tds_thumb_td_300x0
Élite 2. Sezon Onayını Aldı!

Bu sene Ekim ayında ilk sezonuyla Netflix’te yayınlanan ve bir İspanyol dizisi olan Élite, Netflix’ten 2. sezon onayını aldı. İlk sezonu 8 bölümden oluşan Netflix dizisi, ikinci sezonda da 8 bölümden oluşacak. 

 

Başrollerinde Danna Paola, Miguel Herrán, María Pedraza’nın yer aldığı dizinin ikinci sezonunun başlayacağı tam tarih ise henüz belli değil. 

Diziye başlayacaklar ya da başlamak isteyenler için ise dizinin konusu şöyle bırakalım; İşçi sınıfından gelen üç genç İspanya’daki seçkin bir özel okula kaydolunca, onlarla zengin öğrenciler arasında başlayan çatışma bir cinayete yol açar. 

Sasha Roiz ‘SUITS’ Dizisinde!

Grimm dizisi ile adından söz ettiren 44 yaşındaki oyuncu Sasha Roiz, şu sıralarda Türkiye’ye uyarlanacağı söylenen ve büyük heyecan uyandıran ‘Suits’ dizisinin kadrosuna dahil oldu! 

Dizinin hala yayınlanmakta olan 8. sezonunda kadroya katılacak olan Roiz, Sarah Rafferty’nin canlandırdığı karakter ‘Donna’nın yeni erkek arkadaşı olarak karşımıza çıkacak. 

Suits dizisinin yapımcısı olan Aaron Korsh, geçtiğimiz ay gerçekleştirdiği bir röportojda; sezonun geride kalan bölümlerinde Donna’nın özel hayatına biraz daha girileceğini, yeni karakterin bazı karakterler arasındaki sorunların büyümesine neden olabileceğini söylemişti. 

4N1K İlk Aşk 6. Bölüm: Ben Anlarım

Bölüm Ali’nin börek ve gitar eşliğinde uyanması ile başladı. Sonrasında gördüğü manzara da malum; Yaprak&Barış sarılması. Ardından hemen Ali’nin taburcu oluş surecine geçtik ve Ali’nin kabus görmesi ile 6. bölüm tam olarak başlamış oldu. Zaten Ali’nin kabus görmesi kaçınılmazdı gördüğü manzaradan sonra. “Beni yeniden uyutun…” dese yeri dedik içimizden. Daha sonra ise Julide ve Tekin ile eve yol aldılar. Eve vardıklarında ise onları uzaktan izleyen bir Ela vardı. Tüm olanların sorumlusu olarak tutulan Ela. Nedeni ise bildiğiniz üzere günlük. İşin daha kötü tarafı ise tum gerçeklerin yazılı olduğu günlüğün hala Ali’yi bıçaklayan adamların elinde olması ve intikam için günlüğü Ali’ye yollamalarıydı. Ela bir türlü ne Tekin’e geçmişteki suçsuzluğunu kanıtlayabiliyor ne de Ali’nin bıçaklanması olayında üzerine atılan suçlamalardan kendini sıyırabiliyor. Bu durumda Ela’ya gerçekten üzülüyorum. Malum günlük ise bir şekilde Barış’ın eline geçiyor bu sırada. Ali’ye gelen kargoyu Barış’ın almasıyla birlikte olayların seyri değişiyor.

