tds_thumb_td_300x0
After Life: Birinci Sezon İncelemesi

Dikkat! Spoiler içerir. 

‘’Bunu izliyorsan artık hayatta değilim demektir.’’ cümlesi ile başlıyor After Life. Artık hayatta olmayan bir kadın, çok sevdiği eşine bir video aracılığıyla sesleniyor. Kendisi bu dünyadan gittiği zaman eşinin yapması gerekenleri anlatıyor. Ve dizi daha ilk saniyeden içimizi biraz sızlatıyor…

Netflix’in mart ayında yayınladığı, 6 bölümden oluşan kara mizah türünde bir dizi After Life. Dizinin başrolünde, aynı zamanda diziyi yazan ve yöneten İngiliz komedyen Ricky Gervais var. Gervais’in adını sıkça duymuş ama izleyememiştim; bu dizi sayesinde izleme fırsatı buldum.

Dizi, ana karakter Tony ve onun çevresinde gelişiyor. Tony, İngiltere’nin küçük bir kasabasında yaşayan, yerel bir gazetede çalışan bir adam. Tony’nin hayatı, çok sevdiği eşi Lisa’yı kanserden kaybettikten sonra ev-iş-babasının kaldığı huzurevi arasında geçiyor. Tabii bir de hayatındaki en sevdiği canlı olan köpeğini gezdirmeye çıkarıyor. Köpeği, onu hayata bağlayan yegane şey. Eşinin ölümünden sonra ağır bir depresyona giren Tony birkaç kez intihar etmeyi deniyor ancak köpeği ona engel oluyor; banyoda bileklerini kesmek üzereyken acıkıp geliyor, denizin sularına kendini bırakmışken havlamalarıyla ona ‘’Yapma!’’ diyor. İntihar etmeyi başaramayan Tony, dünyayı cezalandırmaya karar veriyor; acısını ve öfkesini çevresindekilere yansıtıyor. Çevresindekilere kaba davranıyor. Tony öfkeli çünkü bu dünya eşini elinden aldı ve karşısında kavga edebileceği bir muhatabı yok. Bu arada şunu da belirtmeden geçmeyelim: dizinin adıyla tezat olarak, Tony dünyadan sonraki hayata inanmayan bir ateist.

Tony, insanlara istediği zamana kadar istediği şeyi söyleyebileceğini, devam etmek istemediğinde de intihar edebileceğini düşünüyor. Hatta Tony bunu bir ‘’süper güç’’ olarak tanımlıyor. Diziye bu halde başlayan Tony, 6.bölümde hayata ucundan tutunmaya başlıyor ve hak edenleri cezalandırmaya karar veriyor. Yani mutlu olacağının sözünü vermese de şimdilik intihar planlarını erteliyor ve çaba gösterme kararı alıyor diyebiliriz. Dizide Tony’nin intihar etmeyi bir kurtuluş olarak görüşünden çaba göstermeye karar verişine kadar olan süreci izliyoruz.

Çevresindeki insanların neredeyse hepsi ona yardımcı olmaya çalışıyor; kimisi farkında olarak, kimisi farkında olmayarak. Kuşkusuz ki en çok da eşinin kardeşi Matt yardımcı oluyor. Tony’nin de tabir-i caizse en çok nazının geçtiği kişi o.

Dizinin arka planında çok büyük bir dram olsa da, çok fazla gülebileceğiniz yer de mevcut. Bir an ağlarken, diğer sahnede kahkahalarla gülebileceğiniz bir dizi yaratmış Rick Gervais. Dizide en çok Tony ve iş arkadaşı Lenny’nin sahnelerine güldüğümü söyleyebilirim. Lenny, Tony’nin uğraşmayı en çok sevdiği, en çok dalga geçtiği kişi. Lenny ise onunla uğraşmasını sorun etmiyor. Yaşadıkları kasabanın yerel gazetesinde çalışan ikili, sık sık gazeteye çıkmak isteyen kişilerle röportaj yapmaya gidiyor.

Dizide daha pek çok karakter var; örneğin Tony’nin mezarlıkta tanıştığı, tıpkı Tony gibi eşini kaybeden Anne. Tony ve Anne’nin mezarlık başındaki sahneleri, diziye dair en sevdiğim şeylerden biri. Anne sözleriyle Tony’i kendine getiren en önemli karakterlerden biri.

Matt’in oğlu George. George, Tony’nin en çok sevdiği insanlardan biri. Hatta en sevdiği de diyebiliriz. Ayrıca George’u canlandıran minik, ekranda gördüğüm en sevimli çocuklardan biri. Umarım ikinci sezonda çok daha fazla izleyebiliriz.

Gazeteye yeni gelen Sandy, ilk sezonda sadece Tony’e yaşama tutunması konusunda biraz güç verdi. Açıkçası bu karakterin daha fazla işlevi olur diye düşünmüştüm.

Ve Emma, Tony’nin babasının kaldığı huzurevindeki hemşire… Kuşkusuz ki Tony’nin hayata biraz olsun tutunmasının en büyük sebebi Emma’ya duymaya başladığı ilgi. En son bir şeyler içmeye giden bu iki karakteri bakalım ikinci sezonda nasıl bulacağız?

After Life, daha pek çok karakteri barındıran, karakter yönünden zengin bir dizi. Tony sezon sonunda çevresindeki huysuzluğundan nasibini alan neredeyse herkese bir hediye vererek teşekkür etti. Bu 6 bölümü Tony’e ve diğer karakterlere alışma süreci olarak tanımlamak mümkün.

Yazıyı bitirmeden önce, küçük bir eleştiriyi de şuraya iliştireyim. Diziyi gerçekten sevdim, ikinci sezonunu da izlemeyi düşünüyorum ancak kafamda tam olarak oturmayan bir şey var. Tony, hayatındaki en değerli varlığını kaybetmiş, o gittikten sonra tabir-i caizse ot gibi yaşayan bir adam. Böyle kötü bir ruh halindeyken, hayatı yaşamaya değer bulmasına geçiş kısmı bana biraz zayıf geldi. Evet bazen bir söz, bir davranış ya da hissettiğimiz bir duygu harekete geçmemize sebep olabilir; ya da zaten içimizde hayata devam etmeye istekli bir taraf vardır ve birinin bir şey söylemesini bekliyoruzdur ama yine de Tony’nin devam etmeye karar veriş sürecine daha büyük bir olay sayesinde geçmesini beklerdim. Belki de daha fazla bölüm olsaydı daha içe sinen bir dönüşüm izleyebilirdik. Bunu da eklemeden geçemedim.

Hem güldürecek, hem burnunuzun direğini sızlatacak; hem de içinizde bir yerlere dokunacak dizi izlemek istiyorsanız After Life’ı öneririm.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!