalan söyleyebildi Agah’a. Bu pencereden atma mevzusuna “Bilmiyordum” dedi. Gerçi Cenk’in psikodramada “Annesi, oğluna canavar dedi” cümlesi ile “içimdeki canavar” ile başlayan cümlesini birleştirdiğimizde bile bir şeyler ortaya çıkıyor. Ama “bilmiyorum” deme pişkinliği beni gerçekten şaşırttı yine de. Bir diğer pişkinliği de Nedim’e karşı oldu tabii ki. Her şeyin sorumluluğunu Nedim’e atmaya kalktı. “İstersen kafama silah dayayayım” falan dedi. Nedense dizinin sonunda bu olabilir gibi geliyor bana. Şeniz, mutlu olmamalı zaten. Ama onun pisliği başkasına da bulaşsın istemem şahsen.

Bunun dışında Şeniz’in büyük sırrını Ceren de öğrendi. Mümtaz ile arasında geçen ilişkiyi artık bilen biri daha var. Şeniz’in hamleleri ne olacak, merak ediyorum doğrusu. Şeytana pabucunu ters giydirebilecek özellikleri olan bir karakter olduğu için insan kötülüklerinin dozajını tahmin edemiyor. Nedim ve Cenk olayındaki gerçekleri bilen bir diğer kişi Cemre malum. Cemre’nin Şeniz’den hesap sorma sahnesi de oldukça iyiydi. O kız, Şeniz yüzünden bir sürü hakarete maruz kaldı. Şimdi her şeyin ortaya çıkma zamanı… Bölüm sonunda da aslında ortaya çıkıtı. Şeniz ve Cemre’nin tartışmasını duyan Agah, parçaları birleştirerek Nedim’e önceden verilen ilaçların takibini yaptı ve kanıtları Şeniz’in yüzüne attı. Bölümün sonunda köşkten kapı dışarı edilen bir Şeniz gördük. Ama bildiğimiz Şeniz, her şeyden öyle kolay kolay vazgeçmez. Neler olacak göreceğiz.

4- Agah Karaçay

Bütün bu olanların aslında tam ortasında, aynı zamanda en dışında olan karakter; Agah. Cenk’in itirafı ile tabii ki çok sarsıldı. Her şeyden önce kendini suçladı. “Ben nasıl bir babayım ki, göremedim” dedi önce. Sonra Cenk’in baba sevgisi eksikliğini duydukça daha da ezildi. Bir tarafta oğlu, bir tarafta yeğeni vardı. İkisinin de kurban olduğunun farkındaydı Agah, ama kimi suçlayabileceğini bilmiyordu. O da kendini suçladı.

Cenk’in başından hiç ayrılmadı, onun elini hiç bırakmadı. Gözünü açana kadar, bir yere kımıldamadı. Ama bir yandan da kendi kendini yedi. Cenk’in Nedim’e yaptıkları dışında daha neler vardı o köşkte? Agah’ın gözü açılmaya başladı. Bir sır açığı çıktığında, çorap söküğü gibi diğerleri de çıkmaya başladı. İpuçlarını birleştirerek Nedim’in önceden aldığı ilaçların peşine düştü ve Şeniz’in onu zehirlediğini öğrendi. Bölümün son sahnesinde de Şeniz’i kapı dışarı etti. Ben Agah’ın Şeniz’i affedeceğini düşünmüyorum. Bu sefer Şeniz’in bir şeyler uydurması çok mümkün gözükmüyor. Ama bu evlilik, Şeniz’in Karaçay bağlantısı da hemen bitmeyecek tabii ki. Nasıl bir yol izlenecek bu cephede, merak ediyorum.