Günlükte yazan yazı ile okuldaki pano yazılarını karşılaştıran Sherlock Barış, günlüğün sahibinin Ela Hoca olduğunu anladı. Söyleyebileceği tek kişi ise Yaprak olduğundan günlüğü Yaprak’a vererek ona durumu açıkladı. Ali’ye söylemesini istedi. Zorlu bir süreç olacak bu Yaprak için bakalım ne çıkacak en sonunda. Bu kısmın bir anda geçiştirilmesinin nedeninin daha sonra uzun uzadıya sancılı bir süreç olarak yazılacak olmasına bağlıyorum. Çünkü böyle önemli bir mevzu beş dakika içerisinde konuşuldu ve bir daha bahsi bile açılmadı…

Bu sırada çete, eve gelen Ali için hoş, videolu bir sürpriz hazırlamış. Çete ve ev sahnelerine zaten bayılıyorum. Yüzümde kocaman kocaman gülümsemeler oluşturuyor. Videolu jestin ardından sonra tüm çetenin “Alikuş’um oley!” diyerek eve girmesi de harikaydı. Bu sırada Ali için yapılan pastalara değinmeden geçemeyeceğim, “Hoş geldin Alikuşu’um.” yazılacakken bildiğimiz çete, çeteliğini gösterip “Hoş Ali Geldin Kuşum” olarak dizmiş pastaları. Tam çeteye yaraşır bir hareket!

Gülmeli, eğlenmeli anların ardından tabii Ali, Barış ile ilgili sorular sormaya başladı. Bu kısımda anlayamadığım şey, Barış’ın yaptıklarının Ali’den neden saklandığı. Ali asacak, kesecek değil. Ortada bir can vardı ve Barış üzerine duşen insanlık görevini yapmıştı. Borçlu olup olmama durumu ise tamamen Ali ile alakalı bir durumken, sanki devlet sırrı gibi Barış’ın Ali’yi kurtarmasının saklanması baya can sıkıcıydı. Üstüne bir de Ali’yi kurtaran kişinin Bade olduğu söylendi. Doğal olarak Ali de Bade’ye borçlu olduğunu düşünerek Bade’ye “benden istediğin bir şeyi yaparım.” diyerek minnet borcunu ödemek istedi. En fazla canımı sıkan konulardan birisi de Ali’nin bu bölüm bencil veya nankör gibi gösterilmesiydi. Asla öyle olmayan Ali karakteri bu bölüm bambaşka bir hale gelmişti. Barış’ın adını bile duymaya tahammül edemeyen, tahammülsüz biri. Halbuki Ali öyle bir karakter mi? Değil. Kitap okurları bilir, gerektiğinde Barış ile Ali’nin dertleştiğini bile biliyoruz. Halbuki fena mı olurdu Ali’ye direkt söyleselerdi, Ali ve Barış “düşman” olmaktan çıkıp oturup güzelce konuşsaydı. Ali teşekkür edip elini sıksaydı mesela. Barış, Ali uyurken söylediği şeyleri bir de ayıkken söyleseydi… Ama olmadı. Ali, kendisini kurtaran kişinin Barış olduğunu öğrenince ise aynı şekilde Barış’a gidip, istediği herhangi bir şeyi yapacağını söyledi. Barış’ın isteği ise, Ali’nin aşkını itiraf etmesiydi. Bu Ali için zor olsa da kabul etmek zorunda kaldı. Ali, Barış istediği için aşkını mı itiraf edecek? Göreceğiz…


Küçük bir paragraf da çeteye ayırmak istedim, bilhassa Gökhan’a. Gökhan yine bu bölümün de en muazzam parçalarından biriydi. Merve ile yaşadığı olaylar flashback şeklinde gösterildi ve kurduğu cümleler ile yaptığı hareketler bırakın tebessümü, hepimizi kahkahalara boğdu. Sinan ve Ece cephesinde ise durumlar baya karıştı. İkili, anne ve babasının kendilerine yalan söylediklerini, ayrılmadıklarını öğrendi. Bu durumun sonu nereye varacak aslında merak ediyorum. Ben Sinan&Ece tarafındayım. İkiliyi birlikte izlemeye bayılıyorum, dinamikleri ve enerjileri çok güzel çünkü.


Ali’nin hastanede kaldığı süre boyunca yanında olmak isteyen çetenin, özellikle Yaprak’ın ise başı fena halde dertteydi. Yaprak’ın devamsızlığı sınıra gelmiş ve sınıf tekrarı yapması kararlaştırıldı. Eğer Yaprak sınıf tekrarı yaparsa ailesi direkt Yaprak’ı da alıp Antalya’ya gidecekti. Yaprak’ın okçuluk kursunda olduğu günün raporu ise maalesef kayıptı. Bölüm ortalarından itibaren ise Yaprak’ın rapor bulma macerasına daldık. Raporu bulmazlarsa sınıf tekrarı olacaktı bu yüzden çete, Barış, fizikçimiz+tarihçimiz canla başla Yaprak’ın raporu için çalıştı. En nihayetinde okçuluk kursundan raporu aldılar ama rapor ortadan ikiye ayrılıp rüzgâra kapılınca Yaprak ve Barış bir parçasını almak için, çete ve hocalar diğer parçası için koşuşturmaya başladı. Yaprak ve Barış kağıdın ilk parçasını buldular. Ne hikmetse uçmuş uçmuş ve orada bulunan bir gelin arabasının içine girivermiş. Ve o gelin arabasının kapısı da sadece gelin ve damat için açılırmış. Ne senaryo! Yaprak ve Barış, sırf kağıdı alabilmek için gelin-damat kılığına girip arabaya bindiler, resmen evcilik oynadılar. Bana kızanlar olacaktır fakat bu kısım o kadar saçma ve gereksizdi ki, hepimiz ile dalga geçildiğini duşundum. Zeka yaşımızla yani… Yaprak ve Barış’ın bol didişmeli sahneleri nerede, bu evcilik oyunu, şaklabanlık nerede… Gerçekten facia ve kötü bir senaryoydu. Team Barış pek tabii eğlenmiştir, komik bulmuştur. Lafım yok. Ama senaryoya saf gözle bakıldığında o kadar saçma duruyordu ki, eğlence kısmına odaklanamadım bile. Yazılmak için yazılmış gibiydi. Hatta direkt yazılmak için yazılmış bence. Neyse, günün sonunda kağıdın bir parçasını almayı başardı ikili. Diğer yarısı ise çete sayesinde ellerine geçmişti. Çetenin raporu alma kısmı da oldukça çetrefilliydi tabii. Kağıtları birleştirip müdüre vererek Yaprak’ın sınıf tekrarı yapmasına engel oldular. Ha bu arada, Yaprak’ın raporunun kaybolmasında parmağı olan kişi ise Bade’ymiş. Tüm bunları da Ali’nin, kendisini fark etmesi için yapmış. Sanki Yaprak okuldan atılırsa, Ali’nin de kalbinden atacağını düşünmüş aklınca. 12 yıl atamamış, söz geçirememiş kalbine Ali, Yaprak okuldan gitse ne olurdu ki? Ali zaten Yaprak’ı hep uzaktan sevmiş, ona böyle alışmış. Ali bir 12 yıl daha sever, beklerdi eminim…