5- Cemre Karaçay

Bu bölüm özlediğimiz Cemre’yi izledik. Herkesin dimdik karşısında durabilen, sevdikleri için çabalayan bir Cemre vardı. Cemre, bu bölüm yine “neden olduğunu bilmediği” şeyler yaptı aslında. Geçen bölüm Cenk’e “Bu evlilik gerçek olacak dedim. Ama neden bilmiyorum” demişti. Mesela “Nedim için” diyememişti. Bu bölüm de yine her şekilde Cenk’in yanındaydı. Cenk’e bir şey olacak diye çok korktu, başından ayrılamadı. Sanırım dizinin başından beri defalarca ağladığını gördüğümüz Cemre, hiç bu kadar ağlamamıştı.

Cemre, Cenk’in sırrını en başından beri biliyordu. Cenk, kendini ne kadar “karanlık” olarak tanımlasa da “sen karanlık değilsin” demişti ona. Cenk, kuzenini camdan attığı için kendine “canavar” dese de, “sen canavar değilsin” demişti hep. Cenk’in 8 yaşında yaptığı büyük hatanın tek sorumlusunun Şeniz olduğunu biliyordu ve hep söylüyordu. Cenk’in yaralı ruhunu en baştan beri gören kişi olmuştu. Cenk, psikodrama seansından önce Cemre’ye “yanımda durur musun? Elimi tut demiyorum. Sadece dur” gibi şeyler söylemişti. Cemre, her şeyi itiraf eden Cenk’in gerçekten yanında durdu. Hem de ellerini tutarak durdu.

” ‘O gün yanımda durur musun?’ demiştin. Bak, yanındayım. Senin dilediğin gibi, yanındayım.Beni duyuyorsun, biliyorum. Bitti. Geçti. Ne olacak biliyor musun? Gözlerini açacaksın, bütün o vicdan azabından kurtulacaksın. Artık sen, özgür olacaksın. Sen, o küçük, minicik, 8 yaşındaki çocuğu affedeceksin. Sen, artık büyüyeceksin. Bekliyorum seni, bekliyorum.”

Cenk’i kaybetme ihtimali Cemre’yi yıktı. Aynı zamanda söylediği gibi Cenk’in gerçekten tamamen bu yükten kurtulması için Nedim ile gerçekten bir olmaları gerektiğini düşündü benim gibi. O yüzden Nedim ile de konuşmaya çalıştı. “Nedim, bitti. Cenk, bu gece sırtındaki yükü attı. İki çocuk için de kendini feda etti. Cenk, bu gece sana bir adım attı Nedim.” dedi. İki çocuğu gerçekten bir araya getirecek mi, merakla bekliyorum. Umarım yapabilir.

“Bitti Cenk. Zor olan kısmı atlattın. Artık senin gerçeğin başlıyor. Kendi hikayeni kendin yazabilirsin artık. Bundan sonra ne yapacağını, nereye kiminle gideceğini kendin karar vereceksin.Geçmişin yükü sırtında olmayacak artık. Kendi adımlarınla kendi yolundan yürüyeceksin.”

Cemre için bu bölüm dediğim gibi bazı şeyleri farkına varma bölümü oldu. Ceren bile sorguladı. Madem sahte bir evlilik bu, her yere “ben eşiyim” diyerek önde gitmek neden? Cenk için bu kadar korkmak neden? Onun yanından ayrılmamak neden? Cemre’nin Cenk’e karşı derinde hissettiği duygular yavaş yavaş gün yüzüne çıkacak gibi duruyor. Dizinin başından beri yavaş yavaş işlenen bir ilişki var önümüzde, aşkla dolu bir ilişkiye evrilmesine çok zaman kalmadı gibi duruyor.

6-Ceren Karaçay

Ve geldik son olarak Ceren’e. Ceren, bu bölüm Şeniz’in büyük sırrını öğrendi. Karaktere dair en önemli şey buydu. Tabii ki öğrenir öğrenmez de Şeniz’i tehdit etmeyi unutmadı. Nedim, Ceren’in bu konuda arkasından iş çevirdiğini öğrenecek mi? Nasıl bir tepki verecek, göreceğiz.