Bölümün başlarında yer alan bir sahne vardı ki ben onu sona saklamak istedim. Ali, Yaprak’ı ormanlık bir alana getirdi. Küçükken Yaprak’ın annesinin kendisine aldığı pembe ayakkabıları çıkarıp Yaprak’a verdi Ali. Yaprak’ın mutluluk göz yaşlarını görmek paha biçilemezdi. Eski günlerini konuştular birlikte. Daha sonra Yaprak, “Nasıl anlıyorsun? Nereden biliyorsun?” diye bir soru yöneltti Ali’ye. Ali’nin cevabı ise kalp eriten cinstendi. Çıkarttı kulaklıkları, birini Yaprak’a birini kendine taktı. Multitap-Ben Anlarım şarkısı ise yanıtladı Yaprak’ın sorusunu Ali. Şarkı ile birlikte Ali ve Yaprak’a yapılan mini klibi izledik. Çok hoştu. Şarkı çok güzeldi, manidardı, kalbi pır pır ettiren cinstendi. Ardından Ali içini kemiren soruyu yöneltti Yaprak’a; Barış’a aşık mısın? Yaprak hayır dedi, ben aşkı anlamam ki dedi. Ali ise kendinden emin bir tavırla “Anlarsın…” dedi. Yaprak bu sırada Ali’den de bulduğu bir cesaretle, Barış’ın yanında kalbinin hızlı attığını, garip olduğunu itiraf etti. O sırada Ali’nin kalbinin ne durumda olduğunu düşünmek istemiyorum… Bir anda “Yaprak ben sana aşığım.” diyiverdi Ali. Genel izleyici anın şoku ile bi yalpalasa da, okurkuşlar zaten bu sahnenin gerisinin ne olduğunu çoktan bildiği için antremanlıydı. Ali, Yaprak’ın elini alıp kalbine götürdü; “Şok olduğunda da kalbin hızlı çarpar. İlla birine aşık olman gerekmez.” diyerek duruma bir açıklama getirmeye çalıştı. Yaprak kızımız saf olduğundan olayı pek kavrayamamış gibi olsa da, Ali’nin bu ani çıkışına da baya şaşırmış gözüküyordu. Ali yine de “Kalbin yine ona hızlı atarsa bana söyleme olur mu?” dedi çünkü on iki yıl geçmişken kalbinden, bunu kaldırabilir mi? Kaldıramaz. Biz anlarız, çünkü en iyi biz tanırız Ali’yi…

Bölüm sonunda ise Barış’ın isteğini gerçekleştirmek üzere cesaretlenen Ali’yi gördük. Yaprak’tan bir şey saklamayacağını söyleyip ona itirafın eşiğine geldi ve bölüm bitti. “Ali itiraf edecek mi?” sorusu ile bölümü bitirdik. Ali itiraf ederse, Yaprak anlar mı onu? Çünkü en iyi o tanımıyor mu Ali’yi? 

Haftaya yeni bölümde görüşmek üzere…

Atakan Hoşgören: Birlikte Büyüyoruz (Doğum Günü Özel)

Öncelikle Atakan Hoşgören’i tanımayanlar, bilmeyenler ve ilk defa hakkında bir yazı okuyacaklar için kısa bir özet geçmek istiyorum biyografisini; Atakan Hoşgören 5 Ağustos 1999 İstnabul doğumlu. Doğma-buyume de İstanbullu kendisi. Fakat köken olarak Arnavutluk’a kadar gidiyormuş. Bir aslan burcu erkeği. Oyunculuk deneyimine çeşitli markaların reklam filmlerinde rol alarak başlamış. İlk dizi deneyimi ise 2016 yılında Yıldızlar Şahidim adlı dizide gerçekleştirmiş. 2. ve 3. bölümlerinde konuk oyuncu olarak yer almış. Atakan’ın ilk ciddi işi ise 4N1K. Öncelikle film olan 4N1K-2’de Ali Tekelioğlu olarak girdi hayatımıza. Sonrasında ise hızla hayran kitlesini büyüttü. 4N1K’nın dizi olmasıyla birlikte ise artık Atakan’ın hayran kitlesi baya bir artmış durumda.


Geçtiğimiz günlerde 19. Yaş gününü kutladı Atakan Hoşgören. Bu doğum gunu, edindiği hayran kitlesi ile birlikte geçirdiği ilk doğum günüydü. Atakan Hoşgören sevenleri önce Twitter’da güzel bir TT çalışması ile başladılar doğum günü kutlamalarına. HepYaşın19 AtakanHoşgören isimli tag gece boyunca TT listesinde kaldı! Böylece Atakan’a ilk doğum gunu hediyesi verilmiş oldu sosyal medyada.


Hayranların Atakan için hazırladığı bazı doğum günü sürprizleri vardı. Bunlardan en önemlisi hiç şüphesi Atakan Hoşgören adına yapılmış LÖSEV bağışıydı. Bir çocuğa gülümseme armağan etmekten daha güzel nasıl bir hediye olabilir ki zaten?.. Hayranların, hatta benim de dahil olduğum bu güzel proje, hem Atakan için hem bizim için çok özel kalacak. Atakan için bir ilk aynı şekilde filmden beri onu destekleyen hayranlar için de bir ilk oldu. Bunun dışında küçük jestler de hazırlandı. Kendisine özel kuçuk notlar yazıldı. Hayatımıza girdiği andan itibaren, fotoğraflarının bulunduğu kronolojik özel fotoğraflardan oluşan güzel bir defter hazırlandı. Hazırlanan hediyeler ise iki hayranın sete gitmesiyle, bizzat birinci elden Atakan’a verildi. Atakan’ın, hediyeleri aldığındaki o gülümsemesini görmek her şeye değerdi açıkçası. Kendisine verilen LÖSEV bağış sertifikasını ise hemen fotoğraflayıp sosyal medya hesabında paylaştı, hatta profiline de sabitledi. Bu hepimiz için çok özel ve duygulu bir jestti.


Atakan Hoşgören’i dizi ile birlikte tanıma imkanı buldum ben. Kendisi o kadar samimi, içten ve egosuz ki bu beni oldukça şaşırttı. 19 yaşında olmasına rağmen, gençliğin verdiği o uçarılık, ego ve ben bilirimlik hava yok. Hiç yok hem de! Sosyal medya hesabında yaptığı canlı yayınlarda hayranlarını canlı yayınlarına ortak ediyor. Yine hayranların oluşturmuş olduğu gruplarda hayranlara cevap veriyor, mesaj atıyor. Setten gelen videolardan görüyorum, hiç kimseyi kırmamaya çalışıyor. İşini yapmaya çalışıyor en iyi şekilde.


Atakan için bu kadar ilgi, bu denli büyüyen bir hayran kitlesi oldukça yeni. Bu kadar ilgi odağı olmasına rağmen şu ana kadar kendinden taviz vermedi. Filme dahil olduğu ilk andan itibaren yanında olan ve onu destekleyen hayranları şu sıralar gururlu bir anne gibi. “Sanki çocuğumuzu büyütmüş gibi hissediyoruz. Daha dün gibi Atakan’ın ilk geliş anı, kadroya katılışı.” diyorlar. Bu eminim Atakan için de böyledir. Tahmin eder miydi acaba bu denli bir hayran kitlesi edineceğini? Hani şey derler, dolar gibi yükselmek, tahmin eder miydi dolar gibi yükseleceğini? Pek çok şeyi ilk defa yaşıyor Atakan da hayranlar da. İlkleri yaşıyoruz birlikte. Aslında biz birlikte büyüyoruz. Biz birlikte olgunlaşıp, başarı merdivenlerini birlikte tırmanıyoruz. Atakan Hoşgören büyüyor, hayranlar onunla birlikte büyüyor. İlkleri hep birlikte yaşıyoruz. Bu yüzden çok özel ya işte, ilk olduğu için. Atakan için de tum bu olanlar bir ilk bizim için de. Ben daha önce çeşitli fandomlarda bulunmadım değil, ama ilk defa ilkleri yaşadığım fandom oldu.
Bazı kesim Atakan Hoşgören’in oyunculuğunu eleştiriyor. Kabul edilebilir pek tabii, ama dozunda yapıldığı surece. Atakan çok genç, dinamik ve bence yetenekli bir oyuncu. İlk ciddi işi, ilk dizisi diyebiliriz hatta ve kendisinin omuzlarında “başrol” yükü var. Bunun altından her şeye rağmen iyi kalktığını düşünüyorum. Diyorum ya, genç ve dinamik. Bundan sonrası için yeteneğini geliştirme yönünde adımlar atacağına, eğitim alacağına eminim. Hatta çok çok iyi yerlere geleceğini hissediyorum. Hak ediyor bunu çünkü.