Bir diğer konu da Ceren’in Cenk’e takıntısı. Çünkü Ceren’inki aşk değildi hiçbir zaman. Cenk’i Karaçay olabilmek için kullandı. Sevdiğine kendini de başkalarını da inandırmaya çalıştı. Bu bölüm Cenk vurulduğunda bir afalladı. Ama gördük ki, Cenk’in canını yakmak onu üzmüyor. Aşk, böyle bir şey değil. Cenk ve Nedim’in sırrını gazetecilere söyledi. Gazeteciler Nedim’e sorduğunda, Nedim’den gazeteciye bir dayak geldi. Gazeteciler bunu Cenk’e sorduğunda da travmasını hatırlayan üzülen bir Cenk izledik. Cenk, iyileşip eve geldiğinde de Cenk’le dalga geçmek için Nedim’in tekerlekli sandalyesini ona indirdi. Gerçekten aşk böyle bir şey değil, onunki bir takıntı, bir saplantıydı. Şu anda da Cenk’in canını yakmaktan çekinmeyen biri haline geldi.

Cenk ve Cemre’nin birbirlerine çekilmelerini gördükçe kıskanıyor aynı zamanda. Bunun nedeni kesinlikle Cemre’yi kıskanması bence. Kıskandıkça Nedim’e kayıyor Ceren. Nedim ile iş birliğini asla bozmak istemiyor. Bu iş birliği ileride bir sevgiye, bir aşka dönüşür mü bilmiyorum. Ancak ikili birbirinin yanında durarak yavaş yavaş birbirine güvenmeye başlıyor. Neler olacak, merakla bekliyorum bu cepheyi de.

Köşkte Bombalar Patladı | Zalim İstanbul 25.Bölüm Yorumu

Zalim İstanbul, 25.bölümüyle ekranlara geldi. Bölümde bir sürü bomba patladı. Aşırı hareketli, izleyicinin merakını en üst seviyede tutan ve temposu düşmeyen bir bölüm izledik.

Bölümün başında Nedim ve Ceren, yatakta basıldı. Şirketi vermek için Nedim’e Ceren’le boşanma şartı koşan Agah için ve Nedim’e aşık Cemre için oldu en büyük yıkım tabii ki. Nedim ne kadar “bir şey yapmadım” dese de amcasına bunu inandırmadı. Cemre’ye bunu söyleme ihtiyacı bile duymadı o ayrı.

Bir diğer patlayan bomba Cemre ve Cenk’in evliliğinin sahteliği oldu. Cenk’in gece yaptığı aşk itirafına Cemre inanmamış, Cenk de sabah olduğunda inanmamasının daha doğru olacağını düşünmüş olacak ki, inkar etmiş. Bu yüzden boşanmaya tam gaz hazırlardı ve Agah ile konuşmak istiyorlardı. Ama onlara da sürpriz olan bir şekilde, Agah kamera kaydını izledi ve bunu bütün ev ahalisi ile paylaştı. “Aşk evliliği değil, mantık evliliği değil, Nedim evliliği” tabii bu ortaya çıkınca, neden yaptıkları da soruldu. Cemre tam anlatamasa da Şeniz yüzünden olduğunu söyledi ve Agah’ın bir şeylerden şüphelenmesine neden oldu.

Bu sahneden önce Cemre ve Cenk’in sahil sahnesinde Cemre, Cenk’i kullanmayacağını söylemişti. Ancak bu evliliğin ortaya çıktığı sahnede aslında bütün gerçekleri Nedim’in de bildiğini öğrendi Ceren’den. Ve bu Cemre için son damla oldu. Nedim’in içinde ona dair bir sevgi olmadığını anlayan Cemre, Cenk’e gitti. Cenk’ten yüzüğü parmağına takıp bu evliliği gerçek yapmasını istedi. Herkese de bunu söyledi. İlk evlenmeleri köşke nasıl bomba gibi düştüyse, bu olay da köşkü yerinden salladı tabii ki. Ama Cenk ve Cemre bütün bu bombaların ortasında kendilerine zaman ayırdılar.