Hayat, Atakan’ın karşısına hep kendisi gibi güzel ve samimi insanlar çıkarsın. Yüzü hep gülsün. O gamzeleri hep mutlu olduğunda gülerken çıksın. Gözleri ise hep mutluluktan gülerken kısılsın. Biz birlikte büyümeye devam edelim. Daha yolumuz çok çok uzun. Ve bu uzun yolda biz Atakan’ın yanında olmaya devam edeceğiz. Biliriz, gülersek beraber… 

İyi ki doğdun Atakan Hoşgören. Musmutlu yılların olsun. Hep mutlu ol, başarılı ol, bizimle ol…

4N1K İlk Aşk 6. Bölüm: Bulut Ol

Bölüm hakkında yazılacak çok şey var aslında. Çok çok güzel başladı. Yaprak’ın kan gördüğü için bayıldığını gördük. Barış’ın şüpheli hareketlerini bir kenara bırakıyorum, aynen kitaptaki gibi Ali için üzülmesi, ağlaması, destek olması çok güzeldi. İzlerken aslında “E Barış hem ağlıyor, hem nasıl olur da böyle bir şey yapabilir, imkansız!” modu hakimdi izleyicide. Genel izleyici dışında, kitap okuyucularının “Barış asla yapmaz, ama n’oluyo ki şu anda?” dediğini duyar gibiydim. Ben de dahil!

Çetenin, Ali’nin bıçaklanmasını öğrendiği anı unutamıyorum. Gökhan’ın “Ali bıçaklanmış!” diyerek koridorda bağrışı, Oğuz’un Ali için kan istemesi, Sinan’ın gözlerinin kızardığını görmek kalbimizde baya iz bıraktı. Hastanede ise Gökhan’ın kan vermek için ortalığı ayağa kaldırması tüyleri diken diken edecek türdendi. Oyuncuların zirveye çıktığı sahnelerdi diyebilirim. Performansları kendilerine hayran bırakacak türdendi.

Ali komada iken Yaprak’ın yanına gidip Ali ile konuşması özellikle Ali ve Yaprak çiftini destekleyenlerin kalbini hızlandırdı tabii. Yaprak’ın göz yaşları içinde yalvarması, ve ardından gelen flashback çok özeldi. “Bulut ol, bulut ol, bulut ol. Hop, geçti acı!” Bunun hemen ardından Ali’nin parmaklarını oynatmasıyla birlikte gelen o tatlı sevinç ve duygusallık paha biçilemezdi! Tüm bunların tamamen kitaptan alıntı yapılarak yazılması da ayrı bir artı oldu.

Bölum aslında dram ve duygusallık üzerine kurulu gibi görünse de flashbackler ile araya çok hoş, tatlı ve enerji dolu sahneler katılmış. Çetenin Ali’yi anıp, Ali’yi anlattığı sahnelerde, Ali’nin nasıl biri olduğunu küçük örneklerle çeteden dinledik. Hem Ali’yi onların gözünden dinlemiş olduk, hem de Ali’nin bıçaklanmasının ardından gelen dram ve üzüntü yerini yüzlerimizde tebessüme bıraktı. İzleyiciye de iyi geldiğine eminim. Çetenin birlikte sahnelerini flashbacklerle de olsa izledik. Özellikle kitapta da yer alan “kar yağma” sahnesi herkesin yüzüne kocaman kocaman gülücükler kondurdu.