Kalbi kırık bir Cemre, o kalbi tamir etmeye dünden razı bir Cenk. Cemre, hâlâ Cenk Karaçay’ın ona aşık olma ihtimalini düşünmüyor. Cenk’in değiştiğini görse de, aşık olabilecek biri olduğunu düşünmüyor. Cenk Karaçay, aşık olacak hem de Cemre’ye… Bu ona imkansız geliyor. Cemre buna inanmadığı için de Cenk’in sarhoşken yaptığı itirafı inkar etmesi kolaylaştı tabii ki. Sahte evlilik bombasının patladığı gün, Cenk ve Cemre, dertleşmek için dışarıya çıktılar. Burada Cemre’nin kalbinden de bahsettiler, Cenk’in çocukluğundan da. Cemre, Cenk’e “Önce sustum, suç ortağın oldum. Sonra karşına geçtim, düşmanın oldum.”  dedi. Cenk’in Nedim’i camdan attığını ilk öğrendiğinde de onun suç ortağı olduğunu söylemişti zaten. Cenk, ona en özelini söyledi. Cemre de aslında sadece Cenk’in yanında rahatladı bu zamana kadar. Ondan başkasına derdini açamadı, ondan başkasına bu kadar açık olamadı. Doğal olarak da duygusal, güzel bir sahne izledik. Cemre “Gerçekten saklanabilir miyim kendi kalbimden bile saklar mısın beni?” diyerek , Cenk’e sığındı. Bu çift kolay olmayacaktı, biliyorduk hep. Böyle sahneler her zaman çiftin sevenleri tarafından çok sevildi, sevilmeye de devam ediyor. Cenk ve Cemre, tam anlamıyla aşk yaşamaya başladıklarında sadece aşık bir çift olmayacaklar, birbirlerinin dert ortağı, sırdaşı, sırtlarını dayadıkları kişiler, sığındıkları liman olacaklar. Çetrefilli yollar sonunda güzel yollara çıkacaklar.

Cenk ve Cemre, birlikte kahve içtikten sonra bir de kestane yiyeceklerdi. Ama bunu yapamadılar, çünkü köşkte işler karıştı. Ceren, geçen bölüm Nedim’e Şeniz’in verdiği o zehri içirmedi. Ama o zehri kullanmak istedi ve Şeniz’i zehirledi. Bu sahnelerde intikam olarak da hep bebeğini aldı ağzına. Ceren’in iyi biri olmak için tek yolu belki de o bebekti. Ama Şeniz, onu Ceren’in ellerinden aldı. Tabii ki Şeniz’den intikam almak istedi. Katil olmak bile umrunda değildi bu uğurda. Ceren’i katil olmaktan ve Şeniz’i ölümden kurtaran kişi Nedim oldu. Nedim de Şeniz’den nefret ediyor, ondan intikam almak istiyor. Ancak katil olmak ona göre değil, Ceren’e göre de olmadığına inanıyor. Şeniz’i hastaneye getirdikten sonra Nedim ve Ceren’in konuşmaları da oldukça önemliydi. Belki de birbirlerine ilk kez bu kadar açık oldular. Nedim, Ceren’in yaptıklarını asla unutmayacak, belki affetmeyecek de ama bunun üzerine koyup sevmeye başlayacak belki, kim bilir? Ceren, onu tek sevecek kişinin bebeği olduğunu düşünüyordu, belki de yanılıyor. Belki onu sevgisiyle iyileştiren kişi Nedim olur, kim bilir? İzleyip göreceğiz. Ama bu bölümde Nedim ve Ceren, suç ortakları modunda takıldıktan sonra birbirlerine içini açan bir ikili oldu. En sonunda da birbirlerinin ellerini tuttular. Şeniz’e karşı durmak için o elleri tuttular, ama birbirlerine güvenerek Şeniz dışı bir yolculuğa da çıkarlar belki, kim bilir?

Bölüm boyunca olan birçok şey Agah’ın kafasını karıştırdı. Önce Cemre “Şeniz hanımın entrikaları” dedi, sonra Şeniz’in gizli gizli telefonda konuşmasını ve Cenk’e dikkatli olmaları gerektiğini söylediğini duydu, daha sonra hastanede Cenk’e Nedim hakkında dediklerini duydu. Doktor Oya’nın kaza gününü canlandırması konusundaki ısrarını da bu yüzden kabul etti. Artık Agah da her şeyi öğrenmeliydi. Şeniz, bu konuda da boş durmadı tabii ki. Doktor Oya’nın geçmişinde saklamak istediği şeyleri bulup onu tehdit etti. Ama Oya’nın vazgeçmeye niyeti yoktu. Bölüm sonunda da Nedim’in camdan düştüğü günü canlandırdılar.

Herkes için zorlu bir psikodrama seansı oldu. Nedim, her şeyi tekrar yaşamanın yükü altında ezildi. Doktor Oya’ya babası ve yengesinin yasak ilişkisini de o gün anlatmıştı. Bir günde bu kadar çok şeyi tekrar hatırlamak, onu fazlasıyla yordu. Cenk, yaptıklarının ve vicdan azabının altında ezildi. Şeniz, asla pişman değildi. Sadece her şey öğrenildikten sonra ona neler olacağından korktu. Agah ise yine öğrendikleri altında ezildi. Psikodrama sahnesi oldukça etkileyiciydi. Tekerlekli sandalyeye oturacak kişi kim olacak dediğinde, Nedim Cenk’i seçti. Ama bunu neden seçti; bu soru işareti. Çünkü seans sırasında doktor Cenk’e Şeniz’i canlandırmasını söyledi. Annesinin ona “canavar” dediğini de Cenk böylece söylemiş oldu. Nedim, Cenk’i Şeniz olarak düşünerek mi oturttu? Yoksa Cenk olarak mı oturttu? Bu konuda soru işaretlerim var. Çünkü Nedim, Cenk’i her şeye rağmen seviyordu, bize böyle gösterildi birçok bölümde. Ancak Şeniz, hiçbir konuda onun sevebileceği biri olmadı. Asıl intikamını Şeniz’den almalıydı. Aslında Şeniz’den alınan tek intikam Nedim’in de olmayacaktı. Şeniz, hem Nedim’i hem de Cenk’i kurban etmişti hırslarına… Bundan sonrasında ne olacak, 2 hafta aradan sonra göreceğiz.

Psikodrama sahnesinden önce Cemre ve Cenk konuşmasında Cenk, dizinin bu bölümünde hashtag olarak da kullanılan soruyu yani “Yanımda durur musun?” diye sordu. Çünkü gerçekleri öğrendiğinde babasının artık babası olmayacağını düşünüyordu, yanında kimse olmayacaktı. Onu asla ele vermeyen Cemre’yi yanında istedi. Annesi onu “sen canavarsın” diyerek büyütürken, yıllar sonra ona ilk kez biri “sen canavar değilsin” demişti. Cemre; onun kurtuluşu, Cemre; onun umudu oldu. Psikodrama sahnesine de Cemre, Cenk için koştu. Ona baktı sadece, Cenk de aslında ondan güç alarak “Nedim’i camdan ben attım” dedi. Herkesin yıkılışını izledik son saniyelerde.

Gelecek bölüm oldukça heyecanlı olacak, merakla bekliyoruz şimdiden. Yılbaşı arasına girmek için muazzam bir bölüm seçmişler. Bütün oyuncuların yüreğine sağlık, her sahne çok güzel canlandırılmış. Aynı zamanda bu bölüm dizinin yönetmeni Cevdet Mercan’ın çektiği son bölüm ve senaristi Sırma Yanık’ın yazdığı da son bölümdü. 26.bölümden itibaren yeni bir yönetmen ve senarist ekibiyle yola devam edilecek. Zalim İstanbul, bir çok sırrı içinde barındıran, karakterlerin derinliklerini çok güzel ayarlayan, zaman zaman deli etse de verdiği ince ayrıntıları bile saatlerce yorumlayabileceğimiz bir dizi. Yeni ekip de bu şekilde devam eder diye umuyoruz.

error: Korunan İçerik!