Ali’nin uyanması için herkesin seferber olması olayı çok güzeldi. Fakat Ali hastanede komada iken hiç kimsenin hastanede kalmaması olayı sanki biraz olmamıştı. Evet, herkes Ali için seferber oluyor fakat doktor “uyanmama” ihtimalini de söylemişken, hiç mi kimse kalmaz yanında mesela? Sanki şey gibiydi, Ali gayet iyi de, moral olsun diye bir şeyler yapmaya çalışıyorlarmış gibi. Dizide börek yapıldı ve mesela ben börek tarifini öğrendim. Ama Ali komada. Açık artırma izledik ama Ali komada. Cafede bir bestecinin beste yapma ve aşk hikayesini izledik ama Ali komada… Hastanede kimse kalmamıştı, annesi hariç. Kaldı ki onu da arayan ve Ali’nin durumunu sorup Ali hakkında rapor alan tek kişi Sinan oldu. İyi bir şeyler, iyi mesajlar verilmeye çalışıldı aslında ama sanki gereksiz sahneleri de beraberinde getirmişti bu. Börek sahnesi ve Nergis hikayesi gibi… Belki. Ama her şeye rağmen sahnelerin enerjileri iyiydi. Zevkle izlettirdi. Zaten 16-17 yaş grubunu canlandıran karakterler olduklarından, arkadaşlarının uyanması için kendilerince bir şeyler yapmaya çalışmaları kabul edilebilirdi. 

Barış ve Yaprak sahneleri de genel itibariyle her zamanki gibiydi. Barış “sırık” olmaktan çıkıp “Barış” olmuştu Yaprak için. Hatta ayak üstü minik flörtleşmeler bile gördük. Ama Yaprak Yaprak’lığından vazgeçer mi? Asla! Barış’a karşı yine duvarlar sapasağlamdı. Team Ali tarafının “Aman Ali Rıza bey, ağzımızın tadı kaçmasın.” dediğini duyuyorum sanki. 

Bölüm sonlarına doğru tempo biraz düştü. Barış’ın şüpheli hareketleri daha da arttı. Esasen oyun olduğu bariz belli bir şeyin bu denli uzatılıp “Barış yaptırdı.” gibi gösterilmesi biraz rahatsız etmedi değil. En nihayetinde her şeyin Barış’ın bir oyunu olduğu ve suçluyu yakalatmak için kurduğu bir tezgah olduğu anlaşıldı. Barış’ın odada Ali ile konuştuklarına diyecek lafım yok, bölümün en zirve sahnelerindendi. Bölumün üstünde bile diyebilirim. Çünkü hem Team Ali hem Team Barış tarafından sevilip, iki tarafı da duygulandıran bir sahne olduğunu hissediyorum… 

İkilinin arada birbirlerine üzülüp, birbirleri ile iyi anlaştıkları sahneleri görmek istediğimi fark ettim izlerken. “Düşmanlık” olgusunun dışında “insanlık ve vicdan” olgusunun işlenmesini çok beğendim.

Çetenin ve diğer herkesin, Ali’nin uyanması için verdiği çaba ise bölüm sonunda kendini gösterdi. Bestecimiz hastane odasına getirildi, börek kokuları sardı odayı falan ve beklenen an; Ali gözlerini açtı. Gözlerini açtığı gibi de Yaprak ve Barış’ın sarıldığını gördü. Bu ise Ali için en ağır bıçak darbesiydi. Ali gözlerini açtığına bile sevinemedi sanıyorum ki, gördüğü manzara karşısında. Yaprak’ın kolyesini Barış’ın bulup Yaprak’a teslim etmesi ve Ali’nin de gözlerini açmasının duygusallığı ile o an minnetle sarıldı Yaprak, evet. Ama Ali uyuduğu süreç içinde neler olup bittiğini bilmediği için ani bir şok geçirdi haklı olarak. Ali’nin kalbinin acıdığını hissettim o an. En keskin bıçak darbesini sol yanına aldı. Peki şimdi biz üç kez “bulut ol” dersek, geçer mi Ali’nin acısı? Belki, yani bir ihtimal. Öyleyse; bulut ol, bulut ol, bulut ol. Hop, geçti acın Ali.

Haftaya yeni bölümde görüşmek üzere…

 

error: Korunan İçerik!